Seçimlere Nasıl Bakmalıyız? Ne Yapmalıyız? – EÖC

SEÇİMLERE NASIL BAKMALIYIZ? NE YAPMALIYIZ?

Kardeşler,

Yine önümüze sandık, gündemimize seçim konuldu. Yine sömürü, zulüm, yoksulluk, hırsızlık, liyakatsizlik sistemi olan kapitalist sistemin sınırları içinde bu rezil sistemi kimin yöneteceğini „seçmemizi“ istiyorlar. Hırsızlar içinden hırsız, yolsuzlar içinden yolsuz, zalimler içinden zalim, efendiler içinden efendi beğenin diyorlar. Sizden çalacak olanı, sizi ezecek sistemi yönetecek olanı siz seçin diyorlar.

Seçin diyorlar ama, seçim de daha baştan hileli. Herşeyden önce, sistem kendi karşıtlarının iktidara gelmesine asla izin vermez. Seçim yoluyla bu sistemin değişeceğini sanmak zaten en hafif deyişle saflık. Sadece sistemin sahipleri olan kapitalistlerin önümüzü koyduğu seçenekler var. Fakat bu seçenekler konusunda da, sistem her şeyi önceden „ayar“lıyor. Biraz bakalım bu hikayenin aslına: Bundan 15-20 yıl önce, devleti, toplumu, sistemi arka planda asıl yöneten Emperyalistler, ordu ve birkaç büyük şirketin (hadi TÜSİAD diyelim) oluşturduğu oligarşi vardı. Partiler, sadece tiyatroyu kuran oligarşinin sahneye sürdüğü aktörlerdi. Hile yine vardı, her türlü rezillik yine vardı. Ama ülkeyi arka planda yönetenler sabit ve belli olduğu için, sahnenin önünde tiyatroyu oynayan düzen partileri nispeten daha eşit koşullarda yarışırdı. Biraz daha demokratik görüntü verirlerdi. Faşizm bu sayede yüzünü saklar gibi yapardı. Tabi bu demokrasi görüntüsü işe yaramadığında, generaller darbe sopasıyla dalardı meydana. Sopadan asıl nasibini alanlar halk muhalefeti olurdu elbette. Tabi, biraz da tiyatronun oyuncuları olan düzen partileri de sopalanırdı.

Şimdi, daha doğrusu aşağı yukarı 10 yıldır sahne de, oyunda, kuralları da tümden değişiyor. ABD emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesiyle iktidara gelen AKP ve Erdoğan artık bütün sahneye el koydu. Oligarşi de, emperyalistlerde tüm çıkar çatışmalarına, aralarındaki hır güre rağmen ona destek için sahnedeler. Siyasette, devletin yönetiminde artık arkası, önü farklı diktatörlük yerine, önü de arkası da aynı olan, AKP ve Erdoğan diktatörlüğü var. Siyasetin efendisi, diktatörlüğün tek ve rakipsiz diktatörü artık o. 2023 cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleriyle artık bu durum tescillendi.

Artık cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler kesin biçimde AKP’nin tiyatro sahnesi oldu. Ne kadar demokratik yollardan ve halkın rızasıyla diktatörlük yaptığını gösterdiği „demokrasi“ oyunun sergilendiği bir tiyatroya dönüştü seçimler. Oy hırsızlığı, seçim sonuçlarıyla oynama, rakiplerine yönelik her türlü baskı, hapse atma, sosyal medyayı engelleme ve daha türlü türlü oyunlarla desteklenen bir oyun bu.

Ama durun!
Bu kadarla da bitmiyor; diyelim ki, herşeye rağmen kazandınız ama diktatör sizi istemiyor. Hemen yeni bir oyun; haksız ve yalan temelde bir yargılama ve ceza… Gitti milletvekilliğiniz. TİP’li Can Atalay’ın milletvekilliği uçtu gitti mesela. Üstelik sözde „hukuk devleti“ Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst mahkemesi olan Anayasa mahkemesinin „böyle yargılama olamaz“ demesine rağmen. Tabi saf saf söylenmeye de gerek yok denilebilir. Dört başı mamur bir faşist diktatörlükte kim kaybetmiş ki, siz bulasınız „hukuk devleti“ni…

„Kürdüm ve ulusal demokratik haklarım var“ diyen Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı zaten 30 yıldır varla yok arasında. Nasıl mı? „Eh seçilebilirsin tamam“ diyorlar. Seçiliyorsun, hemde yüzde 70, hatta yüzde 90 oylarla, ama „bir dakika seçildin ama milletvekilliği yapamazsın“ diyorlar. Nasıl yani? „Çok konuşuyorsun, dokunulmazlığını kaldırıyoruz, üstelik tüm düzen partileri bir olup kaldırıyoruz, yeriniz meclis değil, hapishane“. İyi de, aileleriyle, çocuklarıyla, onbeş, yirmi milyon Kürdün seçme seçilme hakkını nasıl ortadan kaldırırsınız?

Cevap ne? Çeşit çeşit cevap var aslında, ama hepsini topladığınızda söyledikleri şu; „Siz bu seçim oyununa, demokrasi oyununa çok fazla inandınız galiba, yok öyle bir şey, oynadığımız bu tiyatroyu çok da bozarsanız, sizi oyundan atarız. Bu kadar! Siz ya çok safsınız, ya da iflah olmaz demokrasi ve seçim hayalperestlerisiniz“

Peki yerel seçimlerde durum ne?

İktidarı alan, yerel yönetimleri muhalefete bırakır mı? Üstelik de, bunlar yağlı rüşvet, talan, rant alanlarıyken. Kürt ulusal hareketinin kaderi burada da aynı. Son on yıla bakın; Yüzü aşkın kentte, ilçede, belde de HDP/DEM kazanıyor, hem de çoğu yerde yüzde 70’i aşkın oylarla. Bir ay sonra kayyum geliyor. Neymiş? „Teröre yardım ediyorsun?“ Üstelik bu o kadar yüzsüzce yapılıyor ki, seçilen eş başkanları görevden alma kararı daha göreve geldiği ilk günden hazırlanıyor, bir ay sonra uygulanıyor. İyi ama hayırdır, daha ilk günden nasıl oluyor da, „terör“e yardım edebiliyor. Sen münecim misin? Minareyi çalan kılıfını çoktan hazırlamış, ama kılıf kılıf değil, tel tel dökülüyor. Sonra görevden alınan belediye başkanları hakkında davalar açılıyor. Fakat tüm yalan ve sahte delil yaratma çabalarına rağmen hepsi fos çıkıyor. Ama geçmiş olsun. Belediyeler kayumda… Seçme seçilme hakkı ise koca bir yalan olmuş.

Sadece bu mu? Elbette değil, muhalif tüm belediyelerin çalışamaması için herşey yapılıyor. Belediye başkanları hakkında davalar açılıyor, projeleri onaylanmıyor, hatta engelleniyor, yetkileri ellerinden alınıp iş yapamaz hale getiriliyorlar ve daha neler neler… Tayyip açıkça söylüyor; „yerel seçimde bize oy vermezseniz, hizmet yok“. Yani açıkça belediyeleri çalıştırtmam diye tehdit ediyor.

Evet işte, „hür iradeye dayalı“ memleket seçimlerimizin hali böyle…

Öyleyse ne yapacağız 2024 yerel seçimlerinde?

Nasıl çıkacağız bu girdaptan? Öncelikle belirtmek gerekiyor: AKP diktatörlüğünün seçimler yoluyla gideceği hayalini tümden bir kenara bırakalım. Kapitalist sistemin seçimler yoluyla, bu düzenin hileli yollarından geçerek iyileştirilebileceği hayallerini bir kenara bırakarak geleceğimiz hakkında karar verelim. „AKP gitsin de kim gelirse gelsin“ kolaycılığından vazgeçelim. AKP bu yollardan gitmeyecek. Sistemin muhalefet partilerinin bu yönlü yalanlarını bir kenara bırakalım. Bu sistem bu yollardan değişmez. Yıkarak daha iyisini halkın iktidarını kurmak dışında daha iyi bir yaşam seçeneğimiz yok!..

İster genel, ister yerel olsun seçimler konusunda bu gerçeği bilerek karar vermeliyiz.

Peki 31 Mart seçimlerde ne yapalım?

Öncelikle sistem muhalefetinin partilerinin ne kadar iki yüzlü olduğunu, kendi oylarına sahip bile çıkamadıklarını, AKP’nin hilelerine nasıl boyun eğdiklerini geride kalan seçimlerde gördük. Onların temelde AKP’den farklı bir politika izleyemeyeceklerini biliyoruz. İşçilerin, emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin yanında güçlü bir duruş gösteren tek bir sistem muhalefet partisi gördünüz mü? Hayır! Öyleyse neden onlara oy verelim? Neden onların seçimler yoluyla bu sistemin değişebileceği yalanlarına prim verelim? Hayır, onlara oy vererek bu yalanlara ortak olmayalım!

Önümüzdeki yerel seçimlere hiç bir seçimin halkın özgürlük ve insanca yaşam umutlarına çare olmayacağı gerçeğiyle yaklaşmalıyız. Öte yandan, yerel seçimler ve yönetimlerin özgünlüğünü dikkate alacağız. Yerel yönetimleri tüm hilelere rağmen pek çok yerde demokratik halkçı güçlerin kazanması mümkün. Genel seçimlerden farklı olarak, yerel yönetimlerde halkçı demokratik çok sınırlı da olsa adımlar atmak da mümkün. Bu adımlar yoluyla bu sistem değişmez. Fakat sisteme rağmen, halk için halkla birlikte küçük iyi örnekler yaratabiliriz. Tüm hilelere rağmen, diktatörlüğü kendi oyun sahasında kısmen yenebileceğimizi gösterebiliriz. Bunu engellediklerinde, tüm ülkeye ve dünyaya bu seçimlerin nasıl bir oyun olduğunu daha somut biçimde anlatabiliriz.

Bu noktada, Kürt kentlerinde boyun eğilmediğini, tüm hilelere, gasplara rağmen halkın iradesinin kırılmadığını göstermek için DEM parti adaylarını desteklemeliyiz. Dersimde tüm demokratik güçlerin ortak iradesi olan Dersim İttifakının adayını desteklemeliyiz.

FAŞİZMİ YENECEĞİZ!
ÖZGÜRLÜK VE İNSANCA YAŞAM İÇİN MÜCADELE SAFLARINA

EMEK VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ