52. YILINDA.. KIZILDERE ZORLUK TANIMAYAN, FAŞİST KUŞATILMIŞLIĞI AŞAN, SAHİCİ VE SOMUT BİR DEVRİMCİLİKTİR!


30 Mart 1972 büyük Kızıldere direnişinin 52. yılındayız.

Kızıldere’de yoğunlaşıp somutlaşan devrimcilik, Türkiye ve Kürdistan’da sınıflar mücadelesinde, ezilenlerin hak mücadelelerinde bir milat yarattı. Kızıldere bu yanıyla elbette unutulmazdır. Sadece bir direniş olarak değil, o direnişte somutlaşan irade, siyaset tarzı, ideolojik-teorik bütünlük ve yarattığı devrimcilik tarzıyla unutulmazdır ve daima Devrimci Sosyalistlerin  mücadelesine ışık tutuyor.

Bu nedenledir ki, bu büyük devrimci çıkışa sadece yıldönümlerinde değil, mücadelenin her anında bir yol kılavuzu olarak bakmak gerekiyor. Bunun anlamı 52 yıl önce yazılan ve yapılanlara adeta tapınılarak, kutsallaştırılarak ve Mitleştirilerek,  şablonlar üzerinden tekrarlar yapmak, anmalar düzenlemek değildir!

Mahir’in deyişiyle tarihsel birikimleri „lafzına değil, devrimci ruhuna“, yani izlediği yönteme bakarak ele almak zorunludur.

Bu bağlamda, „somut durumun somut tahlili“ olarak üretilmiş fikirleri, ideolojik-teorik birikimi ve pratiği teorik-politik ve pratik kalıplar olarak, yani tüm zamanların değişmez fikirleri olarak ele almıyoruz. Bu o fikirlere karşı işlenecek en ağır suçtur. O fikirler ve pratik, şablonlara karşı üretildi. Yaşayan, canlı, değişen-değiştiren, somutun canlı kavranışı olarak ortaya çıktı. Devrimciliğin, emperyalizmin 3. bunalım dönemindeki bütün birikimlerinin en ileri sentezini yapma iradesiyle ve pratiğiyle üretildiler.

’71’in ve sonrasının şabloncuları, tefsircileri Mahirlerin ve onların yolunda yürüyenlerin karşısına, „söyledikleriniz Lenin’de, Mao’da yok“ diye çıktılar. Mahirler bir an bile duraksamadan Marksizmin-Leninizmin devrimci yöntemini esas alarak „somut durumun somut tahlili“ diyerek yollarına devam ettiler. Onlar, Marksizmin-Leninizmin’i bitmiş, tamamlanmış bir yapı olarak değil, sürekli oluş halinde olan, her devrimcinin üzerine yeni bir taş koyarak büyütmesi gereken, sürekli inşa halinde olan bir yapı olarak ele aldılar. Mahirlerden, Kızıldere’den aldığımız mirasa bu perspektiften bakıyoruz.

Türkiye ve Kürdistan devrimciliğinde bir milat olan Kızıldere direnişine ilişkin çok boyutlu bakış zorunludur. Devrimci sosyalist hareketimiz her yıldönümünde ve dahası her çalışmasında bu çok boyutlu bakışı bütünlüklü olarak ele alıyor.

Kriz ve Arayışların Mayalanması

Bugün Türkiye ve Kürdistan’da sınıflar mücadelesi ağır ve zorlu bir süreçten geçiyor. Türkiye oligarşisinin iç çelişkileri ve emekçi halklarımıza yönelik saldırıları yeni boyutlar kazanarak en ağır biçimde gelişiyor. Türkiye’deki yeni-sömürge kapitalist düzen tarihinin en ağır ve çok katmanlı krizlerinden birini yaşıyor. Yoksulluk, tüm demokratik kazanımların gasp edilmesi, AKP-MHP eliyle sivil açık bir faşizmin inşası, bir çete-mafya yapısına dönüşüm, Kürt ulusuna, Alevilere, ezilen tüm ulusal ve dinsel topluluklara dönük saldırılar, kadınlara yönelik ağır saldırganlık vb. daha pek çok olguyla dışa vuruyor kriz. Maraş merkezli depremlerde çarpık kapitalizmin yağmacı yapılaşma/kentleşme politikaları nedeniyle yüzbinlerce canımızı yitirmiş olmamız, krize eklenen en ağır halkalardan biri oldu.

Öte yandan, başta gençlik olmak üzere tüm halkta büyük bir arayış ve yeni bir yaşam yaratma arzusu mayalanıyor. Tüm toplumsal kesimler içinde büyük ve keskin bir ayrışma ve kamplaşma var. Çeşitli düzen içi güçler ve reformistler bu büyük saflaşma ve ayrışmadan büyük bir korku duyuyorlar ve herkese „toplumsal barış“ masalları anlatmaya çalışıyorlar. İşçiler, emekçiler, yoksullar açlığın sınırlarında gezinirken, yüzbinlerce insanımız deprem vb. felaketlerde canını verirken, her yıl milyonlarca kadın şiddete uğrarken, yüzlercesi katledilirken, Kürt ulusu ağır bir terör ve savaşı yaşarken, Alevilere yönelik saldırılar her yıl biraz daha artarken, onbinlerce insanımız hak mücadelesi yürüttüğü için hapse atılırken, hangi „toplumsal barış“tan söz edilebilir?

Devrimciler, bu düzenin değişmesini, özgürlük ve insanca yaşam isteyenler bu keskin saflaşmayı, çelişkilerin keskinleşmesi olarak okurlar. Bundan rahatsız olacağımız hiç bir şey yoktur. Bu tablo devrimcilerin önüne sadece ve sadece keskinleşen çelişkilere devrimci temelde müdahale görevi koyar.

İşte Kızıldere’deki devrimci irade ve pratiğin bizlere öğrettiği en temel şey; somut toplumsal çelişkiler üzerinden pratik bir devrimcilik geliştirmektir. Mahir yoldaşın yazınsal çalışmalarının en önemli bölümünü oluşturan „Kesintisiz Devrim“ broşürlerinin tüm düşünsel kurgusunun ve konusunun „devrim nedir ve hangi zeminler de, nasıl gelişir, örgütü ve stratejisi ne olmalıdır?“ sorularına yanıt aramak olması tesadüf değildir. Tam da bu noktada, nesnel durumun çözümlenmesi ve kriz tahlili belirleyici olmuştur. Milli kriz ve devrim meselesinin bir bütünlük oluşturduğunu görmüş ve yeni-sömürgeler bağlamında çözümlemiştir. Milli kriz, emperyalist dünya sisteminin genel bunalımı koşullarında tek tek ülkelerdeki toplumsal çelişkilerin en tepe noktasına varmasıdır. Mahir yoldaş devrimci pratiğin, örgütün ve sürecin toplumsal çelişkilere müdahale ederek, milli krizi öğelerini derinleştirerek gelişeceğini tespit eder.

Ve Mahir bu çözümlemeleriyle ’71 atılımının en önemli yapı taşlarından biri olan P-C’nin önünü açar: Devrimcilik genel bir devrimci fikirleri yayma işi yani devrimci tebliğcilik, genel geçer teşhir ve propaganda işi değildir. Devrimcilik her biri milli krizin bir bileşeni olan somut toplumsal çelişkilere devrimci pratikle müdahale etmektir. Çelişkinin içine girerek ona işçilerin, emekçilerin halkın lehine olacak tarzda yön vermektir Her bir toplumsal çelişkiyi devrimci örgütlülüğün, halkın öz örgütlerinin ve mücadelelerinin geliştiği zemine dönüştürmektir. Devrim, irili ufaklı toplumsal çelişki zeminlerinde devrimci pratikle mevzi tutmak, kitlelerle buluşmak, bu temelde öncüleşmek ve böylece krizleri devrim imkanına dönüştürmektir.

Tam da bu noktada, Türkiye devrimci hareketi,  devrimci sosyalist hareketimiz de dahil olmak üzere, bütün bileşenleriyle oligarşinin saldırılarına asgari karşılıklar üretebilmekten uzak durumdadır. İçinden geçtiğimiz tarihsel döneme devrimci temelde müdahale edebilmek için gerekli yeni fikir düzeyine, pratiğine, örgütlülüğüne ve kadro yapısına sahip olunmadığı açıktır.

Bugün her şeyden önce, içinden geçtiğimiz tarihsel dönemin devrimcilik tarzını inşa etmek göreviyle karşı karşıyayız. Dönemin devrimciliğinin inşası için gerekli olan, somut toplumsal çelişkilere müdahale temelinde bir devrimci ideolojik, politik ve pratik hattı geliştirmektir. Bu temelde, söylemsel devrimciliği aşarak pratik devrimciliği geliştirmektir.

Büyük Atılımların Geliştiği Yol

Kızıldere direnişini yaratarak Türkiye ve Kürdistan devrimciliğinde yeni bir çığır açanlar bu yolu izlediler. Üniversitelerde, yurt odalarında sabahlara kadar süren tartışmalar içinde, boykot, işgal ve diğer irili ufaklı eylemlerle ilerlediler, büyük mücadelelere ulaştılar.

Her köylü eyleminin yanı başındaydılar. Yanı başında olmakla kalmadılar, onların içinde oldular, eylemlerin öznesi oldular. Ereğli’den, Aliağa’ya, 15-16 Haziran direnişine değin, ya sendikal mücadelelerin öncüleriydiler, ya da bu mücadelelerin aktif özneleri oldular.

Ordu da genç subaylar içinde mayalanan devrimci arayışları örgütlemek için gecelerini gündüzlerine kattılar. Her türlü riski alarak onları örgütlediler.

Elrom eylemi de, Kızıldere de, emperyalistlere yönelik diğer eylemler de kendiliğinden ortaya çıkmadı. Yüzlerce, binlerce üye ve sempatizan bir anda ortaya çıkmadı. Eğer bu eylemleri Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin ve adını bildiğimiz az sayıda devrimcinin işi olarak anlarsak, tam da onları eleştirirken gerçeği çarpıtarak „bir kaç devrimci maceracının eylemleri“ olarak tanımlayanların konumuna düşeriz. 1971 atılımı yüzlerce, binlerce devrimcinin, devrim sempatizanının, onların ülkenin dört bir yanında işçiler, köylüler, gençler içinde yarattığı ilişkilerin, mücadelelerin içinde billurlaşarak ortaya çıktı.

Sabırla, inatla, büyük emekle örüldü bu süreç.

Devrimci sosyalist hareketimizin ilk tohumlarını atan kurucu yoldaşlarımız asgari bir politik-askeri birikime sahiptiler. Ve ilk yaptıkları iş bu birikimi bir örgütsel zemine dönüştürmek için emekçi halka gitmek oldu.

Bu birikimi yaymak için işçilerle, emekçilerle, öğrenci gençlikle, mahalle gençliği ile buluşturmak için pratik devrimciliğin ilk basamağından, en yalın noktalarından yola koyuldular. Para bulmak için boya badana işi yaptılar. Sendikal çalışmalara katıldılar. Liseli ve mahalle gençliği ile buluşmak için dernekler oluşturdular… Lafazanlık değil, somut gerçeklik içinde devrimci savaşçı örgütlülüğün zeminlerini yaratma işine koyuldular.

Genel ve soyut devrimcilik söylemi ve pratiği, keskin şablonların sürekli tekrarlanması, pratik devrimciliğin zehiridir. Her pratik adımın karşısına hep en ileri hedefleri çıkarmak, anın imkanlarını ve bu imkanlar temelinde belirlenen görevleri küçümsemek ve adım atmamak, savsaklamak devrimciliği zehirlemektir.

Kızıldere direnişini yaratarak devrimciliğin miladını yaratanlar, daha sonra onların izinde yürüyenler bu zehirli tutumları reddederek ilerlediler.

Bu noktalara vurgu yaparken, devrimciliğin basit bir nicelik birikimiyle ilerleyeceğini söylemiyoruz. Milat yaratan Kızıldere pratiğinde olduğu gibi, tüm büyük devrimlerde ve devrimsel çıkışlarda olduğu gibi, gerçek bir devrimci çalışma, devrimci sıçramalarla ilerler. Fakat asla ve asla genel şablonları tekrarlayarak, büyük işleri ve hedefleri gösterip, somut görevleri küçümseyerek değil.

Devrimci Sosyalistlerin Önünde Duran Görevler

Kızıldere direnişinin izinde yürüyen devrimci sosyalistlerin önünde; içinde bulunduğumuz tarihsel dönemin devrimciliğini ideolojik, politik, örgütsel, kadrosal ve pratik olarak inşa etmek görevi duruyor.

Öte yandan, çok zayıfız, güçlerimiz ve olanaklarımız çok sınırlı. Zorluklar ve belirsizlikler ise çok büyük. Zorluklardan bahsetmek somut engellerden, sınırlılıklarımızdan, olanakların zayıflığından vb. söz etmektir. Fakat ne zaman zorluklardan azade kolay bir devrimcilik söz konusu oldu ki?

Hiç bir zaman!

Sınıfsız toplumu yaratma mücadelesi her dönem niteliği, içeriği, boyutları farklılaşacak büyük zorlukları göğüsleyerek gelişecektir. Başka türlüsü düşünülemez. Ve hepsi için tereddütsüz kazanma iradesine sahip olmak gerekiyor. İradeyi karara, kararı eyleme dönüştürmek gerekiyor.

Somut çelişkilere yönelmek, somut talep ve ihtiyaçlara devrimci ve sosyalizm temelinde yanıtlar üreterek, pratikler, örgütlenmeler geliştirerek ilerleyebiliriz. Evet, işimiz zor. Ama zorlukları doğru anlamamız gerekiyor. Zorluklar, zorlanmak demektir, ama aynı zamanda tüm imkanlarımızı, tüm enerjimizi zorlamak demektir. Olağan hayat ölçülerinin dışına çıkmak, tüm gücümüzü seferber etmek ve olağan ölçüler içinde olmaz görüneni oldurmaktır devrimcilik. Her adımda biraz daha fazlasını yapmayı hedeflemek, kendimizi ve süreci biraz daha zorlamak, biraz daha fazla sonuç ortaya çıkarmak; devrimciliğin doğasında bu vardır.’71 Atılımı ve Kızıldere direnişinin yaratıcıları, onların izinde yürüyenler tam da bu yoldan, böylesi bir pratik üzerinden yürüdüler.

Kızıldere’de cisimleşen devrimcilik tarzının daha güçlü biçimde hayat bulmasının yolu budur. On’ların izinde, On’ların esas aldığı devrimci yöntemle, kazanma azmi ve iradesiyle yürüyeceğiz!

Kurtuluşa kadar Savaş!
Tek Yol Devrim!
Yaşasın Sosyalizm!

DEVRİMCİ KURTULUŞ

30 Mart 2024