1- Kriz ve Süpriz
Kim ne derse desin, 2024 yerel seçim muazzam bir süpriz sonuç ortaya çıkardı. Toplumsal krizlerin tepe noktasına vardığı anlarda toplumsal sınıfların ve kimliklerin hareketlerinin çoğu kez önceden kestirilmezliğini, ileriye ya da geriye doğru keskin dönüşlerin, sıçramaların her an beklenmesi gerektiğini bir kez daha gördük.
Yerel seçim sonuçları emperyalistlerin ve oligarşinin 22 yıldır AKP öncülüğünde süren Türkiye kapitalizmini ve devleti yeniden inşa etme sürecinde, ikinci kez (ilki Gezi direnişi ve ardından gelen kısa dönemdi) önemli kırılmaların başlangıcı olabilecek bir toplumsal, siyasal ve sosyal tablo ortaya çıkarmıştır. Meşruiyetini yaklaşık on yıldır tümüyle kendisinin belirlediği kurallarla yapılan hileli seçimlere dayandıran AKP ilk kez ikinci parti konumuna düşerek kesin ve net biçimde yenilmiştir. AKP öncülüğünde yürütülen devleti yeniden inşa etme süreci/projesi seçimler bağlamında ilk kez bir toplumsal meşruiyet testini net biçimde kaybetmiştir.
Bu gelişmeyi ne AKP-MHP, ne herhangi bir muhalefet gücü görebilmiştir. Emperyalist güçlerin sözcüsü olan uluslararası medya organları da yerel seçimlerin öncesinde yaptıkları haber ve değerlendirmelerde en fazlasından kimi zayıflamlar olsa da, AKP’nin kazanacağına, sistem içi ya da dışı başka bir alternatifin olamayacağına kesin gözüyle bakmaktaydılar.
Bu noktada denilebilir ki, AKP 2015 7 Haziran seçimlerinde zaten yenilmişti… Bu belirleme hem doğru, hem yanlıştır. AKP, 6 Haziran’da ilk kez tek başına iktidar olacak oy oranına ulaşamaması anlamında yenilmişti. Ancak hala birinci partiydi ve ittifak ilişkilerini yeniden düzenleyerek bu badireyi atlatmayı becermişti. Diğer seçimleri bir kenara bırakacak olursak, asıl önemli yenilgisini aslında 2023 Mayıs’ındaki genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldı. Fakat apaçık sandık hileleri yoluyla kazandığını ilan etti. Ve ilginçtir, yurtsever ve emekçi sol güçler de dahil olmak üzere hiç bir muhalefet partisi bu gerçeğin arkasında durmadı ve „yenilgi“yi sızlanarak kabullendi.
2024 yerel seçimlerinin süpriz oluşunu belirleyen en önemli faktör, tam da bu en gelişmiş ve karmaşık hileli seçim yollarına rağmen, AKP’nin (ve en önemli destekçisi MHP’nin) bu hileler yoluyla da baş edemeyeceği ölçüde ağır bir kitle desteği kaybına uğramasıdır. Ve bu süpriz esas olarak geniş emekçi sınıfların ve orta burjuvazinin saflarında alttan alta gelişen, yüzeyde/sokakta kendisini dışa vurmayan ve dipten gelen dalga olarak niteleyebileceğimiz büyük çelişkilerin sert ve hızlı biçimde sandıkta büyük tepkiye dönüşmesinin eseridir.
Bu büyük süprizin yarattığı tablonun ana boyutlarını irdeleyerek devam edelim.
2- Kazananlar, Kaybedenler
Seçim sonuçlarından hareketle baktığımızda net kazanan taraf CHP’dir. 1989 seçimlerinden (SHP) bu yana, yani yaklaşık 35 yılın ardından CHP ilk kez bir seçimden birinci parti olarak çıkmıştır. Üstelik 2023 genel seçimlerinde 13.8 milyon oyla yüzde 25.3 oranına ulaşan CHP, 2024’de 17.3 milyon oyla yüzde 37.7 oy almıştır.. 2023 genel seçimlerine göre oylarını 3,5 milyon arttırmıştır.
Seçimin diğer net kazananı oy sayısı ve oranı olarak 3. büyük parti haline gelen YRP’dir. 2023 genel seçimlerinde 1.5 milyon oyla yüzde 2.8’e ulaşan YRP, 2024’de 2.8 milyon oyla 6.19 oy oranına ulaşmıştır.
Seçimin kazanan partilerinden biri ise DEM Partidir. DEM Partinin kitle desteği izlediği benzer ittifak politikaları nedeniyle esas olarak 2019 yerel seçimleriyle kıyaslanabilir. Buradan bakıldığında, 2019’da yaklaşık 2 milyon oyla yüzde 4.24’e ulaşırken, 2024’de 2.6 milyon oyla 5.68’e ulaşmıştır. Dahası, karşı karşıya kaldığı olağanüstü baskı ve teröre rağmen, kayyum politiklarıyla gaspedilen belediyelerin neredeyse tümünü kazandığı gibi, 2019’da 8 olan il belediyesi sayısını 10’a çıkarmayı da başarmıştır.
Yerel seçimlerin net kaybedenleri AKP ve MHP’dir. AKP, 2023 seçimlerinde yaklaşık 19.4 milyon oyla yüzde 35.6 oy oranına ulaşıp birinci parti olurken, 2024 seçimlerinde 16.3 milyon oyla yüzde 35.5 oranına ulaşabilmiştir. Net olarak 3 milyondan fazla oy kaybetmiştir. MHP’de 2023’de 5.3 milyon oyla yüzde 10.1 civarında oy alırken, 2024 yerel seçimlerinde 2.3 milyon civarı oyla yüzde 5.68’e düşmüştür.
Net kaybeden diğer grup ise son 8-10 yılda AKP karşıtı blok içinde yer alan, ancak 2023 genel seçimlerinden sonra savrulan İYİP, Deva, Gelecek ve Saadet partileridir. İYİP’de yüzde 50 civarı oy kaybına uğramıştır. Her üç partinin de oy desteklerini 2019 yerel seçimleriyle kıyasladığımızda ise kayıpları çok daha büyüktür. Saadet, Deva, Gelecek vb. ise adeta silinmiştir. Bu partilerin tümünün unuttuğu şey şuydu; onların siyasal olarak varoluşlarının temelinde Türkiye ve Kürdistan’daki tüm muhalefetin ortak keseni olan AKP rejimi karşıtılığı var. Bu ortak kesenden uzaklaştıkları anda kitlelerinin küçümsenemeyecek bir bölümünü kaybetmeleri kaçınılmazdı.
Bu tablonun dışında kalan ve seçimlere kendi bayraklarıyla giren emekçi sol partilerin tablosu ise oldukça hazindir. Sol Partinin kazandığı Hozat ilçe belediyesi ve Aksaray’ın Saratlı belde belediyesi ve TİP adayının ittifak temelinde Hatay’ın Samandağı ilçe belediyesini kazanması dışında, bu partiler başkaca hiç bir yerde kazanamadıkları gibi, aldıkları oylarda siyaseten seçimler bağlamında herhangi bir temsil gücüne sahip olmadıkları görülmüştür.
3- Sandığa Tekme Atanlar ya da Küsenler
Seçimlere katılım oranı 2023 genel seçimlerine nazaran yüzde 10 civarında düşerek yüzde 78.4 olarak gerçekleşmesine rağmen, dünya ölçeğinde bakıldığında hala oldukça yüksek bir seçime katılım oranıdır. Yine de, Türkiye’de son yirmi yıldaki seçim süreçlerine baktığımızda ise ilk kez ciddi bir katılım düşüşü söz konusudur. Seçme hakkı olan kitlenin neredeyse dörtte biri seçime katılmamıştır.
Bu durum sistem partilerinden kısmen uzaklaşma/umudunu kesme olarak görülebilir. Fakat devrimci yada sistem karşıtı bir alternatife yönelmediği de açık olan bu kitlenin, en azından bir bölümünün sistem dışı arayışları olası olsa da bunun henüz somut bir ifadesi bulunmuyor.
Diğer yandan, havuz medyası ve AKP’lilerin bir bölümü sandık başına gitmeyen bu kitlenin esas olarak AKP’ye küsen (ama kopmayan) kitle olduğunu iddia ederek yenilgilerini hafifletmeye, moral kazanmaya çalışıyorlar. Ancak bunu somut olarak gösteren herhangi bir gösterge yoktur. AKP’nin oy kaybı ve kazanan partilerin oy kazanımları sayısal bakımdan nettir. Ve kazananlar esas olarak AKP, MHP, İYİP kitlesinden ve ilk kez oy kullanan yeni seçmenlerden oy almışlardır.
Evet, AKP kitlesinin özellikle yoksul kesimlerinin bir bölümü uygulanan yoksullaştırma politikaları nedeniyle muhtemelen sandık başına gitmemiştir. Ama aynı ölçüde, 2023 seçimlerinde büyük bir moral bozukluğu yaşayan ve artık sandıktan umudunu kesen muhalif seçmende ciddi ölçülerdedir. Ayrıca yeni genç seçmenlerin de bir bölümü sandık başına gitmemiştir.
4- Yeni Güç Tablosu
Görüldüğü üzere, seçim sonuçlarına kabaca baktığımızda bile oligarşinin siyaset alanında keskin kırılmaların yaşandığı, partilerin güç bağlamındaki dizilişinde önemli farklılıklar olduğu apaçık görülüyor. 2023 Mayıs genel seçimlerinden bu yana geçen 10 ayda, ittifakların dağıldığı, dost-düşman dizilişlerinde ciddi farklılıkların oluştuğu, kitlelerin sandıkta çözüm arayışında kısmi bir gerileme olduğu, sandığa gidenlerden 10 milyonu aşkın kitlenin tercihlerinde keskin bir farklılaşmanın oluştuğu açıktır. Kaybeden AKP, MHP, İYİP vb’lerinin kitle zeminlerinde ciddi çözülmelerin olduğu görülüyor. Ve önümüzdeki en az dört yıl için bütün bu farklılaşma, ayrışma, yer değiştirme vb.’lerin tüm siyasal, sosyal, kültürel, uluslararası ilişkiler vb. bağlamında kapsamlı sonuçlar yaratacağı kesindir.
5- Bu Keskin Farkılılaşma Neden?
Siyasal alanda bugün yaşadığımız gibi keskin kırılma anları genellikle toplumsal krizlerin varlığına bağlıdır. Toplumsal krizler ya da klasik ifadeyle milli kriz bütün çelişkilerin derinleştiği, iç içe geçtiği, bütün sınıfları ve kesimleri içine aldığı, işlerin artık eskisi gibi yürütülemediği, siyasal, sosyal, ekonomik vb. arayışların hızla derinleştiği dönemlerdir. Çelişkilerin derinleşmesiyle, düzen içi eski aidiyetlerin ve tercihlerin sorunları çözemediği, an’a ve geleceğe ilişkin bir kurtuluş umudu üretemediği ya da zayıfladığı kriz dönemleri, düzen içi ya da düzen dışı alternatiflerin öne çıkışıyla karakterize olur. Krize yol açan çelişkilere geniş halk kitlelerini nispeten rahatlatacak düzeyde bir çözüm üretemedikleri noktada iktidarda olanların kaybetmesi kaçınılmazdır. Ve siyasal, toplumsal kırılma anları krizlerin herhangi bir anında değil, en sert/en tepe aşamalarında yaşanır.
AKP-MHP eksenli ittifakın kaybetmesi tam da bu noktada ortaya çıkmıştır. Ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel, hukuksal, ulusal, dinsel ve cins temelli tüm çelişkilerin son on yılda hızla derinleşmesi ve her bir çelişki alanının üst üste bindiği çok katmanlı bir kriz yumağı içinde geniş emekçi kesimlerinin, Kürt ulusunun ve diğer ezilenlerin hayatın bütün alanlarında dibe yuvarlanmaları AKP-MHP ittifakının da inişe geçmesini sağlamıştır. 2024 seçimleri bu inişe geçiş sürecinin AKP-MHP eksenli ittifakın etrafında toplaşmış olan geniş emekçi yığınların küçümsenemeyecek bir bölümünün kopuşuyla keskin bir düşüşe evrilmiştir.
2015 6 Hazirandan 2023 Mayıs seçimlerini kapsayan dönemi inişe geçiş olarak tanımlarsak, 2024 yerel seçimleri sonuçlarına da keskin kopuş diyebiliriz. Bardağı taşıran son damla son 10 aydaki gelişmeler içinde oluşmuştur.
6- Bugünkü Siyasal Tabloyu Hangi Dinamikler Ortaya Çıkardı?
– Ekonomi: „Boş tencere iktidarı devrir“ mi?
Türkiye ekonomisi burjuva ekonomi perspektifinden bakıldığında pek çok kriter bağlamında teknik olarak krizde değil. Ekonomi kimi zaman düşük seyirde de olsa büyüyor. Kişi başına düşen milli gelir artıyor. Öyleyse kriz nerede?
Tam da bu noktada, neoliberal politikaların 2008 küresel kriziyle iflası sonrasına bakmak gerekiyor. Krizi hafifletmek için o dönemden bu yana dünya ekonomisine pompalanan devasa karşılıksız para, o günden bu yana dengesiz bir ekonomik tabloyu daha derinleştirmiş durumda. Tekeller finans oyunları vasıtasıyla tek tek ülkelerin ve dünya ekonomisinin büyümesiyle açıklanamayacak olağanüstü ölçülerde büyük karlar elde ediyorlar. Devlet maliyeleri ise büyük borçlarla sürekli tıkanıyor. İşçi sınıfı ve diğer emekçi sınıfların reel ücretleri sürekli düşüyor ve mutlak yoksullaşma yaşanıyor. Emperyalist-kapitalist sistem işçi sınıfı ve diğer emekçi kesimlerin derin örgütsüzlüğü koşullarında, “tekellere yüksek karlar, emekçi sınıflara derin yoksulluk” denklemini oturtmuş durumdalar. Neoliberal politikaların yarattığı bu ağır yıkımın sürdürülemezliği bağlamında derin bir birikim modeli krizi söz konusudur. Buna yoksullaşma krizi de diyebiliriz.
Türkiye oligarşisi bunların yanı sıra, tüm yeni-sömürge ülkelerde olduğu gibi yoğun bir yağmacılıkla besleniyor. Kamu kaynaklarının yağmacılık yoluyla yandaşlara ve büyük tekellere aktarılması nedeniyle kaynakların sürekli daralması söz konusu. Bu durum AKP-MHP’nin etrafında kümelenmiş yağmacı burjuvazinin arasındaki rekabeti şiddetlendiriyor. Bu şiddetli rekabet hali Tayyip Reyiz’in otoritesiyle görünmez hale getirilmeye çalışılsa da Reyiz’in altını oymaya devam ediyor.
5-6 yıldır sürmekte olan bu yoksullaşma krizinde, 2023 genel seçimleriyle 2024 yerel seçimleri arasındaki 10 aylık süreçte ne oldu da AKP tabanında büyük kopuşlar yaşandı?
Bu sorunun yanıtını değerli akademisyen Ü. Akçay derli toplu biçimde yazısında toparlamış;
„(…) Mayıs 2023 ile Mart 2024 Türkiye’sini bazı temel değişkenlere bakarak karşılaştıralım.
İşsizlik
İlk olarak vurgulamamız gereken unsur şu: İşsizlik 2023’te düşüyordu, şimdi artıyor. (…) Yani daha fazla insanın daha düşük ücretlere çalıştığı bir düzen vardı. 2024’te ise, Şimşek programı eşliğinde gelen faiz artışları ekonomiyi yavaşlatmaya başladı ve manşet işsizlik verisinde bu faiz artışlarının işsizliğe etkisi yavaş yavaş görülmeye başlandı. Ancak geniş tanımlı veriye bakıldığında işsizliğin arttığı daha net görülebilir.
Döviz Kuru
İkinci bakacağımız değişken döviz kuru. 2023 öncesinde döviz kuru uzun bir süre istikrarlı tutulmuştu. Türkiye’de kriz algısı, büyük oranda dövizle ilgilidir. Dövizin tutulabilmesi ise istikrar belirtisi olarak görülür. (…) Dolar 2023’teki seçim öncesinde 19 TL iken, 2024’teki seçim öncesinde 31 TL’ye yükselmişti.
Enflasyon
2023’te de enflasyon yüksekti ancak 2024’teki oran 2023’tekinin neredeyse iki katına çıkmış durumda. (…) geçen yılki seçim öncesinde var olan yüzde 38 enflasyon, yüzde 84’ten gelinmişti. Şimdi ise, sürekli artış eğilimde, henüz tepe notası görülmedi. İki seçim arasındaki en önemli farklardan biri bu.
Faiz
2024’te sadece enflasyon değil, faiz artışları geniş kesimlerin belini büktü. Özellikle kredi kartı kullanımındaki faizlerin artması ya da taksit sayısının azaltılması, geçen yılla bu yıl arasındaki en önemli farklılık. (…) Faiz sadece tüketiciler açısından değil, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) açısından da sorun olmaya başladı. (…)
Barınma Krizi
Kira, gıda ve ulaşım harcamalarının, harcanabilir gelir içindeki payı büyük şehirlerde daha yüksek. Yani hayat pahalılığı krizi büyükşehirlerde daha çok hissediliyor. Bu eğilim zaten 2023 seçimlerinde de görülmüştü. İktidar bloğunun oyu büyükşehirlerde gerilemişti. Şimdi yaşanan, bu gerilemenin daha da artması ve diğer şehirlere de yayılmasıdır. Yani 2023’te büyükşehirlerde yoğunlaşan hayat pahalılığı krizi, şimdi kemer sıkmanın yükü de eklenerek tüm ülkeye yayıldı. Anadolu’da bazı kentlerde görülen sürpriz zaferlerin arkasındaki temel dinamiklerden biri de bu.
İktidarın Pozisyonu
İktidarın pozisyonuna baktığımızda 2023’teki seçim konjonktüründe enflasyonun yıkıcı etkilerini kısmen telafi etmeye çalışan bir politika vardı. Enflasyon, baz etkisi ve dövizin tutulması nedeniyle bir önceki yıla göre yarıya inmişti. Hem de asgari ücret artışı, EYT ödemeleri, yeni kamu personel alımı, emekli maaşlarının artırılması ve diğer sosyal harcamalar yoluyla ‘en kötüsü geride kaldı’ beklentisi oluştu. Bunu tüketici güven endeksinden anlıyoruz. Zira endeks değeri geçen yıl seçim öncesinde 78 seviyesindeyken, bu yıl aynı endeks değeri 63’e gerilemişti.“
İşte bu tablo karşısında AKP, ne emekçi sınıflara, ne de KOBİ vb. orta sınıflara herhangi bir çözüm önerisi getirmedi, rahatlatıcı, telafi edici adım atmadı. Tam tersine, başka bir çareleri olmadığı için uyguladıkları yoksullaştırıcı politikaları olduğu gibi devam ettireceklerini ifade ettiler. Bu, geniş emekçi sınıfların AKP-MHP ittifakından kopuş süreci hızlandı. AKP-MHP ikilisinden nemalanan yada nemalanma umudu olan en alttaki kimi kesimlerin ise bu umudu ya çok zayıfladı, ya da tükendi ve kopuşlar başladı.
– Sosyal yardım ve dayanışma
Yağma siyasetini yoksullar içinde tolere eden en önemli unsur, bir tür AKP sadakası gibi sunulan ve enflasyon nedeniyle artık oldukça küçülmüş olan sosyal yardımlar. AKP’nin adeta tekeline almak istediği sosyal yardımlar özellikle yoksullarla AKP arasındaki ana bağı oluşturuyor. Bu nedenle, merkezi devlet aygıtları ve AKP destekçisi tarikat, dernek vb. dışında hiç bir kurumun ya da topluluğun sosyal dayanışmayı geliştirmesine, ağlar kurmasına izin verilmiyor. AKP, sosyal yardımlara mahkum ettiği kitlelerde, kendisinden başkalarının seçilmesi halinde sosyal yardımların kesileceği yalanı uzun yıllar oldukça etkili oldu.
Ancak son beş yıllık muhalefet belediyeciliği sürecinde kısmen işlevsiz hale geldi. Özellikle İstanbul ve Ankara BB’nin geliştirdiği sosyal yardım ağları ve diğer çalışmalar oldukça etkili oldu. Dahası sosyal yardımların pul haline gelmesiyle bu araç AKP açısından oldukça zayıfladı. Muhalefet belediyelerinin ellerinde sınırlı olanaklarla pek çok yeni sosyal yardım biçimine başvurması sosyal yardım alan yoksullarda AKP olmasa da bu yardımların devam edeceği kanaatini geliştirdi.
– Dış politika: „dünya lideri“ fiyaskosu
AKP iktidarının devleti yeniden inşa sürecinin en önemli ideolojik ve dış politika söylemlerinden birini mazlum müslümanların koruyucusu, dünya lideri Erdoğan yalanı oluşturuyordu. Bu söylemin ilk ve en önemli/kilit unsuru Filistin’di. Bir diğer önemli simge Mısır’da Müslüman Kardeşlere karşı darbe yapan Sisi’yi karşı alınan Rabia simgeli sert duruştu. Kuşkusuz AKP’nin söylemleri yalan olmanın ötesinde boyutlara da sahipti. Somut olarak dünya liderliği vb. olmasa da bölgesel liderliği (Yeni Osmanlıcılık) iddiası da vardı. Bu bağlamda, BAE ve Suudi Arabistan’la da ciddi ve sert çelişki alanları yaratıldı. Suriye’de ve Libya’da bodoslama iç savaşa dahil olundu. Akdeniz ve Ege’de Yunanistan’a karşı mavi vatan söylemiyle saldırganlık geliştirildi.
AKP dış politikası neredeyse tüm cephelerde yenilgiye uğradı. 2023 seçimleri öncesinde Suudilerin ve BAE’nin önünde eğildi. Akdeniz ve Ege’de „mavi vatan“ emperyalistlerin sert çıkışları karşısında toz oldu gitti. Suriye iç savaşı tam anlamıyla ülke kaynaklarını tüketen, göçmen sorunları nedeniyle AKP için ağır yük haline gelen bir olguya dönüştü.
Fakat „müslüman mazlumların koruyucusu, dünya lideri“ söyleminin en temel iki unsuru Filistin ve Mısır meselesi kısmen zayıflasa da hala yerli yerinde duruyordu. 7 Ekim 2023’de başlayan Filistin direniş atağı AKP’nin mumunu söndürdü. İsrail karşısında boş laflar dışında tek bir adım atamadılar. İsrail’in Türkiye’yle olan stratejik nitelikteki ticareti savaş araç gereçleri ya da bunlar için gerekli ara mallarda (çelik, çimento, kimyasal maddeler vb.) dahil olduğu gibi devam etti. AKP-MHP ittifakı uluslararası alanda İsrail’e karşı tek bir önleyici tutumun içinde olmadı. G. Afrika, Nikaragua, Kolombiya, Venezuella gibi nispeten halkçı iktidarların attıkları adımların tek birini bile atamadı. Bunu, 2024 başlarında Tayyip reyizin „terörist, katil Sisi“nin ayağına gidişi izledi. Rabia’nın ruhuna rahmet okundu ve gömüldü.
2023 genel seçimleri öncesinden farklı olarak, AKP’nin dış politikasının iki temel kolonu da son altı ay içinde çöktü. Bu çöküş AKP tabanının tümünü, ama en çok da islamcı ve muhafazakar kesimleri derinden sarstı, kırılmaya yol açtı. Böylece AKP’nin zaten önemli ölçüde yapaylaşmış, kof ideolojik-politik söyleminin dış politika ayağı çöktü. AKP bir bütün olarak ABD emperyalizminin kendisine çizdiği uluslararası ilişkiler rotasına tam bir teslimiyetle girdi. İddialarını yitirdi…
– Sivil açık faşizm: siyaset kuramama, baskı, çürüme, mafyalaşma
AKP’nin devleti yeniden kurma süreci esas olarak bir sivil açık faşizm inşası olarak gelişiyor. Hiç kuşkusuz, bu noktada, AKP’nin burjuva siyaseti domine etmede, siyaset kurmada en önemli söylemi son on yıldır „beka“ oldu. Üzerine çöktüğü devletin bekası tüm ülkenin bekası olarak ilan edildi. Burjuva muhalefeti de bu söylem eksenine çekerek, tümüyle kendisinin belirlediği bir siyaset zemini kurmayı başardı. Bu temelde Cumhur İttifakı ismiyle faşist bir blok kurmayı başardı. 2023, 2053, 2071 gibi simgesel tarihlerde şahlanış iddiaları, müslümanların liderliği, refah, PKK ve „teröre“ karşı mücadele, Lozan anlaşması engeli vb. ise „beka“ söylemi etrafında kurulan siyasetin önemli yan elemanlarıydı. Bu söylemler 2023 seçimlerine değin kısmen işlevli ve birleşik bir yapıya sahip oldu. İttifaka 2023 seçimleri bağlamında YRP ve Hizbulkontra dahil edilerek kısmi güçlenme de sağlandı.
İYİP vb. faşist partileri bile „terörist“ ilan ederek absürtleşen beka söylemi 2023 seçimleriyle bitti. 2023 seçimleri sonrası ttifak içi çekişmeler, Sinan Ateş cinayetiyle ayyuka çıkan MHP içi çekişmelerin giderek derinleşmesi, Anayasa mahkemesi dahil devletin temel kurumlarının tartışmalı hale getirilmesi, ekonomik krizin yansıması olarak kamu kaynaklarının zayıflaması nedeniyle pastanın küçülmesinin yarattığı iç çatışma ve gerilimler, bu gerilimlere bağlı olarak gelişen mayfa operasyonlarının ortaya saçtığı olağanüstü düzeydeki mayfalaşmanın ve toplumsal çürümenin görünür hale gelmesi, uluslararası alanda yaşanan iflas, AKP ve liderinin kurduğu siyaseti adım adım parçaladı. Sürekli kadro değişikliğine giden Tayyip reyiz’in elindeki „parlak“ kadro rezervi 2024’de görüldüğü üzere tükendi. Kurduğu Cumhur İttifakı kısmen dağıldı. YRP ve Hüda-Par seçimlere ayrı girdi. Ve AKP yeni ve bütünlüklü bir siyaset de kuramadı. AKP 2024 yerel seçimlerine gelindiğinde ne bekadan, ne de dünya liderliğinden söz edebilir haldeydi.
Toplumsal muhalefet üzerindeki baskı ve faşist terör ise kendi bağlamı içinde olabilecek tüm sonuçlarını yaratmış ve artık pek çok noktada savunulamaz halde geldi.
Beka söyleminin en temel unsuru olan Kürt sorununda ve PKK bağlamında ise 2023 genel seçimleri sonrası hiç bir başarı sağlanamadı, hatta gerileme yaşadı. PKK’nin Güney Kürdistanda kurduğu direniş hattında başarılar kazanması bu savaştan nemalanma imkanlarını daralttı. Öte yandan bütün bu tablo, Kürt halkınının giderek daha büyük bir bölümünü AKP karşıtlığında daha da kemikleşti.
AKP-MHP ittifakının yenilgisinin özeti
„ÇözerseTayip reyiz çözer.“ yalanı/umudu uçup gitti.
„Çalıyor ama çalışıyor.“ çürümüşlüğünün temeli kalmadı.
„Ekonomik şahlanış“ söylemi emekçiler ve orta sınıflar için kesin biçimde yalana dönüştü.
„Dünya lideri“ yalanı çöktü.
„AKP olmazsa sosyal yardım olmaz“ yalanı berhava oldu.
Ve AKP-MHP İttifakı yenildi.