Kolombiya’da barış neden çöktü, FARC-EP komutanları neden yeniden silahlanma kararı aldı?

Kolombiya’da hükümet ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri-Halk Ordusu (FARC-EP) arasında 2016’da varılan barış anlaşması, Ağustos 2018’de iktidara geçen Iván Duque’nin saldırgan politikaları sonucu fiilen anlamını yitirince FARC-EP’in barış sürecindeki baş müzakerecisi Ivan Marquez liderliğinde bir grup silahlı mücadeleyi yeniden başlatacaklarını duyurdu.

Kolombiya devletinin barışa ihanet ettiğini belirten Marquez, 29 Ağustos’ta yayımlanan bir video mesajla “Ezilmiş bütün halklara uygulanan baskıya karşı silahlanma konusunda ve evrensel hakların korunması adı altında Marquetalia’dan (1964’te ABD ve Kolombiya hükümetleri Tolima eyaletindeki kırsal kolektiflere karşı operasyonları başlattı ve FARC-EP de bu kendi kuruluşunu bu ana ve bölgeye dayandırdı) yeni bir harekete başladığımızı ilan ediyoruz” dedi.

Bu açıklamanın ardından Iván Duque hükümeti hemen harekete geçti ve 9 FARC üyesinin öldürdüğünü duyurdu.

Kolombiya gibi şiddetin siyasetin temel aracı olduğu ve toplumsal hareketlerin yoğun bir devlet ve paramiliter terörüyle karşı karşıya olduğu bir ülkede devrimci güçler açısından “barış” oldukça zor bir tercih ancak “savaş” da devrimci siyasetten önce ABD emperyalizminin ve Kolombiya oligarşisinin öncelikli tercihi.

FARC-EP içinden yeniden silahlı mücadele çağrısı yapılmasının arka planına bakmadan “barış gitti” diye üzülmenin de “devrimci savaş başlıyor” diye sevinmenin de anlamı yok.

Barış İçin Kolombiyalı Göçmenler/Sürgünler Kolektifi üyesi Mileidy V.Yopasa Ramîrez’in*,  Marquez ve yoldaşlarının silahlı mücadeleye yeniden başlama çağrısından hemen önce kaleme aldığı ve Dilan Bozgan’ın çevirisiyle Yeni Özgür Politika’da yayımlanan aşağıdaki yazısı, barış sürecinin neden başarısız olduğuna ve FARC-EP’in neden yeniden silahlanma kararı aldığına ışık tutuyor.

Kolombiya barış anlaşmaları üzerine: Dinamikler ve tartışmalar

Kasım 2012’de Havana’da (Küba) Kolombiya Hükümeti ile FARC-EP arasında diyalog masası kuruldu. Barış anlaşmasına varana kadar dört yıl geçti. Bu anlaşmaya “Çatışmanın Bitirilmesi ile İstikrarlı ve Kalıcı Bir Barışın İnşası İçin Son Anlaşma” adı verildi. Bu anlaşma, halk oylamasında sandıktan çıkan yüzde 0,7 fark nedeniyle kabul edilmedi ve yeniden görüşüldü. Oluşturulan son, tam metin Kongre’de yüzde 80 kabul oyuyla onaylandı. Her ne kadar Kolombiya’da ve bölgede (ç.n. Kastedilen Latin Amerika’nın tümü) istikrarsızlık devam ediyor olsa da, bu anlaşma yarım yüzyıldır savaşta olan bir ülkede, barış ile sosyal adaletin inşasının yolunu açacaktır. Bugün, anlaşmanın bir bütün olarak anayasaya eklemlenmesi ve acilen uygulamaya konulması için, Kongre tarafından verilen hızlandırıcı kararın, Anayasa Mahkemesi tarafından onaylanması bekleniyor.

İstikrarlı ve kalıcı bir barışın inşası için asgari düzeyde bazı noktaların garanti altına alınması bir aciliyet olmasının yanı sıra bir gereklilik. Barış sürecine müdahil silahlı aktörlerin adli ve politik güvenliği sağlanmalı. Böylesine bir güvenlik; silahların etkin biçimde bırakılmasını, bu kişilerin meşru siyasete gerçek anlamda katılımlarını ve toplumsal içermenin sürdürülebilir bir dinamiğe dönüşmesini mümkün kılacak.

Peki, bu yeterli mi? Hayır. Çatışmayı ortaya çıkaran esas nedenleri ve çatışma sürecinin etkilerini ortadan kaldırmayı hedeflemeyen hiçbir çözümün sürdürülebilirliğinden bahsedilemez. 52 yıldan fazla süredir kanlı mücadele ile devam eden Kolombiya’daki silahlı çatışma, bu anlamda bir istisna değil. Barışın inşasını savunmak, Kolombiya çatışmasının kaynağını ve dinamiklerini toplumun kendi tarihsel ve toplumsal süreçleri ışığında yorumlayan bir çabayı gerektiriyor. Öncelikle, Kuzey Amerika’nın (ç.n. ABD’nin) güvenlik gündemlerini ve söylemlerini taklit eden toplumun gerçekliğine uzak modellerden vazgeçilmelidir. Medyada, bu güvenlik gündemlerinin açıklayıcı etmenler gibi sunulmasına son verilmelidir. Zira, bunlar, aslında sadece jeopolitik meşruluğu sağlamaya yönelik çıkarları dile getirmektedir.

Beş yapısal sorun ve çatışma

Kolombiya’daki çatışma; soğuk savaş, uyuşturucuya karşı savaş veya terörizmle mücadele değildir, böyle ortaya çıkmamıştır. Bu bakış açısı sürdürülerek müzakere edilebilecek çatışmadan bir çıkış, ya da barışın inşası mümkün olmaz. Toplumu, en geniş anlamda, sürece katan, siyasi ve toplumsal bir dönüşüm süreci de olmaz.

Kolombiya’daki toplumsal ve silahlı çatışma en az beş yapısal koşul nedeniyle ortaya çıkmıştır ve bunlar hala devam etmektedir: Birincisi, toprak dağılımındaki müthiş eşitsizlik ile çözülmemiş bir tarımsal mülkiyet sorunu. İkincisi, siyasetin sınırlı kesimlerce ve siyasi partilerce ifa edilmesiyle somutlaşan, devamlı bir siyasal dışlanma. Üçüncüsü, Kolombiya’nın dünyadaki en büyük toplumsal eşitsizlik seviyelerinden birine sahip olması. Dördüncüsü, şiddetin meşru ve gayri-meşru biçimlerde sistematik olarak kullanılması. Beşincisi, Kuzey Amerika’nın (ç.n. ABD’nin) teçhizat, güvenlik gücü ve doktrinleriyle; siyasi, iktisadi ve askeri olarak sürekli bir biçimde çatışmaya müdahalesi.

Çatışmanın uzamasına ve giderek derinleşmesine kesinlikle katkı sunan diğer faktörler ise şöyle:

Birincisi; narkotrafik fenomeni (ç.n. Uyuşturucu kaçakçılığı. Ancak Kolombiya’daki bu uyuşturucu trafiği sadece kaçakçılık değil. Kokainin hammadesi olan kokanın ekimini, kokanın işlenerek kokain üretilmesini ve tüm dünyaya dağıtımını da içeren, siyasi, iktisadi, askeri olmasının yanı sıra ulusal ve uluslararası boyutları da olan karmaşık bir yapılanma. Bu nedenle narkotrafik ve bu günlerde narko-devlet denilen tanımlamaya daha yakın olması açısından bu kelimeyi olduğu gibi muhafaza ediyorum). Bu fenomen; tarım topraklarının mülkiyetinin merkezileştirilmesinde olduğu kadar, kırsal ve kentsel toplumsal krizin karmaşıklaşmasında da belirleyici. Bu; silahlı yapılanmaları finanse eden bir motor, paramiliter yapılanmaların tetikleyici gücü olan ve yerel ve bölgesel güç yapılarını ele geçiren bir fenomen.

İkincisi, paramiliter yapıların hayatta kalması. Bu yapılar, yerel ve bölgesel büyük ekonomik aktörlerin, yasal ve yasadışı (illegal) karakterde, özel orduları gibiler. Şiddet ve insan haklarının sistematik olarak ihlali aracılığıyla askeri ve bölgesel siyasi kontrol sahibiler.

Çatışmanın etkilerine, Uluslararası İnsancıl Hukuk’un ve Uluslararası İnsan Hakları Hukuku’nun ihlali sonucu oluşan, 8 milyondan fazla mağdurun şahsında tanık oluyoruz. Öte yandan, bu etkilere, yapısal nedenlerin devamlılığı ve derinleşmesiyle garanti altına alınan statükonun oluşma sürecinde de tanık oluyoruz. Bu statükoya, bölgesel ve yerel kalkınma modeliyle yönetim modeli yasadışı bir ortaklıkla eşlik ediyor.

Barışın inşası, bir alternatif olarak ortaya çıkmazsa, sözünü ettiğimiz devlet ve toplum konsepti zamanla daha da yaygınlaşacak. Bizleri, dehşete ve yenilgiye mahkûm edecek. Demokrasi, her geçen gün daha da fazla elden gidecek.

Bir alternatif olarak barış

Müzakere başlıklarının ve daha sonraki anlaşma metinlerinin şu temel eksenleri tematik olarak içermesi bir tesadüf değil:

Birincisi, bütüncül bir kırsal kalkınma politikası. Burada hedeflenen, en yoksullaşmış kesimlerin, toprağa erişimini sağlayan mekanizmaları yaratmak. Ayrıca, devletin altyapı çalışmalarına ve köylü hayatını yaşanılabilir kılan programlara yatırım yapmasını sağlamak. Böylece uzun yıllardır kaderine terk edilmiş bu kesimlerin kayıplarını karşılamak.

İkincisi, siyasi katılım. Barışı inşa etmek için demokratik açılım. Burada, vatandaşın siyasal katılımı için güçlendirici mekanizmalar öneriliyor. Bunlar şöyle özetlenebilir: Yeni, siyasi partilerin oluşturulması ve geliştirilmesi için gerekli koşulları sağlamak. Özel bir bölgelendirme (ç.n. Eyalet sistemiyle yönetilen Kolombiya’nın eyaletlendirme sisteminde bir değişiklikten bahsediliyor) yaparak çatışmadan en çok etkilenen bölgelerin katılımını artırmak. Yetki garantisi vererek ve siyasal şiddeti önleyerek muhalefete bir anlamlı bir statü yaratmak.

Üçüncüsü, yasadışı uyuşturucu problemine çözüm. Uyuşturucuya karşı savaş paradigmasını değiştirmek ve ekim meselesini (ç.n. Kokainin ham maddesi olan koka ekiminden ve yetiştiriciliğinden bahsediliyor) bir yerel kalkınma meselesi olarak ele almak. Ayrıca, tüketim sorununu ise insan hakları başlığı altında, bir kamu sağlığı sorunu olarak ele almak. Narkotrafik ve bunun bölgesel ifadeleriyle ilişkili olan, büyük örgütlü suça karşı, gerçek ve kati önlemler üretmek.

Dördüncüsü mağdurlar. Bütüncül bir Hakikat, Adalet, Onarım ve Tekrarlanmama sistemi. Bu başlık altında, mağdurlara özel önlemler öneriliyor. Bu önlemler şu şekilde düşünülüyor: anlaşmanın diğer bileşenleri ile bütüncül olmalı. Mağdurların hakları, tüm süreç boyunca merkezi bir eksen olarak düşünülmeli. Hakikati Ortaya Çıkarma Komisyonu kurulmalı. Mağdurlar, çatışmanın nedenleri ve etkileri konusunda ortak bir hafızanın kurulması sürecine katılmalı. Onarıcı bir bakış açısıyla, geçiş dönemi adaleti yaratılmalı. Kolektif ve bölgesel bütünlüğü olan bir onarım ile tekrarlanmama garanti altına alınmalı.

Bu bakış açısına göre; anlaşmalar, düzensiz bir ordu gücünün (ç.n. Bahsedilen FARC-EP gerillaları) etkisizleştirilmesine odaklanan taraflar için değil, tüm Kolombiya toplumu, toplumsal ve siyasi örgütler, ülkedeki ve bölgedeki insan hakları için bir fırsat olarak görülmelidir. Yapısal nedenleri ortadan kaldırmaya başlayacak, tüm bu kesimler için bir hareket alanı açacak ve barışın kolektif bir görev sonucu yaratılması sağlayacak bir fırsat olarak görülmelidir.

Yarım asırdır devam eden bir savaştan, barış anlaşması aracılığıyla, siyasi bir çözümle çıkışı ve Kolombiya halkının acılarını önemli ölçüde azaltmayı sağlayan, bu sağduyulu yaklaşımın aksine düşünenler de var. Ultra-sağ muhafazakarlığı altında toplanan; ekonomik, siyasi ve dini iktidar kesimi, barışa karşı çıkmakta. Bu, muhafazakâr sağa Uribe Vélez liderlik etmekte. Büyük toprak sahibi ve latifundist kesimler (ç.n. Kolonyal dönemden kalma bir toprak sistemi. Özellikle yerli ve Afro kökenli kesimlerin, köleleştirilerek çalıştırıldığı, toprakların merkezileştirilmesi sistemi. Latifundist, toprak sahibi olmak zorunda değil, bu merkezileştirilmiş tarım sistemini kurabilmek için toprak sahiplerinden toprağı kiralayabilirler de), bazı kiliseler, ulusal çapta barışın yönetilememesi için yeni stratejiler yaratmaktalar. Kamusal iktidar sahibi bazı kesimleri, etkileri altına almakta ve kutuplaştırıcı çağrılar yapmaktalar.

Barışın inşası karşısındaki engeller ve perspektifler

Ağustos 2018’de Başkan Iván Duque’nin iktidara geçmesinden bugüne, Barış Anlaşmalarının uygulanması, önemli engellerle karşılaşmakta. Anlaşmanın bütünlüğü ve ruhu ile sürecin istikrarı tehdit altında.

2019 Mart’ta Başkanlık, Barışa Özel Yargı (JEP) statüsüne dair altı reformu, yürürlüğe sokma kararını açıkladı. JEP, bir geçiş dönemi adaleti mekanizması. JEP, FARC-EP mensuplarını, Kamu Gücü mensuplarını, Kolombiya’daki silahlı çatışmaya katılmış olan diğer üçüncü güçleri sorguluyor ve yargılıyor. Aynı zamanda JEP, mağdurların haklarını garanti altına alan bir mekanizma. Dolayısıyla, bu reformlar ülkede büyük bir siyasi tartışmaya neden oldu. Zira, bu reformlar Cumhuriyet Senatosu tarafından onaylanmamıştı. Devlet suçlarından mağdur olanların onarımlarını dışarıda bırakıyordu. Eski gerillalara yönelik suçlu iadesinin önünü açıyordu. Kamu Gücü mensuplarına karşı yargılamalarda farklı davranılmasında ısrar ediyordu.

Bu panoramaya bir de, 2016’da imzalanan barış anlaşmasından bu yana, çatışma bölgelerinde 500’den fazla liderin, toplumsal önderlerin, insan hakları savunucuları ile 133 eski gerillanın paramiliter güçler tarafından öldürülmesi ekleniyordu. Bir önce bahsettiğimiz gelişme, etkili bir idari cevabın eksikliğini ortaya koyuyor. Yeniden ortaya çıkan insan hakları ihlallerini önleyecek, siyasi liderleri ve halkın katılımını koruma ve garanti altına alacak bir tutum yok.

Tüm bunlara, bir de, Halkın Alternatif Devrimci Gücü Partisi’ne (FARC; ç.n. Bu parti gerilla örgütü FARC ile aynı baş harfleri taşısa da aynısı değil, yeni kurulan bir siyasi parti), militanlarına ve yöneticilerine karşı başlatılan yoğun damgalama kampanyası ekleniyor. Anlaşmada önerilen kurumlar için bütçe eksikliği de bir diğer sorun.

Bu durum, Barış Anlaşması ve uygulanması için zorlu bir durum panaromasını ortaya çıkarsa da, sürekli bir eylem sürecini başlatmak ve devam ettirmek bir gereklilik. Bu eylemlilik, barışın inşası için kurulan inisiyatiflerin sürdürülebilirliğine katkıda bulunacaktır. Daha önce, hiçbir zaman Kolombiya halkının silahlı çatışmadan çıkmasını sağlayacak, istikrarlı ve kalıcı bir çözümün inşasında, bu kadar net ilerlemeler kaydedilmemişti. Ancak, belirsizlik hala çok büyük. Sürecin devamlılığı ise, hala sürekli taciz altında. Sağ muhafazakârlar, kutuplaştırmaya, geciktirmeye ve engellemeye oynuyorlar. Bunların bölgesel ve küresel müttefikleri ise yeni bir toplumsal ve siyasi içerme sürecinin acilen mümkün kılınması yerine, savaşa oynamayı tercih ediyorlar.

* Mileidy Viviana Yopasa Ramirez: Eğitim ve Sosyal Bilimler mezunu. Arjantin’de UNSAM/IDAES’te Kültür Sosyolojisi ve Kültürel Analiz alanında Master yapıyor. MeCoPa – Arjantin (Barış İçin Kolombiyalı Göçmenler/Sürgünler Kolektifi) üyesi.

Sendika.Org