VİRÜS: KAPİTALİZM, SEMPTOM: KORONA, AŞI: DEVRİM! – A. Su

VİRÜS: KAPİTALİZM, SEMPTOM: KORONA, AŞI: DEVRİM!

A. Su

Bir yılı aşkın süredir, tüm dünya çapında kovid-19 (korona) virüs pandemisinin ağır sonuçlarını yaşıyoruz. Resmi verilere göre vaka sayısı 100 milyonu çoktan aştı. Ölüm sayısı da 2 milyonu aştı. İyileştiği varsayılanların önemli bir bölümünde ise fiziksel ve ruhsal tahribatlar yaratmış durumda. Ve bu sayılar gerçeğin oldukça çarpıtılmış yüzünü oluşturuyor. Herkes biliyor ve tahmin ediyor ki, vaka sayıları da, ölüm sayıları da, açıklanan resmi rakamların birkaç misli üstünde. Türkiye’den bunu zaten oldukça iyi biliyoruz. Ve bu sayılar bir başka açıdan da gerçeği gizliyor. Hastalanan ve ölenler birer rakam değil, İNSAN… Ezici çoğunluğu işçilerden, emekçilerden, yoksullardan, dışlanmış toplumsal kesimlerden, ezilenlerden oluşan insanlar. Pandemiden kendisini koruma imkanları ellerinden alınmış halktır yaşamını yitirenler ve hastalananlar. Ağır bir çöküşe uğrayan aileler, çıkışsız ve acılar içinde yaşayan, umutları sönen milyarlarca insandır pandeminin ölüm ve hastalık yükünü taşıyanlar…

Sadece hastalık ve ölümden ibaret değil pandeminin yükü. Bunlara büyük bir açlık, işsizlik, yoksulluk dalgası da eşlik ediyor. Bir biçimde yaşama tutunan işçiler ve emekçiler açlıkla içiçe geçmiş derin bir yoksullaşma, sağlık hizmetlerine ulaşmama, eğitimden ve barınma hakkından yoksun kalma, derin psikolojik bunalımlara sürüklenme, yaşama sevincini ve umutlarını yitirme gibi genelleşmiş bir çöküş halini yaşıyorlar.

Kapitalist sistemin sahipleri ve devletleri ise sahte neden ve çözüm arayışları içindeler. İşçilerin ve emekçilerin dikkatlerini ve biriken öfkelerini bu sahte neden ve çözüm söylemleri içinde eritme çabasındalar.

Virüsün Kaynağı Kapitalizmdir!..

Bir yıldır her gün sorduğumuz, tartıştığımız, yanıt aradığımız soruları bir kez daha soralım; korona virüsün kaynağı nedir?, nasıl oldu da böylesine yayıldı ve ağır sonuçlar yaratıyor?, dünya kapitalist sisteminin, onun devletlerinin, politikacılarının, medyası dahil tüm ideolojik aygıtlarının bu virüs karşısındaki tutumu nedir?

Herşeyden önce, şu noktayı bir kez daha açıklığa kuvuşturmak gerekiyor; insanlarda hastalık yapan, ölümcül de olabilen virüsler ve bakteriler doğanın olağan birer parçası. Bilim insanları doğada mily-onlarca virüs çeşidinin bulunduğunu ve bunların yaklaşık 500 bininin insanlara bulaşma ve hastalık yapma olasılığının olduğunu ifade ediyorlar. Hastalıklarımızın bir kısmı örneğin grip, uçuk, Aids, Ebola gibi, zaten bu tür virüslerden kaynaklanıyor. Onlarla sürekli bir mücadele içindeyiz. Öte yandan, bu virüslerin büyük bir bölümü vahşi doğada her hangi bir zarar vermeden varlıklarını sürdürüyorlar. Bizler onların yaşam alanlarına kontrolsüz biçimde pervasızca girip, onlarla kontaklarımızı artırmadığımız sürece bizlere herhangi bir zarar verme olasılıkları ise oldukça düşük.

Virüslerin insanlığa doğrudan tehdit oluşturması, en azından bilenen tarihsel süreçler bağlamında, ilk kez 1918’de İspanyol gribiyle oldu. On milyonlarca (20 ila 50 milyon arası insanın öldüğüne ilişkin ver-iler ifade ediliyor) insanın yaşamına mal olan bu ilk dalga yıllara yayılarak sönümlendi. İkinci dalga ise 1970’lerin ortalarından ve esas olarak 1980’lerden itibaren Ebola, AIDS başlayıp, 2000’lerden itibaren kuş gribi, domuz gribi, ortadoğuda görülen griple devam ediyor. İkinci dalganın en son halkası ve en ağır sonuçlu olanı ise bugün yaşadığımız kovid-19 pandemisi.

Kovid-19 virüsünün kaynağı üzerine bilim insan-larının açıklamalarının yanı sıra, pek çok komplo teorisi de söz konusu. Bu tezler pek çok açıdan birbiriyle uzlaşmaz nitelikte olmalarına karşın, kaynak bağlamında en genel anlamda ortak bir payda da birleşiyorlar. Ortak payda; virüsün yaşam alanlarımızda ortaya çıkışına ve yarattığı hastalığa kapitalist dünya sisteminin neden olduğu, yani asıl kaynağın kapitalizm olduğudur.

Kapitalist sistemin üretim süreçleri, üretim ve yaşam mekanları, kullandığı ulaşım araç ve yöntemleri, doğal kaynaklara yönelik vahşi saldırgan yağmacılığı, cansız doğa (toprak, su, denizler vb.), hayvanlar, bitkiler ve insanlar arasındaki doğal dengeyi tarihte görülmedik ölçüde eşitsiz hale getirmesi ve bozması pandeminin, tüm sağlık sorunlarının ve daha ötesi tüm sorunlarımızın kaynağı oluşturuyor.

Kar amaçlı üretim, sürekli, dizginsiz ve sınırsız biçimde canlı (bitki ve hayvanlar) ve cansız doğanın (toprak, su, hava, madenler vb.)’nin tahribini, bunların yağmacı tarzda kapitalist üretimin tümüyle israf üzerine kurulu çarklarına sunulmasını zorunlu kılıyor. Sadece kapitalist sanayi değil, tarım da büyük doğal alanların tarıma açılmasını beraberinde getiriyor. Doğal kaynakların yağması süreci büyük ulaşım hatları (karayolları, demiryolları, hava ulaşım hatları vb.) gerektiriyor. Büyük enerji kaynakları gerektiriyor; petrol, kömür, büyük barajlar vb… Bütün bunlar tüm doğanın, doğadaki tüm yaşam formlarının ve türlerin yaşam alanlarının korkunç düzeyde tüketiyor ve tahrip ediyor. Tüm dünya tarihi boyunca insanların çok az temas ettikleri hayvanlar, bitkiler, virüsler ve bakterilerle çok yoğun ve kontrolsüz temaslar yaşanıyor. İnsanlarda çeşitli hastalıklar yapabilecek virüs ve bakteriler çok daha sık biçimde insanlara bulaşıyor. Kapitalizmin tüm dünyaya egemen olduğu 20. yüzyıldan, yani kapitalizmin emperyalizm aşamasından başlayarak bu tür büyük salgın hastalıkların daha sık aralıklarla görülmesi bu gerçeği apaçık ortaya koyuyor. Kapitalizmin üretim ve yaşam mekanıları olan büyük fabrikalarda, işyerlerinde ve onların çevresinde oluşmuş milyonlarca, hatta on milyonlarca insanın adeta üst üste yaşadığı metropol kentlerde bu tür hastalıklar hızla yayılma olanağına kavuşuyor.

Bütün gerçekler pandeminin asıl kaynağının virüs değil, kapitalist dünya sistemi olduğunu gösteriyor. Kovid-19 virüsü belki de milyonlarca yıldır vardı ve insanlara herhangi bir zararı yoktu. Bu durum tüm virüsler ve bakteriler için geçerli. Kovid-19 virüsünün ve diğer tüm hastalık yapıcı mikropların insanlıkla temasına neden olan, hastalığın oluşmasını sağlayan kapitalizm olmuştur.

Yalanlar, Önlemler, Kriz Yönetimi, Tedavi Süreçleri…

Yalanlar… Pandemi sürecinin başından itibaren dünya kapitalist sisteminin devletler ve diğer her alandaki temsilcilerinin tutumu fareli köyün kavalcısının tutumudur. Hatta kapitalistlerin yalanları ona rahmet okutacak düzeydedir. Adeta bir yalan rüzgarı, hatta kasırgası yaşıyoruz. Her konuda, her aşamada yalanlar söylediler. Pandemi sürecinin daha başından itibaren hem hastalığın kaynağına, hem de önlemlere ilişkin gerçeklerin açıklanması yerine, sürekli biçimde yalanlar söylenmesi, gerekli tebdirlerin alınmaması, geniş halk kitlelerinde ciddi biçimde derin psikolojik ve sosyal sorunlara yol açıyor. Pandemiyi doğanın yağmalanması yerine, yarasa yiyen Çinlilere bağlama, ya da herhangi bir somut kanıta dayanmayan komplolara bağlama bilinç bulanıklığına yol açıyor, psikolojik ve diğer toplumsal sorunları derinleştiriyor.

Yalanlar, önlemler konusunda da devam etti. Salgının ortaya çıkışında pandemiye dönüşmesine değin, hiç bir ciddi önlem alınmadı. Pandemi gizlendi. 10-15 yıl öncesinden bilim insanları tarafından yapılan uyarılara rağmen, önlemler alınmadı. Tehlikeler gizlendi. Salgın başladığında hızla büyük çaplı maske üretimine geçilmediği ve dolayısıyla elde sağlık çalışanlarına bile yetecek düzeyde maske olmadığı için, maske takmanın hiç bir faydası olmadığı, hatta zararlı bile olabileceği yalanı yayıldı. Böylece tüm insanlık hastalığa karşı savunmasız bırakıldı. En azından basit kumaş parçalarıyla bile olsa insanların sınırlı önlemleri kendilerinin almasının bile önüne geçildi. Yeterli ölçüde maske üretimi ancak aylar sonra mümkün oldu. Maskeler herkese çok sayıda ve ücretsiz olarak sağlamadı. Ücretsiz sağlanan maskeler ihtiyacın çok küçük bir bölümünü dahi oluşturmadı. Aşı çalışmaları da yalanın başlıca konularından biriydi. Pandeminin başlarında aşı için tüm dünya çapında araştırmaların kolektif yapılacağına, böylece aşının hızlıca bulunacağına ve üretimi için dünya çapında çok sayıda üretim merkezinin hazırlanarak hızla aşı üretimi ve ücretsiz dağıtımı yapılacağına dair vaatler ifade edilmesine rağmen hiç biri gerçekleşmedi. Tam tersine, aşı çalışmaları kapitalist ilaç tekellerinin insafına terk edildi. Tek tek çalışmalarla süreç uzatıldı. Kolektif olarak çalışmanın yaratacağı sinerji, birikim ve hızdan yararlanılmadı. Aşı çalışması yapan firmaların aşı yoluyla süper tekel karları elde etmesi sağlanmaya çalışıldı. Aşı çalışması yapan firmalara milyarlarca dolar 8-9 ay içinde aktarılmasına, yani tüm araştırma masrafları misliyle bu firmalara verilmesine rağmen, aşılar ücretsiz yapılmadı. Tam tersine, 10-15 dolar, hatta daha fazla fiyatlarla aşılar satılmaya başlandı. Aşıların koruyucu özelliğinin ne kadar süreciğinin bilinmediğinin açıklanması, dünya nüfusunun yüzde 60-70’nin yılda en az iki kez (4 doz) aşılanması gerektiğini daha şimdiden gösteriyor. Bununu anlamı aşı üreten tekellere trilyon dolarlık karların insan kanıyla kaplı altın tepsilerde sunulmasıdır. Daha da kötüsü, sürecin başından itibaren, birkaç ülke hariç, tüm kapitalist ülkelerin ya tümüyle sürü bağışıklığı, ya da kontrollü sürü bağışıklığı yöntemini esas almasıdır. Yani hastalanan hastalanır, ölen ölür, kalanlarla yola devam denildi. Ve bu yolu açıkça veya üstü örtük olarak benimsemelerine rağmen, süreç boyunca ve halen tedbir alıyor görüntüsü yaratmaya çalışıyorlar. Yalanlar burada da sürüyor. Dünya çapında ve ülkeler düzeyinde 15 günlük ya da 1 aylık bir tam kapanma yoluyla, virüsün bulaş zincirinin kırılması ve ölümlerin ciddi oranda azaltılması mümkündü. Fakat sahte ve zamana yayılan kısıtlamalar yoluyla hem hastalığın yayılmasına göz yumdular, hem de insanların psikolojisini ve sosyal yaşamını derinden yaraladılar. Tek dertleri kriz içindeki kırılgan kapi-talist ekonomilerin ağır aksak da olsa yoluna devam etmesi oldu.

Sözde önlemler… Pandemi karşısında izlenen bu politikaların emekçiler açısından sonuçları ise tam anlamıyla felakettir. Emekçiler kaderine terk edildi ve çok daha ağır bir sömürünün zeminleri oluşturuldu. Büyük burjuvalar daha salgının başında özel jetleriyle, yatlarıyla sahip oldukları adalara, sığnaklara kaçtılar. Tabii, yanlarında doktorları ve tüm sağlık cihazlarıyla birlikte. Onlar güvenli alanlarda trilyon dolarlarına yenilerini katmaya devam ediyorlar. Dünyanın en zengin on kişisinin pandemi sürecinde 500 milyar dolar kazandığı açıklanıyor. Bunlar ölü soyucusudur. İnsanlar milyonlarla ölürken, açlığa ve sefalete mahkun edilirken halkların aşını, ekmeğini çalıyorlar. Bu vahşi karların elde edilmesi için emekçiler ise tümüyle yalanlara dayanan açıklamalar ve sözde tebdirlerle çalışmaya koşuldu. Evde çalışma yoluyla özellikle beyaz yakalı emekçiler evlerini işyerine çevirmeye zorlandılar. Ve kapitalistlerin işyerlerinde dahi uymadıkları çalışma saati süreleri tümüyle ortadan kalktı. Evde çalışanlar günün her saati çalışmaya zorlanıyorlar. Evde çalışmanın emekçilere olan maliyetleri (işe uygun masa sandalye, elektronik donanım ve elektirik masrafları vb.) emekçilerin sırtına yüklenmiş durumda. On milyonlarca emekçi ise işlerini kaybetti. Çalışanlara düşük ücretler ödeniyor ve fazla çalışmaya zorlanıyorlar. Tüm temel ihtiyaçlarda fiyatlar olağanüstü ölçülerde arttı. Yaşlılar adeta ölüme terk edildi. Gençlerin eğitim hakkı önemli ölçüde ortadan kalktı. Bir yılı aşkın süredir, dünya ölçeğinde milyarın üzerindeki çocuk ve genç temel eğitimlerini alamıyorlar…

Bütün bunlar ilk elde, dünya ölçeğinde ve/veya ülkeler düzeyinde 15 günlük yada bir aylık tam kapanma yoluna gitmekten ısrarla kaçmalarından, aşı çalışmalarını dünya çapında kolektif bir çalışma haline getirmek yerine ilaç şirketlerinin kar hırsına kurban etmekten kaynaklanıyor. Tabii esasta ise kapitalist sistemin insanlık düşmanı yapısından…

Kriz yönetimi… Dünya kapitalizminin ve devletlerinin pandemi sürecini yönetmede her türlü akılcılıktan ve insani değerden uzak, dağınık, ilkel yönetim tarzı ve herşeyin kapitalist tekellerin kar hırsına kurban edilmesi aslında bir tesadüf değil. Dünya kapitalizmi on yıllardır, „kriz yönetim“ adını verdikleri olağanüstü yöntemlerle yönetilmeye ve ayakta tutulmaya çalışılıyor. Kapitalizm krizlerini aşabilecek ne akla, ne başkaca bir kapasiteye sahip. Genel bunalım (onların ifadesiyle kriz), emperyalist karakter kazanmış dünya kapitalizmine içkin bir durumdur. Ve kapitalizm sistem kendi işleyişi içinde sürekli biçimde ürettiği kriz durumunu aşabilecek ne akla, ne de kapasiteye sahip olmadığını „kriz yönetimi“ kavramıyla aslında itiraf etmiş oluyor. Pandeminin bu insanlık düşmanı ve durumu daha da ağırlaştıran tarzda yönetilmesi (yada daha doğru bir ifadeyle yönetilmemesi), aslında kriz yönetimi dedikleri şeyin de iflas ettiğinin açık ve yeni bir göstergesi olmuştur.

Kapitalizm ve pandemi ilişkisi ve pandemiyi yaratan kapitalist sistemin bunu aynı zamanda ağır bir insanlık felaketini dönüştürmesi noktasında anlatılacaklar devasa ölçüdedir. Önümüzdeki yıllarda bu konularda mutlaka pek çok çalışma-larda olacaktır. Yukarıda ifade ettiklerimiz sürecin sadece en görünen boyutlarına ilişkin ilk izlenimler, ilk fikirler olarak düşünülebilir.

Acil ve gerçek önlemler… Öte yandan, pandemi aynı zamanda kapitalizme karşı mücadele açısından da somut görevler ortaya çıkarmıştır.

Tüm dünya işçileri ve emekçileri için temel sağlık hakkı için ve pandemiye karşı önlemlere ilişkin büyük bir mücadele süreci sürüyor. Aşı bulundu, artık pandemi bitti söylemi kesinlikle doğru değildir. Pandemi olanca hızıyla sürüyor. Ve acil olarak alınması gereken önlemler orta yerde duruyor. Bunların başlıcalarını bir kez daha ifade etmek gerekiyor.

– Pandemi sürecine, önlemlere ve ilaç/aşı çalışmalarına ilişkin gelişmeler ve bilgiler tüm halklara eksiksiz ve zamanında verilmelidir. Pandemi yalanlarına son!

– Emekçilerin hiç bir hak kayıbına uğramasına neden olmayacak ve tüm temel ihtiyaçların karşılandığı 15 günlük yada 1 aylık (süreyi bağımsız sağlıkçı bilim insanlarının berlirleyeceği) tam kapanmaya gidilerek bulaş zincirinin kırılması sağlanmalıdır. Bir yıldır yaşanan etkisiz ve insanlığı biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel yıkıma götüren sözde tebdirlere son!

– Sağlığa ayrılan bütçeler ilk etapta derhal en az iki-üç katına çıkarılmalıdır. Hastanelerin ve diğer sağlık kurumlarının tüm ihtiyaçları, eksiklikleri hızla karşılanmalıdır. Sağlık emekçilerinin her türlü talebi eksiksiz ve hızla karşılanmalıdır.

– Zaten devlet fonlarının özel şirketlere aktarılması yoluyla yürütülen, bu bağlamda zaten kamunun malı olan tüm ilaç ve aşı çalışmaları ve üretimi dünya ölçeğinde kolektif hale getirilmelidir. Çalışmalar tekellerin denetiminden ve mülkiyetinden çıkarılarak hızlandırılmalı ve büyük çaplı üretime geçilmesi sağlanmalıdır. Tüm aşılar tüm ülkelere maliyet fiyatlarına verilmelidir. İnsanların ölümleri üzerinden milyarlar kazanmaya son!Milyonlarca insan ölürken bir avuç kapitalistin karı için ilaç ve aşı çalışmalarının yavaşlatılmasına, bilgi saklanmasına son!

İlk etapta sağlık bağlamında acil olarak alınması gereken gerçek önlemler bunlardır.

Devrim Bir Tercih Sorunu Değil, İnsanlığın Tek Çıkış Yoludur

Kapitalizmin insanlığı sadece sömürü, yoksulluk ve savaşlar yoluyla değil, aynı zamanda ekolojik yıkımlar, sağlık felaketleriyle de yokoluşa süreklediği pandemi süreciyle bir kez daha apaçık görülüyor. Kapitalizmin ne denli vahşileştiğini, çözüm üretmekten uzak olduğunu ve bütün bunlardan ötürü düzeltilemez ve onarılamaz olduğu da bu süreçte oldukça net biçimde ortaya çıkmıştır. Asıl virüs kapitalizmdir. Ve onu devrimler yoluyla aşamadığımız sürece yeni ve daha ağır sonuçlar yaratan virüsleri göreceğiz. Bilim insanları yeni virüslerin yolda olduğunu açıkça ifade ediyorlar.

İnsanın kendisiyle ve doğayla barışık hale gelmesinin yegane yolu, özgürlük ve komün esasına dayanan bir toplum yaratmaktan geçiyor. Bunun yegane yolu ise kapitalist sistemi dünya ölçeğinde yerle bir edecek devrimleri her yerde büyük bir azimle gerçekleştirmektir.

Pandeminin başladığı 2019’da 40 ülkeyi saran büyük isyanlar dalgasını yaşadık. 2020’ler daha büyük isyanlara gebedir. Önümüzdeki 10 yılda bizleri büyük mücadeleler bekliyor. Pandemi belki şu anda isyanların hızını nispeten kesmiş olabilir. Fakat bu süreç aynı zamanda öfkemizin bilendiği ve patlamaya hazır hale geldiği bir süreçtir. Öfkemiz devrime akmalıdır. Bunu bir tercih olarak göremeyiz. Devrim, artık yaşadığımız tüm felaketler karşısında, kapitalizmin bizi sürüklediği ağır yıkımlar ve yokoluş karşısında, bu gidişatı durdurmayı sağlayacak bir imdat frendir.

Pandemi sürecinin devrimci çalışmalar ve mücadelelerin yürütülmesi açısından yarattığı zorluklar açık. Fakat bu süreci hem bir hazırlık, daha büyük ilişki ağları, mücadele ağları kurmak için, hem de her fırsatta sokak mücadelesini büyütmek için kullanabiliriz.

A. Su

Sosyalist Barikat, Şubat 2021 sayısından; http://sosyalistbarikat.com/wp-content/uploads/2021/02/Sosyalist-Barikat-2021-S%CC%A7ubat-.pdf