Seçimlerde Devrimciler Ne Yapmalı? – EÖC

Seçimlerde Devrimciler Ne Yapmalı?

Beklenen seçimin tarihi bir ay erkene alınarak netleşti.

AKP-MHP iktidarına karşı mücadeleyi sadece seçim zeminine bağlamış olan düzen muhalefeti, erken seçim açıklamasıyla bir anda olağanüstü bir hareketlilik dönemine girdi. Aslında seçim meselesi birçok mesele bağlamında burjuva muhalefetin uzun bir süredir temel gündemi. Erken seçimin ilanıyla birlikte cumhurbaşkanlığı adaylık tartışmaları ve henüz çok açığa çıkmamış olan milletvekili adaylığı yarışları, Erdoğan’ın yeniden aday olup olamayacağı vb. tartışmaları bir anda her yeri kapladı. Elbette, emekçileri dört yılda bir sandık başına çağıran, ardından tüm gelişmeler karşısında sızlanıp evinde oturmasını isteyen ve bunu demokrasi olarak yutturmaya çalışan, sokakta, işyerinde, okulda aktif mücadeleyi adeta büyük bir suç unsuru gibi göstermeye çalışan iktidarı ve muhalefetiyle tüm burjuva siyaset açısından bu durum normal.

Ancak sadece burjuva siyaset açısından değil, emekçi sol kesimler ve açıkça ifade edilsin ya da edilmesin devrimci güçler açısından da seçimler uzun süredir adeta merkezi tartışma konusu durumunda.

Bütün bu karmaşık ve çoğu durumda gerçeğin ters yüz edilmesini içeren tartışmalar karşısında devrimci tutumu netleştirmek zorunludur.

Sürecin niteliğini ve anlamını bu karmaşık ortam içinde sadeleştirerek ortaya koymak için sürece ilişkin temel soruları sorarak başlamak yararlı olacaktır.

Seçimlerin burjuva ve devrimci siyaset için anlamı nedir? Seçimlere giderken Türkiye ve Kürdistan’da egemen sınıflar içindeki ve egemen sınıflar ile işçiler ve emekçi sınıflar arasındaki sınıf çatışmasında durum nedir? AKP-MHP’nin yürüttüğü devletin yeniden inşası sürecinde bu seçimlerin önemi nedir? Bu seçimler emekçiler için, devrimci, demokratik güçler için ne ifade ediyor? Nasıl bir tutum almalıyız? Seçim süreci işçilerin ve emekçilerin meşru mücadele zeminlerini büyütmeye nasıl hizmet edebilir? AKP-MHP faşizminin yenilgiye uğratılması devrimci ve demokratik güçler açısından ne tür kazanımların önünü açabilir? AKP-MHP faşizminin seçimi şu veya bu yolla kazanması durumunda devletin inşası nasıl bir yol izleyecektir ve bunun devrimci, demokratik ve emekçi sol kesimler açısından ne tür sonuçları olabilir? Bu ve benzeri sorular ve yanıtları önümüzdeki seçim sürecini anlamamız ve devrimci bir tutum geliştirebilmemiz açısından özel bir önem taşımaktadır.

Burjuva ve Devrimci Siyaset Açısından Seçimlerin Anlamı?

Burjuva siyaset açısından seçimler, kapitalist düzeninin çizdiği sınırlar içerisinde burjuvazinin değişik kanatlarının siyasetleri/partileri için geniş halk kesimleri içinde rıza üretmeye ve yine burjuva siyasetçilerin bir bölümü üzerinden düzeni ve devleti yönetecek hükümet heyetini seçmeye yarayan bir araçtır. Seçim ve parlamento sahnesi tüm yapılarıyla, ilişkileriyle, işleyişiyle esas olarak egemen sınıfların temsilcilerinin kazanacağı tarzda düzenlenir.

Öte yandan, burjuva sınıflar ve devlet için seçimler, parlamento vb. asla vazgeçilmez değildir. Gerek düzen içi sınıf çatışmalarının gerekse egemenlerle ezilen sınıflar ve kesimler arasındaki çatışmanın burjuva parlamentosuyla yönetilmediği durumlarda, seçim ve parlamento yapılarının tasfiyesi, ya da olağanüstü başkaca yönetim biçimlerinin devreye sokulması sıkça rastlanan durumlardır.

Fakat her halükarda, egemen sınıflar uygulayacakları politikalara, temsilcilerine ve politik yapılarına, tüm koşulları düzenin temsilcilerinin kazanacağı tarzda belirlenmiş olan seçimler yoluyla meşruluk kazandırmayı, “halkın iradesiyle seçilmiş “kılıfını giydirmeyi tercih ederler. Emekçi halk kitlelerine politik ve toplumsal değişimin yegane yolu olarak daima kendi temsilcilerinin kazanmasının adeta kural haline geldiği seçim yolunu gösterirler. Yani esasta seçimler yoluyla toplumsal değişimin yolu olan devrimin önünü kapatmaya çalışırlar. Seçimlerin burjuva siyasette ki anlamı, özü esasen budur.

Devrimci sosyalistler kapitalizmin yıkılmasını, özgür, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya yaratılmasını hedefliyor. Bu hedefe ulaşmak, kapitalist düzenin içinden, onun seçimleri vb. yoluyla olamaz. Devrimciler hedeflerine ancak toplumsal devrim yoluyla ulaşabilirler. Bu öznel bir tercih değildir. Kapitalist düzen kendisinin belirlediği seçimler zemininde, kendisini ortadan kaldırmayı hedefleyen devrimcilerin seçimleri kazanmasına, iktidar olmasına izin vermez. Tüm tarihsel deneyim bunu apaçık göstermektedir. Bu bağlamda, toplumsal devrim bir zorunluluktur.

Öte yandan, burjuva seçimleri tümden önemsiz de değildir. Seçim süreçleri toplumun tüm kesimlerinin siyasete duyarlılığının ve ilgisinin olağanüstü düzeyde arttığı süreçlerdir. Devrimci mücadelenin gelişmişlik düzeyine ve nesnel koşulların durumuna bağlı olarak devrimciler değişik biçimlerde seçim süreçlerine dahil olurlar. Bu seçimleri boykot biçiminde olabileceği gibi, seçimlere katılmak, bu yoldan emekçilere devrimci fikirleri daha etkin biçimde taşımak, hatta burjuva parlamentosunu taktik bir mevzi olarak kullanarak yaygın ve sistematik bir açık, demokratik çalışma da yürütebilirler. Ayrıca seçimlere katılmak düzen partileri arasındaki çelişkilerin emekçiler lehine derinleştirilmesi için bir araca da kimi durumlarda dönüştürülebilir.

Bu bağlamda, burjuva seçim süreçleri ve parlamento çalışması devrimci mücadele açısından taktik bir mücadele zemini olarak belirli bir önem ve değere sahiptir.

2023 seçimlerine esas olarak kısaca ifade ettiğimiz bu temel perspektif üzerinden bakıyoruz.

2023 Seçimlerine Hangi Koşullarda Gidiyoruz?

Emperyalist-kapitalist dünya sistemi 2008 büyük ekonomik krizinden bu yana, derin ve çok boyutlu bir kriz yaşıyor. Ekonomik kriz, ekolojik kriz, kültürel ve sosyal kriz/ler, dünya sistemi içinde hegemonya krizi ve siyasal krizler iç içe geçerek gelişiyor.

Türkiye’deki gelişmeler kendi iç dinamikleri kadar, emperyalist kapitalist dünya sistemindeki gelişmelerle de ilişkilidir.

AKP-MHP faşizminin geliştirdiği devlet ve tüm siyasal yapının yeniden inşa süreci esas olarak 2001 krizi ve buna bağlı olarak Türkiye oligarşisi ve ABD emperyalizminin ürettiği çözümlerden kaynaklanmıştır.

2001’lere gelindiğinde artık neredeyse tümüyle işlevsizleşmiş olan Türkiye kapitalizmi ve devlet sisteminin, Ortadoğu coğrafyasına da model olacak tarzda Ilımlı İslam ve BOP bağlamında yeniden inşa süreci Türkiye oligarşisi ve ABD emperyalizminin ortak projesidir. Bu süreç tastamam bir devletin yeniden inşası/kurulması sürecidir, baş aktör ise AKP’dir.

AKP, Fethullahçılar ve kontrgerillanın bir kanadıyla birlikte kurduğu koalisyonla 2013’e değin, Ilımlı İslam ve BOP’nin inşası için temel adımlar attı. Ancak tam da bu noktada, gerek Ortadoğu’da Arap Baharıyla birlikte siyasal zeminin değişmesi ve ABD politikalarında yaşanan değişimler gerekse Fethullahçılarla yaşadığı çatışmalar nedeniyle, 2013’lerde belirlenen proje çöktü. Ekonomik, siyasal, kültürel krizin hızla geliştiği bu süreçte, 2014’den itibaren AKP, MHP ve daha önce çatışmalı olduğu kontrgerilla güçleriyle yeni bir koalisyon kurarak ilerliyor. Bu koalisyon hedefi sınırlı parlamenter unsurlara (etkisiz muhalefet partileri, seçimler vb.) izin verilen sivil faşist bir diktatörlük rejiminin kurulmasıdır. (Türkiye’de AKP öncesinde de devlet ve düzen siyaseti esas olarak faşist karakterdedir. Açık ve gizli faşizm bağlamında yürüyen bu faşist model, bugün yeni bir boyut kazanıyor.) AKP’nin devleti yeniden inşası sürecindeki rotası bu bağlamda 2013’den itibaren yeni bir rotaya girmiştir. Ilımlı İslam ve sahte demokratik söylemlerden, açık faşizm örneklerine, söylemlerine dönüş yaşanmıştır.

Hiç kuşkusuz bu noktada, kapitalist dünyada AKP tek başına değildir. 2008 krizi sonrası, özellikle 2010’lardan itibaren, kapitalist dünyanın tümünde AKP’nin 2014 sonrası kurmaya çalıştığı sivil faşist diktatörlükler kurma süreci, dünya kapitalizminin kalbi ABD başta olmak üzere, pek çok emperyalist ve yeni-sömürge ülkede gelişiyor (Trump, Bolsenaro, Modi, Duarte, vb.). Bu tablo esas olarak dünya kapitalist sistemi içinde burjuva devletin ve siyasetin nasıl olması gerektiğine ilişkin yeni ve şiddetli bir yarılma ve çatışmanın da yürüdüğünü gösteriyor.

Her iktidar, her devlet ve devletleşme süreci bir meşruluk zeminine ihtiyaç duyar. AKP faşizmi meşruluk zeminini hile, sahtekarlık, hırsızlık, şiddet, kumpas dahil her türlü aracı sonuna değin kullanarak girdiği seçimler yoluyla üretiyor. Bu bağlamda, henüz burjuva muhalefet zeminini tümüyle etkisiz hale getiremediği koşullarda her seçim süreci onun için yaşamsal öneme sahip.

Devlet inşa eden bir parti ya da siyasal güç bunun meşruiyetini seçimler yoluyla üretiyorsa, herhangi bir seçimi kaybetmeyi, “bir sonraki seçimi alır devam ederim “demeyi göze alamaz. Çünkü kapitalist sistemde devletin inşa süreci pek çok suçla, şiddetli çatışmalarla ilerler. AKP’nin seçimi kaybetmesi, her şeyi kaybetmesi anlamına gelir (kimi düzen içi özel uzlaşmalarla bu durum kısmen yumuşatılabilir, ama esas olarak bugüne değin yarattığı zemin önemli ölçüde ortadan kalkar.) Bu bağlamda, 2023 seçimleri AKP için kritiktir, yaşamsaldır.

Burjuva muhalefet cephesi ise Türkiye oligarşisinin geleneksel kanatlarının ve orta sınıflarının bir bölümünün desteğiyle, 2010 öncesi devlet yapısını ve siyasal düzeni yeniden kurmak istiyor. AKP’nin ve oligarşinin onu destekleyen kesimlerinin geriye dönüşsüz, kesin ve mutlak iktidarını kabul etmiyorlar.

Düzen muhalefeti daha birkaç gün önce açıkladığı seçim vaatlerinde de görüleceği üzere ne demokratik özgürlükler ne de emekçilerin lehine herhangi bir ciddi temel reform iddiasına sahip değil. Esas olarak AKP-MHP faşizmine karşı toplumun geniş kesimlerinde şu veya bu düzeyde birikmiş olan öfkeyi, devlet yapısının eski tarzda düzenlenmesine ilişkin çok sınırlı vaatler temelinde kendilerine çekmeye çalışıyorlar. Bu yolla aynı zamanda 2010 öncesi yine faşist karakterde olan devlet yapısını adeta aklayıp paklamaya, matah bir şeymiş gibi sunmaya çalışıyorlar. Çok övdükleri 2010 öncesi devlet yapısının hüküm sürdüğü 60 yıl boyunca, devrimcilere, emekçilere, Kürtlere, Alevilere, kadınlara ve diğer tüm ezilenlere yönelik olarak adeta cehennemi saldırganlık, katliamlar, baskılar, yoksullaşma sanki hiç olmamış gibi sayılıyor, silinmeye çalışılıyor.

Düzen muhalefetinin bu seçimlerde yenilgiye uğraması, AKP faşizminin muhalefet de dahil tüm düzen siyasetinde kesin bir denetim sağlaması ve muhalefetin iktidar olma umutlarını neredeyse tümüyle ortadan kaldırmasının yolunu açacaktır. Bu nedenle, 2023 seçimleri düzen muhalefeti açısından da kesinlikle kritiktir ve yaşamsaldır.

Seçimleri düzen muhalefetinin kazanması ve AKP’nin iktidarı devretmesi durumunda, devlet yapısında ve düzenin siyaset zemininde önemli bir altüst oluş yaşanması kaçınılmazdır. AKP’nin inşa etmeye çalıştığı devlet yapısının dağıtılması ve eski devlet düzeninin kısmi değişikliklerle yeniden inşası en az birkaç yıl yaşanacak büyük bir kargaşa, yapısal boşluklar ve bir dizi krizi beraberinde getirecektir. Bu sürecin kısmen de olsa başarılı olup olmayacağı ve hangi mecralara kayacağı ise belirsizdir.

Türkiye oligarşisi ve devlette ki bu yarılma ve çatışma, hiç kuşkusuz dünya kapitalist sistemi içinde devletin yapısına ilişkin yaşanan yarılmadan bağımsız değildir. Sivil faşist diktatörlükleri geliştiren devletlerdeki egemen sınıf kesimleri ile AKP faşizmi şu veya bu düzeyde ittifak halindedir. Liberal burjuva siyaseti izleyenler ise henüz Türkiye burjuva muhalefetine açık bir destek vermeseler de AKP yönetimine de mesafeli oldukları görülüyor. Seçim sürecinde bu tutumlarda da netleşmeler görülmesi olasılık dahilindedir.

Devrimci, Sol ve Yurtsever Güçler ve 2023 Seçimleri

Türkiye ve Kürdistan’da devrimci ve emekçi sol kesimlerin bu önemli sürece parçalı biçimde girdikleri görülüyor.

Devrimci ve emekçi sol güçlerin önemli bir bölümü esas olarak HDP ekseninde saflaşmış durumda. Kuzey Kürdistan’da belirleyici siyasal güç olan HDP, Türkiye cephesinde ise sınırlı bir güce sahip. On bine yaklaşan ve önemli bir bölümü yönetici ve aktif üyelerden oluşan tutuklamalardan, katliamlara ve diğer her türlü baskı ve saldırıya maruz kalan HDP, her şeye karşın kitle desteğini ve dolayısıyla oy potansiyelini koruyor.

Öte yandan, HDP her ne kadar Türkiyelileşme iddiasına sahip olsa da programatik yaklaşımları ve pratiği itibariyle esas olarak Kürt ulusal özgürlük hareketinin çizgisindedir. Pratiği de Türkiyeli işçi ve emekçilerin toplumsal sorunlarını da eksen almaktan uzak, esas olarak Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarına odaklıdır. Türkiyeli emekçilerin, ezilenlerin toplumsal sorunları ve mücadeleleri HDP pratiğinde sınırlı ve tali bir yere sahiptir.

HDP öncülüğünde Türkiyeli devrimci ve sol güçlerin bir bölümüyle bir birlikte kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı Türkiye ve Kürdistan’ın tüm toplumsal sorunları eksenli demokratik halkçı bir politik yaklaşım belirlemesine rağmen, bu yaklaşımın Türkiye bağlamında ne denli pratikleşeceği ise belirsizdir.

Diğer bir bloklaşma ise TKP, Sol Parti, TKH ve Devrim Hareketi tarafından oluşturulan Sosyalist Güç Birliği. SGB esas olarak Kürdistan ulusal özgürlük hareketinden uzak durmayı, ittifak politikalarının eksenine koymuş, sosyal şoven eğilimlere sahip hareketlerin birliği olarak biçimleniyor. Etkin bir pratik ortaya koyamayacağını, daha önce pratiklerinden ve aktüel durumlarından hareketle söylemek mümkün.

Öte yandan, bu iki bloklaşmanın dışında kalan Devrimci Sosyalist Hareketimizin de dahil olduğu küçümsenemeyecek büyüklükte bir emekçi sol ve devrimci kesim de bulunuyor. Bu kesimlerin söz konusu bloklaşmalara dahil olmamasında farklı sebepler bulunsa da genel olarak belirleyici faktörün siyasal ve örgütsel bağımsızlığını korumak, Kürt ulusal özgürlük hareketinin ya da sosyal şoven eğilimlere sahip olan kesimlerin politikalarına angaje olmamak olduğu söylenebilir.

Toplamda bakıldığında, Kürt ulusal özgürlük hareketini dışarıda bıraktığımızda, coğrafyamızda toplumsal çatışma alanlarına etkin bir özne olarak müdahale edebilen, işçi sınıfı, emekçiler ve tüm ezilenlerin mücadelelerine kısmen veya bütün olarak öncülük yapabilen bir devrimci sosyalist ya da emekçi sol hareketin bulunmadığını apaçık görebilmek mümkündür. Dolayısıyla Kürt ulusal özgürlük hareketi dışında gerek mevcut ittifakların gerekse ittifaklar dışında kalan kesimlerin toplumsal mücadeleler içinde çarpan etkisi yaratan, durum değiştiren, yeni mücadele yolları açan bir devrimci ve sol zeminden söz etmek mümkün değildir.

Kürt ulusal özgürlük hareketinin domine ettiği HDP eksenli Emek ve Özgürlük İttifakının seçimlerdeki ve genel olarak anti-faşist mücadeledeki önemini bu bağlam içinde ele almak gerekir. Bu zayıflığına rağmen, Emek ve Özgürlük İttifakı demokratik halkçı temelde hem seçimler açısından hem de genel anlamda kısmi de olsa etkin bir mücadele zeminine sahiptir.

Devrimcilerin Temel Sorunu Olarak: Yeni Bir Devrimci Fikir ve Pratik Düzeyini Yaratmak ve 2023 Seçimleri

Devrimcilerin, emekçi sol güçlerin bulunduğu, ancak öncü bir devrimciliğin, öncü bir sol pratiğin geliştirilemediği bir dönemden geçiyoruz. Bu tablo, tüm önemli toplumsal mücadelelerde kendisini yakıcı biçimde ortaya koyuyor. Gerek düzen içi büyük çatışma süreçlerinde, gerekse işçiler, emekçiler ve tüm ezilenlerin düzen güçleriyle irili ufaklı bütün çatışmalarında devrimci ve sol emekçi güçler bu çatışmaların içinde yer almalarına, ya da bir biçimde taraf olmalarına rağmen “devrimci öncülüğün yokluğu “tespiti artık bildik, olağan bir tespit haline gelmiş durumda.

Devrimcilik, devrimci politika esas olarak bir öncülük duruşu, pratiği ve varoluş biçimidir. Bu bağlamda, mevcut tablo asla kabul edilemez bir durumdur. Sorunun kaynağı devrimci sosyalistler açısından açıktır; dünya ve ülke gerçekliğini bilince çıkaran, işçilerin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin taleplerini özgürlük ve komün perspektifiyle formüle eden, mevcut sınıflar mücadelesi zeminlerine devrimci tarzda müdahalenin bilincini oluşturan yeni bir devrimci fikir, pratik ve örgütlülük düzeyine ihtiyacımız var.

Elbette bu yeni devrimcilik düzeyi kendiliğinden oluşmayacaktır. Toplumsal mücadelelerin pratiği içine bu perspektifle girmek, bu yönlü düşünsel ve pratik çabalara odaklanmak ve planlı biçimde yürütmek günün temel devrimci görevi durumundadır. Bu görevi asgari düzeyde geliştirebilmek, bağımsız sosyalist bir tutumla, güncel pratik görevlere denk düşen bir ittifak politikasını bir arada yürütmeyi gerektiriyor. Devrimci sosyalist hareketimiz güncel mücadele görevlerine bu perspektifle yaklaşmaktadır.

2023 Seçimlerinde Devrimci Sosyalist Tutum

Seçimlerin esas olarak AKP-MHP faşist bloğu ile düzen muhalefeti (6’lı masa) arasındaki rekabet temelinde gelişeceği açıktır.

Yukarıda ifade ettiğimiz üzere, AKP-MHP koalisyonun seçimleri hile, hırsızlık, yalan vb. yollarla kazanması durumda tek adama (şef) dayalı sivil faşist diktatörlüğün inşasının önümüzdeki süreçte önemli ölçüde tamamlanması söz konusu olacaktır. Bunun anlamı, önümüzdeki dönemde mevcut faşist terörün katlanarak ağırlaşacağı, demokratik, açık mevzilerin önemli ölçüde, ya da tümden yok edileceğidir. Bunun devrimci çalışmanın olanaklarını küçümsenemeyecek ölçüde daraltacağı açıktır.

Bu durum bir yandan da AKP-MHP faşizminin seçim vb. yollarla yenilemeyeceği düşüncesini de muhalif kesimler içinde geliştireceği açıktır. Bu durum, bir yanıyla yasal olmayan, ancak meşru bir direniş hareketi yaratmak için gerekli psikolojik ve siyasal zeminleri bugüne nazaran büyütecektir. Ancak bu eğilimi pratikleştirecek devrimci ve sol güçlerin yokluğu koşullarında, bu eğilimin derin bir umutsuzluk ve kaçışa dönüşmesi de büyük bir olasılıktır. Dahası, düzen muhalefetinin seçim hileleri vb. karşısında direniş çağrısı yapmaması durumunda, muhalif kitlenin önemli bir bölümünün çaresizce geri çekilmesi de söz konusu olabilir.

Yine belirttiğimiz üzere, düzen muhalefetinin bu seçimleri kazanması durumunda, ciddi bir demokratik gelişme beklenemez. Fakat AKP-MHP faşizminin inşa ettiği devlet yapısının önemli ölçüde tasfiyesine yönelik adımlar, devlet yapısında ve burjuva siyaset alanında önemli çatışmalar ve boşluklar yaratacaktır. Bu durum, sol ve demokratik güçlerin nefes alması ve açık, meşru zeminleri daha güçlü biçimde kullanmasının imkanlarını nispeten artıracaktır. Elbette bu durumun, tüm kitlelerde sahte değişim umutları yaratması ve bekle-gör tutumunu geliştirmesi de söz konusu olacaktır. Dolayısıyla düzen içi reformist eğilimlerin güçlenmesi büyük olasılıktır.

Her şeye karşın, düzen muhalefetinin seçimleri kazanmasının yaratacağı altüst oluşun sol ve demokratik güçler için kısmi imkanlar çıkaracağı açıktır.

HDP eksenli Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçim sürecinden güçlenerek çıkması kazananı kim olursa olsun, tüm devrimci, demokratik güçler açısından önemli bir kazanım olacaktır. Anti-faşist halkçı demokratik tutumun tüm baskılara rağmen güç kazanması demek, seçim sonrası mücadeleler bağlamında önemli siyasal ve psikolojik direnç noktaları yaratacaktır.

2023 seçimleri ve sonuçları yukarıda ifade ettiğimiz üzere önümüzdeki sürecin sınıflar mücadelesi zemininde kritik değişimlerin önünü açabilecek önemli bir eşiktir. Bu sürece tüm imkanlarımızı kullanarak pratik mücadeleye mümkün olan en etkin biçimde katılmak gerekiyor. Yapacağımız katkılar, önümüzdeki mücadele süreçleri açısından birtakım deneyimler kazanmamıza sebep olacaktır.

AKP-MHP faşizmine karşı seçimin sürecinin yaratacağı politik atmosferden yararlanarak etkin bir ajitasyon-propanda yürütmek, devrimci ve emekçi sol kesimlerle ortak mücadelelerde buluşarak güçlü bir anti-faşist demokratik duruş geliştirmek öncelikli görevimiz durumundadır. Emekçilerin nabzını tutmak, taleplerini, yaklaşımlarını öğrenmek ve bunlara ilişkin devrimci politikalara kafa yormak ve yaratıcı mücadele araçları geliştirmek, gücümüz oranında bunları uygulamak, anti-faşist ittifaklarla birlikte çalışmak pratiğimizin temelini oluşturacaktır.

Bütün bu faktörleri dikkate alarak, devrimci sosyalistler kendi bağımsız politik çalışmalarının yanı sıra, sürecin en önemli anti-faşist demokratik halkçı gücü olan Emek ve Özgürlük İttifakı ile omuz omuza yürüyecektir. Emek ve Özgürlük İttifakının tüm çalışmalarına imkanlarımız ölçüsünde ve kendi bağımsız tutumuzla katılacağız. Bu çalışmaları büyütmeyi seçim sürecindeki en önemli görevlerimizden biri olarak ele alacağız.

Tüm işçileri, emekçileri, ezilenleri, dostlarımızı, yoldaşlarımızı bu perspektif temelinde seçim sürecine aktif biçimde katılmaya çağırıyoruz.

SOSYALİST BARİKAT

EMEK VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ