PANDEMİ SÜRECİ VE KOMPLO TEORİLERİ – N.D. Polat

Covid-19 pandemi süreci bir yandan tam bir felakete dönüşerek devam ederken, bir yandan da pandeminin kaynağına ilişkin pek çok komplo teorisi de hızla yayıldı. Ciddi bir bilinç karartması yaratan, dünya kapitalist sisteminin bir bütün olarak bu pandemden sorumlu olduğu gerçeğinin şu ya da bu ölçüde göz ardı edilmesine neden olan ve covid-19’un çıkış nedenlerinden başlayarak, geliştirilen aşılara değin uzanan oldukça çeşitli ve karmaşık olan komplo teorileri üzerinde ana hatlarıyla da olsa durmak gerekiyor.

Bir olgunun, olayın ve/veya gelişmenin verilere dayalı ve denetlenebilir bir açıklaması mümkün iken, verilere dayanmayan ve denetlenmesi mümkün olmayan varsayımlar/kurgular üzerinden, kötücül bir takım kesimlerin komplolarıyla açıklanmasına komplo teorisi diyoruz. Bu noktada, komplolar ile komplo teorileri arasındaki ayrıma da kısaca değinmek gerekiyor. Komplolar, yani bir grubun/kesimin dar çıkarları temelinde gizli planlar ve eylemler gerçekleştirmesi her zaman mümkündür ve söz-konusu olmaktadır. Komplo teorisi ise bir olay/lar/ın yada sürecin komplo olduğuna dair somut ve denetlenebilir veriler ortaya koymadan tamamen soyut ve kanıtsız biçimde bir komplo düzeni içinde yeniden kurgulandığı iddialardır. Bu özellikleriyle ezici çoğunlukla gerçeğin tümüyle ya da kısmen çarpıtılması ve karartılması özelliği taşırlar.

Covid-19’la ilgili komplo teorilerinin temel iddiaları; dünyadaki bir takım karanlık güçlerin, en başta da devletlerin içindeki karanlık grupların ve Bill Gates vb. gibi çok tanınan emperyalist oligarkların dünyayı yeniden düzenlemek ve ele geçirmek, tüm insanları takip ve kontrol edebilmek için onları bir takım cihaz ve ilaçlar kullanmaya zorlamak, rakip emperyalist devletleri güçten düşürmek ve/veya zayıflatmak, aşılar ve ilaçlar yoluyla büyük vurgunlar vurmak ve bağımlılık yaratmak vb. amaçlar için covid-19 virüsünü labortavurlarda yarattıkları ve çeşitli yollarla dünyaya yaydıklarıdır. Kimileri ise aslında covid-19 virüsünün gerçek olmadığı, bunun yukarıda ifade ettiğimiz amaçlar doğrultusunda uydurulmuş bir yalan olduğunu iddia ediyorlar. Bu iddiaların kimi zaman biri veya birkaçı, kimi zaman tümünün birden ifade edildiği oldukça büyük çeşitlilikte komplo teorileri dolaşımda. Başta sosyal medya olmak üzere, her türlü iletişim ve medya mecrasında bu teoriler, milyarlarca insana ulaşıyor ve şu veya bu düzeyde etkili oluyor.

Bu iddiaları sahiplenen başlıca kesimler başta Avrupa ve Amerika olmak üzere emperyalist-kapitalist ülkelerdeki faşist ve aşırı muhafazakar kesimler. Fakat çeşitli sol kesimlerin tabanında da bu tür teorilerin küçümsenemeyecek bir etki yarattığını gözlemlemek mümkün.

Komplo teorileri arka planını ve kaynağını, işçi sınıf, emekçiler ve küçük ve orta burjuvazinin yani halkın yaşamlarına ilişkin hiç bir temel konuda güvenilir, kamu tarafından denetlenebilir bilgiye erişimemeleri oluşturuyor. Tüm sınıflı toplumlarda olduğu gibi, kapitalist toplumlarda da, devlet yönetimi ve kamusal çıkarı ilgilendiren her türlü konuda açıklık ve şefaflık söylemleri tümüyle kocaman bir yalandan ibarettir. Tüm temel gerçeklerin gizlenmesi söz konusu. Bu durum özellikle tüm toplumsal yaşamı etkileyen şok edici gelişmeler yaşandığında, genel bir tedirginlik ve güvensizlik yaşayan emekçi kitlelerin yaşanan durumu anlamada, kavramada resmi açıklamaların dışında yollara başvurmasını beraberinde getiriyor. Bu bağlamda, özellikle sınıf bilincinden yoksun ya da zayıf olan emekçi kesimlerde, olayların/gelişmelerin arkasında gizemli güçlerin planlarını, „şeytani“ kişilerin emellerini vb. arayan komplo teorilerine yöneliş yaşanıyor.

Komplo teorilerinin tümüne yakını esas olarak, kapitalist sistemin bütününe itiraz etmeyen, esas olarak “şeytani” kişileri hedef tahtasına çakan, ya da iç ve dış düşmanlar vb. söylemlerini öne çıkaran ve resmi açıklamaların tutarsızlıkları üzerine inşa edilmiş kurmaca yaklaşımlardan oluşuyor. Bu özellikleriyle kapitalist sisteme karşı bir itirazı, karşı koyuşu, daha ileri bir toplumsal arayışı ifade etmekten çok, zihinleri bulandırmaya, “kötü” kişi veya gruplara karşı öfke geliştirerek, sistemi onaracak yolları bulmayı öğütleyen sistem içi ve çoğunlukla gerici fikirler. Daha çok, faşist, ırkçı, muhafazakar parti ve gruplar tarafından dile getirilmeleri, bu partilerin tabanında etkili olmaları, özellikle koşullarından menmun olmayan küçük ve orta burjuvazinin sağcı kesimlerinin bu fikirleri militanca savunulmaları da, komplo teorilerinin yukarıda belirttiğimiz özelliklerinden kaynaklanıyor. Kapitalist devletlerin psikolojik savaş kurumları da emekçilerin bilinçlerini bulandıran bu tür komplo teorilerinin üretilmesi işinde oldukça aktifler. Bu tür komplo teorilerinin küçümsenemeycek bir bölümü esas olarak bu tür kurumlar tarafından üretiliyor.

Batı Avrupanın neredeyse tüm ülkelerinde ve ABD başta olmak üzere pek çok ülkede çoğunlukla faşist hareketlerin ve gerici kesimlerin bu komplo teorileri temelinde büyük kitle eylemleri gerçekleştirdiklerini gördük/görüyoruz. Son olarak Hollanda da bu tür eylemler adeta bir isyana dönüştü. Bir çok ülkede kimi zaman sayıları 40-50 binlere ulaşan sayıda kitleler toplanarak büyük çaplı gösteriler gerçekleştirdiler. Faşizm ve gericilik sahte özgürlük talepleri ve temelsiz komplo teorileriyle, geniş kitlelerde biriken öfke ve umutsuzluğu istismar ediyorlar. Kitle temellerini büyütmeye çalışıyorlar. Özellikle covid-19 önlemleri adı altında geliştirilen tutarsız, etkisiz ve özgürlük zeminlerini kalıcı biçimde daraltmayı hedefleyen kısıtlamaları kullanarak kendilerine hiç bir yakınlığı bulunmayan genç kitleleri yanlarına almaya çalışıyorlar. Tıpkı Nazilerin, faşist partilerin sözde kapitalizme karşı oldukları, tekellere karşı oldukları iddialarıyla kapitalizmin temellerini güçlendirmesinde olduğu gibi, bugünkü emperyalist-kapitalist oligarşiler de (özellikle en gerici, faşizan fraksiyonları) bu tür hareketler yoluyla sistemin temellerinin güçlendiğini görüyorlar. Bu tür hareketlere karşı çoğunlukla tolerans gösteriyorlar.

Covid-19 pandemisi sürecinde gelişen komplo teorilerinin son halkası aşılara karşı güvensizlik ve aşı olmama tutumuyla ortaya çıkıyor. Dünya emperyalist-kapitalist sisteminin aşı konusunda gösterdiği şefaf olmayan ve eşitsiz tutum, genel olarak bilime karşı düşmanlığa dönüşüyor. Bu düşmanlık sağlık hakkının savunusu yerine, pandemiyi daha da derinleştirecek ilkel bir aşı karşıtlığı olarak biçimleniyor.

Emperyalist-kapitalist sistemin bu süreci biyolojik varlığımızı ve toplumsal hayatımızı denetlemek için kullandığı, pek çok eşitsizliği „tebdir“ adı altında olağanlaştırmak için faydalandığı, emperyalist ilaç tekellerinin büyük vurgunlar iiçin yararlandığı vb. gibi kimi temel gerçekler de kullanılarak, yalan, kurgu, kuşkulu öğeler ve gerçeğin içiçe geçtiği “fikir” bulamaçları komplo teorileri olarak piyasaya sürülüyor. Bu durum, sınıf bilincinden yoksun ortalama insanın gerçekle kurguyu ayırt etmesini, asıl felaketin dünya kapitalist sisteminin tümünün olduğu gerçeğini görmesini engelliyor.

Tam da bu nokta da, devrimci sosyalistlerin ve tüm devrimci ve demokratik güçlerin bu komplo teorileriyle mücadele görevi söz konusudur. Bu teoriler sınıf bilincinin karartılmasında, bulanıklık yaratılmasında önemli bir rol oynamaktadır. öncelikle, covid-19’un nedenlerine, ortaya çıkışı ve yayılmasına, yararlanan kesimlerin kimler olduğuna ilişkin iddiaların komplo teorilerinin asıl temeli ve dayanağı olduğunu netleştirmek gerekiyor. Bu noktalardaki iddialar tümüyle gerici, kapitalist sistemin bir bütün pandeminden sorumlu olduğu gerçeğini karartıcıdır. Covid-19 pandemisinin ardından devletlerin ve emperyalist tekellerin gerici, halk düşmanı „tebdir“ ve uygulamaları ve sonuçlarına ilişkin komplo teorilerine monte edilen gerçekler ise ayrıştırılarak, doğru bir temelde ve bütünlüklü olarak ortaya konularak mücadelenin zeminlerine dönüştürülmelidir.

Bu bağlamda, öncelikle şu noktayı vurgulamak gerekiyor. Emperyalist-kapitalist tekellerin ve devletlerin varoluşlarının tüm biçimleri esas olarak insanlığa karşı suçlardan oluşmaktadır. Doğanın tahribi, insan ve hayvan sağlığının hiçe sayılması ve tümüyle kar konusu olarak ele alınması, salgın hastalıklara karşı gerekli tebdirlerin alınmaması, aşı ve ilaç tedarikinin kapsamlı ve dayanışmacı bir seferberlik içinde çözülmesi yerine tek tek şirketlerin karları temelinde ele alınması, son pandemideki başlıca suçlarıdır. Ve çoğunluğu emekçi olan milyonlarca insanın yaşamını yitirmesine neden olmuştur.

İkinci olarak, emperyalist-kapitalist tekellerin ve devletlerin bilinen konvansiyonel silahların (tank, top, tüfek vb.) yanı sıra, nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar ürettiklerini biliyoruz. Bu silahların üretilmesi ve denenmesi süreçlerinde insanlığa karşı suç niteliğinde çok sayıda denemenin kentlerde ve kırsal alanlarda yoksul emekçi halk üzerinde yapıldığına dair çeşitli iddia ve kanıtlar söz konusudur. Biyolojik silahlar (virüs, bakteri, genetik ve psikyatrik silahlar vb.) üreten kapitalist devletlerin bu silahları salt hobi amacıyla üretmedikleri açıktır. Bunları „gerektiğinde“ kullanmak üzere üretmişlerdir ve bu insanlığa karşı suçtur. Bu silahların salt büyük savaşlar sırasında değil, değişik durumlarda da kullanabileceği asla göz ardı edilemez. Bu anlamda, tüm insanlığın daima tetikte olması gerektiği açıktır. Somut kanıtlara dayanan şüphelerin olması durumunda ise bu büyük mücadelelerin konusu haline getirilmek zorundadır.

Yaşadığımız pandemi sürecinde bu yönlü olarak ileri sürülen iddialar somut kanıtlara dayanmadıkları gibi, çoğunlukla ırkçı (Çin virüsü vb.), milliyetçi ve kültürel aşağılamalarla donatılmış iddialardır. Bu iddiaları destekleyen somut kanıtlar olmadığı gibi, sürecin gelişim seyri de bu iddiaları destekleyecek herhangi bir öğe taşımamaktadır.

Tüm dünyada resmi devlet makamlarının ve yarı-resmi kurumların pandemi boyunca hem pandeminin kaynağı, hem gelişim seyri, hem de alınması gereken önlemler ve tedaviler konusunda sürekli biçimde yalanlar söyledilerini hepimiz gördük. Fakat bu yalanlar özel olarak pandeminin bir komplonun ürünü olduğunu anlamına gelmez. Dahası, kapital-ist devletlerin, kurumların, şirketlerin bugüne değin, bırakalım pandemi gibi büyük felaketleri, irili ufaklı hiç bir önemli gelişmede doğruyu söyledikleri zaten görülmemiştir. Onların halkla ilişkiler dedikleri, halkı bilgilendirme dedikleri şey, çoğunlukla düpedüz tümüyle yalandır. Gerçek kırıntıları ise bu yalanların üzerini örtmek, yalanlarını görülmesini engellemek için kafa karıştırmak amacıyla kullanılmaktadır.

Tüm emekçilerin, işçilerin ve devrimci, demokratik güçlerin sadece pandemi süreci açısından değil, bütün süreçlerde burjuva devletlerin ve kurumlarının yaptığı her türlü açıklamaya karşı sürekli biçimde kuşku duyması zorunludur. Gerçeği, sınıf çelişkilerinde, kapitalist devletlerin ve şirketlerin dünya ölçeğindeki acımasız, insanlık düşmanı politikalarının kavranması sürecinde, onlara karşı mücadelenin içinde bulabiliriz. Yaşadığımız tüm sorunların, çelişkilerin, sıkıntıların, yokluk, yoksunluk, hastalık ve savaşların nedeni ve sorumlusu bir bütün olarak dünya kapitalist sisteminin kendisidir. Şirketleri, devletleri, kurumlarıdır…

Komplocu şeytanlar arayarak, günah keçileri bu-larak varılacak hiç bir yer, hiçbir çözüm yoktur. Çözüm komploların ve her türlü felaketin kaynağı olan kapitalizme karşı mücadeleyi büyütmektir.

N. D. Polat