“Kızıldere son değil savaş sürüyor!” – Umut Gazetesi Editöryası

Bu slogan, Kızıldere’de uluslararası proletarya ve ezilen halklar ile uluslararası Finans-Kapitalin iradeleri, karşı karşıya geldiğinden ve Kızıldere direnişçileri uluslararası proletaryanın ve ezilen halkların devrimci iradesininin cisimleşmiş hali olarak düşmanı ağır bir yenilgiye uğrattığından beri kesintisiz atılıyor.

Kızıldere’de düşmana dayatılan ve düşmanı ezen devrimci irade gücünü tarihsel haklılığından, 196o’ların ortasından itibaren üniversitelerde dalga dalga büyüyen devrimci gençlik eylemciliğinden,topraksız köylülerin toprak işgalerinden, 15-16 Haziran’da kendini tüm azametiyle ortaya koyan kitlesel proleter eylemden alıyordu. Asya’dan Afrika’ya, Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya yayılan anti-emperyalist ve sosyalist mücadeleler, dünya çapında gelişen devrimci halk hareketleri Kızıldere direnişini besleyen dış dayanak noktalarıydı.

Amerikalı muhalif yazar Susan Sontag Che’nin Bolivya’da katledilmesinin ardından yazdığı bir yazıda, Che’nin eylemini ve sembolize ettiği değerleri “o dünya çapında gelişen devrimci mücadelenin en saf ve en temiz olan doruk noktasını temsil ediyordu” sözleriyle ifade etmişti. Haklıydı…

Kızıldere direnişçileri tıpkı Che’nin dünya çapından sembolize ettiği gibi, ülkemizde dalga dalga gelişen devrimci mücadelenin “en saf ve en temiz doruk noktasını” oluşturdu. Bu nedenle, onlardan sonra emperyalizme, faşizme ve kapitalist sömürüye karşı ayağa kalkan, direnişe geçen hemen herkesin dilinde onların devrimci iradelerinde hayat bulmuş sloganlar vardı. Onların devrimci iradelerine dayanan büyük direnişleri, dillerindeki sloganların hayat bulmasını, yaşayan somut bir maddi gerçeğe dönüşmesini sağlamıştı.

Kızıldere direnişinin hakikati direnişçilerin bükülmez devrimci iradesinde yatıyordu. Kızıldere’de kendini tüm azametiyle ortaya koyan bu bükülmez irade, aradan çok zaman geçmeden onların resimleriyle, sloganlarıyla alanları dolduracak milyonların da habercisiydi. Kızıldere’de iki elin parmaklarıyla sayılabilen devrimcilerin kısa bir zaman dilimi içinde yüzbinlerce devrimci olarak ülkenin fabrikalarına, tarlalarına, okullarına dönmesinin sırrı devrimci diyalektiğin kavranılışındaydı. Devrimci diyalektik, Lenin’in Sosyalist hareket içinde reformist ve revizyonist akımlara karşı yürüttüğü teorik mücadele sürecinde gelişti ve olgunlaştı.

Devrimci diyalektik Kızıldere direnişçilerinin ve önderliği Mahir Çayan’ın teorik ve siyasal meseleleri kavrarken başarıyla kullandığı yöntemdi. Bu güçlü kavrayışın en dolaysız ürünü, Mahir Çayan’ın Kızıldere’de düşmana meydan okuyan sözleri oldu: “Asıl siz teslim olun. Biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik”. Devrimci diyalektik kavrayışın berraklığı, Kızıldere’de ölümü değil yüzbinler olarak doğuşu görme olanağını sunuyordu. Devrimci diyalektik, yüzbinlerin potansiyel devrimci gücüne dayanarak irade geliştirmeye ve bu iradenin kendini sosyal pratikte ortaya koymasıyla, bu kez milyonların sosyal pratiğe girmesinin olanaklılığına dair zengin bir perspektif sunuyordu.

Devrimci diyalektiğin sunduğu bu perspektif, Kızıldere direnişi ve sonrasını devrimci bir tarzda kavramının anahtarını sağladı. Eylemin koşullarının oluşmasını beklemek yerine, yaratıcı eylemle koşullara müdahale etme ve koşulları değiştirme ve değişen koşullara yeni eylemlerle müdahale etme anlayışı ancak devrimci diyalektiğin güçlü bir kavrayışıyla başarılabilirdi. Kızıldere öncesi gelişen devrimci eylemler, devrimci diyalektiğin sosyal pratiğe uygulanmasının parlak örneklerini sunmuştu. Kızıldere direnişi ulaşılan doruk noktası oldu.

Kızıldere direnişinde devrimci cüret vardı, devrimci siper yoldaşlığı vardı, birleşik devrimci savaş anlayışının en hakiki hayatiyet kazanışı vardı. Kızıldere direnişinde devrimci diyalektiğin yerine evrimci bir anlayışı temel alan solun “bekleyip görelim, koşullar uygun olursa harekete geçeriz” yaklaşımına vurulan büyük bir darbe vardı. Kızıldere direnişi, Marksizm-Leninizmi bir eylem kılavuzu olarak kullanan devrimci kavrayışla, öğretiyi bir “dogmalar koleksiyonu” olarak kavrayan anlayış arasındaki mücadelede çok önemli bir dönüm noktası oldu. Reformizmle gerçek devrimci hareket arasındaki sınırları en keskin hatlarla çizdi.

Kızıldere direnişinin çizdiği keskin hatlar 50 yıl sonra halen geçerliliğini koruyor. Dahası, sadece geçerliliğini korumakla kalmıyor; 50 yıl sonra bugün devrimci hareket bu hatların netliğine daha fazla ihtiyaç duyuyor. Yenilgi yıllarının bozucu etkileri ve Sosyalist sistemin dağılışının yarattığı moral çözülme nedeniyle devrimci hareketin sınıfsal ve siyasal netliğe daha fazla ihtiyaç duyduğu günümüzde; Kızıldere direnişi yeni bir devrimci yükselişin en önemli dayanak noktalarından biri olmayı sürdürüyor. Böyle olduğu için, Kızıldere sonrası 50 yılda devrimci mücadele saflarına gelen “en temiz ve en saf” devrimciler Kızıldere direnişçilerinin yükselttiği Marksizm-Leninizm bayrağını kuşanıyor.

70’li yıllarda faşizme karşı sokak sokak dövüşen devrimcilerin bayrağında “Kızıldere Son Değil Savaş Sürüyor!” yazıyordu. 12 Eylül faşizminin cellatlarına meydan okurken Necdet Adalı’nın dilinde Kızıldere’de haykırılan sloganlar vardı. Devrimci Sol önderlerinden Sabahat Karataş’ın Çifte Havuzlar’da düşman güçleri tarafından kuşatılığında ortaya koyduğu devrimci cüret ve direnişte Kızıldere’nin silinmez izleri vardı.

Orhan Yılmazkaya Bostancı’da düşman güçlerine karşı çatışırken “Teslim olmayan bir özel devrimci kuşağına layık olmaya çalışacağım” dediğinde hem Kızıldere direnişine hem de bu direnişle beslenecek yeni kuşak devrimcilere işaret ediyordu. Kızıldere direnişi böylesine güçlü bir devrimci mesaja sahipti. Türkiye’de devrimciliği geliştirmek isteyenler bu mesajla mutlaka buluşuyordu. Kızıldere’nin devrimci mesajının kapsama alanı Kürt halkının PKK önderliğinde geliştirdiği ulusal-demokratik mücadeleden Alevi halkının eşit yurttaşlık mücadelesine uzanıyordu.

“Kızıldere Son Değil Savaş Sürüyor” sloganı Rojava’da DAİŞ çetelerine karşı ölümcül bir mücadele veren Kürt halkıyla siper yoldaşlığı yapan Türkiyeli devrimcilerin pratiğinde bir kez daha ete kemiğe büründü. “Savaş sürüyordu” ve soyut sözlerde değil gerçek bir savaşın ölümcül koşullarında…

50 yıl önce Denizler’in idamını engellemek için kendini feda pahasına ekilen birleşik mücadele tohumu, filizlendi, boy verdi. Bugün Kürdistan dağlarından, Türkiye metropollerine uzanan birleşik devrimci savaş hattı Denizlerin, Mahirlerin, İboların, Kemallerin ortak geleceğini inşa ediyor. Ve daha dün Kadıköy’de yüzlerce kişilik kuşatma altında yankılanan “Kızıldere son değil savaş sürüyor”  sloganı aynı iradeyi yeniden yeniden doğuruyor.

50 yılda sayısız devrimci Mahirleşti. Böyle bir irade ancak zafere olan netlikten gelir. Devrimin kaçınılmaz zaferine olan bağlılıktan. İşte Mahir’in sesi, tarihin çağrısını yineliyor; “Onların bugün büyük görünen güçleri ve imkanları bizlere vız gelir. Onlar bir avuç, biz ise milyonlarız. Kaybedeceğimiz hiçbir şey yoktur ama kazanacağımız koca bir dünya vardır.”

Savaş sürüyor…

Kaynak: umutgazetesi41.org