Bir Halk Düşmanı: Bülent Şık, Ali Duran Topuz (Gazete Duvar)

Bülent Şık hakkındaki karar kesinleşirse şunlar kesinleşmiş olacak: Kamu yararı denilen şeyi devletin kurumları belirler. Mahkemeler, bunu tasdik etmekle görevlidir. Halkın sağlığına ilişkin bilgileri halktan saklamak kamu yararınadır, açıklamak kamu zararınadır.Bülent Şık kararı ne diyor? Yargılanan kişi hakkında 1 yıl üç hapis cezası, TCK madde 258’e göre. Başka? Hiç. Karar, maddeye baktım cezayı çaktım diyor. Başka bir şey demiyor. Beraat için de mahkûmiyet için de bir laf, gerekçe yerine geçecek bir ifade yok. Ketum bir karar yani.

Fakat mahkeme kararları, çoğu zaman telaffuz edilenden çok daha fazla şey söylerler. Sadece yargıladıkları kişi hakkında değil, o kişinin yer aldığı toplum, o toplumu çekip çeviren devlet, o devletin devlet-toplum ve birey ilişkilerine ilişkin hususiyetleri, bu hususiyetlerin hak, hukuk, adalet bakımından ne ifade ettiği ve yargı kurumunun nerede durduğu. Bülent Şık kararı, hükmettiği cezanın gerekçeleri bakımından ne kadar ketumsa kalan hususlarda aslında o kadar konuşkan bir karar.

ŞİKAYETÇİ: SAĞLIK BAKANLIĞI

Bu yazıda kararın hukuki isabetini tartışmayacağım; sadece istinaf mahkemesinin bunu yeterince tartışacağını umduğumu belirteyim. Konu etmek istediğim şey, kararın ne dediği ve bu karar kesinleşirse neyin kesinleşmiş olacağı.
Karara yol açan süreç, Sağlık Bakanlığı’nın şikayeti ile başladı. Savcılık, bakanlığın şikayetindeki heyecanı öyle bir paylaşıyordu ki, Bülent Şık’ın üç ayrı ceza kanunu maddesinden mahkûm edilmesini istedi. Seri suçlu vardı karşımızda iddianameye inansak. Mahkeme, sadece bir suçun sabit olduğuna karar verdi. Yani bakanlığın ve savcılığın heyecanını sadece bir noktada paylaştı. Kararda, beraat için de mahkûmiyet için de gerekçe yok.

VAKA AÇIK VE MALUM

Kararın ne dediğini anlamak için, maddeye biraz yakından bakmak gerek. Maddeye göre açıklamalardan,

a) üçüncü kişiler ve/veya
b) kamu kurumunun (vakada müşteki bakanlık) hak ve menfaatleri zarar görmemiş ise cezaya hükmedilemez.

Cezaya hükmedildiğine göre, Sağlık Bakanlığı’nın menfaatleri zarar görmüştür diyor karar. Sağlık Bakanlığı’nın menfaatleri ne olabilir? Vaka açık ve malum: Müşteki bakanlık, başka devlet kurumlarının da içinde olduğu çok büyük bir araştırma yapmıştır. Araştırma, halkın yediği içtiği şeylerle kanser arasındaki bağı ortaya koyma kapasitesi taşımaktadır. Ulaşılan bulgular hayli tehlikeli bir durum bulunduğunu göstermektedir. Fakat araştırmanın sonuçları, ulaşılan bulgular kamuya açıklanmamıştır. Bülent Şık, araştırmayı yapan uzman-bilim insanları ekibindeki isimlerden biridir. Ulaşılan sonuçların hayati önemde olduğunu, kamunun bilmesinde yarar olduğunu düşünerek, yazılar yazmıştır. Elbette, Bülent Şık kamu yararının ne olduğuna kendi kendisine karar verecek değildir. Tıpkı Sağlık Bakanlığı’nın da kendi kendine karar veremeyeceği gibi. Ceza maddesi açısından bu kararı verecek olan mahkemedir. Mahkeme, Sağlık Bakanlığı’nın dediği, savcılığın tekrar ettiği şekilde hüküm kurmuştur. “Bakanlık menfaatleri zarar gördü.” Nokta. “Bülent Şık suçlu.” Nokta.

NELER KESİNLEŞECEK?

O halde, karar bu haliyle kesinleşirse, şu hususlar da kesinleşmiş olacak:

Bir kamu kurumu, kamu yararının ne olduğuna karar verdiğinde bu karar mutlaktır. Mahkemeler buna göre hareket etmeye mecburdur.

Kamu kurumlarının elindeki bilgilerin hangilerinin kamu yararı taşıdığı, hangilerinin taşımadığı kararı sadece o kamu kurumuna aittir. Mahkemeler buna göre hareket etmeye mecburdur.

Sağlık Bakanlığı, yaptığı araştırmanın sonuçlarını açıklamamaya karar vermişse, bu kararda kamu yararı vardır. Böylesi sonuçları açıklayan kişi her durumda kamuya zarar vermiştir. Açıklananların doğru olup olmadığı önemli değildir. Vakamızda bakanlık, Bülent Şık’ın açıklamalarının tamamen doğru olduğunu teyit etmiştir. Ama bu durumu değiştirmez. O halde, kamu sağlığını tehdit eden durumların bilgisini gizlemek suç değildir. Açıklamak suçtur. O halde kamunun “kendi sağlığını tehdit eden bilgilere ulaşma hakkı” gibi bir şey söz konusu bile değildir. O sadece açıklanmış olana ulaşma hakkına sahiptir.

BAKANLIĞIN GÖREVİ

Peki Sağlık Bakanlığı’nın görevi ne? Kamu sağlığı risklerini azaltmak mı artırmak mı? Örneğin bir kamu görevlisi, kanser riskini azaltan iş yaparken mi görevini yapıyordur artırırken mi? Yiyecek-içeceğin tehlikeli ölçüde kanserojen madde taşıdığı bilgisine ulaşmış olmak “kamu”nun, yani halkın yararına mıdır değil midir? Sağlık Bakanlığı’nın görevi bu bilgiyi gizlemek midir açıklamak mıdır? Karar diyor ki: Gizlemektir. Açıklayan, Bülent Şık, suç işlemiştir.
Bir terslik yok mu? Kamu, kendi yediği içtiğiyle ilgili temel ve hayati bilgilerin kendisinden saklanmasından yarar görüyor. Sağlık Bakanlığı, sağlığını korumak ve bozulmuşsa iyileştirici hizmet üretmekle görevli olduğu kamunun işine yarayacak bilgileri saklamaya karar verebilir, yargıya göre bu hukukidir. Bir kamu çalışanı bunu açıklarsa Bakanlık zarar görür. Bir terslik yok mu? TCK madde 258’in azizliği mi bu? Değil. Madde açık ve basit. Korunan hukuki yararlar açık ve basit. Kanunun yol açtığı bir azizlikle karşı karşıya değiliz, terslik, anti-hukukun giderek yerleşmesinden kaynaklanıyor:
Hukuki düzenlemeleri ve mekanizmaları, hukuken korunan çıkarın tam tersini korumak için ve koruyacak şekilde kullanmak. Başka bir deyişle, “her zaman, her durumda, her yerde idare ne derse mahkeme de onu der.”

İstinaf da bu mecburiyetler dizisine göre hüküm kurarsa ne olur? Ne olacak, Allah göstermesin, Bülent Şık 15 ay yatar çıkar. Fakat kamunun vücuduna giren o maddeler çıkmaz. Adaletin sadece idarenin-yürütmenin taleplerine uygun hükümlerden ibaret olduğu anlayışı yerleştiğinde ne kamu kalır ne de yararı.

NOTLAR
1 – TCK 258, esasen iki açık bir örtük hukuki yararı korur: Açık yararlardan ilki, üçüncü şahısların hak ve menfaatleridir. Yani kamu görevlisinin ulaştığı bilgileri saklama yükümlülüğünün gerekçelerinden biri, üçüncü şahısların açıklanan bilgilerden zarar görmemesidir. Örneğin, bir sebeple telefonu dinlenen kişi hakkında elde edilen bilgiler, kovuşturma gerektirmiyorsa, başka kimseye açıklanamaz. Kovuşturma gerektiriyorsa da iddianame-yargılama süreci dahilinde alenileşebilir. Başka türlü açıklanırsa, açıklayan suç işlemiş olur. Makul değil mi? İkinci açık hukuki yarar, kamu görevlisinin çalıştığı kurumun menfaatleridir. Örneğin, bir uyuşturucu soruşturmasında ulaşan bilgileri açıklayan polis memuru, suçlusunun ya da suçlularının kaçmasına sebebiyet verebilir. Örtük hukuki yarar ise kurumun iç işleyişi ve disiplinidir. Çalışanlar, kuruma karşı belli bir sadakat gösterme, belli düzenlere uyma yükümlülüğü altındadır. Esasen, özel sektörde de böyle bu.

2 -Kararın son cümlesi şöyle bitiyor: “… hüküm alenen okunup gerekçesi ve ana çizgileri usulen anlatıldı.”
Gerekçe ve ana çizgi anlatıldı diyor fakat “beraat” için de “mahkûmiyet” için de kararda bir gerekçe görmek mümkün değil. Çünkü “gerekçe” aramaya başlayınca, idarenin istediği kararları vermek zorlaşır. O halde en iyisi hükmü verip çekilmek. “Gerekçesizlik” inşası süren rejimin temel gerekçesi aslında: İdareye, yürütmeye mutlak itaat esastır. Kurumların görevi bunu temin etmektir.

3 – Bülent Şık davası, İbsen’in “Bir Halk Düşmanı” oyununa çok benziyor. Temsili demokrasinin egemen kişi-grup çıkarları doğrultusunda manipülasyona ne radar açık olduğunu 150 yıl önceden ortaya koyan bir edebi eser. Özetin özetiyle: Kasabanın geçiminin bağlı olduğu kaplıca sularına zehir karışmaktadır. Zehrin kaynağı kasabanın zenginlerinden birinin işletmesidir. Kaplıca hekimi bunu keşfeder. Önlem alınması gerekmektedir. Ulaştığı bilgileri yayınlatamaz. Kardeşi belediye başkanı onu dinlemez. O da halka açıklamaya karar verir. O zaman da “halk düşmanı” ilan edilir. Bülent Şık vakası ile İbsen’in oyunu arasında bir fark var ama: ibsen, toplumun yargılama kabiliyetini de tartışmıştı elbette fakat “mahkeme” işin içinde değildi. Bu haliyle dava, İbsen’e tamamlayıcı bir eleştiri gibi: Azizim, o çıkar ağında bir de mahkemeler var. Çıkarın gerektirdiği/yol açtığı muhakeme bozukluğunun temel muhakeme biçimi olarak sistematikleşmesi ve kurumlaşması, oyunun yazıldığı günden bugüne geçen 140 yılın yeniliği belki de.

4 – “Kamu görevlisinin ifşa ettiği gizli kalması gereken bilgiler, mensup olduğu kamu kuruluşunun hukuken korunan menfaatine ya da üçüncü kişilerin temel hak ve hürriyetlerine zarar verebilecek nitelikte değil ise, bu bilgilerin açıklanması inceleme konusu suç kapsamında değerlendirilmeyecektir. Diğer bir ifade ile, hukuka aykırı nitelik taşıyan gizli kalması gereken bilgilerin açıklanması durumunda TCK’nın 258 inci maddesinde yer alan suçun oluşmayacağı kanaatindeyiz.” (Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Alşahin, Göreve İlişkin Sırrın Açıklanması Suçu, TCK m. 258)
Madde hakkında hayli etraflı ve derli toplu bu akademik çalışmanın tam metni için:
http://dspace.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/4817/G__REVE%20__L____K__N%20SIRRIN%20A__IKLANMASI%20SU__U.pdf?sequence=1&isAllowed=y
“Kurumun (vakada Sağlık Bakanlığının) menfaati” suçun unsuru değil elbette; ama bu alıntının da gösterdiği gibi, “sır ifşa”ya dair suçların tamamında kimin hangi menfaatinin ihlal edildiğini araştırmak, sırrın “sır” olup olmadığını, “sır” ise saklanmasındaki “hukuki yarar”ın ne olduğunu tartışmak mahkemelerin görevi. Aksi halde bir “yargılama” değil, doğrudan cezalandırma amaçlı bir sahneleme söz konusu olacaktır.

5 – Bülent Şık, infaz yasasının getirdiği düzenlemeler çerçevesinde “fiilen” denetimli serbestlikten yararlanacak muhtemelen. Fakat kararın “hapis” olduğu, denetimli serbestliğin yine hürriyeti bağlayıcı olduğu düşünülürse bu durumun “hafif” olduğunu kabul etmek doğru olmaz.