Yemen’in, Suudi liderliği tarafından imha edilişi –ve Husilerin kaçınılmaz tepkisi- alışılmış jeopolitik oyunların bir parçası. İsrail, Batı Şeria’yı kendi denetimi altında yeniden şekillendiriyor. Peki bunlar neyin göstergesi olabilir?
Slavoj Zizek
Geçtiğimiz günlerde, Saudi Aramco’nun ham petrol işleme tesislerine insansız hava araçlarıyla (İHA) saldırıldığında –Yemen’deki Husiler tarafından düzenlendiği düşünülüyor-, basınımız bu olayı birçok kez “oyun değiştirici” diye nitelendirdi. Peki gerçekten de böyle miydi? Bir açıdan evet; küresel petrol arzını sekteye uğrattığı ve Orta Doğu’da büyük bir silahlı çatışmayı daha olası hale getirdiği için… Yine de, bu iddiadaki zalimane ironiyi gözden kaçırmamak için dikkatli olunmalı.
‘OYUN DEĞİŞTİRİCİ’ OLAN HANGİSİ?
Yemen’deki Husi isyancıları, neredeyse tüm ülkeyi yok ederek, sivil insanları rastgele bombalayan (ve ABD ile Birleşik Krallık tarafından silah tedarik edilen) Suudi Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yıllarca açık bir savaş sürdürdü. Suudi müdahalesi, on binlerce çocuğun öldüğü yüzyılın en kötü insani felaketlerinden birine yol açtı. Libya ve Suriye meselelerinde de olduğu üzere, bütün bir ülkeyi yok etmek açıkça bir oyun değiştirici değildir, yalnızca çok normal bir jeopolitik oyunun bir parçası ve bölümüdür.
Husilerin iddia edilen eylemini kınıyor olsak dahi, onları çaresiz bir durumda köşeye sıkıştırıp, ellerinden gelen her şekilde çarpıştıklarını görmek gerçekten de şaşırtıcı mı? Oyunu değiştirmek bir yana, saldırı bunun mantıksal bir sonucu olabilir mi? Nihayetinde Suudi Arabistan’ı, canını acıttıkları bir yerden yakalamanın yolunu bulmuş olabilirler. Yahut, durumu açıklamak için, Brecht’in Dilencinin Operası’nda dile getirdiği meşhur “Yeni bir banka kurmaya kıyasla bir banka soymak nedir ki?” sözünü değiştirerek sorabiliriz; küresel sermayenin yeniden üretimini biraz sekteye uğratmaktansa bir ülkeyi yok etmek nedir ki?
“Oyun değiştiren” saldırının topladığı medya ilgisi, dikkatimizi İsrail’in Batı Şeria’daki geniş ve verimli toprakları ilhak etme planı gibi gerçekten oyun değiştiren diğer projelerden de uzağa taşıdı. Bunun anlamı şu ki, iki devletli çözümle ilgili konuşmaların tamamı yalnızca şundan ibaretti; Boş konuşmalar, Batı Şeria’daki Filistinlileri bekleyen şeyin, en iyi durumda bile sıkı denetim altındaki bir çift Bantustan* bölgesinin olacağı, modern bir sömürgeleştirme projesinin acımasız bir şekilde gerçekleştirilişini bulandırmak anlamına geliyordu.
YENİ ŞER EKSENİ VE ÇİN’İN DURUMU
Buna ek olarak, İsrail ile Suudi Arabistan’ın sessizce yürüttüğü ortaklığa da dikkat etmek gerekiyor; bu durum, Orta Doğu’da Suudi Arabistan, İsrail, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden oluşan yeni bir kötülük ekseni ortaya çıktığının bir başka kanıtıdır. İşte burada oyunun kuralları gerçekten değişiyor!
Ve analizimizin kapsamını genişletmek için, oyunun Hong Kong protestoları ile nasıl değiştiğine de dikkat edilmeli. Basınımızda daimi olarak göz ardı edilen bir boyut, Çin’in, özerkliği sınırlandırma çabalarına karşı Hong Kong protestolarını devam ettiren sınıf mücadelesidir. Hong Kong protestoları ilk olarak yoksul bölgelerde patlak verdi; zenginlerse Çin yönetimi altında daha da zenginleşiyorlardı.
Sonra yeni bir ses duyuldu: Mart ayındaki gösterilerde taşınan İngilizce bir afişte “Başkan Trump, lütfen Hong Kong’u kurtarın!” yazılıydı. Yürüyüşçülerin bir kısmı, konsolosluğa ilerledikleri sırada ABD Ulusal Marşı’nı söylediler.
Otuz yaşındaki bankacı David Wong, “ABD’yle aynı özgürlük ve demokrasi değerlerini paylaşıyoruz,” diyordu. Hong Kong protestolarını ele alan her ciddi analiz, potansiyel açıdan gerçek bir oyun değiştirici olan toplumsal protestonun, totaliter bir yönetime karşı demokratik ayaklanmayla ilgili standart anlatıya nasıl geri döndüğüne odaklanmalı.
KAPİTALİZMİN İKİ VERSİYONU ARASINDAKİ MÜCADELE
Aynı şey Çin anakarasının kendisi için de geçerli. Son günlerde, basınımız, Çin’in geriye kalan birkaç liberal düşünce kuruluşundan biri olan ‘Unirule Ekonomi Enstitüsü’nün kapatılması talimatı verildiğini duyurdu. Bu, Çin lideri Xi Jinping’in yönetimi altında, kamusal tartışmalar hususunda dramatik biçimde küçülen alana ilişkin bir başka işaret mi?
Evet, şüphesiz öyle. Buna karşın, biz burada, solcu öğrencilerin maruz kaldığı polis baskısı, dayak ve tutuklamalardan çok uzaktayız. İronik bir şekilde, resmi bağlamda marksizme dönüşü daha ciddiye alan öğrenci grupları, Pekin çevresindeki fabrikalarda aşırı sömürüye maruz kalan işçilerle bağlantılar kurdular. Kimyasal fabrikalardaki kirlilik büyük ölçüde denetim dışı ve devlet gücü tarafından göz ardı ediliyor; öğrenciler işçilerin kendilerini organize etmelerine ve koşullarını iyileştirmek için taleplerini dile getirmelerine yardımcı oluyorlar.
Rejimler açısından gerçek bir zorluk teşkil eden işçiler ve öğrenciler arasındaki bu duruş, Xi Jinping’in yeni katı çizgisi ile kapitalizm yanlısı liberaller arasındaki bu mücadele, sonuç olarak, egemen oyunun bir parçası ve dizginsiz kapitalist gelişimin otoriter ve liberal iki versiyonu arasındaki gerilimin bir örneği.
İnsanlar, Yemen’den Çin’e dek tüm bu meselelerde, mevcut oyunun bir parçası olan çatışmaları ve gerçek oyun değiştiricileri ayırt etmeyi iyi öğrenmeli. Bunlar ya normal (İsrail’in, Batı Şeria’nın büyük bölgelerini ilhak etmesi gibi) şeylerin devamı olarak maskelenmiş daha da kötüye bir gidişin ya da gerçekten ortaya yeni çıkan bir şeyin umut verici işaretleri. Egemen liberal görüş ilk seçeneğe takıntılı ve büyük oranda ikinci ihtimali görmezden geliyor.
*Bantustan, geçmişte, apartheid (ırk-ayrımcılığı) politikasının bir parçası olarak Güney Afrika ve Güney Batı Afrika’nın (şimdiki Namibya) siyah halkına ayrılan bölgelere verilen addır.
(Çeviren: Tarkan Tufan)
(24.09.2019 Gazete Duvar)