Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 


Filistin: Bu Kan Denizinin Ufkundan

19 Ocak 2009

Gazze'de haftalardır oluk oluk kan akıyor. Artık sayı saymaktan çoktan vazgeçti herkes ama sayılar yine de var. Her gün, bir numaratörün dönüşü gibi TV ekranlarında rakamlar değişiyor, insanlar, çocuklar, yaşam parçaları, anılar, aşklar… tümü sayılara dönüşüyor ve şimdilik üç haneli olan rakamlara yeni biri eklendiğinde biz artık o "biri"nin bir insan olduğunu bile unutuyoruz. Sanki birileri, canlı birileri yitip gitmiyor da büyük bir kan ırmağı herkesi ve her şeyi, hepimizi sürükleyip götürüyormuş gibi…Guernika'nın dehşetinden daha fazlası bu; tek bir dehşet günü değil yaşanan, haftalardır her gün, avuç içi kadar bir kentin ortasından bir saniye bile ara vermeden bir kan ırmağı fışkırıyor.
Belki bundan daha fazla Siyonizmin korkunç küstahlığı ve alaycılığı kahredici oluyor. Hiçbir şey gizli değil; iletişim devrimi işte bunun için vardı zaten; artık hiçbir şey gizli değil, her şey orta yerde oluyor. Gazze'de söz konusu olan şey, çok sonradan tanıklar tarafından güç bela aydınlatılacak bir yerel katliam değil, bugün, şimdi, gözümüzün önünde olup biten bir soykırımdır.
Artık bu konuda bir şey yazmak gerekmiyor. Zorunlu olarak bir masanın başında ve doğal olarak sıcak bir odada yazılan her şey, Gazze için somut bir anlam taşımıyor. Sokaklardan ve cephelerden başka yerlerde söylenmiş olan söz, söylendiği anda değerini yitiriyor.
Aslında meseleye tarihsel bir yerden bakıldığında, Gazze'de olan şey, 90'lardan bu yana yaşamakta olduğumuz emperyalist kapitalist sistemin rakipsiz kaldığı 1990 sonrası yeni dönemin en kritik noktası ve net bir fotoğrafıdır. Emperyalizm tarafından desteklenen bir zorba güç, altmış yıldan fazladır Ortadoğu'nun kalbinde bir bıçak gibi duruyor, her seferinde bütün dünyanın gözü önünde yapacaklarını yapıyor ve her seferinde sadece emperyalizmin değil, işbirlikçi Arap rejimlerinin ve bölgedeki diğer bütün uşakların gizli desteğini arkasında buluyor. Her seferinde sokaklar kaynıyor, milyonlarca insan olup bitenleri lanetliyor ama her seferinde aynı sokakları polisle dolduran devletler Siyonizmle olan açık yada gizli ittifaklarını sürdürüyorlar. "Ateşi ve ihaneti gördük" diyordu Nazım bir şiirinde; Filistin'in gördükleri de aynıdır: Ateş ve İhanet! Hatta bunun tam olarak bir ihanet olduğu da söylenemez aslında; dünyanın bütün gericileri, timsah gözyaşı dökenler de dahil olmak üzere, Filistin'i, Filistin'deki direnişçi damarı hiç sevmediler, o damarın tümüyle kurutulmasını her zaman istediler. Şimdi İsrail'in istediği ve gerici rejimlerin olmasını bekledikleri şey, Filistin'in dizleri üstüne çöküp "tamam ben artık yoruldum" demesi ve her Filistinlinin kendi yaşamını onursuzluk yoluyla satın almasıdır. Filistinli olmaktan vazgeçmiş, o kimliğin en temel öğesi olan direnişçiliği terk etmiş bir Filistinli, ancak böyle yaşamını sürdürebilir olacaktır; bütün emperyalistlerin ve bütün uşakların istediği budur. Ülkesini ikiye bölerek dokunulmazlık elde ettiğini zanneden Abbas da bu planın dışında değildir.
Şu, artık kesin ve açık: Bugünden sonra bu topraklarda barıştan ve silahların bırakılmasından söz eden, ihanetten söz ediyor demektir. Bugüne kadar ondan fazla sözde "barış" anlaşması imzalayanlar gerçi her zaman böyle bir ihanetin altına imza atmışlardı ama bugün artık durum daha nettir. Son derece açıkça söylenmelidir ki, bugünkü İsrail devletinin, onu yönetenlerin, onun katliamlarına bir biçimde ortak olanların, ona hizmet edenlerin bu dünyada yeri yoktur! Tümünün politik olarak yok edilmeleri zorunludur ve bu konuda en küçük bir tereddüt duygusu kanlı bir kısır döngünün tekrarından başka işe yaramayacaktır. Çember sakallı sahtekarlar bizi ilgilendirmez; biz devrimciler, sosyalist güçler, "Yahudi düşmanlığı"nın kenarından bile geçmeyiz. Musevi inancına sahip herhangi biriyle sınıf mücadelesinin kapsamı dışında, inancından, vb. ötürü hiçbir özel sorunumuz olamaz. Ama bugünkü İsrail devleti, bu kanlı çete ve ona şu yada bu biçimde hizmet eden herhangi biri, herhangi bir kurum, gezegenimizden temizlenmesi gereken bir urdur. Ve belki ancak, bu Siyonist organizasyon tümüyle ortadan kaldırıldıktan sonra, özgür bir Ortadoğu'da herkesin kendi kaderini eşitçe belirlediği bir iklim yaratılabilecektir; ondan önce değil. Tekel medyasına yerleşmiş gizli Siyonizm hayranları da, "İslamcıların yörüngesine girme" sendromuyla beyinleri dumura uğramış sözde solcular da bunu zihinlerine iyice yerleştirmelidirler. "Bak İsrail ne güzel yapıyor, biz onlar kadar olamadık" diyen Kemalist kırması kontr-gerillacılara ise denecek bir şey yok; onların zaten eğitim yerleri Tel Aviv'dir!
Dolayısıyla, bugün her kim ağzının içinde ürkekçe de olsa, "canım onlar da füze atmayı durdursunlar" diye laflar geveliyorsa, alçaktır, utanmaz bir yalancıdır ve onun sözleri Siyonist bombalardan daha iğrençtir. Yurdu elinden alınmış, milyonlarcası dünyanın dört bir yanına sürülmüş, açlık ve kıyımlar altında varlığı güç bela sürdürebilen bir halka diz üstü durmasını öğütleyenler, Olmert'ten daha katildirler. Filistin halkını hiç tanımayan bu alçakların beklentisi de budur zaten; çocuklarının kanlı cesetlerini kollarında taşıyan insanlar eninde sonunda isyan edip şöyle diyeceklerdir: "Yeter artık! Lanet olsun bağımsız Filistin düşüne, direnmeyelim ve köpekler gibi onların çizmelerini yalayalım!"
Siyonist kasaplarla Filistin halkına durmadan "sağduyu" öğütleyen bu alçakların buluştukları nokta tam da budur: Yorgun ve yalvaran bir Filistin!
Bir şey daha kesin ve açık; kim ABD emperyalizminin ve diğer emperyalist güçlerin işbirlikçisi ise onun Filistin'in dostu olması imkansızdır. Gerici Arap rejimleri, TC, vs… Bu kural, tümü için geçerlidir ve bundan ötesi külliyen yalandır. Emperyalizmi tümden, cepheden karşısına almayan bir "İsrail kınaması" baştan aşağı sahtekarlıktır. Dün de böyleydi evet, ama şimdi, artık bu kritik noktada, IMF anlaşmaları için takla atanların, yeni dünya düzeninin piyonluğunu yapanların Filistin "hassasiyeti" diye gösterdikleri şey, korkunç bir suç ortaklığının basitçe cilalanmasından başka bir şey değildir. İsrail'le bütün anlaşmaları imzalayanlar, sivil ve askeri bütün alanlarda açık bir işbirliği içinde olanlar, her gelişinde Olmert kasabının elini hararetle sıkanlar kürsülerde ne söylerlerse söylesinler içi boştur, ucuz demagojidir. Ucuzdur, çünkü bu topraklarda yaşayan insanların yüzde doksanının ruh halini bilen bu Siyonist uşakları artık bu "kahramanca"(!) konuşmalar ile kimseyi ikna edemez haldedirler. Elçilik kapatılsın diyenlere "biz bakkal dükkanı idare etmiyoruz" diyerek sözde ağır devlet adamı pozu takınan başbakan, bu anlamda haklıdır da; çünkü bir bakkalın da kendine özgü bir vicdanı olabilir.
Daha önce de birkaç kez yazdık; Türkiye'deki dinci hükümetlerin ve partilerin devlete karşı takiyye yaptıkları doğru değildir. Onlar, işin en başından beri dini inancı olan yoksul emekçilere karşı takiyye yapmakta, onları kandırmaktadırlar. Bugün miting meydanlarında yaptıkları da aynı şeydir; dipten gelen öfkeyi biliyorlar ve telaş içindeler.
Türkiye oligarşisi, uzun yıllar boyunca açıktan söyleminde her zaman yarım ağızla Filistin'i sevdiğini söyledi. Ama Filistin'deki devrimci ve sosyalist güçler, Filistin'in özellikle 1960'larda Ortadoğu'da yarattığı devrimci rüzgar, onları hep rahatsız etti. Her zaman bu devrimci güçlere karşı kutsal anti-komünist ittifak içinde yer aldılar.
1960'lar boyunca Türkiye, İsrail, İran Şahı ve Pakistan'daki Ziya Ül Hak gericiliği bir emperyalist ittifak olarak gelişti. Bu ittifakın gizli ortağı İsrail açıkça kendini ortaya koymadı; bunun Arap dünyasında sıkıntı yaratacağı düşünülerek pek ortalıkta görünmedi ama aslında bu ittifakın her zaman bir parçası oldu. Gizli işbirliği, istihbarat örgütlerinin kirli ilişkileri hep var oldu.
Aynı yıllar "Yeşil Kuşak" zamanlarıydı. Sovyetlere karşı güneyde bir ittifak yaratmak için ABD emperyalizmi bölgede kendisine bağlı İslami grupları destekledi, El-Kaide dahil bütün dinci gruplar ve şeriata göre yönetilen Arap rejimleri ABD'nin sevgilisi oldu.
Bu zaman boyunca Türkiye'deki bütün hükümetler, dincisi, milliyetçisi, sosyal demokratı… hepsi ama hepsi İsrail ile üstü örtülü bir kirli ilişkiyi sürdürdüler. Anlaşmalar yaptılar, askeri işbirliği yaptılar, MOSSAD ve MİT ilişkilerini geliştirdiler, kirli kontr-gerilla ilişkilerini ve eğitimini İsrail ile birlikte yaptılar. Susurluk skandalının silahları oradan geldi örneğin, katiller oralarda eğitildi… Türkiye'nin son on yılına damgasını vuran dinci hükümetler ise bu ilişkileri zirveye çıkardılar. İsrail'le yapılan en önemli anlaşmalar 1996'da Erbakan hükümeti döneminde imzalandı. Gazze'yi bombalayan israil uçakları, pilotları alçak uçuş eğitimlerini türkiye'de konya ovası üzerinde yaptılar. İsrail Gazze'ye saldırmadan önce Olmert Türkiye'ye gelmiş ve bu saldırıyı da konuşmuşlardır. Gazze'ye saldırı sadece basit bir İsrail planı değildir. Siyonist İsrail ve ABD emperyalizminin Ortadoğu'da politik inisiyatifi yeniden eline alma çabasının bir parçasıdır. Hizibullah karşısında yenilen, Irak'da, Afganistan'da ilerleyemeyen İsrail ve Amerikan güçleri yeni saldırı planlarıyla Ortadoğu'da inisiyatifi eline geçirmek istemektedir. En zayıf halka Filistin direnişi olarak görülmüştür ve bugün yaşanan vahşet bu zayıf halkayı kırmak içindir. Buradan moral üstünlük yakalama çabasıdır. Afganistan'a, İran'a, Suriye'ye, Hizbullah'a ve Kürt yurtsever hareketine karşı girişilecek kapsamlı saldırılar için moral ve pratik zemin yaratılmaktadır. İsrail, bölgedeki en yakın müttefiki TC'nin bilgisi ve onayıyla bu saldırıyı gerçekleştirmektedir. Tayyip Erdoğan'ın timsah gözyaşı bile sayılmayacak serzenişleri kimseyi kandıramaz.
Ayrıca Türk ordusu da, bu kirli işbirliğinin en kritik halkasıdır. Yıllar yılı bu ilişki hiç kesilmedi, hükümetler ne olursa olsun ordunun Siyonistlerle olan işbirliği bir an olsun aksamadı.
Bütün bunları yazıp çizmek bile artık gereksiz.
Bugün artık yapılacak şey, başkalarının sahtekarlığı ile özel olarak uğraşmak değil, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan Siyonist kasaplara karşı elimizde ne varsa onunla mücadele etmek, emekçi kitleleri sokağa dökmek, bunun için hiçbir özel gündemi bahane etmemektir. Son derece açık olan gerçek, aslında yoksulları ezip tüketen krizin sahipleri ile Siyonizmi dünyanın başına bela edenlerin bir ve aynı güçler olduğudur. Dolayısıyla emekçilerin başka gündemleri ile Siyonist katliam arasında bir çelişme yoktur. Filistin için sokağa çıkan her emekçi, aynı zamanda kendisi için, kendi geleceği için de sokağa çıkıyor demektir. Bu konuda mümkün olan her şeyi yapmak, Türkiye devrimci hareketinin boynunun borcudur. Direnen bir Filistin, Ortadoğu'nun en temel direniş noktasıdır. Bu direniş ekseninin kırılması soframızın küçülmesine karşı direnen her emekçiyi daha zayıf, daha yalnız hale getirecektir. Bu gerçeği görmeyen ve Ortadoğu Halklar Konfedarasyonu gibi bir iddiası bulunmasına karşın harekete geçmeyen Kürt yurtsever hareketi de ağır bir yanılgı içindedir. Bu tutum karşısında da hiç bir devrimci ve yurtsever sessiz kalmamalıdır. Filistin halkının yanında yerini almalıdır.
Şimdi, Filistin zamanıdır.
Şimdi, Che'nin dediği gibi gerçek acıyı hissetme zamanıdır.
Şimdi bütün gücümüzü Filistin direnişinin desteklenmesi için seferber etme zamanıdır.
Filistin direnişi karşısında tutumu kimlerin ezilen ulusların, halkların yanında olduğunu gösteren bir turnusol kağıdına dönüştürmek ve topraklarımızın İsrail Siyonizmi için bir an bile kullanılmasını engellemek için
- İsrail'le tüm politik, diplomatik ve ekonomik ilişkilerin kesilmesi, bütün anlaşma ve görüşmelerin, yazışmaların derhal açıklanması somut şiarlarıyla yürümeliyiz
Bunların gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ayrı bir sorundur. Önemli olan bu noktada asgari olarak yapılması gerekenlerdir. Bunları sokağı taşımaktır.
Ayrıca, devrimci ve emekten yana güçler, Filistin halkının acil ihtiyaçlarının tümü için derhal büyük bir yardım fonunun oluşturulması hedefini önüne koymalıdır.
Devrimci sosyalist hareket tüm tarihi boyunca can pahasına Filistin halkının direnişiyle omuz omuza oldu. Bugün elindeki her olanağı direnişle birleştirecektir
Kan içinde de olsa, çocuklarının yarısını yitirmiş de olsa Filistin bu felaketin ortasından çıkacak, küllerinden doğacak, bunu biliyoruz. Ama artık Siyonistler için geri sayım başlamıştır. Dünya, İsrail diye bir canavarın olmadığı, tümüyle ortadan kaldırıldığı bir çağı görecektir; bundan hiç kuşkumuz yok.
Gecenin en karanlık yerindeyiz. Ortadoğu'nun tertemiz ve aydınlık sabahına işte bu karanlığın içinden geçerek ilerleyeceğiz!



 
 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19