Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 


1 Mayıs 2009 Taksim:
Sokakların İradesi
ve Alanın Görkemi

2 Mayıs 2009

Bir 1 Mayıs'ı daha coşkuyla, öfkeyle, onurla yaşadık, yeni dersler çıkararak, geleceğe yeni birikimler taşıyarak 2 Mayıs sabahına geldik.
1 Mayıs 2009, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'nin bir çok yerinde emekçilerin, devrimci güçlerin alanlara çıktığı, emek ve özgürlük sloganlarını haykırdığı bir gün oldu. Ve tabii, önceden beklendiği gibi bütün bu kutlamaların, gösterilerin içinde en çok öne çıkan nokta İstanbul ve Taksim düğümü ile ilgiliydi. Bu bilinen ve anlaşılır bir durumdu, çünkü sonuçta Taksim'e kilitlenen irade savaşı, özellikle son üç yıldır sokak sokak sürdürülen büyük bir kavganın ifadesiydi ve 2009 bu anlamda kritik bir öneme sahipti. Üstelik bu kez 1 Mayıs, küresel kapitalizmin büyük krizi koşullarında geliyordu ve işsizliğin tavana vurduğu, yoksullaşmanın emekçilerin sofrasını küçülttüğü günlerde ciddi bir atılım fırsatı olarak önümüzde beliriyordu.
Gerçekten de tam beklendiği gibi Taksim, daha doğru bir ifadeyle İstanbul'un neredeyse tümü, sabahın ilk ışıklarından itibaren böyle bir heyecanla güne başladı. Günlerdir sürdürülen görüşmeler, pazarlıklar yine devletin "yasak" duvarına çarpmıştı. Devlet yine bütün illerden uçaklarla, hiçbir masraftan kaçınmadan polis ordularını İstanbul'a taşıyor, daha geceden bölgedeki bütün yolları ablukaya alıyor, ulaşım araçlarını felç ediyor ve tam bir devlet terörü için bütün hazırlıklarını yapıyordu. Ama öte yandan bu yıl, kuşkusuz son iki yıllık iradenin bir sonucu olarak "makul kalabalık" gibi bir kavram da gelip dillerine yerleşmişti. Makul kalabalıktan kimin ne kast ettiği belli değildi gerçi ama polisin bununla biraz "zevahiri kurtarmak" istediği belliydi. Devletin üst kesimlerindeki formül, büyük olasılıkla, birkaç yüz kişiye izin vermek ve geri kalan kitlenin toplanmasına izin vermemek biçimindeydi.
Bu anlamda sendikaların tam saat 10.00'da Pangaltı'da toplanıp yürüyüşe geçme ve zorlayarak Taksim'e girme planı, bir hayli zor olmakla birlikte esas olarak yapılabilecek olan tek plandı ve doğruydu. Cadde üstünde olabildiğince büyük bir kitleyi bir araya getirmek ve sonra o kitlenin basıncı ile kapıları zorlamak, pratik güçlüklerine karşın 1 Mayıs sabahında gerçekten de tek alternatifti. Pratik güçlükler ise kendisini daha sabah saatlerinde ortaya koydu. Büyük kitlelerin Pangaltı'da toplanmasının yaratacağı basıncı hisseden polis, daha saat 08.30'da caddeye yönelen herkese saldırmaya başladı ve o andan itibaren bölgedeki bütün irade savaşı Pangaltı'ya ulaşıp ulaşamama üzerinde düğümlendi. Bir yandan cadde üzerinde biriken kitleleri henüz büyümemişken Şişli'ye ve hatta giderek Mecidiyeköy'e dek sürmeye başlayan polis, bir yandan da Etfal bölgesinde ve Kurtuluş'a yakın bölgelerde toplanan emekçileri caddeye indirmeme savaşını veriyordu. Yaklaşık iki-üç saat boyunca bölgede çıkan irili ufaklı onlarca çatışma, geriletilen ve sonra yeniden toparlanan kitleler sürece damgasını vurdu. Bütün bu emekçi devrimci topluluklarından pek azı caddedeki kitleye ulaşabilirken, büyük çoğunluk bir yanda Kurtuluş-Dolapdere-Tarlabaşı hattında, diğer yanda, Etfal-Teşvikiye-Maçka hattında çatışıyor, sokak sokak direniyor ama asıl yürüyen kitleye ulaşamıyordu.
Pangaltı'daki asıl kitlenin yürüyüşe geçmesi bu koşullar altında başlayan bir durumdu. Her yönden baskı altında kalan ve bir süre sonra aynı baskıyı İstiklal Caddesi cenahından da hissetmeye başlayan polis, bu topluluğun bir an önce yürümesini istiyor, diğer yandan ise devrimci güçler ve büyük ölçüde KESK, sokaklardaki kitlenin önünün açılmasını ve toplam yürüyüş kolunun güçlenmesini isteyerek bu süreci mümkün olduğunca yavaşlatmayı amaçlıyorlardı. Sonuçta, yaklaşık 5 bin kişilik yürüyüş kolu Taksim alanına girdiğinde, Mecidiyeköy'den Dolapdere'ye, Tarlabaşı'na ve Cihangir'e dek uzanan geniş bir alanda çatışmalar sürüyor, Taksim iradesi her yerde, her sokakta taşlarla, barikatlarla ifadesini buluyordu. İstiklal Caddesi üzerindeki güçler ve Şişli'den akanların bir bölümü ise bir süre sonra Kazancı yokuşunu zorluyorlar ve çift taraflı zorlamayla yaklaşık bin kişilik bir kitle de oradan alana giriyordu.
Toplam olarak bütün sürece bakarak bir değerlendirme yapılırsa eğer; öncelikle söylenmesi gereken şey, 2009 1 Mayıs'ı itibarıyla, Taksim iradesinin kazanmış olduğudur. Büyük bir açıklıkla ve hiç tereddüt etmeden bu söylenebilir ve söylenmelidir. 2 Mayıs günü burjuva basının atmış olduğu "alanda bayram sokakta anarşi" türünden manşetler, tümüyle olayı çarpıtmaya dönüktür ve doğru değildir. Alana girilmesinin polisin lutfu olduğunu iddia eden sığ söylemler de aynı biçimde geçerli değildir, doğru değildir. Her şeyden önce polisin ilk planındaki birkaç sendikacıyı alana sokup işi kotarma hesabı tutmamıştır; alana giren güç hiç küçümsenemeyecek bir güçtür.
Bundan daha önemli olan ise şudur: Yürüyüş kolunun alana girişi, ne polisin yaptığı bir lütuftur, ne de sendikacıların "usta" pazarlıklarının sonucudur. Bu olgu, bütün bölgede gösterilen toplam iradenin pratik sonucudur.Bu sendikacıların değil, işçilerin, emekçilerin, sokak aralarında çatışan devrimcilerin kazanımıdır ve onların hanesine yazılmalıdır. Sokaklardaki hareket, bir rüzgar gibi her köşeyi doldurmuş ve kendi başlarına kalsalar belki lütuf gibi şeylerle yetinebilecek olan sendikacıların da yelkenini şişirmiş, gemiyi yürütmüştür. Yani en ücra köşede sürdürülen en küçük çatışmadan cadde üstündeki varlıklarıyla süreci zorlayan devrimcilere ve işçilerin kararlılığına dek sürecin bütün unsurları olaya katılmış ve polis üzerinde toplam bir basınç yaratmıştır. Yürüyüş koluna pratik olarak çok uzakta olan Cihangir çatışmalarına ve hatta daha mahallesinden çıkarken polisle karşılaşan emekçilerin tutumuna dek bütün faktörler bir araya gelmiş ve devlet güçlerinde bu kolun alana sokulmaması halinde durumun daha da kontrolden çıkacağı baskısını yaratmıştır.
Bütün grupsal değerlendirmeler yada özel durumlar bir yana bırakılarak olguya politik açıdan, yani fotoğrafın bütünü üzerinden bakıldığında, tablo budur. Ortada ne bir lütuf, ne bir "rüşvet" vardır. Bir akşam önce devrimci sosyalistlerin ve çoğu devrimcinin öngördüğü gibi düğümü sokaklardaki irade çözmüştür. Açıkça görülmelidir ki, sokaklardaki irade olmasaydı yürüyüş kolu Taksim'e giremezdi ve caddedeki kararlılık olmasaydı, sokaklar bu kadar basınç yaratamazdı. Toplam irade kendini dayatmış ve süreci ilerletmiştir. Bu anlamda, saatler sonra bile çeşitli sokaklarda çatışmaları sürdüren insanların alana pratik olarak girememiş olması, elbette onlar açısından moral bir sıkıntıdır ama bu durum, genel politik kazanımın önünde değildir. En küçük ara sokaktan Taksim alanına kadar herkes görevini eksiğiyle fazlasıyla yapmış ve ortaya gelecek yıllar için toplam bir politik kazanım çıkmıştır.
Sonuç itibarıyla, Taksim'in yolu artık kesin biçimde açılmıştır. Yıllardır sürdürülen ama özellikle son üç yılda doğrudan dayatmaya dönüştürülerek sokakta ifade edilen Taksim iradesi, sonuç almış ve gelecek yıllar için oldukça sağlam bir zemin yaratmıştır.
Her zaman söylediğimiz gibi, şimdi asıl olan, temel olan 2 Mayıs'tır. Şimdi 2 Mayıs'tayız ve devrimci hareket yine kendi esas göreviyle, devrimci atılım göreviyle karşı karşıyadır. Gelecek yılı ve yılları kazanacak olan bu görevdir, bu iradedir. Gelecek yılın 1 Mayıs'ına daha güçlü ve daha örgütlü bir iradeyle gelebilirsek eğer, hiçbir güç bunun önünde duramayacaktır.

 
 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19