Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

 

17 Ağustos Depreminin
4. Yıl Değerlendirmesi

Ağustos 2003/Jeoloji Mühendisleri Odası/jmo.org.tr

BASINA VE KAMUOYUNA

( TAKDİR - İ İDARİDEN TAHSİL - İ VERGİ’YE!! )

17 Ağustos 1999 Kocaeli Depremi üzerinden 4 yıl geçti. Beklendi ki, yerbilimcilerin on yıllardır ülkemizin deprem riski konusundaki uyarılarını dikkate almayan siyasal iktidarlar, bu kez felaketten ders çıkartırlar. Yılların ihmal ve rant politikalarıyla kırk bine yakın insanımızın can kaybına ve yirmi milyar dolar maddi zarara neden olan siyasal sorumsuzlar, planlı kentleşme ve güvenli yapılaşmaya yönelik düzenlemeleri acilen gerçekleştirirler. Olmuş ve olası afetlerin yarasını saracak maddi, kurumsal ve hukuksal önlemleri ivedilikle alırlar.

Ancak uzun bir zaman geçmesine karşın, depremzedelerin yaşamsal gereksinimlerini karşılamakta aciz kalan hükümetlerin geleceğe ilişkin etkin ve kalıcı bir önlemde almadığı açıktır. Bu acı gerçek Ulusal Deprem Konseyi ve Sayıştay raporlarında da dile getirilmiştir.

Ülkemizin Jeolojik konumu nedeniyle coğrafyamızın önemli bir bölümünde olduğu gibi, yirmi milyon insanımızın yaşadığı İstanbul ve çevresini etkileyecek bir yıkıcı depremin pek yakında olduğu biliniyor. Birbiriyle örtüşen birçok senaryoya göre yıkıma uğrayacak 70.000 binanın 30.000 kadarının yassı kadayıf gibi kat kat ve üst üste yığılacağı öngörülüyor. Yıkıma uğrayacak yapı sayısının 600.000 civarında olacağı tahmin ediliyor. Bu depremde 50.000 insanımızın öleceği, 300.000 kişinin yaralanacağı, 250.000 kişinin işyerleri yıkılacağı için işsiz kalacağı, 400.000 ailenin evsiz kalacağı öngörüsü abartılı bulunmuyor. 50-60 milyar dolarlık bir ekonomik kayıp bekleniyor. Ve ellerimiz bağlı, bekliyoruz maküs kaderimizi. Kaderci bir avuntuyla, “depremle birlikte yaşamaya alışmalıyız” safsatasıyla.

Peki toplumun “huzur ve refahı ... ülküsünden ayrılmayacağına” namus ve şerefi üzerine and içen yasama organı üyeleri, yürütmeden sorumlu bakanlar kurulu ne yapıyor. Birkaç milyar dolar borç alabilmek için ülkemizi sömürgeleştirecek yasaları bir gecede meclisten geçirecek eşsiz bir özveri(!) gösterebiliyorlar. Oysa sadece İstanbul da milyarlarca dolarlık kayba yol açacak, her yıl gayrısafi milli hasılanın %1-3 ‘ünü harcadığımız doğal afetlerle ilgili yasalar meclisin ve ilgili bakanlıkların tozlu raflarında taslak ya da tasarı olarak bekletiliyor.

“Ekonomik kurtuluş için” AB’ye girmek amacıyla “uyum yasalarını” uyumadan, bir çırpıda meclisten geçirenler nedense imar yasasını, afetler yasasını, yerel yönetimler yasasını dört yılda düzenleyemediler. Anlaşılan siyasal iktidarın gözünde sadece gelecek borç krediler var, eurolar var dolarlar var. İnsan yok, çocuklarımız yok, İstanbul’da, Bursa’da, Muş’ta, Tekirdağ’da, Çankırı’da, Adana’da, İzmir’de, Kahramanmaraş’ta, Erzincan’da Denizli’de, Afyon’da, Balıkesir’de, Muğla’da vd. ölmesi, yaralanması, işsiz ve aşsız kalması beklenen canlar yok. İnsan gözden çıkartılmış. Toplum doğal afetler karşısında kaderiyle başbaşa, yapayalnız bırakılmıştır. “Devletin Zirvesi” İMF’nin ertelediği borç ödemesi karşılığında ABD emperyalizmin çıkarları için Irak’a asker göndermek için toplanırken, on binlerce insanımızın canına ve milyarlarca dolar maddi yıkıma yol açacak deprem tehlikesine karşı bir türlü toplanamamıştır. ABD’ye hizmet tezkeresi için tatilde iken bile toplanacağı anlaşılan Meclis, deprem için olağan mesaisindeyken bile toplanamamıştır.

Umalım bu aymazlığın altında büyük rant hesapları yatmasın. “Deprem yoksulları vurur” genellemesinden hareket eden fırsatçılar beklenen büyük yıkımı kendileri için bir yatırım olanağı olarak görmesinler. Umalım siyasal iktidarın bu umursamazlığı “ekonominin yeniden canlanması” için, inşaat sektörünün dirilmesi için, yeni vergiler ihdas etmek için, toplumun afet durumundaki itaatkar ruh hali için, çalışanların ekonomik ve sosyal haklarının kısıtlanması için, yeni zamlara meşruiyet sağlamak için, enflasyona gerekçe bulmak için, sağlık hizmetleri piyasasının gelişmesi vb. için, felaketi bir fırsat olarak görmesinden kaynaklanmasın.

Geçtiğimiz yıl kimi iş çevrelerinin İstanbul depremine ilişkin bilimsel görüşlerin açıklanmasının turizmi baltaladığı iddiası bu yaklaşımın bir belirtisi olarak hatırlarda. İnsan yaşamını önemsemeyen, sadece kar dürtüsüyle hareket eden bu egemen çevrelerin iktidarlar üzerindeki etkisi biliniyor. Ancak onlar açısından korkulacak bir şey yok. Varsıl olanaklarıyla muhtemelen işyerleri, sağlam konutları ve değerli canları zarar görmeyecek. Ekleyelim, ticari çıkarları da. Felaket sonrası rantlarından yararlanacakları mutlak. Ceset torbasından, cenaze levazımatın dan da yeterince kazanamazlarsa eğer, mezarlık turizminden kazanacakları muhakkak. İstanbul’da inşaa edilecek ve kapısına “Dünyanın En Büyük İhmal ve Sorumsuzluk Mezarlığı” anıtı dikilecek bu mezarlığı dünyanın her yerinden milyonlarca turistin ziyaret edeceği kesin!

Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın taşıdığı deprem, heyelan vb. jeolojik riskler ve yaratabileceği zararlar ortada iken çözüme yönelik adımlar atılmıyor.

Sismik anlamda aktif olan Alp Kuşağında yer alan ülkemizde deprem olgusu göz ardı edilmeyecek bir gerçek olup, ülkemiz bir çok fay tarafından kesilmektedir. Yer ve konumları bilinen bu fayların bir bölümü deprem oluşturabilecek nitelikte aktif faylardır Dolayısıyla deprem olgusu açısından aktif fayların izlenmesi önemli ve gereklidir. Özellikle depreme bağlı zararların azaltılabilmesi, bir doğa olayı olan depremin afete dönüşmemesi için zemin koşulları dikkate alınarak mühendislik hizmetlerinin depreme dayanıklı yapı üretimine yönlenmesi sağlanmalıdır. Sağlam olmayan mevcut yapıların güçlendirilmesi konusuna, ülkenin olanakları elverdiği ölçüde ve zaman yitirmeden, ağırlık verilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki doğanın kendisi bize ders vermeyi sürdürüyor. 1948’de İhsan Ketin ‘den yakın geçmişte yitirdiğimiz Aykut Barka’ya kadar çok sayıda Jeoloji mühendisi, ülkemizin deprem riskini ülke ve dünya bilim çevrelerine taşımış ancak bu konudaki uyarılar yıllardır plansız ve rant hırsının yönlendirdiği imar ve yapılaşma politikalarında göz ardı edilmiştir.

4 yıl önce 17 Ağustos ve 12 Kasım'da yaşadığımız depremler on binlerce yurttaşımızın yaşamını yitirmesine 1 00 binden fazla konut ve işyerinin yıkılmasına neden olmuştur. Fay sadece jeolojik bir kırık oluşturmakla kalmamış, siyasal, sosyal, ekonomik , kültürel ve bilimsel kurum ve anlayışları da sarsmıştır .Depremden hemen sonra sıkça duyduğumuz '' Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak'' cümlesinin de geçen 4 yılda hamasi söylemin ötesine geçmediği kısa sürede ortaya çıkmıştır . Geçtiğimiz 4 yıl içinde gerçekleşen Afyon, Sultandağ, Çankırı - Orta , Tunceli - Pülümür ve Bingöl depremlerinde yüzlerce canın yitirilmesi bu aymazlığın devam ettiğinin göstergesidir.

4 YILDA OLANLAR

l Ülkenin Kızılay, Sivil Savunma Teşkilatı ve Afet İşleri gibi kurumlarının ne halde olduğu ve liberalizm hayalleri uğruna, kamu varlıklarının nasıl peşkeş çekilerek tasfiye edildiği ortaya çıkmıştır. Yönetenlerin yönetemez, bilgililerin(!) bilgisiz, ilgililerin(!) ilgisiz olduğunu deprem açığa çıkarmıştır.

l İnsanlarımız kışları naylon çadırlarda geçirmiş; donmuş, yanmıştır.

l Afet fonunda bir milyon TL. çıkmıştır.

l Enkazlar günlerce arama kurtarma ekipleri beklemiş, dozerle denize dökülmüştür.

l Yıllardır çözüm önerileri sunanlar, halktan yana olanlar suçlanmış; sözlerine itibar edilmemiştir.

l İstanbul’da oluşabilecek bir depremin yaratacağı felaket karşısında somut bir çözüm uygulaması yoktur. Bedeli kimin ödeyeceği ortadadır.

l Deprem sonrası tarım alanları, dolgu alanları yine ihale yöntemleri ile rantçılara peşkeş çekilmiştir,

l Doğal afetlerle birebir ilgili meslek odaları yönetenler tarafından halen muhatap alınmamaktadır,

l Deprem sonrası kimse, hatta sistem dahi kendini sorgulamamıştır,

l Bilim çevreleri de nesnel değerlendirmeleri bir yana bırakıp rantçı zihniyete teslim olmuştur,

l Deprem ertesinde ulusal ve uluslararası dayanışma ve paylaşmanın en güzel örneği sergilenerek toplanan bağışlar ve yardımlar ile Hükümet’ce çıkarılan ek vergilerle elde edilen milyarlarca doların oluşturduğu kaynaklara ait sağlıklı bir bilgi kamuoyuna açıklanmamıştır. Bu konuda tek yetkili olan ve yardımları denetlemekle görevli Sayıştay hükümetin çıkardığı KHK’larla devre dışı bırakılarak anayasal suç işlenmiştir.

l Ülkede kentleşme ve sanayileşme politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerekirken yapılmamıştır.

l 4708 Sayılı Yapı Denetim Kanunuyla temel bir kamu hizmeti olan denetim konusu özelleştirilerek piyasanın kar hırsına terkedilmiştir.

l “Deprem kavramını bir kazanç kapısı yapan ve her depremden sonra ekranlara fırlayarak sözde bilimsel açıklamalarla kendisini ve şirketini pazarlayan yer röntgencisi rantçı profesörler ve bilimadamları türemiştir.

l Deprem fuarları açılıp, deprem nasıl pazarlanır, nasıl paraya çevrilirin hesabı yapılmıştır.

l Eski müteahhitler yeni yapı denetimcisi yapılmışlardır.

l Depremzedelere yapılan prefabrik konutları su basmıştır.

l Deprem felaketinden sonra kaybolanlar halen bulunamamıştır.

l Yurt içinden ve yurt dışından gelen yardımlar nerede, nasıl ve kime harcandı halen açıklanmamıştır.

l Yerel yönetimlerimiz deprem konusunda halen bilgisiz ve ilgisizdirler.

l 4 yıldır hiçbir politikacı depremzedelerin sorunlarını paylaşmamıştır.

l Olabilecek yeni depremler için hiç bir hazırlık yapılmamıştır.

l “Deprem yaralarını sarmak” için çıkarılan “Ek vergiler” başka amaçlar için kullanıldı. Çeşitli adlar altında toplanan 7 kat trilyon para’nın 4 katrilyonundan azı bu amaçla kullanıldı.

l Siyasi iktidarlar bu geçici vergileri kalıcı duruma getirdi. 2003 yılının Ocak - Haziran döneminde bu vergilerle 1 katrilyon 104 trilyon 926 milyar TL toplanmışken, yasanın gerektirdiği alanlara yanlızca 61 trilyon 314 milyar TL harcandı.

Olumsuzluklar saymakla bitmiyor; bitmez gibi görünüyor ve aşağıdaki soruların yanıtları da hala verilmiş değildir..

Dünya bankasının kamunun küçültülmesi talepleri doğrultusunda bugüne kadar doğal afet zararlarının giderilmesi ve bilimsel çalışmalara kaynak özelliğine sahip Afet Fonu kaldırıldı. NEDEN?

17 Ağustos ve 12 Kasım Depremlerinden sonra sadece Marmara Bölgesinde yoğunlaşan imar planlarına esas jeolojik/jeoteknik etütler, deprem riski taşıyan diğer alanlarda yapılmamıştır. NEDEN?

Her ölçekteki planlama ve yapılaşma öncesinde jeolojik ve jeoteknik etütleri zorunlu kılacak imar ve şehirleşme yasasının ivedilikle yasalaşması için çalışmalar sonuçlanmamıştır. NEDEN?

İçerik olarak afet sonrası zararların giderilmesine yönelik hazırlanan ve 1965 yılından beri yürürlükte olan 7269 sayılı doğal afetler yasasının afet öncesi yapılması gereken araştırmaları da içerecek şekilde yeniden düzenlemesi yapılmamıştır. NEDEN?

Belirttiğimiz gibi imar yasası, doğal afetler yasası öncelikli iken siyasi iktidar yapı denetimi, deprem sigortası gibi dünya bankasının istekleri olan bir kısmı Anayasa Mahkemesince de iptal edilmiş yasaları yürürlüğe koymuştur. NEDEN?

Zorunlu deprem sigortası ile halen yürürlükteki 7269 sayılı yasa arasında afetzedelerin hak sahipliği konusunda çelişki varken bu sorun giderilmemiştir. NEDEN?

NELER YAPILMALI!

l Doğa olaylarının afete dönüşmemesi için önlem “afet”ten önce alınmalıdır.

l Bunun birinci adımı akla, bilime, plana dayalı kentleşme ve sanayileşmedir.

l İkinci adımı mühendislik ilkelerine dayalı güvenli yapılaşmadır.

l Tüm bunların toplumsal yaşamda gerçekleşebilmesi için yaptırımlar içeren yasaların düzenlenmesi acil bir zorunluluktur. Bu anlamda imar yasası, afetler yasası, yerel yönetimler yasası aklın ve bilimin ışığında yeniden düzenlenerek meclisten geçirilmelidir.

l Güvenli yapılaşmayı kamusal bir hizmet olmaktan çıkartıp, ticari bir meta haline getiren, böylece şirketlerin kar hesaplarına terkeden, uygulamada hiçbir işlevi bulunmayan, Yapı Denetim Yasası yürürlükten kaldırılmalıdır. Yerine merkezi idare, yerel yönetimler ve meslek odalarının eşgüdümlü, ortak kamusal denetimini esas alan bir yasa düzenlenmelidir.

l Sadece deprem sonrası oluşan zararları karşılamak üzere ve yeni bir vergi anlayışıyla hazırlanan, bilimsel temele dayanmayan bir bölgelendirmeyi esas alan, “zorunlu deprem sigortası” uygulaması yürürlükten kaldırılmalıdır.

l Acilen sadece beklenen “İstanbul Depremi”ne yönelik olarak, kamusal ve özerk ayrı bir örgüt kurulmalıdır. Bu örgüt Sayıştay tarafından düzenli olarak denetlenmeli, karar alma mekanizmalarında meslek odaları, sivil toplum örgütleri yer almalıdır. Bir yasayla kurulacak bu kuruma imar ve planlama yetkileri verilmeli, kat mülkiyeti yasası, imar yasası, borçlar hukuku, istimlak hukuku vb. mevzuatta bu yetkileri etkileyebilecek mevzuat değişiklikleri yapılmalıdır.

İstanbul’un yapı stoğunun belirli bir program dahilinde, öncelikler doğru belirlenerek iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesi, yıkılıp yeniden yapılması, bilim insanlarının ve mühendislerin gösterdiği yönde uygulamalarla kentin yeniden kurulması için bir seferberlik açılması artık bir yaşamsal zorunluluktur. Bu kurumun görevi bu çerçevede çalışmalar yapmak, yaptırmak, denetlemek ve yaptırımlar uygulamak olmalıdır.

l Anayasal suç olan ovaların, akarsu yataklarının, deniz ve göl kıyılarının, tarım alanlarının ve ormanların yerleşime açılması şeklindeki yağma politikalarından, maddi ve politik rantı amaçlayan imar aflarından derhal vazgeçilmelidir.

l Ülkemizin % 95’i depremden etkilenebilir. Ancak bilinmelidir ki sadece %5’inde yıkım meydana gelebilir.Ovalarımız, KAF ve diğer aktif tektonik hatların tehlikeli bölgeleri yerleşime kapatılmalıdır.

l Doğal afetlere yönelik çalışmalar, Sosyal Devlet anlayışının bir parçası olarak Kamu görevleri arasında kalmalıdır. Dünya Bankasının dayatmaları ile bu konularda çalışma yapan kurumların küçültülmesi, Mahalli İdareler Yasası ile hizmetin yerelleştirilmesi ve piyasa koşullarının inisiyatifine bırakılması savunulamaz.

l 1999 Depremlerinin etkili olduğu alanlarda başlatılan imar planına esas Jeolojik-Jeoteknik etüt çalışmaları ülkemizin heryeri için zorunlu kılınmalı ve en azından I ve II. Derece deprem bölgesindeki belediyeler plan revizyonlarına ivedilikle başlamalıdır.

l 7269 Sayılı Afetler Yasası, 3194 sayılı İmar Yasası başta olmak üzere yerleşimleri doğal afetlere karşı güvenli kılacak çalışmalara altlık oluşturan yasaların değiştirilmesi için başlatılan ve 4 yıldır Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın tozlu raflarında unutulan çalışmalara hız verilmelidir. Bu yasalar akıl, bilim, mühendislik normlarını temel olmak üzere ve meslek odalarının görüşleri alınarak düzenlenmelidir.

l Kentleşme politikaları üç beş vurguncuya değil ülkenin bilim ve teknik adamlarına bırakılmalıdır. Depremle ilgili meslek disiplinlerinin Yerel Yönetimlerde görev alması zorunlu hale getirilmelidir.

l Yapı Denetimi, Sigortacılık, serbest zemin etüdü üretimi gibi denetlenemeyen rantçı mekanizmalar terk edilmelidir. İller Bankası, Üniversiteler, MTA, DSİ, Karayolları gibi kamu kurumları düzenli kentleşmede görevlendirilmelidir,

l Tüm yurtta Sivil Savunma örgütlülüğü, Kızılay gibi kuruluşlar yeniden yapılandırılmalıdır,

l Gelişmiş ülkelerdeki gibi ülkemizdeki fay hatlarına sismik dinleme ağları kurulmalıdır,

l İşsizliğe mahkum edilmiş teknik elemanlarımız değerlendirilmelidir,

l Kamu kurumları kentleşmede birebir görevli olmalıdır,

l Ülkenin hiçbir tarafında depreme ve doğal afetlere hazırlık açısında ayırım yapılmamalıdır,

l TMMOB Kamusal denetim süreci içinde yer almalıdır,

l Eğitim sistemi içerisinde doğal afetlere yönelik eğitim programları konmalıdır,

l İmar uygulamalarında görev alan mühendis ve mimarlardan, çağın gerektirdiği bilimsel, teknik ve etik normlara uymayanlar için meslek odalarının yaptırım olanakları yasal güvenceye kavuşturulmalıdır.

l Deprem haritası, Türkiye Diri Fay Haritası ile birlikte güncelleştirilmelidir.

l Yerel yönetimlerin başkan ve meclis üyeleri doğal afetler konusunda eğitimden geçirilmelidir,

l Depremzede vatandaşlarımızın talepleri bir an önce dikkate alınmalıdır,

l Kalıcı konutlardaki eksiklikler giderilmelidir,

l Depremzedelerin kayıp yakınları araştırılmalıdır,

l Sakat kalan deprem zedelere ücretsiz sağlık hizmeti, iş verilmelidir,

l Yurtiçi ve Yurtdışı yardımlar nasıl ve nerede tüketildi açıklanmalıdır,

l Kalıcı konutlardaki sosyal donatılar(okul, hastane, yol vb. ) tamamlanmalıdır.

l Medya daha sağ duyulu davranmalı ve reyting uğruna boş konuşmalara pirim vermemeli, Ulusal Deprem Konseyi bilime ve halka yararlı olmak için “Deprem Riski” konusunda etik kuralları açıklamalı, yöneticilere yol göstermelidir.

Gerek odamız gerekse yerbilimciler sadece 1999 depremlerinden sonra değil, 60 yıldır ülkenin afet ve özellikle deprem gerçeğinin altını çizmişlerdir. Bu gün gelinen noktada ülkemizdeki deprem tehlikesi için söylenecek çok fazla da bir söz kalmamıştır. Hep söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. Doğal afetlere karşı ulusal ihtiyaçlara yanıt verecek bir politikanın oluşturulması artık ertelenemez. Bu ülkenin insanları kendi siyasal, ekonomik gelecekleri kadar doğal afet tehlike ve risk geleceğimizdeki gerçekleri bilme, kendi geleceklerini kendileri belirleme hakkına sahip olmalıdır. Faylar zemini kırmakla kalmıyor, siyaset kurum ve anlayışlarını da kırıyor.

Şimdi, başta 58.inci hükümet olmak üzere tüm toplum olarak artık “ders almaktan” çıkıp adımları atmaya başlamalıyız. Deprem tehlikesinin sadece İstanbul’un değil geniş bir coğrafyanın ve nüfusun problemi olduğunu, doğal afet tehlikelerinin depremle sınırlı kalmadığı heyelan, su baskını vb olayların da önem kazandığını unutmamalıyız.

16.08.2003

DOĞA OLAYLARININ ACI SONUÇLARI KADERİMİZ DEĞİLDİR.

TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI



 

 


 
 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92