Amerikan siyasetindeki kirlenme
artarak sürüyor. Irak'ın kitle imha silahına sahibolduğu
yönünde herkese yalan söyleyen ABD medya uzmanları
eski yalanlarını doğrulamak adına yeni yalanlar
icat ediyorlar.
"Massac husetts Teknoloji Enstitüsünde Güvenlik
çalışmaları proğramı baş danışmanı" olan
Michael Sch'age Washington Post'un 11 Mayıs tarihli
baskısında "silah yok demenin önemi yok.
Saddan blöf yapıyor" başlıklı bir makale
yazdı.
Tartışmaya çok da değermiş gibi,
Schage, saldırgan bir tutumla savaşı başlatma
düşüncesinin yanlış olabileceğini söylüyor. On
binlerce Iraklı ölecekmiş, ülke yerle bir olacakmış.
Ne gam. Bir önceki washington Post'ta, savunma
dairesinin çeşitli şubelerine profesyonel danışmanlık
yaptığı belirtilen Schrage, Washington Post, The
Los Angeles Times, Fortune magazine ve diğer çeşitli
yayınların köşe yazarlığını yapmaktadır.
Schrage, 11 Mayıs tarihli makalesinde:
"Iraklı üst düzey bilim adamları hâlâ ülkelerinin
bu tip silahları olmadığını yana yakıla söylüyorlar.
Bu insanlar, kendileri için çok daha iyi olacak
bir sosyal ve ekonomik reformu görmezlikten gelmeye
çalışan yabancılar mıdır? Yoksa söyledikleri gerçekten
doğru olabilir mi? Bunun önemi yok. Eğer Irak
kayda değer miktarda kitle imha silahına sahip
ise, bu er geç ortaya çıkarılacaktır. Ancak Irak,kitle
imha silahı olmadığını kesin olarak kanıtlasa
bile-veya sadece iki veya üç kamyon gibi cüzi
miktarda biyolojik silahı olsa bile- Saddam'ın
uzun dönemli stratejik aldatma taktiğine en rasyonel
cevap, koalisyonun askeri gücü olacaktır"
der.
Ve şöyle devam eder: "Buradaki asıl hikaye,
istihbaratın, kontrolün veya diplomasinin başarısızlığından
ziyade, Amerikalılıarın hayatını açıkça tehdit
etmek üzere tasarlanmış devlet sponsorluğundaki
belirsizliklere karşı Amerika'nın göstermiş olduğu
toleransın sonudur. Amerikan politikası,kitle
imha silahı barındırdıklarından şüphelendiği düşman
ulus-devletleri reddetme ve terörizmi gündemde
tutarak dünyayı daha güvenli hale dönüştürme yönündedir"
Ve sonuç olarak:11 Eylül 2001'den
sonra Irak, düşman rejimlerin strarejik açıdan
engel oluşturan belirsizliğini yok etmek amacıyla,
Bush yönetiminin en önemli ve dramatik açıdan
yegane araştırma konusu olmuştur."
Bu araştırmada kaba deyimiyle soysuz ve sahtekar
düzen gözler önüne serilmektedir. Bush'un memurlarının
Irak'ın kesinlikle kimyasal ve biyolojik silah
barındırdığını ve nükleer silah geliştirmenin
de eşiğinde olduğunu iddia ettiklerini anımsayalım.5
Aralık'ta Beyaz Saray sözcüsü Ari Fleischer muhabirlere:
"Eğer Birleşik Devletler Başkanı ile Savunma
Sekreteri sağlam kanıtlara sahip olmasalardı,
Irak'ın kitle imha silahı barındırdığını açıkça
ve kesin olarak ileri sürmezlerdi." demiştir.
Şimdi Bush yönetiminin Schrage
gibi savunucular, "Amerikan yaşamını tehdit
eden" "uzun dönemli stratejik aldatma
politikası"nı, "devlet sponsorlu belirsizlikler"i
ve "düşman rejimler"e "şüpheyle
yaklaşım"ı konuşuyor. Schrage "kitle
imha silahı şüpesi" deyimini İngiliz diline
tanıtma şerefine erişti. Bu deyim, CIA- polis
zihniyetine de uygun düşüyor. Schrage okuyucularının,
aptal olduğunu mu sanıyor? Saddam Hüseyin rejimi,
Shchage'nin iddia ettiği gibi kitle imha silahlarının
stokçuluğunu yaptıkları yönünde hiçbir şüpheli
harekette bulunmamış, bir " araba var mı,
yok mu?" oyunu oynamamıştır. Irak hükümeti,
bir çok memuru ve devlet yetkilisinin resmi ve
gayri resmi demeçlerinde belirttiği gibi, bu tür
silahları olduğu düşüncesini kararlılıkla reddediyor.
Birkaç örnek:
16 Kasım'da Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin,
ülkesinin parlamentosuna,herhangi bir yasaklı
silah programlamaları olduğuna ilişkin iddiaları
yalanladıklarını tekrarlayan bir mektup yazarak,
1441 sayılı BM kararını kabul ettiklerini açıkladı:
"Umarız seçmiş olduğumuz metod, Irak'ın kitle
imha silahı olmadığı gerçeğinin görülmesini sağlayacaktır."
4 Aralık'ta Irak'ın BM silah gözlemcileri ile
irtibat sağlayan baş subay General Hassan Mohammed
Amin raportörlere:Irak'ın kitle imha silahı yoktur."dedi.
Ertesi gün Irak Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz
ABC habere "Kitle imha silah yok. Kimyasal,biyolojik
veya nükleer silahımız yok." Dedi .
Hüseyin, 4 Şubat'ta BBC 'nin 4.kanalında
yayımlanan bir programda İngiliz İşçi Partisi
eski başkanı Tony Benn'e : "daha önce bir
çok kez söylemiş olduğum gibi Irak'ın herhangi
bir kitle imha silahı olduğunu kanıtlamaya ve
bunu kamuya açıklamaya davet ediyoruz." Dedi.
BM Irak Büyükelçisi Mohammed Alduri,
BM Genel Sekreteri Kofi Annan'a 20 Şubat 2003'te
yazdığı 20 sayfalık mektupla Irak'ın hala kitle
imha silaha sahip olduğu ve terörizmi desteklediği
iddialarını yalanladı.
Hüseyin, 26 Şubat 2003 tarihinde CBS haberden
Don Ruther ile yapıtığı görüşmede ABD ordusunun
Ortadoğu'daki amacının "Irak'ta biyolojik
kimyasal ve nükleer silah gibi kitle imha silahlarının
olduğu büyük yalanını kitlelere yaymak" olduğunu
ileri sürdü.8 Mart'ta, yani ABD saldırısının başlamasından
sadece birkaç gün önce, Irak devlet televizyonu
"Irak'ta kitle imha silahı bulunmadığı kanıtı
BM silah denetçilerine sunulduğunu bildiren bir
demeç yayımladı.
Terörizm bağlantısına gelince,
Irak rejimi aynı şekilde şüphe götürmüyordu.
Tarık Aziz 30 Ocak'ta ABC News'e "Bölgedeki
ve yeryüzündeki herkes Irak'ın El Kaide ile hiçbir
bağlantısı olmadığını biliyor." Demişti.
Benn'le yaptığı söyleşide Saddam Hüseyin "Eğer
El Kaide ile ilişkimiz olsaydı ve bu ilşkinin
yararlı olduğunu düşünseydik,bunu açıklamaktan
utanç duymazdı. Bu sebeple size ve sizin aracılığınızla
bunu bilmek isteyen herkese şunu söylemek isterim
ki, El Kaide ile hiçbir zaman ilişkisi olmadı
ve sanırım Bin Laden'in kendisi de en son konuşmalarından
birisinde onunla hiçbir ilişkimiz olmadığı yönünde
bir cevap verdi."dedi. Irak rejimi bu açıklamaları
yaparken yalan söylüyor olsa da, ABD hükümeti
(Schrage'in bile bir olasılık olarak itiraf ettiği
şekilde) ne bu açıklamaların yalan olduğuna dair
geçerli bir kanıt sunabildi, ne de doğru olduğunu
söyledi. Belirsizlik, dünyanın tepesinde gezinen
kara belirsizlik bulutu ve Amerikalıların yaşamlarına
tehdit oluşturan bu belirsizlik nerede yatıyor?
Schrage'e göre işgal ve ele geçirme ile yanıtlanması
gereken bu belirsizliğin esası nedir?
Yalanlara ve kitlesel aldatmaya
dayanan bu savaş saldırısını meşru göstermek için
bütün bunlar beceriksiz ve akıl-dışı çabalardır
ve Washington Post'taki herkes, yazarın kendisi
de, bunu biliyor. Scharge "Hüseyin Irak'ı,
etkili miktarda nükleer, biyolojik ve kimyasal
silah depolarına sahip olabilir ya da olmayabilir.
Ancak bu rejim kesinlikle sahipmiş gibi davrandı.
Irak'ın WMD tehdidi 20 yıldan fazla bir zaman
geçerliliğini korudu çünkü Hüseyin'in dünyanın
özellikle inanmasını istediği şey buydu. Bunların
ötesinde hem Kürtlere hem de İranlılara karşı
kimyasal silahlarını başarıyla konuşlandırmıştı.
Hüseyin rejimi son süreçte böylesi silahlara sahipmiş
gibi nasıl davrandı? Olası her fırsatta kararlılıkla
ve tekrar tekrar bunlara sahip olduğunu reddederek
mi? Modern tarihte gördüğümüz en kapsamlı ve en
davetsiz silah denetimlerine boyun eğerek mi?
BM denetçilerinin şüpheli görerek araştırmak istedikleri
her yere istedikleri gibi girmelerine izin vererek
mi?
Schrage'in argümanı kendisine karşı çalışıyor.
Irak rejimi (biyolojik ve kimyasal silahlara sahipken
ABD'nin sağladığı ya da onun üstü-örtülü onayıyla
kullanılan) bu silahları İran'a ve İran'la ittifak
yapan Kürtlere karşı kullanmıştı. Son savaşa kadar
geçen dönemde bu silahlara sahip değildi, sahipmiş
gibi davranmadı tersine yüksek sesle bu suçlamaya
karşı çıktı.
Schrage şöyle yazıyor: Denetim
anlaşmaları -ne kadar zorlayıcı olursa olsun-
hiçbir zaman temel meseleyi ele almadıklarından
hiç işe yaramayacaklardı: Irak'ın farkına varılır
etki ve gücünü korumak amacıyla Hüseyin'in WMD
konusundaki belirsizliği koruma arzusu. Bu belirsizliği
ortadan kaldırmak Hüseyi'in dünyaya kabadayılık
etmesini, tehdit etmesini ve şantaj yapmasını
ortadan kaldırabilirdi... Denetçilerin azap çekerek
tarafsız görünme çabaları, hem Irak'ın işbirliği
yapma konusundaki istekliliği ve hem de sahip
olduğu silahlara dair daha büyük belirsizlikler
yaratılmasına neden oldu. sadece.
Bu senaryoyu bulmak için özel bir sapkın mantaliteye
sahip olmak gerekli. Schrage, Irak'ın denetleme
rejimine boyun eğmesinin, Irak rejiminin "tehdit
havası"nı koruma arzusunda olduğu iddiasını
meşrulaştırmak için, "üstünkörü"bir
şey olduğunu ileri sürüyor. Ancak BM denetçilerinin
kabul ettiği gibi Irak'ın işbirliği üstün körülüğün
ötesindeydi ve ABD-Britanya işgal kuvetleri gibi,
yasaklanmış silahlar ve silah sistemleri olduğuna
dair herhangi bir kanıt bulmadıklarını dobra dobra
itiraf etmişlerdi.
Hüseyin'in "kabadayılık etme,
tehdit ve şantaj yeteneği"ne gelince, dünya
ters-düz oldu. Mart ayında savaş başladığı sırada
Irak, ABD'nin 15 yıla yakın zamandır sürekli saldırısı
altındaydı. Bunun bir sonucu olarak yüz binlerce
Iraklı öldü, ülkenin altyapısı yok edildi, ordusu
ciddi biçimde tehlikeye düştü.
Kabadayılık, tehdit ve şantaj Washington'un modus
operandi'sinin bir parçasıdır. Irak'ın sözde "tehdit
havası" Beyaz Saray ve Pentagon tarafından
yaratıldı ve sürdürüldü, medyaları Amerikan saldırganlığına
bahane bulmak için onlara yardakçılık yapıyor.
Komşu ülkelerdeki halklar "tehdit"ten
habersizdi. Bölge ülkelerindeki nüfusun büyük
bir çoğunluğu, çeşitli kamuoyu yoklamalarına göre,
Hüseyin rejiminden hiç korkmadıklarını ve ABD'nin
saldırısına karşı olduklarını açıkladılar.
Schrage, Hüseyin rejiminin kitle
imha silahlarına sahip olmadığı konusundaki açık
ısrarını aklından çıkarmış görünüyor. Iraklıların
"işaret ettiği" şey oldukça farklıydı.
Nasıl? Ne zaman? Nerede? Schrage bu iddiasını
ispatlamak için hiçbir ciddi yazılı kanıt sunmuyor.
Irak'ın "gönülsüzce ve aksilikle" BM
denetim girişimlerini sonun çıkarmadan kabul ettiğini
vurgulamanın ötesinde Schrage'nin "belirsizliğe"
dair tek kanıtı şu Gen'dir Ocak ayındaki basın
konferansında Amin, Irak'ın çeşitli kimyasal silahlarını
yıllar önce yok ettiğini açıklarken, aynı zamanda
ortak kayıtları da yok ettiğini de açığa vuruyor
ve "gülümsemeye çalışıyormuş" gibi görünüyordu.
Eğer Iraklıların "gerçekten
de hiç WMD'ları olmasaydı", Schrage'a göre
rejimin basit bir seçeneği vardı: "Birkaç
üst düzey Iraklı bilimadamı Batı'ya gelip ya da
Batı'nın "tarafına geçip" Hüseyin silah
üretimini durdurduktan sonra yaşam standartlarının
nasıl düştüğünü anlata bilirdi. Saddam, Fransız
dostlarına ve Rus destekçilerine ülkenin her yerine
göreli serbestlikle girerek, saklayacak hiçbir
şeyi olmadığını daha belirgin şekilde gösterme
izni verebilirdi. Elbette, bunlardan hiçbirisi
olmadı."
Olan biten şuydu ki, Irak
rejimi boyun eğdi, bununla birlikte BM'yi arkasına
alan yaptırımlar ve BM'nin ABD-Britanya bombalamalarına
karşı çıkmayı reddetmesi veya "uluslar arası
toplum"un istekleri doğrultusunda CIA ajanlarının
denetim programlarına sızması yıkıma neden oldu.
ABD kendi hesabına, dünyaya Irak'ın silah kısıtlamalarını
çiğnediğine dair iddialarını ispatlayan kanıtlar
sunarak WMD'ye ilişkin sözde "belirsizliği"
açığa çıkarabilirdi kuşkusuz bunu yapamazdı çünkü
hiçbir kanıtı yoktu. İşin başından beri yalan
söylüyordu.
|