Tarihsel olarak,
tek bir güç dünya ekonomisi üzerine hegemonya
oluşturduğunda uluslararası kapitalizm daha çok
gelişme eğilimi göstermiştir. Bunun tartışmasız
olarak doğru görüldüğü en az iki büyük evre vardır:
Britanya'nın ekonomik süpergüç olduğu 19. yüzyılın
sonu ve 20. Yüzyılın başındaki Altın Standardı
dönemi ve ABD'nin borusunun öttüğü, Bretton Woods
-Dolar standardının geçerli olduğu 20. Yüzyıl
ortasında İkinci Dünya Savaşı sonrasını takip
eden yirmi yıl. Bu dönemlerden her ikisinde de
hakim gücün uluslararası ticaret ve sermaye akışının
yönünü geniş oranda kontrol edebilme yeteneği,
kapitalizmin ilerlemesi ve uluslararası ödemeler
dengesine bir derece istikrar sağlamak açısından
önemliydi. Daha yakın dönemde, son on yıl ve daha
fazlasında, bu durum daha belirsizleşti. ABD'nin
açıkça hakim süpergüç olmasına rağmen dünya ekonomisi
benzer bir büyüme veya istikrar göstermedi.
ABD daha önceki dönemlere göre,
daha fazla doğrudan ve - etkin olarak kontrol
etmekte olduğu uluslararası kurumlar aracılığı
ile - dolaylı hakimiyete sahip olsa da bu böyle.
Bu tek kutuplu hakimiyet dönemi dünya ekonomisinin
hız kestiği, dünyanın farklı yerlerinde finansal
ve ekonomik krizlerin sıklaştığı ve yoğunlaştığı
ve işsizliğin genelleştiği bir dönem oldu.
Bunda düzenlenmeyen finansal sermaye
hareketlerinin rolü olsa da dünya kapitalist sistemin
önderliğini beceremeyen ABD ekonomisinin de hakkını
teslim etmek gerekir. Zorluk yaşayan ekonomilere
çevrimlere karşı ucuz kredi garantisi vermedi
ya da bunu sağlamadı. Hatta kendi ekonomisi çoğunlukla
durgunluk içinde olduğu için diğer ülkelerin ihraçları
için bir pazar oluşturarak kapitalizmin motoru
olma özelliği dahi son yıllarda daha az belirgin
hale geldi.
Şimdi, tabii ki, dünya ekonomisi ve ABD'nin onun
etkili lideri oluşu daha da sorunlu hale geldiği
oranda, durum daha da karmaşık ve belirsiz.
Irak savaşından çok önce dahi ABD
ekonomisinin durumu iyi değildi. Bazı yorumcular
yatırımda azalma, tüketici güveninde düşme ve
işsizlikteki artışı savaş öncesi belirsizliğe
bağlasa da bir çok gözlemci ABD ekonomisindeki
sorunların çok daha önce, hatta 11 Eylül 2001
öncesinde dahi belirgin olduğu konusunda birleşiyorlar.
2003 Mart'ına gelindiğinde, Bush
yönetimince önceki yıl hayata geçirilen büyük
mali destek bile - GSMH'nin yüzde yedisine ulaşan
bir açığa neden olacak, harcamalarda artış ve
zenginlere yönelik çok cömert bir vergi indiriminden
oluşan- ekonomiyi içinde bulunduğu görece baskı
altındaki durumdan kurtaramaya yeterli değildi.
Arz İdaresi Enstitüsü ( Institute for Supply Management
) Satınalma Müdürleri endeksine göre ABD imalat
faaliyeti Şubat ayındaki 50.5 puandan Mart ayında
Kasım 2001'den beri en düşük değer olan 46.2 puana
düştü. 50 puandan düşük değerler endüstriyel daralmayı
gösterir.
Bu, bir yıllık sürekli durgunluktan
sonra gelen önceki dört aylık büyümeyi durdurmuş
olsa da zaten bu büyüme bile aksamaktaydı. Tüketici
harcamaları-ABD ekonomik faaliyetinin üçte ikisini
ve geçtiğimiz on yıldaki ABD ekonomik büyümesinin
motor gücünü oluşturan-bir kez daha düştü. Araştırmalar
tüketici güveninin son on yılın en düşük değerinde
veya ona yakın değerlerde olduğunu gösterdi.
Geçen yılın son üç ayında ABD'nin
GSMH'sı yıllık 1.4 oranında yükselmişti. Yılın
tamamında ekonomi 2.4'lük mütevazi bir oranda
büyüdü. Bu her ne kadar geçen yılın ekonomik durgunlukvari
oranından ( yıllık 0.3 ) yüksek bir oran da olsa
yeni istihdam olanakları yaratmakta yetersiz kaldı.
Aslında ABD ekonomisinde, Şubat ayında 308,000
kişilik tarım-dışı istihdam kaybı ortaya çıktı.
Bu 11 Eylül sonrasının en büyük istihdam kaybıydı
ve bir buçuk yıllık devamlı bir istihdam kaybından
sonra geliyordu.
Dünyanın en büyük ve en güçlü ekonomisindeki
bu kayıplar düşük büyüme, durgunluk ve hatta gerileme
içindeki dünyanın diğer önemli bölgeleri göz önüne
alınarak düşünülmeli. Bu durum şu anda o kadar
açık ki uluslararası finansçılar ve büyük kapitalistler
dahi dünya ekonomisini ayağa kaldırmak için müdahale
edilmesini istiyorlar.
Bankalar, Fon Yönetimleri ve Finans
kuruluşlarını temsil etmekte olan Uluslararası
Ekonomi Enstitüsü adlı Washington merkezli bir
özel sektör kuruluşu dünyanın en tepedeki yöneticilerine
çabucak uyumlu bir şekilde harekete geçmelerini-faiz
oranlarını düşürmek gibisinden- tavsiye etti.
Ne yazık ki mevcut durumda salt monetarist önlemlerin
dünya ekonomisini ayağa kaldırması pek mümkün
gözükmüyor.
Diğer yandan hem dünya ekonomisi
hem de ABD için daha büyük bir açmaz sözkonusu.
Dünya ekonomisinin mevcut yapısı sistem içindeki
diğer yerlerde büyümeyi teşvik için ABD'nin büyük
bütçe açıkları vermesine dayanıyor. Bu aslında
kapitalist sistem içinde "dünya liderinin"
tarihsel rollerinden birisidir. Ancak böyle açıkların
devamı ABD'ye sürekli sermaye akışına neden oluyor
ve bunun devamı için de ülke içinde ekonomiye
ve para birimine güvenin devamı gerekli.
Şu anda ABD dünyanın geri kalanından
gelmekte olan sermaye girişleri ile kapatılan
GSMH'nin yüzde 5'i civarında bir açığa sahip.
En önemli iki yardımcısı Japonya ( bütçesinin
yüzde 3'ünden fazlası kadar ) ve Euro bölgesi
( GSMH'nin toplam yüzde 0.5'i kadar ). Bunlara
ek olarak gelişmekte olan ülkelerdekiler de dahil
olmak üzere yatırımcılar, doğrudan ve dolaylı
olarak büyük kaynakların ABD ekonomisine akmasına
katkıda bulunuyorlar. ABD ekonomisi şu anda geçtimiz
son iki yılda yıllık 400 milyarı aşan dünyadaki
birikimlerin yüzde yetmişini emiyor.
Britanyalı ekonomist Wynne Godley
eğer ABD ekonomisinin orta vadede "normal"
büyüme oranları yakalayabilmesi için büyük bütçe
ve ticaret açıkları- GSMH'nin yüzde 9'una varan
oranlarda- vermesi gerektiği tahmininde bulundu.
( Wynne Godley, "ABD Ekonomisi : Değişen
Bir Stratejik Beyan", Levy Ekonomi Enstitüsü,
Mart 2003, www.levy.org veya www.cerf.cam.ac.uk.
adresinden ulaşılabilir ). Godley'in akıl yürütmesi
şöyle: eğer ABD mevcut ortalaması olan yıllık
yüzde 3-4 oranında büyürse 2008'de yüzde 6 ila
yüzde 7'ye ulaşacak olan ticaret açığı daha da
artmış olacak.
Aynı esnada, şimdiki GSMH'nin yüzde 25'i kadar
olan net dış borç da 2008'deki GSMH'nin yüzde
60'ı civarına yükselerek daha da kötüleşecek.
Eğer ABD faiz oranları şimdiki çok düşük seviyelerden
normal seviyelere yükselirse toplam açık GSMH'nin
yüzde 8 ila 9'u oranına gelebilir. Özel sektör
tarihinin en yüksek açıklarını verdiği borsa balonunun
getirdiği tüketim patlamasındaki seviyelerden
normal seviyelere döndüğüne göre mali açığın bu
dengesizliğin yükünü sırtlaması gerekecek.
Bu ABD'nin dünyanın geri kalanı
için büyümenin motoru olması ve bu nedenle dünya
ekonomisinde talebe destek için yine dünyanın
geri kalanı tarafından karşılanacak büyük açıklar
vermesi gerekliliğinden kaynaklanıyor. Godley
böyle bir sonucun ortaya çıkacağına pek inanıyor
gibi gözükmüyor çünkü ona göre mevcut açık ABD
ekonomisini tahmin edilenden daha zayıf kılacak.
Demek ki bugünkü büyük ulusal ekonomiler arasındaki
ilişkiler sistemi kapitalist sistemin istikrarı
ve büyümesi için dünyadaki birikimlerin çoğunun
ABD'ye akmasını gerektiriyor. Peki bu olabilir
mi?
Sorunun cevabı sadece Irak Savaşı'nın
sonucuna değil ayrıca onun dünyada ABD emperyalizminin
sürebilirliğini ve emperyalistler arası rekabet
olasılığını nasıl etkileyeceğine bağlı. İşte bu
nedenle Irak Savaşı'nın ABD ve dünya için orta
vadede ABD'nin Ortadoğu petrol alanlarını kontrol
etmesi ve kısa vadede ABD şirketlerinin ihale
kapması gibi açıkça görünenler dışında da sonuçları
olacağa benziyor.
Tabi kısa vadede ihaleler gündemde.
Wall Street Journal şimdiden 1.5 milyar Dolarlık
ihalenin Bush idaresince "ahbap" şirketlerine
vaad edildiğini iddia etti. Anglo-Amerikan ordusunun
halen bombaladığı altyapı sisteminin yeniden inşası
için gerekli harcama Irak'ın BM kasasında tutulan
petrol parasından ve gelecekteki petrol gelirlerinden
karşılanacak.
Irak petrol sistemi özelleştirilebilir-
görünüşe göre plan ilkin petrolün yerel dağıtımı
sonra da üretimi ve son olarak da aranması çalışmalarını
(en başta ) ABD firmalarını yararlandıracak şekilde
birkaç aşamada özelleştirmek. Ancak bunların tümü
ilk birkaç yılda 60 milyar Dolar civarını aşmayacak
ki bu Bush'un artan askeri harcamalar için istediği
75 milyardan bile daha düşük bir miktar. Geçen
sene yapılan ve 110 milyardan fazla tutan harcama
bile; on yıldır önerilen 670 milyarlık büyük vergi
indiriminden söz etmeye bile gerek yok; ABD ekonomisine
gereken ivmeyi verememişti. Öyleyse bunlar da
yeterli olmayacaktır.
Hayır, bu savaşla murad edilen
etki daha büyük olmalı-dünyanın geri kalanının
beklentileri ve düşünceleri üzerine olmalı. Bu
hırçın ve harap edici askeri şov kibirden daha
fazla bir şey- görülebilir gelecekte de dünya
ekonomisine sınırsız bir şekilde hakim olmak (
ve dünyanın geri kalanının birikimlerine ulaşmak
)- için, dünyanın geri kalanını etkilemek için
hakimiyetini çok güçlü bir şekilde damgalamak
ihtiyacına işaret olabilir. Başka bir deyişle,
bu savaş ABD ekonomisinin bugünkü durumunda kalabilmesi
için zorunlu hale gelen bir hiper-emperyalist
düzen kurmak niyetiyle devreye konmuştur.
Böyle bir hiper-emperyalizm sadece
petrol gibi doğal kaynaklar üzerindeki hakimiyetten
fazlasını gerektirir. Aynı zamanda uluslarası
finansal ve ticari yapının ABD'nin ihtiyaç duyduğu
şekilde biçimlendirilmesini de gerektirir. Böylece,
IMF'nin gelişmekte olan ülkelerde finansal liberalleşmeye
izin verilmesinin yanlış olduğunu kabul etmek
gibisinden geçici sapmalar yapmasına dahi izin
verilmeyecek. DTÖ büyük güçler arasında en ufak
"al gülüm ver gülümlere" dahi izin vermeyen
tamamen ABD çıkarlarının hizmetinde bir yapı haline
gelmek zorunda kalacak vs. vs.
ABD hükümeti bunu başarabilir mi? Bush yönetiminin
şahinleri ve ( az oldukları kabul edilen ) dünyanın
geri kalanındaki destekçileri öyle düşünüyor.
Ancak böyle bir sonuç olası bile gözükmüyor.
İlginç bir şekilde özel kurumsal yatırımcılara
yönelik bir finansal araştırma şirketi (yorumlarını
Goldman Sachs vs. gibi finansçılara sunan "Independent
Strategy") de yakınlarda yayınlanmış bir
raporunda ABD planlarına karşı kötümser bir bakış
içinde. Bu rapora göre ABD şahikasına ulaşmış
bir imparatorluğun birçok kötü emaresini gösteriyor.
İlkin, ABD'ye karşı derinleşen bir güvensizlik
gözlemliyor ve birçokları gibi ABD tekyanlılığına
karşı terörizmde bir yükselme öngörüyor.
Rapor ayrıca daha yukarıda tartışıldığı
şekilde ABD hükümetinin rekor açıklara doğru yol
aldığını da söylüyor. Üçüncü olarak da ABD'nin
dünyada Neo-liberal Pazar yanlısı reformları dayattığı
"Washington Konsensus"unun giderek daha
fazla hükümetin kriz ve istikrarsızlığa yol açtığı
bilinen stratejilere karşı çıkması ile dağılmaya
başladığına inanıyor.
Son olarak, Doların güçten
düşmesi ABD'nin açıklarını karşılamada dünyanın
geri kalanına dayanamayacağının bir işareti olarak
görülüyor. Bu uluslararası finansçılara yönelik
yorum aslında şunu savunuyor: "bu sağlam
imparatorluk da diğer imparatorluklar gibi şu
sakatlıklarla malul olduğu için Dolar düşecek
: merkezdeki sürdürülemez yaşam standartları çevreden
gelen servet akışına bağlı...ABD artık bu akışı
sürdürmeye yetecek kazançlar elde edemiyor. Savaş
masrafları ve tektaraflılık sermayeye olan açlığı
arttıracak ancak ondan kaynaklanan kazançları
azaltacak." (Independant Strategy, alıntıyı
yapan Mark Tran, The Guardian Unlimited, 26 Mart
2003 )
Bu dünya ekonomisi için her türlü olasılığı gündeme
getiriyor. ABD'nin, dünyanın geri kalanı üzerinde
ekonomik hegemonyasını devam ettirmek için gerekli
bu derece bir ezici üstünlüğü sağlayabileceği
konusunda ciddi kuşkular var. Ayrıca uluslararası
ekonomik birbirine bağımlılığın bu derece gelişkin
olduğu bir dönemde tektaraflılığın işe yarar bir
seçenek olmadığı da çok açık. ABD'nin zaman içinde
kurulmuş ve kendi ekonomik çıkarlarına oldukça
iyi hizmet eden global çoktaraflı kurumları daha
ne kadar gözardı edebileceği ve üzerinden atlayabileceği
tartışmaya açık. Tektaraflılık büyümekte olan
emperyalistler arası rekabet ihtimalini de ateşleyebilir.
Bunlar göz önüne alınırsa hiper-emperyalizm dönemi
bile görece kısa olacağa benzer.
|