Paris Komünü ve Proletarya Diktatörlüğü
Mehtap Dikburun
|
Kapitalizmin yarattığı iki karşıt sınıf burjuvazi ve
proletarya, ilk ciddi hesaplaşmasını 1871’de yaptı.
Belki daha önce olup bitenleri de küçümsememek gerekiyor
ama 18 Mart 1871’den sonraki 72 gün, proletaryanın iktidara
sahip olabileceğinin göstergesiydi. Dolayısıyla Komün’ün
yenilgisi de yeni bir dönemin başlangıcı oldu. İşçi
sınıfı kendi öz örgütlenmesini yaratması gerektiğini
yakıcı biçimde gördü. Denebilir ki bu bakımdan Komün,
iyi bir ilk raund işlevi görmüştür.
Komünü oluşturan şartlar elbette ki dönemin ekonomik
şekillenmesinden bağımsız değildi. İmparatorluk rejimi
gelişen kapitalizmin gereksinimlerini karşılayamıyordu.
Fransa İmparatorluğu’nun Prusya’ya ilan ettiği savaş
hanedanın belki de son çırpınışıydı.
19. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa, kapitalizmin inişli
çıkışlı evrelerinden birini yaşıyordu. İşçi sınıfı sayı
olarak güçleniyor, örgütlerini yaratmaya başlıyordu.
İnsanlığın eşitlik, kardeşlik ve özgürlük düşüne ulaşmak
için komün, kapitalistler ile işçiler arasındaki karşıtlığın
kaldırılmasını istiyordu. Bunun nasıl gerçekleştirileceği
konusunda o kadar da net bir düşüncesi olduğu söylenemezdi
belki ama yalnızca bu düşünce bile burjuvazinin kendisini
tehlikede hissetmesi için yeterliydi.
Paris, kuşatma sırasında hem açlık ve soğuk hem de Prusya
bombardımanı altındayken, komün seçimleri yapılmıştı.
Seçimlerin hemen ardından burjuvazinin temsilcileri
ve cumhuriyetçiler komünü terk ediyorlardı. Tarih bir
kez daha en devrimci sınıfın, işçi sınıfının üstünlüğünü
gösteriyordu. Komünü seçen ve koruyan da işçi sınıfıydı.
Bu, yalnızca kitleler tarafından sahiplenilmiş bir iktidarın
yaşama şansına sahip olduğu konusunda da önemli bir
dersti. Paris’in işçi sınıfı, silahlanarak elde ettikleri
iktidarı sahipleniyordu.
İşçi sınıfı kendi kendisini yönetmeye başlamıştı. Bu,
tarihte ilk kez görülen bir şeydi! Paris halkı, komünün
kendileri için sunduğu geleceğin toplumunu, kendi hayatlarında
somut olarak görüyorlardı. Kapitalist sistemin artı-değer
sömürüsünün en azgın biçimi olan gece çalışması kaldırıldı.
Savaş dolayısıyla yıkılan onarılamaz halde olan yerlerde
oturanlara evler bulabilmek için sağlam yapılar kamulaştırıldı.
Fahişelik bir kurum olarak kaldırıldı, kadınlara yönelik
çalışmalar kadınlar tarafından oluşturulan derneklerde
sürdürülüyordu. Kadının toplumdaki yeri, ideolojik şekillenmesi,
Komün’ü korumak için askeri eğitimden geçmesi gibi kadınların
özgürlüklerini kazanmaları için pratikte çalışmalar
yapılıyordu. Eğitimde dinin ağırlıkta olduğu sistem
kaldırıldı, ücretsiz kitap ve kırtasiye malzemesi dağıtıldı.
Böylece komün burjuvazinin eğitim anlayışı ile kendi
anlayışı arasındaki farkı da Paris halkına gösterdi.
Proletaryanın ilkeleri
Neydi bu farklar?
Her şeyden önce Komün, zorunlu askerliğe dayalı ve yöneticileri
seçilmemiş bir kurum tarafından atanan sürekli orduyu
lağvederek, yerine gönüllü ve seçime dayalı halk milisini
getirdi. Bu karar subayların seçim yoluyla göreve getirilmelerini
öngörüyordu. Böylece ordu halkın üstünde, sömürüye hizmet
eden bir aygıt olmaktan çıkarılıyordu.
Komün, devletin yasama ve yürütme organlarını tek bir
seçilmiş kurum çerçevesinde birleştirdi. Seçenlerin
kendilerini yönetebilmesi için devlet kurumlarının tek
bir merkeze çekiliyordu.
Bürokrasiyi ve tüm yöneticilik görevlerini seçime ve
her an görevden geri alınabilme tehdidine bağlı kılmak
ve yöneticiliği kalıcı bir toplumsal statü olmaktan
çıkarmak da Komün’ün en önemli kararlarından biriydi.
Tüm seçilenlerin, seçilenler tarafından denetimini sağlayan
bu karar, bürokrasinin önüne geçilmesini sağlıyordu.
Yönetici maaşlarını en yüksek işçi ücretiyle sınırlayan
Komün “yöneticiliği” maddi açıdan da cazip olmaktan
çıkardı. Böylece koltuğuna bağlı yönetici tipi ortadan
kaldırılmış oluyordu.
İşçi sınıfı iktidarı ele geçirdiğinde en önemli sorun
burjuvazinin devlet mekanizmasını ne yapacağıydı. Komünün
aldığı proleter önlemler, devlet mekanizmasının parçalanmasını
ve yerine kendi devlet biçimini yerleştirmesi gerektiği
sonucuna varıyordu. Ya da en azından Komün bütün bu
gereksinmelerin tarihteki ilk farkedilişinin ipuçlarını
veriyordu.
Yenilginin kökenleri
Komün’ün belki de en önemli sorunlarından biri, içinde
yer alan ideolojik eğilimlerin karışıklığıdır. Bilimsel
sosyalizm ile ütopik sosyalizm arasında gelgitler yaşayan
Paris proletaryası kendisini ve yarattığı devleti korumak
için savaşırken, komün yönetimi iktidarı sağlamlaştırıcı
ve devamını sağlayıcı önlemleri, idelojik netlikten
yoksun olduğu için alamıyordu. Bu durum burjuvazinin
işine geliyordu. Komünde olmayan otorite ve merkeziyetçilik
Versailles ordularının güçlenmesine ve Paris’e saldırmasına
olanak sağlıyordu. Merkeziyetçiliğin gerekliliğini -yerelliğin
karşısında olduğundan değil, toplu gücün, doğru yere
kanalize olmasını sağladığından- göremeyen komün, zaman
ve insan harcıyordu.
Komün askeri önlemlere başvurmayı iç savaş olabileceği
nedeniyle doğru bulmuyordu. Oysa Thiers 19 Mart gecesi
Paris’in toplarını geri almak için başlattığı saldırıyla
iç savaşı zaten başlatmıştı bile. Savaş ve ekonomik
sorunlar yüzünden zayıf düşen burjuvaziye karşı saldırı
gerçekleştirmek hem burjuvazinin güçlenmesini önleyerek
kuşatmayı kaldırabilir hem de Paris’in ateşlediği diğer
yerlerdeki komünlerle birleşmeyi sağlayabilirdi. Gerçi
Komün köylülükle ilişkiye geçebilmek için bazı adımlar
atıyordu; ancak Paris kuşatma altındayken kurulan ilişkiler
verimli olamıyordu. Paris’in dışındaki yerlerde kurulan
komünler burjuvazinin saldırıları karşısında eziliyordu.
Örneğin Marsilya Köylü Komünü 22 Mart’tan 4 Mayıs’a
kadar ayakta kalabiliyor ve Versailles orduları tarafından
bastırılıyordu. Burjuvazi Paris’in öfkesinin yayılmasını
istemiyordu.
Komün, burjuvazinin maliyesine elkoymadı. Komün kurulduktan
sonra, Fransız Ulusal Bankası’na dokunmadı, hatta Paris’in
gereksinimlerini karşılayabilmek için 1 milyon frank
borç aldı. Ulusal bankaya el konulması burjuvazinin
anlaşma yapmasını sağlamak için baskı oluşturulabilirdi.
Burjuvaziye karşı kesin devrimci önlemler alınmazsa,
yeni bir dünyayı yaratmak olanaksızdır. Burjuvaziye
karşı savaşta duraksamak, sadece işçi sınıfının zararınadır.
Fransa açısından yenilgiyle sonuçlanan savaşa rağmen,
Prusya Komün’ün ezilmesi için Thiers’e yardım ediyordu.
Savaş sonrası yapılan anlaşmalarla Fransız askerlerine
yasak olan bölgeler, Komün tarafından denetlenmiyordu.
Prusya Başbakanı Bismarck’ın Komün’ü bastırabilmek için
elinde tuttuğu esir 130 bin Fransız askerini iade etmesi,
kanlı bıçaklı bile olsalar bütün burjuvaların işçi sınıfı
karşısında nasıl bir araya gelebildiklerini gösteriyordu.
Thiers, Paris’in Prusya tarafından korunduğu için önemsemediği
kentin kuzeyindeki topraklardan başlattığı saldırıyla
kente girmeye başlıyordu. Paris, 1 Mayıs’tan başlayarak
düzenli biçimde Versailles orduları tarafından bombalanıyordu.
Komün, elinde bulunan rehineleri 24 Mayıs’ta Paris halkının
Versailles tarafından katline karşılık kurşuna dizdi.
Bu geç alınmış bir karardı. Çünkü rehineler burjuvaziye
karşı kalkan olarak kullanılabilirdi. Rehinelere daha
önce birşey yapılmadığı için Thiers komünün tehditlerini
ciddiye almıyordu. Komün yönetimindeki aksaklıklar yüzünden
düzenli ordu kurulamıyordu.
Kanlı pazar olarak anılan 28 Mayıs 1871’de son barikat
da düştü.
Komün dersleri
İşçi sınıfı insanlığın eşit ve sömürüsüz dünya özlemini
gerçekleştirecek tek sınıftır. Komünizm, kapitalizmin
bağrından, kapitalizmin çelişkileri birbirini izleyen
üretim şekilleri olarak çıkmaz. Kapitalizmin kendi başına
tarih sahnesinden çekileceğini düşünmek ise saflıkktan
başka bir şey değildir. Zora dayalı devrimin mecburiyeti;
yeni bir toplumu ve yeni insanı yaratmanın başka bir
koşulu olmamasındandır. İşçi sınıfı, burjuvaziden iktidarı
almak için olduğu kadar, yaratılmak istenen yeni üretim
ilişkilerinin inşası için de zora dayalı bir devrime
gereksinme duyar.
Zor ile ele geçirilen iktidar duraksamaksızın eski devlet
aygıtını parçalayarak, işçi sınıfının kendisinin bir
devlet şeklinde örgütlendiği yeni türden bir devlet
aygıtını yaratmalıdır. Bunun somut ifadesi ise proletarya
diktatörlüğüdür.
Proletarya diktatörlüğü ile burjuva diktatörlüğü arasındaki
temel ayrım noktası, şiddetin biçimi ve hedeflediği
güçlerden çok, proletarya diktatörlüğünün ezilenlerin
cisimleşmiş iktidarı olmasıdır. Proleter diktatörlük,
burjuvazinin direncini kırmaya, gericilerde korku uyandırmaya,
silahlı halkın burjuvaziye karşı otoritesini koruyup
sürdürmesine, sonuç olarak; işçi sınıfının düşmanlarını
zorla bastırabilmesine hizmet eder. Ve en önemlisi de,
o, nihayetinde bir sınıf olarak kendisini de ortadan
kaldıracak bir şekilleniş yaratır.
İşçi sınıfının komünizme giden yolda yürüttüğü savaş,
işçi sınıfının öncü örgütü komünist partisi olmadan
gerçekleştirilemez. Komünist parti, işçi sınıfıyla birlikte
duraksamadan burjuvazinin sömürü aygıtlarını yok etmek,
burjuvaziye saldırmak ve diğer ülkelerin işçi sınıflarıyla
enternasyonal bir dayanışma kurmak zorundadır.
Paris işçi sınıfının 72 gün boyunca herşeyleriyle savunduğu
komün, birbiri ardına yapılması gereken işlevleri yerine
getiremediği için tarih sahnesinden çekildi; 50 yıl
sonra bolşeviklerle buluşmak kaydıyla...
Komün aldığı önlemler itibariyle proletarya diktatörlüğüydü.
Kendi aralarındaki çekişmelerden ötürü güç kaybetmesi,
askeri gücü örgütleyip burjuvaziye saldıramaması, burjuvazinin
maliyesine el koymaması, köylülükle ilişki kuramaması,
onun proletarya tarafından seçilmiş olduğu gerçeğini,
aldığı kararlar bakımından proletarya diktatörlüğü olduğu
gerçeğini gizlemez. Komün, tarihte ilk kez proleter
demokrasisini ortaya koydu ve yeni bir devlet tipi ortaya
çıkardı.
1871’de Enternasyonal dahil hiçbir grup Komün’ü öngörmüyordu.
Ancak, Enternasyonal’in ikinci çağrısında Fransa için
bir ayaklanmanın çılgınlık olduğunu belirten Marx, iktidarı
ele geçirmiş olan işçi sınıfını açıkça destekledi ve
sonuna kadar devam edilmesi gerektiğini açıkladı. Komünün
tarihsel durumun bir sonucu olarak yokedileceğini belirten
bir arkadaşına cevabı iradenin gücünü gösterir. “Eğer
savaşıma ancak son derece elverişli şartlarla girilmesi
gerekseydi, tarih yapmak elbette çok kolay olurdu.”
Komünizm hayaleti, yeniden...
Tarih, tekerrürden ibaret değildir... Tarihi bilmek,
tarihten ders çıkarmak, onu bir daha yaşamak zorunluluğundan
bizleri kurtarır.
Komünarların katili Thiers, Paris’i kana buladıktan
sonra “şimdi sosyalizmin işi tamam, hem de uzun zaman
için” demişti. Sosyalist Blok’un çöküşünden sonra “tarihin
sonu” naralarını atanlar da bugünlerde aynı nakaratı
tekrarlıyorlar.
Ama 72 gün boyunca burjuvazinin uykularını kaçıran hayalet,
Komünist Manifesto’nun net olarak gözümüzün önüne serdiği
büyük kardeşlik ülkesinin habercisidir. Komün işçi sınıfının
iktidarı alabileceğini, Ekim Devrimi iktidarı sürdürebileceğini
gösterdi. Bugün gördüğümüz ise, insanlığın büyük yürüyüşünün
kısa vadeli bir iş olmadığıdır. Komünistlerin tarihi
reddetmek ya da onu basitçe tekrarlamak gibi bir ikilemi
yoktur. Bugün yaşananlar emperyalizmin uykularına hayaletler
sokmuyor olabilir. Ancak bu, yarının güzelliğinin bizlerin
iradesiyle oluşturulabileceği gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Yaşananlar düş değildi ya da eğer bütün bunlar bir düşse,
onu gerçekleştirme şansımız vardır. “Gökyüzünün fethi”nin
mutlaka gerçekleşeceğinden kuşkumuz yok.
|