Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Çağla Tebriz

Dünyanın neresinde olursa olsun, devrimci hareketler kendi tarihlerine baktıklarında başlıca iki olguyla karşılaşırlar: Cüretkâr politik çıkışlar ve kendiliğinden patlamış büyük yığın hareketleri... Her ikisine de bakış, özellikle durgunluk yıllarının atmosferi içinde yaşanılıyorsa, hem çok önemlidir hem de çok risklidir. İlkiyle ilgili olarak en sık görülen durum, bugün yaşamadığımız bir noktada duran o devrimci kişiliklerin azizleştirilmesi, içlerinin boşaltılarak övgülere boğulmasıdır, ki buna artık neredeyse alıştık.
Geçmişin kitlesel patlamalarından söz ettiğimizde ise en büyük risk, "nostalji" sözcüğüyle ifade edilebilir. Özellikle, 2000'lerin kaos ve gerileme ortamından bakarken 1970'in 15-16 Haziran'ı biraz böyledir. Abide-i Hürriyet mitinglerine alışmış ve içine sindirmiş bir kuşak için Gebze-Kızıltoprak hattındaki iki günlük eli sopalı, çatışmalı bir yürüyüş, ya anlaşılamaz bir şeydir ya da doğaüstü bir mucize. Anlaşılmamak ya da yanlış anlaşılmak... Büyük adamların ve büyük olayların ortak kaderi gibidir bu iki durum.
İki koca gün boyunca hiçbir engel tanımaksızın esmiş olan bu fırtına, sokakları, caddeleri tamamen işgal altında tutan bu işçi inisiyatifi, kimi zaman dörtbaşı mamur ama partisi eksik bir "ayaklanma" gibi anlaşılır kimi zaman da kolayca tekrarlanabilir bir "büyükçe miting" gibi... Oysa, 15-16 Haziran, özel bir şeydir ve tarih içinde de özel bir yerde durur. Bu, biraz da yaşanan tarih diliminin özel niteliğiyle ilgilidir.
1970 yılı, bu tarih diliminin çok önemli bir noktasıdır; deyim yerindeyse 1970, 60'h yılların ortalarında yükselmeye başlayan devrimci dalganın olgunlaştığı, sonuçlarını vermeye başladığı bir tarihtir.
Esas olarak II. Paylaşım Savaşı sonrasında başlayıp 60'lı yıllarda zirvesine ulaşan dünya devrimci hareketinin dalgası, 70'lere gelinirken bütün kıtaları sarsmaktadır. Tamamen yanlış bir bakışla Avrupa (Paris) merkezli olarak düşünülen 68 hareketi de aslında bu dalganın uzantısından başka bir şey değildir. Vietnam'dan Küba'ya ve Afrika'ya dek uzanan devrimci fırtına bir yandan ekonomik kaynaklar bakımından metropolleri sıkıntıya sokarken diğer yandan da kitle hareketinin ivmesini yükseltmekte, Batı'nın büyük kentlerini savaş alanlarına dönüştürmektedir.
Ülkemizde de özellikle 1960 sonrası, devrim ve sosyalizm mücadelesinin hız kazandığı yıllardır. Özellikle 1960'lann ortalarından itibaren yavaş yavaş marksist klasikler Türkçeye çevrilmekte, yaşanan devrim deneyimlerinin ışığında Türkiyeli devrimciler kendi yollarını bulmaya çalışmaktadırlar. 1950'ler boyunca büyük bir durgunluk yaşayan işçi sınıfı hareketi ise, "yeni sömürge kalkınması" tıkanmaya başladıkça canlanmakta ve alanlara taşmaya başlamaktadır.
1960'ların başında kurulan Türkiye İşçi Partisi (TİP) bu süreçlerde kendisine yol bulmaya çalışan kesimlerin ilk örgütlülüklerinden biridir. Parlamentarist bir yoldan ilerliyor olsa da, TİP, bu ülke topraklarında sosyalist fikirlerin popülerleşmesine büyük katkılar sunmaktadır. Üstelik, eşyanın tabiatı gereği TİP doğurgan bir yapıdır da. Dünyanın dört bir köşesinde gerçekleşen "sağdan kopuş" eğilimi, Türkiye'de de karşılığını bulmakta ve başlangıçta TİP içerisinde konumlanan genç devrimci kuşak, 1969'da DEV-GENÇ'e ve daha sonra THKP-C, THKO ve TKP/ML'e kadar uzanan bir çizgiden yürümektedir.
Bu anlamda 15-16 Haziran, çok yönlü bir arkaplana sahiptir. Gençlik hareketinden gelen devrimci kol ile 61 sonrasında sınırları zorlamaya başlayan işçi sınıfı mücadelesi bu sürecin en önemli bileşenleridir. Özellikle 1963'te Sendikaların grev ve toplu sözleşme hakkını kullanmaya başlamasıyla sendikalı işçilerin sayısında ve eylemlerinde gerçekleşen artış dikkat çekicidir. 13 Şubat 1967'de Türk-Iş 'ten ayrılan Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş ve Zonguldak Maden-İş tarafından Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (DİSK) kurulması da aynı yükselişin bir sonucudur.
Birbirine sıçrayan toprak, üniversite, fabrika işgalleri, grevler, mitingler, bidiriler... 15-16 Haziran işte böyle bir toplumsal zemin üzerinden yükselmektedir! 69 ve 70, bu bakımdan bir zirvedir; bir dizi büyük grev ve fabrika işgali
bu iki yılın içine sığmıştır.
15-16 Haziran, toplumsal zemin canlı ve hazır olduğunda kitlelerin kendisine çizilen çerçeveyi nasıl kolayca aşabildiğinin de çok iyi bir örneğidir. Bugünden 14 Haziran'a bakılınca, aslında olay o gün itibariyle basit ve sınırlı bir protesto eyleminden başka bir şey değilmiş gibi görünür. Gerçekten de, meselenin biçimsel görünümü, DİSK'in sendikal alanda kazandığı güçten çekinen sermaye çevrelerinin etkisiyle Sendikalar ve Toplu Sözleşmeler yasasında yapılmak istenen değişiklikle ilgilidir. DİSK'in kendisini bitirmeye yönelik bu saldırıya yanıtı da aslında epey ürkektir. 5 Haziran'da yayınlanan DİSK bildirisinde işçilerden istenen bir süre işi durdurup fabrikalarının civarında kısa yürüyüşler yapmalarıdır.
Ama evdeki hesap çarşıya uymamıştır. O kadar uymamıştır ki, 15 Haziran akşamı aynı DİSK yöneticileri radyodan işçilere "tahrikçilere uymayın" çağrısı yapmak durumunda kalmışlardır.
Çünkü yaşanan tam bir zincirleme reaksiyondur! İş bırakma genel greve, sınırlı yürüyüş ise işçi sellerine dönüşmüştür. Gebze hattından itibaren boşalan her fabrika başka bir fabrikayı sokağa davet etmekte, karayolu üzerinden giderek büyüyen bir ırmak oluşmaktadır. Türk-İş ve DİSK üyesi işçiler birbirinekarışmıştır artık; büyük ırmak yol boyunca hangi fabrikanın önüne gelse şalterler inmekte, sloganlar birleşmekte ve bir bölük işçi daha kalabalığa eklenmektedir.
Bu arada fabrika kapılarını kapatarak işçilerinin bu büyük güce katılmasını engellemeye çalışan işverenler ise bunun bedelini fena halde ödemektedir. Sahil boyundaki villalarda ise artık yalnızca hizmetçiler kalmıştır; korku dağları beklemektedir.
Kartal kavşağında önü kesilmek istenen ırmak, burada tanklar tarafından kurulan barikatı aştıktan sonra, ortaklan arasında Demirel'in yolsuzluk iddialarına hedef olan kardeşi Hacı Ali Demirel'in de bulunduğu Haymak Döküm Fabrikası'nda karşılarına silahlı koruyucular çıkması üzerine burayı tahrip ederler. Aynı gün Alibeyköy ve Silahtarağa bölgesinde de olaylar patlamıştır; işçilerin asıl amacı şehrin iki yakasındaki güçlerin birleşmesidir.
Asıl çatışmalar ve barikatlar ise Kızıltoprak cıvarındadır. Polisin yetmediği yerde devreye sokulan askeri barikatlar ise sık sık aşılmaktadır. Bu arada üç işçi kurşunlanarak öldürülmüş, yüzlercesi yaralanmıştır. 16 Haziran akşamı korku artık o seviyededir ki, Gebze ve İstanbul'u kapsayan bir sıkıyönetim kararı alel acele alınır. İşçilerin geriye çekildiği sokaklarda artık tanklar gezinmektedir. Geride üç ölü ve paha biçilmez dersler bırakan işçi hareketi şimdilik fabrikalarına çekilmiştir.
Şüphesiz, ne doğada ne de toplumda saf anlamda bir kendiliğinden hareket yoktur ve bu anlamda 15-16 Haziran da içinde bu kadar saf bir kendiliğindenlîği barındırmaz. Orada yükselen devrimci dalgadan, devrimci hareketin ön çalışmalarına dek bir dizi unsur da rol oynamıştır; ya da en azından bu hareketin o günkü genel manzaranın bir parçası ve ölçüsü olduğu söylenebilir.
Bütün olaylar boyunca DEV-GENÇ ve dönemin bütün devrimcileri fiilen işin içindedirler; ancak bunlardan hareketle olayın örgütlü niteliğini abartmak da, gerçeği oldukça zorlamak olur.
Öte yandan işçilerin askerle karşılaştığında aldığı tavırları ve attığı "işçi asker elele" gibi sloganları da bugünden bakarak değerlendirmek çok doğru değildir. Belki de bu konudaki en iyi değerlendirmeyi bir röportajında "Evet, sloganlar böyleydi ama elele tutuşanlar yine de işçiler ve devrimcilerdi; daha sonra birlikte dayak yiyenler de yalnızca onlardı" diyen Kürkçü yapmıştı.
Yani 15-16 Haziran, basit değerlendirmelerin konusu değildir. 500 kişiyi aşan her mitingi "ayaklanma" olarak değerlendirmeye hevesli olanların bol keseden savurduklan övgüler de gerçeği ifade etmez. Eğer ille de ondan bir ders çıkarmak gerekirse, bu, ortamın genel devrimcileşmesi ile işçi hareketinin denk düştüğü dönemlerin nelere kadir olduğunu anlamak bakımından önemlidir. Devrimci temponun düşük olduğu dönemlerde, bu ivmeyi yükseltmek için bir müdahale gerçekleştirmeksizin büyük işçi hareketi hayali kuranların tarihten öğrenecekleri çok şey olmalıdır. Şüphesiz, aynı tarih, devrimci iradenin henüz olgunlaşmadığı dönemlerde işçi hareketinin şansı bakımından da önemli dersler sunmaktadır.
15-16 Haziran'lar bu ülkenin toprağına yabancı değildir; yenilerinin patlaması da imkânsız değildir; ama artık aynı basit biçimiyle ve aynı kolaylıkla değil. Gebze-Kızıltoprak arası trenle gidildiğinde bile uzun bir yoldur. 100 bin insanı bu mesafeyi katetmeye ikna etmek de artık daha uzun vadeli bir çalışmayı gerektirecektir.
-

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92