Yalnızlaştır Teslim Al Yok Et
|
Ülkemiz geçtiğimiz Eylül ayında Ulucanlar Katliamı
ile bir kez daha sarsıldı. Türkiye tarihinde ne ilk
ne de son olan bu katliamdan sonra ÇHD İstanbul Şube
Başkanı Av. Murat Çelik ile cezaevleri, af ve pişmanlık
yasa tasarısı ile hücre tipi uygulamalarına ilişkin
yaptığımız röportajı sunuyoruz.
S: Çıkarılmak istenen af yasasının
kapsamı nedir?
Av. Murat Çelik: 20.08.1999 tarihinde TBMM'ne
sunulan "Bazı suç ve cezaların affına ilişkin kanun
tasarısı"nın genel gerekçesinde özetle "ekonomik
ve sosyal yapının yozlaşması, adaletsiz gelir dağılımının
yol açtığı yoksulluk, ahlaki değerlerdeki aşınma, sağlıksız
kentleşme, aşırı tüketimin körüklenmesi, görsel yayınlardaki
şiddet sahneleri, silahlanma eğilimi, yüksek oranlardaki
işsizlik suçların artmasında başlıca etkenler olmuştur.
Sınırlı da olsa genel bir af çıkarılması ile toplumsal
barışın sağlanması böylece aftan yararlananlara toplumun
üretken üyesi olarak yeni bir başlangıç yapma fırsatı
vermek olacaktır" denilmektedir.
TBMM tarafından kabul edilen yasa, toplumsal barışı
sağlamaktan çok uzak olması nedeniyle kamuoyu tarafından
şiddetle eleştirilmiştir, sonucunda da Cumhurbaşkanı
tarafından Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık başta
olmak üzere bir takım gerekçelerle veto edilmiştir.
Af yasası ayrımcı, eşitliğe ve evrensel hukuk kurallarına
aykırı bir yasadır. İşkenceciler, çeteciler yasanın
kapsamına alınmış buna karşın muhalif düşünceyi savunan
kişiler kapsam dışı tutulmuşlardır. Ayrıca bu yasa hukuk
tekniği açısından da yanlış bir yasadır. Teoride tartışıldığı
gibi bir hukuk felsefesi yoktur.
1982 Anayasası'nın 14 ve 87. maddeleri ortadan kaldırılmadan
genel aftan söz etmek yasal olarak mümkün değildir.
Bu iki madde gerekçe gösterilerek, düşünce suçluları
ve siyasi suçlu olarak tanımlanan sol düşünceli insanların
genel af kapsamı dışında tutulmak istendiği görülmektedir.
Öncelikle bu iki maddenin değiştirilmesi gerekmektedir.
S. Siyasi tutsak kavramını açıklayabilir
misiniz? Dünyada ve bizde nasıl algılanıyor?
Av. Murat Çelik:Biz ÇHD olarak cezaevinde bulunan
insanlara tutuklu ve hükümlü diyoruz. Siyasi mücadele
veren kişiler ise cezaevinde kendilerini haklı olarak
"tutsak" tanımıyla nitelendiriyorlar. Siyasi
mücadele yürütenler zaman zaman mevcut hukuk sisteminin
kabul etmediği yöntemleri kullanabilmektedirler. Devletler
varlıklarını ve düzenlerini sürdürebilmek için kendilerine
yönelik bu eylemleri cezalandırmaktadır. Hukuk kurallarına
bağlı insan haklarına saygılı demokratik gelişimini
tamamlamış ülkelerde muhalif düşünceler, hukuk kuralları
çerçevesinde cezalandırılmaktadır. Ancak bizim gibi
ülkelerde muhalif insanlara yönelik cezalandırmalar
sadece hukuk kuralları ile sınırlı kalmamaktadır. Fiili
uygulamalarla en başta yaşam hakkı olmak üzere bir çok
temel hak sınırlandırılmakta veya yok edilmektedir.
S: Devletin affa neden ihtiyacı var.
Kendi hukuk sistemini mi affettirmeye çalışıyor?
Av. Murat Çelik: Yukarıda yasadaki af gerekçesini
açıklarken belirttiğimiz üzere; devlet mevcut sistemin
adil olmadığını bir çok olumsuzluğu barındırdığını ve
bu nedenle toplumda suçların önemli oranda arttığını
kabul etmektedir. Varolan hukuk sistemi ihtiyacı karşılamaktan
çok uzaktır. Başta 1982 Anayasası olmak üzere Terörle
Mücadele yasası, olağanüstü hal uygulaması, Devlet Güvenlik
Mahkemeleri, düşünceyi ve örgütlenmeyi suç sayan bütün
yasaların kaldırılması gerekmektedir. Şu an 565 cezaevinde
yaklaşık olarak 72.000 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır.
Bu tutuklu ve hükümlülerin bir çoğu hukuk kurallarına
uygun, adil bir yargılama süreci geçirmemiştir. Bu da
kamu vicdanını rahatsız etmektedir. Politik bir takım
hesaplar ve cezaevlerini boşaltarak yeni bir süreç başlatmak
amacıyla böylesine bir uygulamaya gitmişlerdir. Biz
esas olarak cezaevlerinin boşaltılarak "hücre tipi
cezaevi" uygulamasının genelleştirileceği düşüncesindeyiz.
S: Af yasasıyla birlikte gündeme gelen pişmanlık
yasası da var. Bu yasa devletin siyasi tutsaklar üzerindeki
rehabilitasyon politikalarının bir göstergesi midir?
Av. Murat Çelik: Siyasi tutuklu ve hükümlüler
için zaman zaman "pişmanlık yasası" benzeri
yasalar gündeme gelmektedir. Ortak mücadelede bulunan
insanların bir takım kişisel menfaatler ile birbirlerine
ihanet ettirilerek siyasi değerlerinden vazgeçmesi sağlanmaya
çalışılmaktadır. Bu eblette bir açıdan rehabilitasyon
politikasıdır. Devlet pişmanlık yasaları ile siyasi
mücadele içinde bulunan insanları itirafçılığa zorlamaktadır.
Diyarbakır Cezaevi'ndeki itirafçıların "faili meçhul
cinayetlerde" kullanıldığı kamuoyuna yansımıştır.
Bizler insan onuruna aykırı olduğunu düşündüğümüz için
pişmanlık yasalarına karşı çıktık.
S: Devletin aralıklı sürelerle gerçekleştirdiği
cezaevleri katliamlarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Av. Murat Çelik: Mevcut siyasi iktidar, genelde
demokratik hak arama mücadelesini sürdüren toplumun
muhalif güçlerine özelde ise cezaevlerine yönelik vahşi
bir terör politikalarını yükseltmekte bu politikalarına
uygun olarak her alanda kadrolaşmaya gitmektedir.
Baskıcı ve terör yöntemleri nedeniyle cezaevleri, sürekli
ülke ve dünya komuoyu gündeminde kalmaktadır. 1980-1999
yılları arasında süresiz açlık grevi, ölüm oruçları,
operasyonlar ve tedavilerinin bilinçli olarak yapılmaması
nedeniyle hastalıklardan dolayı 200'e yakın tutuklu
ve hükümlü yaşamını yitirmiştir. Sadece son 4 yıllık
üreçte 21.09.1995 tarihinde Buca Cezaevi'nde 3 kişi,
04.01.1996 tarihinde Ümraniye Cezaevi'nde 4 kişi, 27.07.1996
tarihinde Diyarbakır Cezaevi'nde 10 kişi, son olarak
Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde 10 kişi olmak üzere toplam
27 kişi saldırılar sonucu öldürülmüş yine bu saldırılar
sonucu yüzlerce tutuklu ve hükümlü ağır yaralanmıştır.
Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde bulunan siyasi tutuklu
ve hükümlülerin kapasitesinden çok fazla dolu koğuşlarda,
bir yatağa üç kişi düşecek şekilde yaşamaya çalıştığı
bilinmektedir. Bu nedenle idareden yeni bir koğuş isteyen
tutuklu ve hükümlülerin bu haklı istemleri karşılanabilir
olduğu halde ve daha önce bir kaç kez söz verildiği
halde karşılanmamış, bu durum gerek görüşme yapan tüm
avukatlar gerekse aileler tarafından sık sık dile getirilmiştir.
İdarenin sorunu çözmeme yönündeki ısrarı karşısında
4. ve 5. koğuşlardaki tutuklular 02.09.1999 tarihinde
bitişiklerindeki 7. koğuşa yerleşmişlerdir. Bu gelişmelerden
sorna Bakanlık ve idare operasyon tehdidinin ötesinde
bir açıklamada bulunmamıştır.
26.09.1999 tarihinde saat 03:00 civarında parkta bekleyen
aileler gözaltına alındıktan sonra 04:00 civarında hiçbir
uyarı olmadan çatıdan tutukluların üzerine ateş açılmıştır.
Bu yoğun ateş ve gaz bombaları ile devam eden saldırılar
sonucu toplam on kişi öldürülmüştür. Operasyona jandarma,
polis, sivil giyimli timler, gardiyan ve idareciler
katılmıştır. Operasyon sırasında tutuklu ve hükümlülerin
tüm değerli eşyaları, paraları alınmış, bütün eşya ve
giyisiler yok edilmiştir.
Devlet yetkilileri operasyonu tutukluların koğuş işgali
eylemlerine ve tünel kazıldığı yolundaki ihbara dayandırmaktadır.
Yetkililer tarafından ileri sürülen tünel kazıldığı
iddiasının hiç bir maddi temeli yoktur. Kazıldığı iddia
edilen tünelin nitelikleri de sonradan kazıldığını göstermektedir.
Çünkü tünel dışarıya değil, içeriye doğru kazılmış olup
şekli boyutları itibariyle tutuklularca kazılması olanaksız
ve mantıksızdır.
Devlet, şiddet politikalarını değişik gerekçelerle cezaevlerinde
uygulamaktadır. Bu şiddet politikalarına karşın cezaevlerinde
bulunan tutuklu ve hükümlüler süresiz açlık grevleri,
ölüm oruçlarıyla ve çeşitli eylemlilikler ile bu politikaları
boşa çıkarmak için hak arama mücadelesini sürdürmüşlerdir.
Bu eylemlilikler sonucu bir çok insan yaşamını yitirdi
ya da kalıcı hastalıklara yakalanmıştır. Bu eylemlilikler
sonucunda yapılan anlaşmalarla kısa vadeli çözümler
bulunmasına rağmen, uzun vadede sorunlar çözülmemektedir.
Yetkililer tarafından verilen sözler yerine getirilmemekte,
sorunlar artarak büyümektedir.
S: Aslında Avrupa'da da hücre tipi
uygulamalarıyla karşılaşıyoruz. 70'lerde RAF üyeleri
Almanya Cezaevlerinde katledilmişlerdi. Çok benzer uygulamalar
değil mi?
Av. Murat Çelik: Hücre Tipi Cezaevleri bir çok
ülkede kullanılmaktadır. Toplumal muhalefetin geliştiği
ülkelerde muhaliflere yönelik baskı ve sindirme politikalarıyla
birlikte hücre tipi cezaevleri de gündeme gelmektedir.
Ancak dönem dönem hücrelerde sistem açısından yeterli
olmamaktadır. İşte o zaman imha planları ortaya çıkabilmektedir.
Almanya'da bu plan uygulamaya konulmuştur. Hücrelerde
bulunan RAF yöneticileri bütün dünyanın gözleri önünde
cezaevlerinde öldürülmüştür. Yetkililerin ölümleri intihar
ile açıklamaları hiç kimse tarafından inandırıcı bulunmamıştır.
Hücrelerde her türlü insani değerlerden yokun bırakılmaya
çalışılan insanlar açısından yaşama hakkı da ciddi tehdit
altındadır. Bu insanların can güvenlikleri bulunmamamktadır.
S: Şu an bildiğiniz gibi Kartal F tipi
Cezaevinde siyasi tutsaklar var? Görüşebilme şansınız
var mı? Şu anki durumları nedir?
Av. Murat Çelik: Kartal F Tipi cezaevinde bulunan
tutuklular başka bir cezaevine sevk edilmek için 61
gündür dönüşümlü açlık grevi yapmalarına rağmen idarenin
uzlaşmaz tavırları nedeni ile tam olarak sonuç alınmadan
son bulmuştur. Tutukluların anlatımlarına göre insani
ihtiyaçlarından mahrum bir şekilde hücrelerde kalmaktadırlar.
Aile ziyaretlerinde ve avukat görüşlerinde çeşitli zorluklar
çıkarılmaktadır. Avukat olarak müvekkillerinizle demir
parmaklıklar arkasında görüşmek zorundasınız. Adli tutuklular
ile siyasi tutuklular aynı yerde avukat görüşüne çıkmaktadırlar.
Bu da can güvenliği açısından bir tehdit oluşturmaktadır.
S: Aslında biraz da onu sormak istiyorum.
Devlet sürekli oda tipi diyerek sanki hücrelerin lüks
otel odaları olduğu izlenimini veriyor. İnsanlar da
buna inanıyor.
Av. Murat Çelik: Devlet, hücre tipi cezaevleri
ile tutuklu ve hükümlülerin en doğal hakları olan "dayanışma,
paylaşma, kendini geliştirme, üretme gibi" faaliyetleri
engelleyerek siyasi kimliklerini yok etmek istemektedir.
Bunun sonucunda "Yanlızlaştır, teslim al, yok et"
anlayışı cezaevlerine hakim kılınmak istenmektedir.
Hücre tipi cezaevlerinin insan onurunu, insanca yaşama
olanağını ortadan kaldırdığını düşünmekteyiz. Bir kişilik,
üç kişilik şeklinde düzenlenen hücrelerle insanlar öncelikle
yanlızlaştırılarak yok edilmek istenmektedir. Bilim
adamları hücrede kalan insanların çok ciddi sağlık problemleri
ile karşılaştıklarını, zaman içerisinde beyin hücrelerinin
öldüğünü, anti-sosyal kişilik bozukluklarına sıkça rastlandığını
tespit etmişlerdir.Siyasi tutuklu ve hükümlüler hücre
tipi uygulamasına karşı durabilmek için çeştili eylemliliklere
başvurarak bir irade savaşı vermişlerdir. Bir çok kez
ölümü, hücrede kalmaya tercih etmişlerdir. Adalet Bakanlığı
bu yıl içerisinde 11 Hücre tipi cezaevlerinin yapımını
planlamaktadır. Bizler bu cezaevi projelerinden zaman
yitirilmeden vazgeçilmesi konusunda yetkilileri uyarıyoruz.
Cezaevlerinde çözüm için yetkililerin, başta yaşam hakkı
olmak üzere tutuklu ve hükümlülerin bütün insani talepleri
yerine getirilmelidir. Baskıcı, sindirmeyi esas alan
bakış açısı terk edilmelidir.
S: Hücre tipi cezaevlerinin savunma üzerindeki
etkilerinide öğrenebilir miyiz?
Av. Murat Çelik: Aynı davadan yargılanan insanların
birbirleriyle irtibatları kesilmek istenmektedir. Bir
kişilik, üç kişilik hücrelerde kalan insanların öncelikle
savunma haklarını yeterince kullanma imkanları ortadan
kaldırılmaktadır.
Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
|