Anımsayalım ve Asla Unutmayalım
Ulaş Aksan
|
Evet, anımsayalım ve asla unutmayalım, unutturmayalım!
Peki, sadece bu kadar mı? Görevimiz, hatırlamak ve unutmamakla
sınırlı değildir. Çünkü egemenler ülkemizde, Pentagon'un
yeni senaryolarının devreye sokulabilmesi için, şimdi
geçmişin unutulmasını istemektedirler.
Onların, belleksiz bir topluma gereksinimleri vardır
ve bu temelde ekonomik ve siyasal yaptırımlarının yanısıra,
bir dizi sosyal, psikolojik program uygulamaktadırlar.
Çünkü aslında yeni senaryolarının, eskiyenlerden özünde
farkı yoktur ve yeniden yeniden saldırabilmek için,
eski saldırı dalgalarının unutturulması gerekmektedir.
Bu sistem içerisinde, sadece figüranlar değişiyor, değiştiriliyor.
Eskiyen figüranlar, işadamı vb yapılıyor.
Belleksizlik, bilinçsizliktir. Belleksizlik, körlüktür
ve belleksizlik, karanlıkta yaşamanın sürmesi demektir.
Bir toplumun belleği, onun gelecek ufkunun sınırları
ile birebir ilgilidir.
Devrimciler, bütün görevlerinin yanısıra, toplumun belleği
de olmak zorundadırlar.
Unutturmama mücadelesi, gerektiği gibi yerine getirilebilmelidir.
İşte, 20 yıl önce, MHP'li sivil faşistlerce inanılmaz
bir biçimde katledilen ve asla unutulmaması, unutturulmaması
gereken bir cinayet gecesi:
Ankara Bahçelievler'de, 7 TİP'li gencin öldürülmesi...
Bahçelievler Katliamı
Tarih, 9 Ekim 1978. Saat:20:00
"Erzurumda tanışan Haluk Kırcı ile hem Emek Bölgesi'nin
sorumlusu hem de MHP Ankara İl İkinci Başkanı olan Mahmut
Korkmaz'ın, kaldıkları Bahçelievler 17. Sokak'taki bir
apartmanın bodrum katında, "ülküdaş" misafirleri
vardı: "Büyük Reis" Abdullah Çatlı, Bahçelievler
Bölge Sorumlusu Ahmet Ercüment Gedikli ve Kürşat Poyraz.
Daha önce hazırlanan plan, tekrar gözden geçirildi.
Durumdan iyice emin olmak için, "İdi Amin"
kod isimli Haluk Kırcı, Bahçelievler, 15. Sokak, 56/2
adresine tekrar gönderildi.
Haluk Kırcı, eve gidip kapıyı dinledi. Sonra koşa koşa,
arkadaşlarının bulunduğu kendi evine döndü: "İçeriden
iki-üç kişinin sesi geliyor" dedi.
Eylemi o akşam yapmaya karar verdiler. Ercüment Gedikli,
takviye güç için Dadaş Kahvesi'ne gidip, daha önce yapacakları
bu eylemle ilgili olarak bilgi toplayan Ömer Özcan ve
Duran Demirkan'ı buldu: "Hareket bu akşam yapılacak,
kalkın, benimle gelin."
Saat 22:00
Bahçelievler, 15. Sokak'taki 56 No'lu apartmanın üçyüz
metre sağında, trafonun yanında gözcü olarak Duran Demirkan
bırakıldı. Apartmanın bir köşesinde ise Ömer Özcan gözcülük
yapacaktı. 16. Sokak'a giren küçük caddenin başındaki
otomobilin içinde, Abdullah Çatlı vardı.
Plana göre, içeriye dört kişi girecekti: Haluk Kırcı,
Ercüment Gedikli, Mahmut Korkmaz, Kürşat Poyraz.
Bu dört kişi, ürkek adımlarla 56 No'lu apartmana girdiler.
2 Numaralı dairenin önüne gelince, bellerindeki silahları
çıkardılar. Ercüment Gedikli, kapıyı zorladı, açamadı.
Zile bastılar.
Kapının açılmasıyla birlikte eve daldılar.
İçeride, Türkiye İşçi Partisi üyesi beş öğrenci vardı:
ODTÜ Elektrik Bölümü öğrencisi, 23 yaşındaki Serdar
Alten..
Ankara Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi öğrencisi,
26 yaşındaki Hürcan Gürses.
Ankara İktisadi Ticari Bilimler Akademisi Gazetecilik
Bölümü öğrencisi, 23 yaşındaki Efraim Ezgin.
Hacettepe Üniversitesi İstatistik Bölümü öğrencisi,
20 yaşındaki Osman Nuri Uzunlar.
Aynı okuldan, 20 yaşındaki Latif Can.
Televizyon seyretmekte olan öğrenciler, elleri silahlı
dört kişiyi görünce şoke oldular.
Saldırganlar da şaşırdı. Evde beş kişi olmasını beklemiyorlardı.
Bildikleri, en fazla üç kişi olduğuydu.
Hemen hemen aynı yaşlardaki saldırganlar, evdekilerin
ellerini arkadan bağlayıp, yüzükoyun yere yatırdılar.
Odaları dolaşıp arama yaptılar. Haluk Kırcı, "Böyle
devrimcilik mi olur, evde bir silah dahi yok,"
dedi.
Evde silah yoktu. Saldırganların evde bulabildikleri,
Genç Öncü, Çark Başak ve Yürüyüş adlı dergilerdi. Ve
başta Aziz Nesin olmak üzere, bazı ünlü yazarların kitapları...
Saldırganlar, evdekilerin sayılarının fazla olması nedeniyle
aralarında biraz tartıştılar. Bir de arabada bekleyen
Reis'e danışmaya karar verdiler. Kürşat Poyraz ve Ercüment
Gedikli, dışarıya çıkıp durumu anlattılar.
Abdullah Çatlı, Kürşat Poyraz'ı yanına alarak: "Ben
şimdi geliyorum, beni bekleyin" dedi. Çatlı ve
Poyraz otomobille hareket edince, Ercüment gözcülerin
yanına gidip onları uyardı: "Aman dikkat edin,
sinek uçsa bize haber verin."
Kısa bir zaman geçti.
Reis Çatlı, gittiği yerden döndü. Onlara bir şişe eter
ve pamuk getirmişti. Kürşat Poyraz ve Ercüment Gedikli,
eteri ve pamuğu alıp eve girdiler.
Yere yatan beş gencin yüzüne sırasıyla, etere batırılmış
pamuğu bastırdılar.
Tam o sırada, kapı kısa aralıklarla üç kez vuruldu.
Saldırganlar telaşlandılar, kim olabilirdi gecenin bu
saatinde?
Kapıyı açtılar. İki kişi daha gelmişti. Türkiye İşçi
Partisi Üyesi Faruk Erzan ve Salih Gevence. Evde bulunanların
sayısı, bir anda, 7'si TİP'li gençler olmak üzere, 11
kişi olmuştu. Tekrar Reisleri Çatlı'ya koştular, durumu
haber verdiler.
Çatlı, 'soğukkanlılığını' kaybetmedi. Emrini verdi:
"Sonradan gelen iki kişiyi alıp otomobile getirin."
Kürşat Poyraz ve Haluk Kırcı, Salih Gevence ile Faruk
Ferzan'ı, Çatlı'nın otomobiline getirdiler.
Kürşat Poyraz otomobilin önüne, Çatlı'nın yanına, Haluk
Kırcı ve tabanca tehdidi altındaki iki TİP'li genç,
arka koltuğa oturdular. Araba, Bahçelievler'den çıkıp
süratle İstanbul-Eskişehir yoluna yöneldi.
10 dakika sonra, Balmumcu yolunun 13. kilometresine
vardılar. Otomobil durdu. Abdullah Çatlı, aracın motorunu
çalışır durumda tutarken, farlarını söndürdü.
İki TİP'li genç, Haluk Kırcı ve Kürşat Poyraz tarafından,
yol kenarındaki tarlanın içine doğru 600 metre götürüldü.
24 yaşındaki Faruk Erzan'ın kafasına üç, 26 yaşındaki
Salih Gevence'nin kafasına da üç kurşun sıktılar.
Otomobil aynı hızla yine Bahçelievler'in 15. Sokağı'na
döndü. Haluk Kırcı ve Kürşat Poyraz, arabadan inip eve
girdiler. Evde bulunan Ercüment Gedikli ve Mahmut Korkmaz,
beş TİP'li genci eterle bayıltmıştı. Aslında Çatlı'nın
yolda yaptığı plan değişikliğine göre, evdeki "esirler",
ikişer üçer otomobile bindirilip Eskişehir yoluna götürülecekti.
Bu arada Serdar Alten'in yarı uyanık olduğunu gördüler,
kollarına girip otomobile götürdüler.
Reis, "Hemen geri götürün, biraz önce buradan ekip
arabası geçti. Belki Eskişehir yolundaki cesetleri bulmuşlardır.
İşi siz, evde bitirin." emrini verdi. Serdar Alten,
eve geri götürüldü.
Saldırganlar, beş genci nasıl yok edeceklerini tartıştılar.
Haluk Kırcı, "Ben iple boğarım" dedi. Bu teklife,
arkadaşları bile şaşırdı. "Sahi yapabilir misin?"
Haluk Kırcı; "Denerim" dedikten sonra; içeri
girip, telden yapılmış bir askı getirdi.
Osman Nuri Uzunlar'ı, sürükleyerek mutfağa götürdü.
Telle boğazını sıktı. Ancak telle boğamayacağını anladıktan
sonra, gidip banyodan bir havlu aldı. 20 yaşındaki Uzunlar'ın
yüzüne havluyu bastırdı.
Dakikalar geçti. Osman Nuri Uzunlar, havlunun altında
can çekişiyordu.
Üniversite öğrencisi Uzunlar'ın öldürülmesi epey zaman
aldı. Bunun üzerine Haluk Kırcı ülkücü akadaşlarına
dönüp; "Bu böyle olmayacak, siz evden çıkın, ben
hepsinin kafasına sıkıp çıkarım," dedi. Eskişehir
yolunda kullandığı silahı Kürşat Poyraz ile değiştirip,
ondan mermi dolu 14'lü tabancayı aldı.
Ercüment Gedikli, Kürşat Poyraz, Mahmut Korkmaz dışarı
çıktılar. Ercüment Gedikli, gözcülük yapan Ömer Özcan
ve Duran Demirkıran'a, "görevlerinin" bittiğini
bildirdi. Sonra Çatlı ile otomobilde bekleyen Kürşat
Poyraz ve Mahmut Korkmaz'la birlikte, 15. Sokak'tan
hızla uzaklaştılar.
Evin içi...
Haluk Kırcı, otomobilin sesini duyar duymaz, silahını,
elleri arkadan bağlanmış olarak yerde yatan dört gencin
üzerine boşalttı...
Serdar Alten'in mide ve bağırsaklarını üç kurşun;
Hürcan Gürses'in kalp ve böbreğini üç kurşun;
Efraim Ezgin'in başını dört kurşun;
Latif Can'ın akciğerini iki kurşun parçaladı.
Tabancasındaki kurşunları bitiren "İdi Amin"
lakaplı Haluk Kırcı, evden koşarak uzaklaştı.
56 Numaralı apartmanın tam karşısında oturan polis memuru
Tuncay Özkul, silah seslerini duyarak balkona çıktı.
İnce uzun boylu bir şahsın hızla karşı apartmandan koşarak
çıktığını gördü. Ev arkadaşı komiser Seyfi Eroğlu'nu
uyandırdı. Silahlarını alıp karşı apartmana girdiler.
2 Numaralı daireden 'imdat' sesi geliyordu. Kapıyı kırıp
içeriye girdiler.
Manzara karşısında dehşete kapıldılar.
Dört genç kanlar içindeydi. Bir diğerinin başında havlu
vardı.
Gençlerden biri, Serdar Alten, ölmemişti...
Serdar Alten su istedi. Şoktaydı. O haliyle, kendilerine
saldıranların dört kişi olduğunu söyleyebildi ve tarif
etmeye başladı: "Kaçanlardan ikisi esmer, ikisi
sarışındı. Bize ateş eden ise, kıvırcık saçlı, esmer
bir çocuktu."
Serdar Alten, Hacettepe Hastenesi'ne kaldırıldı.
O, hastanede yaşam kavgası verirken, Haluk Kırcı aynı
semtteki öğrenci evlerine gelmiş, yatağına girmişti
bile...
Sabah erken saatte Abdullah Çatlı'nın Cebeci Talatpaşa
Bulvarı'ndaki 154/9 numaralı evine gitti. Silahı, "Reis'ine
teslim etti.
Çatlı ve Kırcı, hiçbirşey olmamış gibi, kahvaltı yapıp
sohbet ettiler. Radyodan öğle haberlerini dinlediler.
6 kişinin öldüğünü, ancak bir kişinin yaşadığını öğrenince,
telaşlandılar. Çatlı Nevşehir'e, Kırcı Erzurum'a gitti.
Serdar Alten, hastanede ağır yaralı haliyle, Cumhuriyet
Savcı Yardımcısı Mehmet Bağış ile Emniyet 2. Şube Müdürü
Tahsin Gündal'a ifade verdi:
"Eve dört kişi girdi. Birinci şahış sarışın, uzun
boylu , kot pantolon giymişti. İkinci şahıs, esmer,
geniş kafalı, orta boylu, kısa saçlı. Üçüncü şahıs,
genç kıvırcık saçlı, 16 veya 18 yaşında. Dördüncü şahıs
hakkında fazla bilgim yok."
Çok acı çektiğini, daha fazla konuşamayacağını belirten
Serdar Alten, "Bizi faşistler vurdu, biz ilerici
gençlerdik. Bu nedenle bizi faşistler vurdu" deyip,
tam ameliyata girerken, hatırladığı bir bilgiyi de söyledi.
"Beni zorla dışarı çıkardılar. Büyük mavi renkli
bir otomobilin yanına götürdüler."
Otomobilde bulunan şahsın orta boylu, 23 yaşlarında
biri olduğunu ve diğerlerinin kendisine "Reis"
diye hitap ettiğini söyleyebildi ve ekledi: "Otomobilin
plakası 34 PD, numarasını görmedim."
Serdar Alten 8 gün ölümle pençeleşti. 17 Ekim 1978'de
saat 11.30'da, daha bıyıkları bile yeni terlemeye başlamışken,
yaşama veda etti.
Polisler, 34 PD numaralı bir otomobil bulamamışlardı.
Ama tesadüfi iki olay, katliamın sanıklarını ortaya
çıkardı.
Birincisi, polise gelen bir ihbardı:
"Nevşehir Avanos yolu üzerinde Kozaklı Benzin İstasyonu
üzerinde metalik mavi renkli Amerikan tipi büyük bir
otomobilin plakasının şehirleri belirleyen numarası
önünden kartona yazılmış 34 numarası çıkarıldı. Aracın,
34 numaralı karton çıkarılmadan önce, plaka numarası
34 PD 137 iken, çıkarıldıktan sonra altından 06 PD 137
numarası çıktı."
Polis, bu kez 06 PD 137 numarayı araştırdı.
Plaka, Ülkücü Gençler Derneği eski 2. Başkanı Mustafa
Mit üzerine kayıtlıydı.
Mustafa Mit, yakalanıp gözatına alındı. O tarihte Ülkü
Ocakları Başkan Yardımcılarından olan Mustafa Mit'in,
Deniz Hakim Yarbay Enis Tunga'ya verdiği bilgiler, mahkemenin
hazırlık soruşturması tutanağına şöyle geçti:
"1976 yılında Ülkü Ocakları Derneği'nde yaklaşık
4-5 ay kadar süreyle ikinci başkanlık yapmıştım, Bu
dönemde bizim derneğin başkanı olan Selahattin Sarı
bana yaklaşık 130 bin lira vererek, "Teşkilatı
dolaşın, bakın, uygun bir araba alın" dedi. Şoför
Ali Şerit'le birlikte, arabalardan iyi anladığı için,
galerileri dolaştık.
Metalik mavi renkte, 74 model malibu klasik model bir
araba beğendik. Bu sırada arabanın plakası üzerindeydi.
Plakası 06 PD 137 idi. Görevde bulunduğum süre içerisinde
araba Ali Şerit tarafından kullanıldı. Ben görevden
ayrıldıktan sonra otomobil Muhsin Yazıcıoğlu ve Abdullah
Çatlı tasarrufundaydı. Otomobilin Bahçelievler Olayı'nda
kullanıldığnı öğrendiğimde, kendimi kurtarmak için olayı
araştırdım. Olay günü, olan 9 Ekim 1978'de aracın, yanı
06 PD 137 metalik mavi renkli Chevrolet Malibu'nun,
Abdullah Çatlı'da olduğunu öğrendim."
Ülkücü hareketin önemli isimlerinden Mustafa Mit, Cebeci'deki
Acıbadem 51 Çayevi'nde Şevkat Çetin ile yaptıkları bir
sohbetti de şöyle anlatır.
"Bahçelievler'de yedi kişinin öldürülmesi olayında
teşkilatın katkısı olabileceği ni tahmin ediyordum.
Şevkat'e bu soruyu sorduğumda, bizim Çatlı'nın işleri
diye bana söylemşti."
Abdullah Çatlı, 8 Kasım 1978 tarihinde Adapazarı'nda
gözaltına alındığında, otomobilin o tarihte cezaevinden
tahliye edilen Muhsin Yazıcıoğlu'nu Sivas'tan alıp getirmek
üzere oraya gönderildiğini söyledi. İfadesi doğru kabul
edildi. Çatlı, Ankara Emniyeti'ne değil, İstanbul Emniyeti'ne
teslim edildi. Ve kısa bir süre sonra da, Gayrettepe
'den serbest bırakıldı.
Oysa, 06 PD 137 plakalı otomobili Sivas'a götüren Selahattin
Sarı ifadesinde, 9 Ekim 1978 tarihinde Sivas'tan Ankara'ya
döndüklerini ve aracın anahtarını ÜGD Genel Merkezi'ne
bıraktığını söylemişti.
İkinci tesadüfi olay ise çok ilginçtir:
Bahçelievler Katliamı'ndan iki ay sonra bir ahbap toplantısında,
Semiha Üstündağ adlı bir hanım, katliamdan iki gün önce,
Bahçelievler Pazarı'na birşeyler almak için giderken,
3. Cadde ile 16. Sokağın birleştiği yerde, biri orta
boylu, kestane renkli aşağı sarkık bıyıklı, diğeri ise
zayıf, sarışın, uzunca boylu iki kişinin konuşmasına
tanık olduğunu söyler. Elinde zincir ve tesbih bulunan
bir kişinin, diğerine, "tamam mı" diye sorduğunu,
diğerinin de "tamam, 5-6-2" dediğini duyduğunu,
Bahçelievler Katliamı'nın 56/2 numarada olduğunu gazeteden
okuyunca, aklına bu ilginç olayın geldiğini söyler.
İşte bu ahbap toplantısında bulunan polis memuru Recep
Oktay, duyduklarını meslektaşı Selami Ünal'a, o da komiser
Dürüst Oktay'a anlatır.
Tanıma uyan kişinin Bahçelievler'in tanınmış faşistlerinden
Duran Demirkıran olduğu ortaya çıkar. Demirkıran, 18
Aralık 1978 günü gözaltına alınır.
Ve Bahçelievler Katliamı, faili meçhul olmaktan kurtulur.
Olayda kullanılan eterin, Numune Hastanesi eczanesinde
görevli bir faşist tarafından İbrahim Çiftçi'nin emriyle
çalınmış olduğu ise, zamanın Numune Hastanesi Başhekimi
Dr. Turhan Temuçin ve Siyasi Şube Müdürü Tayyar Seven
tarafından ortaya çıkarılmıştı.
Bahçelievler Katliamı ile ilgili olarak:
Haluk Kırcı; ölüm cezasına,
Ahmet Ercüment Gedikli ölüm cezasına,
Ömer Özcan ve Duran Demirkıran 28'er yıl ağır hapis
cezasına çarptırıldı.
Olayın diğer failleri Abdullah Çatlı, Ünal Osmanağaoğlu,
Mahmut Korkmaz, Kürşat Poyraz, "ele geçirilememişlerdi."
Mahmut Korkmaz, 1978 yılında Viyana'dan İstanbul'a dönerken
Yeşilköy havaalanında yakalandı.
Susurluk Kazası'ndan sonra Bahçelievler Davası yeniden
açıldı ve duruşmalar, Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
sürüyor.
Çatlı, Osmanağaoğlu, Poyraz, aranıyor!..
Gençlerin yakınlarının Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı
aleyhine açtıkları dava ise, Ankara 6. İdare Mahkemesi'nde
başladı.
Ailelerin avukatı Ersen Şansal "Katliamın planlayıcısı
ve faili olan Abdullah Çatlı'nın, bir milletvekili ve
üst düzey bir bürokratla birlikte öldüğü kazanın, bu
şahsın devletle ilişkisinin durumunu belgelediğini,
kazadan sonra yine üst düzey bir yetkilinin "devlet
için silah sıkanların şerefli olduğunu söylediğini"
belirtmiştir.
Aynı davaya avukat olarak giren A. Erdal Merdol ise,
devletin güvenlik güçlerince aranan insanlara olanak
ve yetkiler tanıdığını söyledi.
Yukarıdaki bilgiler, 4. Kolordu Komutanlığı, Ankara
1 Nolu Askeri Mahkeme Tutanakları, Ankara 3. Ağır Ceza
Mahkemesi Duruşma Tutanakları ile, Haluk Kırcı ve Mahmut
Korkmaz'ın Pişmanlık Yasası'ndan yararlanmak için yaptıkları
itiraflarından; gazeteci Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul
tarafından derlenmiştir.
Susurluk'ta; milletvekili, polis şefi, MHP'li katil
üçgeninin tek kare bir fotoğrafı, bir kaza sonucu çekilebildi.
Oysa bu mafya cumhuriyetinde yaşanan ve yaşanmakta olan
her saniye, bu tür fotoğraflarla örülüdür.
Bu mafya cumhuriyetinin karakteri budur. Ve bu büyük
çetenin elleri kan içindedir. Kürt ve Türk halklarının
kanı, onyıllardır böyle acımasızca akıtılmaktadır.
Kanımıza sahip çıkmalıyız.
Alınterimize, emeğimize olduğu gibi!..
Bütün bunların bir bedeli olduğunu onlara hatırlatalım.
Ve hiçbirşeyi unutmayalım, unutturmayalım!.
|