Zamane "Devrimciliği" ve Che
|
Bu sadece almayı bilen, madalyalı larvalar
Bizi yıldırabilir sanma hayır!
Biz onlardan silah, kurşun ve bir dağ
İstiyoruz, o kadar!
8 Ekim 1967... yani Ernesto Che Guevera'nın Rosairo'da
başladığı hayatını La Higueras'ta noktaladığı gün, Peru'lu
bir aydın onun için "Che'nin ölmesi önemli değil,
önemli olan böyle bir insanın yaşamış olmasıdır"
diyordu. Çünkü, söz konusu olan; ne kadar metrajlı değil,
nasıl yaşadığıydı. Ölüm ise, sadece "ihtimallerin
mantığa uygun hesabında" olan bir şeydi. O da "hoş
geldi, sefa gelsin"di.
Ama "Che'nin sırtında bir halkın küfesi yoktu",
"kendini ucuz öldürtmemeliydi" vs diyen serçe
beyinli, nane ruhlu "aydınımsı"lar Che'ninki
gibi bir ölümün büyüklüğünü anlayamazlar. Zaten devrimci
hayatını bir fırtına gibi yaşayan, sosyalizm ideallerine
tutkuyla bağlı kalan, sınır tanımadan rozinantesinin
sırtında ezilen dünya halkları için çarpışan, bu dikbaşlı
düş savaşçısından ölüme nasıl bir yanıt beklenebilirdi
ki!
Ölümünün üzerinden onca yıl geçmesine rağmen, Che, insanlığın
özgürlük, eşitlik, kardeşlik mücadelesinin diri bir
sembolü olarak dünyanın dört bir yanında yaşamaya devam
ediyor.
O, Kübalı öğrencilerin her sabah "Che gibi olacağız!"
diye haykırdıkları, binlerce devrimcinin elde silah
savaşırken "commandante" dedikleri, La Higueras'ta
O'nu ihbar edene köylülerin bile ruhuna ayin yaptıkları,
Paris'te bir keşişin astığı resmi karşısında "bir
gün geri gelecek" dediği, İngiltere'de kilisenin
bile rağbetini arttırmak için onun resmi üzerine İsa'nınkini
yerleştirerek tanıtım afişleri astığı, ateş altındaki
Irak'ın halka parasız kitap ve resimlerini dağıttığı,
Doğu Timorluların posterlerini taşıyarak bağımsızlıklarını
kutladığı... hasıl-ı kelam özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi
yürütenlerin, daha iyi bir yaşam kurmak isteyenlerin
ve dünya gayrı memnunlarının kurtuluş sembolü saydığı
biri.
Che, bir komünistti, bunu biliyoruz. Ama bu kadar geniş
bir yelpazede sembol olmanın izahı var mı? Var; o da
Marks'ın özenle vurguladığı "bütünlüklü insan"
formülasyonudur. Ve de birçok halkanın birleştiği bir
dönemde düşündükleriyle yaptıkları arasında harikulade
bir kafiye bulunmasındadır. Düşünün bir hekim, sporcu,
gazeteci, yorulmak bilmez bir zaman ve mekan gezgini,
yabancı dil bilen, fotoğrafçı, gerilla, komutan, teorisyen,
şair, bakan, diplomat vb. Sayısız özelliği, birini diğerine
yedirmeden son derece kafiyeli biçimde kendinde toplamış
biri. Che, gerçektende bir komünizm dünyasının insanıydı.
Belkide tüm bunların bileşkesi Che'nin enternasyonalist
özelliğinde buluşmuştu. Bunları bir mağma olarak kabul
edersek, Che enternasyonalist kraterdi. Che'de çok güçlü
bir enternasyonalist damar vardı. Sosyalizm adına yola
çıkmış kimi "ülke ve liderlerin" bu damardan
koptuklarında nasıl revize olduklarını yakından biliyoruz.
Che devrimciliğin bu yanına karşı son derece hassastı.
Daha Küba'da mücadeleye başlamadan önce Fidel'le devrimden
sonra istediği yere savaşmaya gideceğine dair sözleşmişti.
Nitekim devrimden sonra dediğini yaptı. Düşünün ki bir
ülkede devrim yapıyorsunuz, bunun önder insanlarından
birisiniz, istediğiniz yönetim kademesine geliyorsunuz
ve sonra birgün ardınızda bir "veda mektubu"
bırakarak çıkınınızı alıp gidiyorsunuz...Che böyle bir
insandı işte, imtiyazsız ve adanmış bir kişilikti O!
Biliyoruz ki, Che bu düşsüzlükler ve düşkünlükler dünyasında
devrimci romantizmin ve saflığın adresi olarak hep sahiplenilecektir.
Zaman ilerledikçe onun temsil ettiği değerler yoksulların
kurtuluş davasında yerini koruyacaktır. O, "sızlanmaların",
"çaresizliklerin", "olmazlıkların"
yani devrimci romantizmin yerine, romatizmanın aldığı
zamane , "devrimciliği"ne karşı bize hep "Gerçekçi
ol imkansızı iste!" diyecektir. İşte en çok bu
yanını seviyoruz, Che'nin. Yani başkaldıran kişiliğini.
Sahi, yaralı yerde yatarken "ne düşünüyorsun?"
diye soran Bolivyalı subaya, ne söylemişti Che?
-Devrimin ölümsüzlüğünü
Si Commandante! Hasta la victoria siempre
|