Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

İnan Akın

"Sosyalist insan, yolu sınıfsız topluma düştüğünde ne yapacağını şaşırmaya insandır" (Marx)


İnsan, toplumsal bir varlıktır. Her çağda, içerisinde bulunduğu toplumu oluşturan diğer bireylerle değişik tarzda ilişkileri olur.
Proleter devrimleri çağı da kendine özgü ilişkilerini yarattı ve yoldaşlık kavramı ortaya çıktı. Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadele eden insanlar arasında gelişti bu ilişki...
Sadece aynı amaçlar için bir araya gelmek -örgütlenmek- değildi bu ilişkinin zemini. Köklerini, dünyayı aynı şekilde yorumlamak ve aynı şekilde konumlanmaktan alan ortak ideolojide bulduğumuz ruh hali, sevgi, cesaret, dayanışma-paylaşma biçiminde somutlaşıyordu yaşamımızda.
Hayatında birbirini hiç görmemiş, tanımamış, başka başka kültürel özellikler taşıyan insanların birbirleriyle sınırsızca kaynaşmalarının, yaşamı, ölümü, umudu, acıyı, gerçeği ve ütopyayı sınırsızca paylaşmalarının anlamını düşünebiliyor musunuz?
Yoldaşlık ilişkisinin ortaya çıkması için ortak ideolojik zemin, önkoşul değildir. Ancak yine de bu ilişkiyi ortaya çıkaran davranış özellikleri, sahibinin bilincinde olup olmamasından bağımsız olarak, marksist ideolojiye aittir. Yani henüz marksizmi yeterince kavramamış insanlar arasında da yoldaşlık ilişkileri oluşabilir.
Ne var ki, o insanları yoldaş kılan ortak kavga, sevgi, paylaşma ve dayanışma gibi davranışlar, marksist ideolojiyle çakışmamaktadır. Zaten bu tür davranış özelliklerinin ortaya çıkmadığı, zeminin oluşmadığı (oluşturulamadığı) ya da marksizmle çakışmayan tarzda ortaya çıkması durumlarında ilişki, yoldaşlık ilişkisi olmaktan çıkar.
Yoldaşlığı diğer ilişkilerden (dostluk, arkadaşlık, sevgi) ayıran en önemli özellik, onun diğerlerinden duygusal ve iradi anlamda çok güçlü olmasıdır. Tarihte ve ülkemizde, bu durumun olağanüstü biçimlerde yaşanmış ve hala yaşanmakta olan sayısız örneği vardır.
Yoldaşlık ilişkisi nasıl ortaya çıkar? Şu, çok yaygın bir yanlış inanıştır; bir insan örgütlenir örgütlenmez yoldaş olur... Aslında bu, o kişinin ne şekilde örgütlendiğine bağlı olmakla birlikte, genellikle yeni örgütlenen bin insan, henüz yeni yeni örgütlü yaşamla tanışmaktadır. O insan, örgütle tanışma ve onun iradi bir parçası olma sürecinin öncesinde, marksizmle çok fazla haşır neşir olmuş olsa da; örgütlü yaşam, ilk defa olarak kişiye bir teori zemininde, bütünlüklü bir yaşam tarzını hayata geçirebilmesinin olanaklarını sunar.
Örgütlü yaşam, kişiye; ülkeye, topluma, dünyaya dönüştürücü tarzda müdahale etme araçlarını vererek, onu özgürleştirir. Bu araçların en önemlisi ise, bilinçtir.
Bilinçlenme, iki ayrı sacayağı üzerinde yükselen bir süreçtir. Örgütün ve bireyin çabalarının çakışması ile geliştirilir. Bilinçlenmenin bir ayağını da yoldaşlaşma oluşturur.
Ancak yoldaşlaşma salt bilinçlenmeyle de olmaz. O olağanüstü güzel duyguyu oluşturan etmenler, paylaşımdır, emektir, üretimdir. Ve bütün bunların yaşamda gerçekleşmesi, sahiplenmeyle paralel biçimde, birbirini üreterek gelişir. Bilinci, ideolojiyi, hedefi, güçlükleri, örgütü, örgütsel koşulları paylaşmayla başlayan süreç, giderek kavganın değişik boyutlarda da paylaşılmasıyla iyice pekişir.
Kişinin örgütlenmesinde çok değişik faktörler rol oynamış olabilir. Dostluk, akrabalık, sevgi, feodal bağlar, hatta mezhep ya da düzene duyulan öfke... Ancak ilişkinin daha bilinçli bir zemine oturmasıyla, daha sistemli tarzda yaşam bulmasıyla, ilişki giderek farklılaşır, farklılaşmalıdır da.
Bilinç ve onunla birlikte dallanıp budaklanacak olan yoldaşlık, diğer ilişki biçimlerinin üzerine çıkar. Artık aradaki ilişkinin hedefleri, temelleri ve bunlara bağlı olarak biçimleri de değişmeye başlar.
Kavga, insanı, ülkeyi ve tüm dünyayı özgürleştirme kavgasıdır. Bu, özgürlük önündeki tüm kölelik zincirlerinin kırılmasıyla kazanılacaktır. Bu kavgaya giren birey, özgürleşme sürecine, kendisinden başlamalıdır /başlatılmalıdır.
Kendi iç devrimini tamamlamamış, en azından temel dönüşüm noktalarından geçmemiş bir insanın diğer insanlara verebileceği çok az şey vardır. Aynı yöntemi özgürleşme eyleminin içinde filizlenen yoldaşlık ilişkisine uygularsak; kendi ilişkilerinde yoldaşlığın temelini atamayan bir insan, kuracağı yeni ilişkilerde de bu temelleri atamaz.
Yoldaşlık, temelde her ilişki gibi ama onların tümünün ötesinde, ilmek ilmek örülen bir ilişkidir. Emek ister, sabır ister. Ancak ilmeklerden biri hatalı örülürse, eksik olursa; sağlamlığı bozulur, gücü zaafa uğrar. Dolayısıyla, çok dikkat ister. Ve yapılan herhangi bir hata, gün gelir, su yüzüne çıkar. Edilen kötü bir söz, yanlış bir davranış, temelsiz bir eleştiri, keyfi bir tavır vb. eğer hata olarak teşhis edilip bilinçli bir şekilde düzeltilmezse, başta yoldaşlık ilişkisi olmak üzere, bir bütün olarak mücadeleye zarar verir, yozlaşmaya zemin hazırlar.
Yoldaşlık sorumluluktur.
Hatalarını gidermek için yeterince çaba göstermeyen ya da hataları hareket tarafından görülmeyen kişi, kendi geliştirdiği ilişkilere de bu hataları bulaştıracağını bilince çıkarmışsa, bu hatalarını hiç bir yardıma gerek duymadan kendisi aşar. Kuşkusuz genellikle bunun tersi olur ama eğer böyle olursa o insan hatalarına, eksikliklerine rağmen yoldaşlaşıyor, devrimcileşiyor demektir.
Bir insan, yoldaşını kendisinden daha fazla düşünüyorsa, komünistleşme yolundadır. Bu, en fazla maddi paylaşımda ortaya çıkar. Kimse fazla olanı, kendisine almak istemez, ortak iradeyle fazla olan birisine verildiğinde, o kendisini suçlu hisseder. Hepimiz yaşamışızdır böyle olayları...
Yoldaşlık, bilinçli, gönüllü ve iradi bir sevgi, güven, bağlılıktır. Anlaşılması zor, çok güçlü ve çok güzel bir duygusal bağ yaratır. Yürekler hep birlikte kavga için çarpar. Bedenler kendilerini, aynı kararlı adımlarla, aynı özgürlük ateşine atar.
Yoldaşlığın en güzeli, en zor günlerde yaşananı, gelişenidir. Paylaşılan bir simit, yürümekten şişen ayakların ortak sızısı, geceyarısı kuytu bir köşede birbirine sığınıp gizlenmek, sobasız bir evde beraber titremek, ortak özverilerde bulunmak, düşmana karşı sırt sırta vermek, en elverişsiz koşullara rağmen birlikte üretmek, direnmek, kendinden sakındığını yoldaşına layık görmek, ihaneti ve acıyı, inadı ve direnci paylaşmak... ve bütün buna benzer zorlukları sızlanmadan, şikayet etmeden, sadece yapılmak zorunda olunduğu için değil, bilerek ve isteyerek yapmak, insanlar arasındaki ilişkiyi görece rahat zamanlardakine oranla, çok daha hızlı ve güçlü bir biçimde geliştirir.
Yoldaşlık, aynı zamanda, sınıfsız topluma ulaşmak için en fazla çabayı harcama yarışıdır. Her yoldaş bilincini, yüreğini, bedenini, kavgasının hizmetine sunar ve bunun en güzel karşılığını, kavgada özgürleşerek alır. Burjuva yazınından etkilenmiş olan bazılarının dediği gibi "hiç karşılıksız" değildir bu kavga. Kişiyi, insanlığına kavuşturur. İnsanoğlunun yaşadığı ve yaşayabileceği en muhteşem karşılık budur.
Oluşan bilinç, sadece kendini değil; doğayı, toplumu, bir bütün olarak dünyayı özgürleştirme mücadelesinin önünü açar. Ve kişi buna en yakınındakiden başlar. Kavga arkadaşlarından, yoldaşlarından.
Eleştiri, özeleştiri diye nitelendirdiğimiz görev, bu mücadelede başta kendimiz ve yoldaşlarımız olmak üzere, herkesin hatalarını görebilmesinin ve onları ortadan kaldırabilmesinin yegane teminatıdır. Eleştiri-özeleştiri silahı, ortaya çıkan ve çıkabilecek hataların panzehiridir. Bundan dolayı, sadece gerektiği zamanlar (sorun çıktığında değil), her zaman kullanılmalıdır, sistematik hale getirilmelidir.
Ancak eleştiri, hiçbir zaman eleştirilen kişiyi karalamak, ezmek, baskı altına almak ya da baskı altında tutmak için yapılmaz. Bu tarz, özgür değil, köle kişilikler yaratır, eleştirilen bireye hiçbir katkısı olmaz. Oysa ki eleştirinin amacı, o kişinin hatalarını görmesini ve düzeltmesini sağlamak, bu konuda ona yardımcı olmak, yol-yöntem göstermektir. Bu unsurlardan biri eksik olduğunda, eleştri amacına ulaşmaz.
Her insan hata yapabilir, yapar. Her insan, hatalarıyla eksiklikleriyle yola çıkar. Önemli olan, mücadele sürecinde insanın bu hatalarından arındırılması, eksikliklerinin giderilmesidir. Özgürleşme-özgürleştirmeden kastedilen, biraz da budur. Düzenin ilişkileri ve ideolojik bombardımanı ile kuşatılmış bir ortamda bu, çok zorlu bir süreçtir.
Bu süreç içerisindeki insanların hataları; bunların zemini ortaya konarak, yol açtığı sonuçlar gösterilerek ve sonuç olarak da nasıl aşılabileceği kavratılarak, bu noktalarda yardımcı olarak, giderilebilir. Hiçbirimiz, psikolog, pedagog değiliz, olmak gibi bir kaygımız da yok, ancak her iki tarafın da özgürleşme-devrimcileşme iradesini açık olarak ortaya koyduğu bir zeminde isek bunlar, aşılamayacak sorunlar değildir.
Diğer bir önemli sorun da, kişinin kendi hatalarına yaklaşımı noktasında çıkan problemlerdir. Ne yazık ki kimileri, daha karşısındakinin sözlerinin-düşüncelerinin doğruluğunu-yanlışlığını değerlerdirmeden, getirilen her eleştiriye karşı çıkmaktadır.
Bu, yoldaşlık ilişkilerindeki çok önemli bir aşınmanın göstergesidir. Çünkü, böyle tavır alan bir kişi, karşısındakinin kendisinin iyiliğini düşündüğünü genellikle kavrayamaz, ilkel tepkiler geliştirir, ilkel insan tarzının öz savunma yöntemlerine sığınır, eleştirilmeyi gurur sorunu yapar. Bu durumda o, kendisinin göremediği (ya da görüp de düzeltemediği) kimi hatalarından arındırmak için, özgürleştirmek-devrimcileştirmek için bu eleştirilerin yoldaşları tarafından yöneltilme bilincinden yoksun demektir. Zaten bu bilincin olmadığı ya da silikleştiği noktada, yoldaşlık ilişkilerinden söz etmek pek anlamlı olmaz.
Sürecimizin genel sorunlarından biri olarak ortaya çıkan bir tavır da; ilişki kurmak, geliştirmek ama bir türlü örgütleyememek biçiminde somutlaşmaktadır. Bu, biraz yeteneksizlik, biraz cesaretsizlik olduğu kadar; bazen de var olan yakın arkadaşlık, dostluk ilişkilerinin, örgütlülüğün getireceği doğal hiyeyarşiden dolayı kaybolacağına dair duyulan bencil ve sosyalizm dışı duyguların yarattığı korkudan kaynaklanabilir...
Bu durum da, bir sosyalist, bir devrimci, bir militan olamamanın en somut ve önemli göstergelerinden biri olduğu gibi, yoldaşlık ilişkisinin yeterince bilince çıkarılmayışının bir göstergesidir.
Yoldaşlık, tüm dostluklardan, arkadaşlıklardan daha üstündür. Yoldaşlığın getireceği hiyerarşinin bozacağı ilişki (eğer bu gerekiyorsa) zaten bozulması gereken bir ilişkidir. Keza, yoldaşlığın getirdiği hiyerarşi, kişileri boyunduruk altına almayan, ezmeyen, aksine özgürleşme-özgürleştirme eyleminin bir parçası olan, kişi özgülünde bunu yaşama geçiren bir hiyerarşidir.
Kimse kimseye, bilincini-iradesini teslim etmez, aynı ortak bilince, aynı ortak iradeye, gönüllü bir katılım söz konusudur. En yakınlarındakini mücadeleye katma kaygısı taşımayan kişi, o insanları özgürleşmeye layık görmüyor demektir, bu bir tür kendini beğenmişliktir. Ya da, davaya inançsızlığın, gelip geçici bir yol arkadaşı olmanın, mücadele içinde gözükürken bile geleceğe ilişkin başka planlar yapmanın en somut göstergelerinden biridir. Devrimci gibi gözükülmesine rağmen, en yakınları aracılığıyla düzene sıkı sıkıya yapışmanın ve yoldaşlarını aldatmanın bir ifadesidir.
Yoldaşlaşma-yoldaşlaştırma sürecinde ortaya çıkan bir başka hatalı eğilim de, herkesin kendi gelişim sürecini örnek alması, en doğru rota olarak bunu kabul etmesidir. Buna çok sık rastlanır. Hatta birçok kişi eğer merkezi olarak belirlenmiş programlar yoksa, kendi kitap okuma sırasını, örgütlediği ya da alt ilişkisi olan insanlara önerir. Örgütlemek için kendisi gibi insanlar arar, kendisi gibi davrananların o davranışlarını överek, örnek gösterir. Çoğunlukla bunları bilinçsiz olarak yapar.
Yine kendisini beğenmenin daha farklı ve gizli bir dışa vurumu olan (haksızlık etmeyelim her zaman bundan da kaynaklanmaz, genellikle o insanın kafasında başka bir örnek yoktur) bu davranış, değişik insanların dönüştürülmesinde değişik verim alınmasına yol açar. Ve buna bağlı olarak da, daha farklı dinamiklere sahip olan bir insanı yoldaşlaştırması, (bu yöntemle) çok zordur.
Bir örnek verecek olursak, şehirde doğmuş büyümüş, sünni kökenli Türk bir üniversitelinin, köyden gelmiş, daha çok Kürt-Alevi olmak zemininde solcu olan bir işçiyi örgütlediğinde, onun kendisiyle aynı okuma programını takip etmesini istediğini düşünün. Bu tür yanlışların önüne geçebilmenin en iyi yolu, karşımızdaki insanı tanımaya çalışmaktır.
Demokrat bir aile-çevreden gelen kişiye, namazında niyazında, Kürt ve Alevilere, kadınlara, solculara karşı bilinen önyargılara sahip bir işçiyi, bırakalım örgütlemeyi, onunla aynı ortamda bile bulunmak katlanılmaz gelebilir. Oysa sistemli-ısrarlı-karalı ve programlı çabalarla bu insanı tanımak, dönüştürmek, örgütlemek, yoldaşlaştırmak mümkündür. Bunun yolu, öncelikle bu insanı tanımaktan geçer.
Daha sonra o insanın bilincinin derinliklerindeki insana ait "özü" bulup çıkarmanın yöntemini belirlemeliyiz. Günümüzün insanının en çok şikayetçi olduğu şeylerden biri, yitirilen, yozlaştırılan insanlıktır. Namus, karakter, dürüstlük gibi kavramların ayaklar altına alındığı bir toplumda, insanca olan herşey, ekmek kadar su kadar ihtiyaçtır. İnsanların temel talepleri arasına, ekmek kadar yoksulluktan ve kapitalizmin çirkefliğinden gıdasını alan toplumsal çürümenin alternatifi de girmiştir. Disiplinli bir çalışmayla -eğer insanlığa ait değer yargılarını yitirmemişse- örgütlenemeyecek insan yoktur.
Tekrar yoldaşlaşma konusuna dönelim. Karşısındaki insanın kültürel, sosyal vb özelliklerini tanıma gayreti içinde olmayan ve onu da kendisinin bir kopyası gibi düşünerek, aynı olaylar, aynı süreçlere, aynı tepkileri vereceği ön kabulüyle hareket ederek karşısındakini dönüştürmeye çalışan biri, onu örgütlemeyi başarsa bile, ancak kendisinin karikatürü olan insan tiplerini ortaya çıkarır, o insanların kendi kimliklerini ezer ya da gelişmesini önler. Böylece, örgütünü, değişik yetenek ve karakterlerde insan tiplerinden oluşmuş bir mozayiğin zenginliklerinden mahrum bırakır. Ortaya çıkan ilişkide insanı özgürleştiren bir ilişki olmaz.
Yoldaşlık ilişkisi, insanlık değerlerinin en yoğun ve rafine tarzda üretildiği ve hayata geçirildiği ilişkidir. Sevgi, coşku, dayanışma, dürüstlük, güven, sadakat, inanç, hepsi doruktadır.
Ancak tüm bunlar kolayca ortaya çıkamaz. Binbir emekle oluşturulur. Bir kez oluştuktan sonra da bir daha kaybolmayacak diye bir şey yoktur. Bu değerler gerek mücadeleyle, gerek kültür ile gerekse daha farklı yöntemlerle sürekli korunmalı ve geliştirilmelidir.
Düzenin çok yönlü saldırılarını karşılayamazsak, geri püskürtemezsek kalemizde ufak ya da büyük gedikler açılması kaçınılmazdır. Bu nedenle yoldaşlık ilişkilerinin korunması ve güçlendirilmesi de sürekli ideolojik mücadelenin geliştirilmesine bağlıdır. Bu yapılmadığı taktirde, yoldaşlık ilişkileri çürümeye, çözülmeye açık hale gelir. Bırakalım, insanlığa coşkuyu, özgürlüğü taşımayı, kendi içinde de bunları üretemez hale gelir.
Yoldaşlık ilişkisi düz bir hat izlemez. Bazen bocalama dönemleri olabilir. Bu dönemler kişinin örgütle arasındaki bağın sınandığı dönemlerdir. Eğer yoldaşlık bilinç zeminine yeterince oturmamışsa dökülmeler, kopmalar kaçınılmazdır. Arkadaş olmanın, eş olmanın, akraba olmanın gücü bilincin üzerine çıkıverir. Bunlar sağlıklı gelişmeyen örgüt-yoldaşlık ilişkilerinin kaçınılmaz sonucudur. Bu süreci ciddiyetli ele almayan her örgüt bu tür sorunlarla uğraşır.
Yoldaşlık sonuç olarak bir tür insan ilişkisidir. İlişkinin insani yönü göz ardı edilirse amir-memur ilişkisine dönüşebilir. Genellikle yabancılaşma da bu noktada ortaya çıkar. Bunu önlemek için sıcaklık, yoldaşlık ilişkisinin temel motiflerinden biri olarak her zaman korunmalı, güçlendirilmelidir. Aksi durumda, kişinin bilinç düzeyi, örgüt içerisindeki yeri ne olursa olsun, bu sıcaklığı başka yerlerde araması kaçınılmazdır. Özellikle örgütün çalışmasının kötü gittiği zorlu dönemlerde bu ruhu-sıcaklığı koruyabilmek, davaya olan bağlılığın bir göstergesi olarak ortaya çıkar. En sert tartışma süreçlerinde bile bu yaklaşım elden bırakılmamalıdır.
Genel olarak sol kültürün, özelde ise yoldaşlık ilişkilerinin tanınmasında, kavranmasında devrimci romanların çok önemli bir rolü vardır. Yine devrimci önderlerin anıları da, eşi bulunmaz birer kaynaktır.
Ülkemiz solu bu alanda önemli eksikliklere sahiptir. Gerek roman gerekse anı-biyografi olarak yaşananlara oranla üretilenler oldukça az ve yetersizdir. Ancak ülkemiz pratiğinin öğrenilmesinde, dejenere olmamış unsurlardan dinlenecek anıların önemli katkıları olacaktır.
Yoldaşlık ilişkisi mutlaklaştırılmamalı, mükemmeliyetçi bir yaklaşımla da ele alınmamalıdır. Birçok durumda yaşananlar, yazıda anlatılan düzeye ulaşamaz, bunun değişik nedenleri olabilir.
Birçok eksiği olsa da yakalanan ruh hali, her engeli aşmanın en önemli silahıdır. Yoldaşlığın temelini oluşturan paylaşım, her engeli aşmanın en önemli silahıdır. Yoldaşlığın temelini oluşturan paylaşım, komünizmin ilişkilerimizdeki nüvesidir. Paylaşımın olmadığı ya da bozuk olduğu bir örgüt, sosyalizmi inşa edemez.
Marks'ın bir sözü, bir çok konuda olduğu gibi, bu konuda da aydınlatıcı olacaktır: "Sosyalist insan, yolu sınıfsız topluma düştüğünde ne yapacağını şaşırmayan insandır."
Bu söz, kişilerin, ilişkilerin çözümlenmesinde anahtardır.
Biz, dünyayı değiştirmek için yola çıktık. Bu amaca kilitlendik, birbirimize sımsıkı kenetlendik. Bizi birbirimize bağlayan bağ ise yoldaşlık oldu. Bu bağ güçlendikçe daha özgürüz, daha güçlüyüz, daha mutluyuz, daha kararlıyız, daha emin adımlarla yürüyoruz zafere...
Ve Kazanacağız!

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92