Geçtiğimiz sayıda yayınlamaya başladığımız
İrlanda dosyamızın devamı olan bu çalışmanın yayınına
devam ediyoruz. Bu çalışmalarıyla katkılarını
bize sunan Temel Demirer ve Gökçer Özgür'e teşekkürler...
III-) 1994 Ateşkesi ve Sonrası
Bölgede kalıcı bir barışın sağlanabilmesi için
öncelikle katolik toplumun temsilcilerinin uzlaşması
gerekmekteydi. Bu amaç için SDLP (Social Democratic
Labour Party) lideri John Hume ve IRA ordu konseyi
1985 yılında gizlice bir araya geldi; ancak olumlu
bir sonuç çıkmadı. Daha sonra ise 1988 yılında
Gerry Adams ile John Hume (katolik) Papaz Reid
tarafından buluşturuldu ve bu toplantıda barışa
giden yolda ilk adım oldu. Bu görüşme sonrasında
Dublin de Sinn Fein ile gizlice bağlantıya geçti.
1990 yılında Thatcher'in koltuğunu kaybetmesi
katolik toplumda iyimserliğe yol açtı ve IRA 15
yıldan sonra ilk kez Noel dolayısıyla üç günlük
ateşkes ilan etti. İngiltere'nin yeni başbakanı
Major'ın "IRA ile ya da Sinn Fein ile dialog
midemi bulandırıyor" sözleri ise gerçeği
yansıtmıyordu. Major'ın bu sözleri söylediği 1993
yılında İngiliz hükümeti IRA ile gizli görüşmelere
çoktan başlamıştı. 15 Aralık 1993 Downing Street
Deklerasyonu ile İngiltere başbakanı John Major'ın,
Kuzey İrlanda'da kalıcı barışın bütün grupların
katılımıyla sağlanacağını açıkladılar. 16 Eylül
1994'te hükümetin Sinn Fein ve Gerry Adams'a uyguladığı
yayın yasağını(13) kaldırması barış umutlarını
iyice artırdı.
Bütün bu çabaların sonucunda 1994 Ağustosu'nda
IRA ateşkes ilan etti ve 9 Aralık'ta taraflar
arasında ön görüşmeler başladı. Ancak bu ateşkes
17 ay sonra İngiltere'nin uzlaşmaz tutumu yüzünden
bozuldu.
III.1-) İngiltere'nin Elindeki Bomba
22 Şubat 1995'te John Major ile İrlanda Başbakanı
John Burton'un, İrlanda'da barışın sağlanması
ön belgesini imzalaması ve ateşkesin yürürlüğe
girmesiyle barış umutları canlandı. 14 Ağustos
1969'dan sonra 3 168 kişinin öldüğü ve 36 680
kişinin de yaralandığı kavga dönemi "bitiyor"
sanıldı. Ama olmadı; İrlanda'daki 'Apocalypse
Now' aşılamadı... ('Apocalypse Now' bir filmi
adı; Türkçesi, "Kıyamet Şimdi, Burada"
demek...) Barış için özveriyle ateşkeste ısrar
eden IRA, İngiltere'nin tutumu dayanılmaz olunca,
Docklands bombasını 'Apocalypse Now' diyerek Major'un
eline tutuşturdu. Docklands eylemiyle, barış sürecini
tıkayanlara IRA'nın mesajı, "Bomba sizin
elinizde"ydi...
31 Ağustos 1994'te ilan edilen ateşkesin ardından
IRA'nın sabrı taşmış ve ateşkes, patlayan bombayla
havaya uçmuştu. 'The Washington Times'tan Fred
Barbash, "Bomba barışı parçaladı", derken
her şey "sil baştan" belirsizliğine
rücu etti. 'Buraya neden dönüldü?', sorusuna Adams'ın
yanıtı netti: "Hükümet ve Kuzey İrlanda'nın
İngiltere'ye bağlı kalmasından yana olan Protestan
örgüt temsilcileri, çok partili görüşmelere başlanmasını
engelleyerek bu ortamı hazırladılar."
İngiltere'nin IRA'ya yönelik dayatmacı tutumu,
ateş üzerine benzin dökmek anlamı taşıyordu. Ayrıca
"Masaya oturmadan önce, IRA'nın silahlarını
teslim etmesi gerek" koşuluysa, Major'un
barışa yan çizme "gerekçesi"ydi. Bunun
üzerine IRA, Docklands'da bombanın pimini çekip,
"İngilizlerle varılan ateşkes 9 Şubat 1996
akşamı saat 18.00'den itibaren geçerliliğini yitirmiştir.
31 Ağustos 1994'de belirttiğimiz gibi ateşkesin
amacına ulaşması ve demokratik barış sürecine
yardımcı olmak konusundaki kararlılığımızı açıkladık.
Ancak İngiliz Hükümeti ve Başbakan Major, barış
şansını kucaklamak yerine baltalamayı yeğledi.
Barış sürecinin başarısızlığından Major ve hükümeti
sorumludur" dedi.
Adams, ateşkesten bir yıl sonra, Belfast'taki
mitingde haykırmıştı: "IRA ortadan kaybolmamıştır.
Bunu hepiniz biliyorsunuz..." Uyarının ardından
çıkıp gelen Docklands eylemiyle IRA gündemin baş
maddesi oldu. Aslında barış sürecini torpilleyen
İngiltere, IRA'dan böyle bir eylem bekliyordu.
'The Times' gazetesi, İngiliz içgüvenlik örgütü
MI5'in ilgili bakanlara, IRA'nın yeni eylemlere
başlayacağını da duyurmuştu. MI5'in "Mart-1996'da
alevlenecek" dediği eylemler, Şubat'ta devreye
girdi.
Docklands eylemine yaslanarak, "IRA, yeniden
silaha sarıldı" demek korkunç yanlışları
içeriyor; gerçeği yansıtmıyor; görüngüye feda
ediyor. Tam tersi, "IRA, barış için silaha
sarılmak zorunda bırakıldı"... Kim ne derse
desin, IRA'nın bombaları "barışa karşı"
değildi; "barış için"di. Sömürgeci İngiliz
basınının, "IRA barışın bombalandı"
yaygaraları gerçeği yansıtmayan, ucuz manipülasyonların
ötesine geçmiyor. Docklands eylemi, "Sağır
Sultan"a, bir şeyleri duyurma zorunluluğunun
ürünüydü; o kadar...
Sinn Fein'in liderlerinden Adams gibi, Martin
McGuiness de eylemi kınamadı. Adams, "IRA,
İngiliz hükümetinin Mitchell'in raporuna yönelik
tutumunu son damla olarak görmüş olabilir"
deyip, acil görüşme istemini dile getirdi. Adams'ın
istemine İngiltere'nin yanıtı, savaş tamtamlarının
gürültüsünü andırıyordu... Serbest İrlanda Hükümeti
de, Adams'ın acil görüşme talebi reddedilip "Görüşmeler,
IRA ve Sinn Fein'in şiddeti tümüyle bırakma garantisine
dayanılarak yapılıyordu, garantiden cayılması,
durumu temelden değiştirdi" dedi. Bu arada
"Barışın düşmanlarının başaramayacağını görmek
için her şeyi yapmaya kararlıyım", diyen
Clinton da demogojik şovlarıyla IRA'yı "telin
etti"...
III.2-) Gerry ADAMS Diyor ki...
IRA'nın ateşkesi bozması ardından "Kuzey
İrlanda'nın daha fazla barışa gereksinimi var"
diyen Gerry Adams, konuşmasında şunlara dikkat
çekti: "Londra'da Cuma günü (9 Şubat 1996)
İrlanda Cumhuriyet Ordusunun askeri eylemliliğine
ara verme sürecini tahrip edici ve trajik bir
şekilde sona erdirmesi insanlarda üzüntü ve şok
yarattı. Daha üzücü olan şey ise can kaybıydı.
Çünkü bunun kaçınılmaz olması gerekmiyordu. Son
üç yıl içerisinde özenle yaratılan ortamın ve
İrlanda'daki ihtilafı sona erdirecek nihai bir
anlaşma umudunun yok olduğu görüldü. Fakat cesaret
ve ümidimizin yok olmasına ya da hayal kırıklığına
düşülmesine izin vermemeliyiz. Şu an soğuk kanlı
olma ve düşünme zamanıdır. Tepkilerden kaçınıp
barış arayışları üzerinde yoğunlaşmak zorundayız.
Yaklaşık 18 ay sonra verilen IRA kararıyla düşmanlık
tekrar başladı. İlk anda sevinç ve umutların görüldüğü
barış süreci, İngiliz uyuşmazlığı ile birlikte
gitgide küçülen fırsatların penceresinden, umutsuzluğa
ve kötümserliğe dönüştü. Bombalama eyleminin nihai
sorumluluğu sadece IRA'ya ait değildir, eylem
İngiltere tarafından yaratılan politik girdaptan
da ayrı düşünülemez. IRA, İngiliz hükümetinin,
İrlanda sorununun çözümünü hedefleyen ciddi ve
yapıcı görüşmelere angaje olacağı vaadi üzerine
barış sürecine girmişti.
31 Ağustos 1994 tarihli bildirisinde IRA liderliği
'IRA, yeni durumunun potansiyelini bildirerek,
demokratik barış sürecinin ilerlemesine katkıda
bulunmak ve bunun başarılması için kesin kararlı
olduğunun altını çizerek, askeri eylemlerine tamamen
ara vermeye karar vermiştir' demiştir. IRA liderliği
'Yaratılan sürecin sağlamlaştırılması ve devam
ettirilmesi fırsatına' inandığını belirterek bildirinin
son kısmında 'Diğerleri, sadece İngiliz hükümeti
değil, sorumluluklarının göreviyle karşı karşıyadır.
İsteğimiz enerjimiz , kararlılığımız ve sabrımızla
buna katkıda bulunmaktır.' ifadelerini kullanmıştır.
Bildirinin ruhu, halka büyük ölçüde umut ve iyimserlik
vermiştir. Bu barış sürecinin tarihlendirilmesine
ve ileriye doğru götürülmesine yönelik bir katalizör
işlevi sağlamıştır. Ne yazık ki bu etki, IRA'nın
Ağustos 1994'te büyük bir cesaretle aldığı kararın
İngiliz hükümetinin büyük ölçekli engelleme çabalarının
altında kalmıştır. İngiltere'nin IRA inisiyatifine
verdiği yanıt ise İrlanda Cumhuriyetçilerini yenmek
adına, 25 yıllık sonunun kasten çözülmemesini
hedefliyordu. Barışçı bir anlaşma inşa etmek İngiliz
hükümetinin yanıtı değildi.
Sinn Fein barışta kararlıdır. Barış stratejisi,
partimizin ana fonksiyonudur. Barış ve iyimserliği
tekrar inşa etmeye kararlı olduğumuz ve IRA'nın
ilan ettiği ateşkes süreci ile gayet açıktı. Sinn
Fein üzerine düşen herşeyi yapabilir. Barış için
sorumluluk bizimle beraber, özellikle Londra ve
Dublin hükümetlerin de üzerindedir. Geçtiğimiz
yıllarda barış yapabilmek için çaba sarfeden tüm
insanlara, barışın sürdürülmesi için tekrar efor
sarf etmeleri için çağrıda bulunuyorum.
Bir barış süreci, eğer ihtilafın ana maddelerine
çözüm bulabilirse anlamlı ve sürekli olabilir.
Başarılı bir barış süreci, demokrasi ve kendi
kaderini tayin hakkı temelinde uzlaşılmış bir
anlaşmaya bağlıdır. Sinn Fein, Dublin hükümeti
ve John Hume liderliğindeki Sosyal Demokrat İşçi
Partisi'nin katıldığı bir barış süreci halkı bir
araya getirdi. Ne yazık ki İngiliz hükümeti ve
Birlikçiler (Unionists) bu oluşuma yüzlerini çevirdiler.
John Major liderliğindeki İngiliz hükümeti bu
yolda yükselen her adımın önüne engeller dikti.
17 ay boyunca Sinn Fein ve diğerleri, İngiliz
hükümeti ve birlikçilerin İrlanda adasının yeni
ve barışçı geleceği üzerinde çalışmak için müzakere
masasına oturmasını bekledi. Fakat tüm bu aylar
boyunca tek bir kelime dahi konuşulamadı. Tüm
dünyada müzakerelerin barış için önceden gerekli
olduğunun gözler önüne serildiğini gördük. Güney
Afrika'dan Filistin'e müzakerelerin ilerleme için
tek yol olduğu açığa çıktı. Nelson Mandela ve
F.W. Clerk, Yaser Arafat ve İzak Rabin, barış
görüşmelerinin kolay bir görev olmadığını, bununla
beraber ayrı ayrı ihtilafların ortaya koyulması
için tek yol olduğunu da anladılar.
Rabin'in dediği gibi 'Barış düşmanlarla yapılır,
dostlarla değil.' Biz düşmanımızla barış yapmak
için halen kararlıyız. Biz ülkemizdeki ve İrlanda
ile İngiltere arasındaki ihtilafların sona ermesini
görmek istiyoruz. Bu görevde İngiltere'nin yardımına
ihtiyacımız var. Barış politik çıkarlara harcanmayacak
kadar büyük bir ödüldür. İngiltere var olan duruma
cesaretle ve çözüme yönelik bir tavırla yanıt
vermeli ve son durumun çözümü için derhal çok
partili görüşmeleri başlatmalıdır."
Adams'ın bu açıklamalarına karşın, artık başa
dönülmüştü. Ve bir şey daha çok açıktı: IRA, özgürlük
mücadelesinden ödün vermezdi. IRA'dan ödünü istemek,
varlığına son vermesini istemekle özdeşti. İngiliz
askerini ve polisini (Royal Ulster Constabulary)
işgalciler olarak gören IRA'nın hedefini, iki
sözcük özetliyordu: "İngiltere dışarı!"
III.3-) 'Maze Diplomalı'SINN FEIN ve IRA
IRA, Belfast yakınlarındaki Maze Hapisanesi'nden,
"İngiltere'nin en kaliteli üniversitesi"
diye söz eder. Bir çok Sinn Fein lideri ve kadrosu
da burada yetişmiştir. (Halen 700 civarında IRA'lı
hapiste, 100'ü de müebbet!)
"Elinde silah değil, kalem taşıyan nefes
borusu", diye nitelenen Sinn Fein'in IRA
ile ilişkisine getirdiği tanım çok net: "IRA
ile hiçbir ilgimiz yok. Biz sadece demokratik
siyasi bir partiyiz. Ancak IRA ile diyaloğun yolu
bizden geçer. Barışın gerekliliğini onlara ancak
bizim kanalımızla anlatabilirsiniz."
Gerçekten de Sinn Fein, ne IRA'lıdır, ne de IRA'sız.
'Ulster (Kuzey İrlanda) Birlik Partisi'nden David
Trimble, "IRA yeniden ateşkes ilan etmezse
Sinn Fein tecrit olacak" görüşünü savunsa
da, Sinn Fein, IRA ile ters düşmeyen görece özerkliğe
sahip bir örgütlenmedir. örneğin 4 Mart 1996 tarihli
'Newsweek' dergisinde, Daniel Pedersen'in "IRA
sizi marjinalleştirmedi mi?" sorusuna Adams,
"Buna başkaları karar verir. Ben elimden
gelenin en iyisini yaptım. İronik olan, Major'un
bana ihtiyacı olması ve insanların beni sevmeleri.
Eğer beraberce barış sürecine geri dönülmesi istenirse,
Major'ın bu köprüye ihtiyacı var. (...) Doğru,
bombalama önemli bir duruma işaret ediyor. Barış
süreci karşıtlarının, kendi bencilce sonları için
kullanacakları önemli bir durum. (...) Fakat barış
sürecinin onarılması gerektiğinden eminim. (...)
Çünkü alternatif bir hayli tatsız. (...) Arzunun
iyimserliği, zekanın kötümserliğini yenmelidir"
yanıtını veriyor.
Ayrıca da Sinn Fein, yaygın bir destek ve dayanışmaya
sahip., ABD'deki 'Sinn Fein'in Dostları' örgütlenmesi,
ülkede yaşayan 40 milyon civarındaki İrlanda kökenli
tarafından destekleniyor. Söz konusu örgüt, sadece
1995'in 'Aziz Patrick Günü'nde (Katoliklerin dini
bayramlarından birisi) 750 bin dolar toplamıştı.
"IRA terörist midir?" Soruyu, 'Evet/Hayır'
ikileminden kurtarmak gerek. IRA bir gerçektir
ve bu gerçeği yaratan da sömürgeci işgal! 1918'de
İrlanda bütünde gerçekleştirilen son genel seçimlerde
ezici çoğunluğun bağımsızlık için oy vermesine
aldırmadan adayı bölen ve işbirlikçi Protestan
azınlığı "çoğunluk" ilan ederek Kuzey
İrlanda sorununu yaratan İngiliz sömürgeciliği...
IRA anti-sömürgeci bir örgüt ve işgal oldukça
da mücadele edecek...
İngiliz Hükümeti'nin temel amacı, dün de bugün
de IRA'yı silahsızlandırarak, "sömürgeci
barış oyunları"yla devre dışı bırakmaktı.
Oysa muhafazakâr İngiliz gazetesi 'Sunday Telegraph'ın
bile itiraf ettiği üzere, "Kuzey İrlanda
sınırları içinde yapılacak seçimler, sadece statükoyu
tasdik edecek, dolayısıyla herkesi kapsayan bir
barışa giden yolda, hiçbir şekilde atlama taşı
olamayacaktır..."
İrlanda'daki kilitlenmeden IRA ve Sinn Fein, sorumlu
tutulmaya kalkışılsa da, Kuzey İrlanda'daki 'Ulster
Gönüllü Güçleri' (UVF) ve 'Ulster özgürlük Savaşçıları'
(UFF) gibi milliyetçi infaz gruplarının, fanatik
Protestan örgütlenmelerin ve barış sürecini torpilleyen
Major ile Bruton'un sorumluluğu göz ardı edilebilir
mi? Kilitlenmeden İrlanda sorununu sürüncemede
bırakan İngiliz şövenizminin, Protestan fanatizminin
payı yok mu? Parlamento'daki fanatik 'Protestan
Topluluğu'nun temsilcisi rahip Ian Paisley, Doclands
eyleminin ardından, "Teröristler, her zaman
teröristtirler, onların ateşkesine inanmayın demiştik",
açıklamasını yapmamış mıydı? Major, IRA'nın da
yer aldığı barış sürecinden kendi rızası ile çıkmıştı.
Oyunu bozan İngiltere idi. IRA'nın patlattığı
bombadaki parmak izleri, Major ile Bruton'a aitti;
eylemlerin, "sui-niyetli teşvikçileri"
ortadaydı!
Martin McGuinness'in, 'The Observer' gazetesine
belirttiği gibi, "IRA'yı tekrar ateşkes ilan
etmeye ikna edecek, herhangi bir neden ve kazanım,
hal‚ söz konusu değil"di. Ve IRA'yı en iyi
anlatan Adams'ın şu belirlemesiydi: "Yanıtının
'Hayır' olacağı bir soruyu IRA'ya götürmek kimseye
yarar sağlamaz..."
Kimse politik manevralarla IRA'yı dışlayarak İrlanda'da
barışı sağlayamazdı. Çünkü eski bir IRA komutanı,
"IRA, İngiliz hükümetinin anladığı tek dil
olarak gördüğü şiddete bir süre devam edecek,
daha sonra da tekrar ateşkes ilan edecek"
deyip, soruyordu: "İngiltere'nin bizi dinlemesi
için, mutlaka ses getiren bir eylem yapmak mı
gerekiyor?"
Gerçekten de IRA komutanı haksız değildi. Barışa
yan çizerek rüzgar ekenler, ateşkesin bozulmasıyla
devreye giren fırtınaya katlanmak zorundaydı.
Çünkü Martin McGuinness, 26 Şubat 1994'te Belfast
açıklamasında, "Sinn Fein masaya silahlarla
oturacaktır" demişti ve İngiltere bunu biliniyordu...
Bu uğurda İrlanda'nın altı kuzey eyaletinde 30
Mayıs 1996'daki seçimlere Sinn Fein de katıldı.
18 Seçim bölgesinde seçime giren Sinn Fein "Oylar
Barışa" kampanyası yürüttü. Kampanyaya ilişkin
olarak Mitchel Mc Laughlin, "Sinn Fein seçimlere,
oylar barışa... sloganıyla giriyor. Sinn Fien
bir İrlanda partisidir. Bu seçim, İngilizlerin
barışı görmezden gelmelerine ve birlikçilerin
ülkemizi parçalama istemlerine karşın, yürüteceğimiz
bir barış kampanyası olacak" diyordu. Sinn
Fein'in listesinde Gerry Adams, Martin Mc Guinness,
Lucilita Breathenach ve Pat Doherty yer aldı.
Kuzey İrlanda'da 30 Mayıs seçimlerinde Sinn Fein
büyük başarı kazandı; 17 temsilci çıkardı. Sinn
Fein oylarını, 1992'ye oranla yüzde 5 artırarak,
yüzde15 dolayında oy aldı. Adams, seçim sonuçlarını
değerlendirirken, "Halk bize oy vererek,
görüşmeler sürecinde yer almamızı istedi. İrlanda
halkının bu talebini görmemek, politik bir hata
olur" dedi. Aynı kesitte IRA'da barışa hazır
olduğunun altını çizip, "Biz yine de demokratik
barış sürecini geliştirmek istiyoruz. Barış süreci
için gerçekçi katkısı olanların çabalarını görüyor
ve değer veriyoruz" diyordu.
Adams, ABD gezisinde New York'ta yayımlanan 'Irish
Voice/İrlandalının Sesi' dergisiyle röportajında,
"Eğer İngiltere ve İrlanda barış için 'yeni
bir uzlaşma' yapmadığı takdirde, IRA liderleri
bir 25 yıl daha savaşmaya hazır" vurgusuyla,
"Yeni bir barış anlaşmasına gereksinim var.
Ancak önkoşul olarak IRA'nın silahlarını bırakması
söz konusu değil; silahların bırakılması, ancak
taraflar arasındaki anlaşmayla devreye girebilir"
diyordu.
Martin McGuinnes de, İngiliz hükümetinin İrlanda'da
barış istedikleri yönünde demeçler verdiklerini,
fakat barış için herhangi bir adım atmadıklarını
belirterek şunları diyordu: "Şimdiye kadar
ne İngiliz tarafı ne de Birlikçi gruplar, yeni
bir IRA ateşkesine yaklaşımları konusunda net
konuşmadılar. İngilizler ve Birlikçiler, başlangıçtan
itibaren barış sürecinin önünü tıkadılar. Bir
çok çatışmada olduğu gibi, bizim sorunumuz da
ancak, düşmanla yapılacak görüşmeler sürecinde
çözülecektir. Yapılması gereken eski düşmanla
diyalog sürecinin başlatılması ve karşılıklı güvenin
inşa edilmesidir. Yeni bir süreç başlatılması
için atılması gereken en önemli adım başta İngiliz
ve Güney İrlanda hükümetleri olmak üzere, Kuzey
İrlanda'daki tüm partilerin yer alacağı demokratik
görüşmelerin başlamasıdır. Derhal yapılması gereken
şey, iki hükümetin, tüm partilerin eşitlikçi bir
temelde katılacakları toplantıların gerçekleşmesini
sağlayacak bir mekanizmayı oluşturmalarıdır.
Ancak Major'la yeni bir süreç başlayamaz. Major'ın
İrlanda sayfası kapandı. Yıllardır hiç bir şey
değişmedi. Katolik ve Protestan toplum izlenen
yanlış politikalar nedeniyle, acılar çekti. Biz,
herkesin ulusal haklarının kabul edilmesinden
yanayız. Shankill bölgesinde (Protestan Halk)
oturanların hakları, istemleri göz önüne alınmalı.
Buna karşı çıkmıyoruz. Fakat Katolik İrlanda halkının
kendi geleceğini belirleme, kendi kendini yönetme
ve diğer istemleri dikkate alınmalı. Tüm bunların
olabilmesi için iki toplumun, masada olmaları
gerekiyor. Sorunlar, taraflarının yer aldığı görüşmeler
süreyle çözümlenebilir. Biz bunu her zaman söyledik.
Barış için yakalanan çok önemli bir fırsat vardı:
31 Ağustos 1994 -9 Şubat 1996 arasında yaşanan
tek taraflı IRA ateşkesi... Bu fırsat değerlendirilemedi.
İngiliz hükümeti, Sinn Fein'i tüm-parti görüşmelerine
kabul etmeyerek ve sürekli yeni ön-şartlar getirerek,
ateşkesi bitirdi. Biz Sinn Fein olarak, yine de
barıştan yanayız. Politikalarımızın temelinde
barış var. Bizim görmek istediğimiz, yeni barış
sürecinin başlatılmasıdır. Biz, IRA'nın ikinci
bir ateşkes ilan etmesini istiyoruz. Fakat aynı
zamanda, İngiliz hükümetinin de ateşkes ilan ettiğini
görmek istiyoruz. İngiliz hükümetinin Kuzey devletini
(yani Kuzey İrlanda'yı) kurduktan sonra, İrlanda
halkı üzerinde ateşkes ilan ettiğini görmedik.
Yine de IRA'nın ateşkes ilan edip etmeyeceğini
ben bilemem. Fakat olayları izleyen bir insan
olarak, böylesi bir sürecin başlaması için, maddi
koşulları olması gerektiğini söyleyebilirim...
İngiliz hükümetinin, uyanarak gerçekleri görmesi
gerekiyor. Görüşmeler masasında, gerçekçi ve nihai
barışı hedefleyen planlar olmalı. Bunu biz son
iki yıl içinde göremedik. Yaşanan ateşkes sürecinde
gördüğümüz sürekli erteleme, önkoşullar, gerçekçi
olmayan ve kimsenin kabul etmeyeceği istemler
oldu. İngiliz hükümeti barışa yönelik acendasını
değiştirmeli. Soruna güvenlik çervesinden değil,
politik çercevede bir çözüm üzerinde yoğunlaşmalı.
Belirttiğim gibi, biz İrlanda'da nihai barış,
eşitlik ve sorunların görüşmeler yoluyla çözülmesini
istiyoruz. önümüzdeki, seçim kampanyamızda da,
bu konuları işleyeceğiz. Halkımızı, bugüne kadar
olduğu gibi, bundan sonra da temsil edeceğiz."
III.4-) DOCKLANDS Sorası Barış
IRA'nın Şubat 1996'da, "İngiliz devletinin
sorumsuz tutumu"nu gerekçe gösterip ateşkesi
bozmasıyla kilitlenen barış süreci, Temmuz 1996'da
Protestanların Orange Order ve 10 Ağustos 1996'daki
Apprentice Boys yürüyüşüyle(14) siyasal atmosferi
daha da ağırlaştırdı. Protestanların kutlama yürüyüşleri
yoğun tepkileriyle karşılandı.
Bu ortamda Adams, Apprentice Boys yürüyüşüne itirazları
olmadığını kaydederek, karşı çıktıklarının bölgede
yürütülen ayrımcı İngiliz politikası olduğunu
ifade etti. Bölgede her yıl 3000 Orange Order
ve Apprentice Boys gösterisinin düzenlendiğine
dikkat çeken Adams, "Yürüyüşler anti-Katolik
olmasına karşın, yapılmalıdır. Bizim karşı çıktığımız,
Katoliklerin ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesidir"
dedi. Ancak Major, "Gelişen olaylar göstermiştir
ki, Sinn Fein'nin IRA ile ilişkisi artıyor. Onlar
aynı madalyonun iki yüzü. Sinn Fein uzun süreli
ateşkes olmasını istiyorsa, IRA yeni bir ateşkes
ilan etmeli",(15) yanıtını verdi.
Sinn Fein de, bu iddiaları şiddetle reddetti.
Ayrıca Martin McGuinness, "Eğer görüşmeler
Sinn Fein'siz yapılırsa, bu IRA nedeniyle olmayacak,
tam tersine 17 aylık ateşkes süreci boyunca barış
için hiçbir çaba göstermeyenler sayesinde olacak"
dedi.(16) Adams da Sinn Fein'in çağrısını yineledi:
"Yeni bir barış sürecine ihtiyacımız var.
Ateşkesle yakalanan barış şansını yeniden diriltmek
için çok geç değil. Ancak hükümet, görüşmeler
için gerçekçi bir tek kelime dahi söylemedi. Kuzey
İrlanda sorunun çözüleceği, yeni bir atılıma ihtiyaç
var. Anahtar hükümetin elinde. Major, İrlanda
sorununa barışçıl demokratik çözüm istiyorsa,
sorumluluk göstermeli. İngiltere ve İrlanda hükümetleri,
eşitlikçi temelde başlayacak yeni bir süreç için:
Kuzey İrlanda'daki tüm partilerin katılacağı ve
hiç bir ön koşulun dayatılmadığı ve hiç bir konu
üzerinde gerçek anlamda anlaşma sağlanmadan karara
varılmadığı bir ortam yaratmalı. Belirsizliğin
giderilmesi için, inisiyatif gerek. Barış için
hepimiz üzerimize düşen rolü oynamalıyız..."
IV-) İkinci IRA Ateşkesi
IRA 19 Temmuz 1997'de bekleneni yaptı ve yeniden
ateşkes ilan etti. Sinn Fein'in Dublin'de gerçekleşen
merkezi toplantısından sonra IRA'ya yaptığı ateşkes
çağrısına IRA merkez komitesi olumlu yanıt verdi.
19 Temmuz'da kısa bir açıklama yapan IRA, Ağustos
1994'te ilan ettiği ateşkesini yeniden inşa edeceğini
açıkladı. Başta İrlanda'nın kuzey bölgelerindeki
savaşçıları olmak üzere, Britanya ve Güney İrlanda'daki
üyelerine kısa bir talimat gönderen IRA askeri
konseyi "Silahlı eylemlerimiz Pazar günü
geceyarısından sonra durmuştur" dedi.
Sinn Fein liderleri Gerry Adams ve Martin McGuinnes'in
"IRA liderliği ile görüştük. Kendilerinden
ateşkes ilan etmelerini istedik. Bu istemimizin
kısa zamanda yerine getirileceği belirtildi."
sözlerinden bir gün sonra ateşkes ilan eden IRA
konuya ilişkin bildirisinde şunlara yer verdi.
"31 Ağustos 1994 tarihinde, nihai barış görüşmelerine
bir katkı olarak, İrlanda Cumhuriyet Ordusu nihai
ateşkes ilan etti. 17 ay süren ateşkes süresince
Britanya hükümeti ve Birlikçiler'in gerçek ve
kapsamlı görüşmelerin yolunu bloke etmeleri, istemediğimiz
halde ateşkesi terk etmemize yol açtı. İrlanda
Cumhuriyet Ordusu Britanya'nın İrlanda'daki yönetimine
son vermek için mücadele edeceğine söz vermektedir."
Bu açıklamasıyla ateşkes yapmakla mücadelesinden
ödün vermediğinin de altını çizen IRA şöyle devam
etti: "Bu (Britanya yönetimi) ülkemizdeki
bölünmenin ve çatışmaların köküdür. Biz, nihai
barış istiyoruz. Bunun için demokratik, gerçek
ve kapsamlı görüşmelere hazırlanıyoruz. Bu nedenle,
günümüzdeki politik durumu değerlendirdikten sonra,
IRA liderliği, askeri operasyonlarının 20 Temmuz
1997 Pazar günü, gece yarısından itibaren durdurulmasına
karar vermiştir. Ağustos 1994'deki ateşkesimizi
tek taraflı olarak yeniden inşa ediyoruz. Tüm
IRA birimlerine, buna göre, talimatlar gönderildi."
IRA'nın ateşkes ilanı Londra gündemine bomba gibi
düştü. IRA ateşkesi belli bir süredir bekleniyordu.
Buna rağmen önce Sinn Fein başkanı Gerry Adams'ın
açıklamasının hemen ardından IRA'nın çok kısa
bir açıklama ile ateşkes ilan ettiğini belirtmesiyle,
barış dünya basınında ilk sıralara yerleşti.
Ateşkesin "geçici mi, sürekli mi?" olduğu
sorusu, Kuzey İrlanda'daki birlikçi partiler tarafından
öne çıkarılmaya çalışılırken, IRA, açıklamasında
bunun politik malzeme aracı olarak kullanılmasının
önüne geçmeye çalıştı. Ağustos 1994'de ilan ettikleri
ateşkesin sürekli olduğunu hatırlatan IRA, ikinci
ateşkeslerinin birincisinin devamı olduğunu vurguluyarak;
her zaman sürekli barışı hedeflediklerini belirti.
IV.1-) SINN FEIN,
Demokratik Barışa Taraf!
Kuzey İrlanda barış süreci, cumhuriyetçi Sinn
Fein'in Mitchell prensipleri olarak bilinen maddeleri
imzalamasıyla yeni bir sürece girdi. Şiddetin
dıştalanması ve Kuzey İrlanda sorununa demokratik-politik
çözümü içeren Mitchell prensipleri altı maddeden
oluşuyor.
Öte taraftan İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (IRA)'nın
ateşkesine şüpheli bakan loyalist ve birlikçi
partiler, Belfast'ta gerçekleşen ön-görüşmelere
katılmadılar. Birlikçi partiler, Sinn Fein'in
Mitchell prensiplerine uyacağına dair verdiği
sözün inandırıcı olmadığını belirterek; Sinn Fein'in
tüm parti görüşmelerine katılabilmesi için IRA'nın
bir kısım silahlarını teslim etmesini gerektiğini
ısrar etti. Böylece barış görüşmeleri daha başından
tehlikeye girdi.
15 Eylül'de başlayan tüm-parti görüşmelerine Kuzey
İrlanda'nın ikinci büyük protestan partisi Demokratik
Birlikçi Parti (DUP) ve UK Birlikçi Parti katılmadı.
DUP lideri din adamı Ian Paisley ve UK Birlikçi
Parti başkanı Robert McCartney, IRA'nın silahlarını
bırakmamasını buna gerekçe gösterdi. Bölgenin
en büyük birlikçi partisi Ulster Birlikçı Parti
(UUP), ise görüşmelere katılıp katılmama konusunda
uzun bir tereddüt gösterdi. Fakat daha sonra parti
içindeki bütün karşı çıkışlara rağmen anlaşma
masasına oturmayı kabul etti.
Eski Amerikalı senatör George Mitchell ve yardımcıları
tarafında hazırlanan ve İrlanda sorunun politik
çözüm öneren prensipler altı maddeden oluşuyor.
Mitchell başkanlığındaki üç kişilik heyetin hazırladığı
maddeler, 22 Ocak 1996'da kamuoyuna açıklandı.
Bölgedeki silahların teslimi konusunda bir formül
arayışında olan heyet, silahlar konusunun görüşmelere
paralel olarak yürütülmesini önermişti. Mitchell'in
hazırladığı barış planının ana hatları ise şunlardı:
1- Politik sorunların çözümünde barışçıl ve demokratik
yöntemlere uymak.
2- Tüm paramilitarist örgütlerin silahsızlandırılmasını
desteklemek.
3- Olası bir silahsızlandırmanın, bağımsız komisyon
tarafından gerçekleştirilmesini desteklemek. Bu
komisyonun kararına uymak.
4- Tüm partlerin görüşmelerin sonuçlarını etkilemek
için güç kullanmasına karşı çıkmak.
5- Tüm parti görüşmelerinde çıkacak sonuçları
kabul etmek. Görüşmelerde belirlenecek yöntemleri
desteklemek.
6- Bölgede devam eden "cezalandırmalar"(17),
sokak şiddeti ve her türlü şiddeti red etmek.
Böylesi olayların görülmemesi için çaba harcamak.
15 Eylül'de gerçekleşen Sinn Fein'li ilk toplantıdan
sonra ön çalışmalarını yapan taraflar, toplantıdan
memnun ayrıldıklarını söylemelerine rağmen birbirlerinden
farklı açıklamalar yaptılar. İngiliz yetkili "Sinn
Fein, IRA'nın silahlarını erken bir tarihte bırakması
için çaba harcamalı" şeklinde konuşurken,
Sinn Fein'in Başkanı Gerry Adams, "Biz Cumhuriyetçi
bir partiyiz. Amacımız birleşik İrlanda'dır. Bu
gündem ile masaya oturacağız" dedi.
öte yandan, İrlanda'da esen olumlu havaya rağmen
barışın geleceği puslu görünüyor. İngiltere, IRA'nın
silahlarının teslimini isterken; IRA, ateşkesine
karşılık olumlu adımlar atılmasını bekliyor. İngiltere
tarafının politik tutukluları bırakarak gerçek
niyetini göstermesini isteyen IRA, İngiliz askerlerinin
"işgal altındaki" bölgeden çekilmesini
de talep ediyor.
IV.2-) Barış Görüşmeleri
Kuzey İrlanda'da 15 Eylül'de başlayan barış görüşmeleri,
bölgede üst üste işlenen ve taraflar arasındaki
gerginliği artıran cinayetlere rağmen sürdürülmeye
çalışıldı. Kuzey İrlanda Birlik Partisi lideri
David Trimble da 21 Mart'ta partisinin bütün yetkili
kurullarını toplayarak süreci değerlendirdi ve
barışa devam kararını aldı. Aynı günlerde IRA
da Ordu Konseyi'ni toplayarak ateşkese devam etmeyi
kararlaştırdı.
Bu arada Eylül 1997'de başlayan görüşmelerde son
haftaya girilmesiyle birlikte, İrlanda ve İngiltere'de
diplomasi trafiği de canlandı. Ulster Birlikçi
Parti (UUP) Başkanı David Trimble ve Katolik Sosyal
Demokrat İşçi Partisi (SDLP) Başkanı John Hume
ile biraya gelen İngiltere Devlet Başkanı Tony
Blair daha sonra da İrlanda Başbakanı Berti Ahern'i
bir görüşme yaparak taraflar arasındaki pürüzlerin
giderilmesini istedi.
Öte yandan Londra ve Dublin hükümetlerinin, Kuzey
İrlanda için düşündükleri ve Katolik-Protestanların
eşit bir biçimde temsil edilecekleri bölge hükümeti
planı birlikçilerin direnişiyle karşılaştı. Kuzey
İrlanda'nın, Britanya'nın bir parçası olarak kalmasını
isteyen Loyalistler yeni "Meclis" planlarıyla,
Londra ve Dublin'in ortak önerisine karşı çıktılar.
Ulster Birlikçi Partisi (UUP) bölgede kurulacak
Katolik-Protestan komitesi yerine bir meclis önerdi.
Ancak kesin bir protestan egemenliği olan UUP'nin
meclis planı, Kuzey İrlanda'nın ikinci büyük partisi
SDLP tarafından kabul edilmemesi üzerine geçerliliğini
yitirdi. Cumhuriyetçiler'in "Birleşik İrlanda"
fikrine karşı, Birlikçiler'in Güney'in gölgesinde
kalma korkuları ağır tarih boyunca her zaman ağır
bastı. Protestan halk hiç bir zaman tarihteki
"Derry Kuşatması"nın etkisinden kurtulamadı.
Egemen konumunda oldukları İngiltere'ye bağlı
Kuzey İrlanda konumlarını kolay kolay elden bırakmak
istemediler.
27 Aralık'ta bir paramiliter bir protestanın öldürülmesiyle
barış görüşmeleri çıkmaza girdi ve Sinn Fein barış
görüşmelerinden uzaklaştırıldı. Tüm dünyada tekrar
en başa dönüldüğü izlenimini veren bu gelişmeler
Sinn Fein'in tekrar görüşmelere katılmasıyla barış
umutları yeniden canlandı. Ancak, Kuzey İrlanda
Birlikçileri'nin en büyük temsilcisi olan Ulster
Birlik Partisi (UUP), IRA'nın işlenen son cinayetler
ve bombalama girişimleriyle ilişkisi bulunduğuna
dair yeni deliller ele geçirildiğini öne sürerek,
örgütün siyasi kanadının yeniden masadan uzaklaştırılmasını
istedi.
Zaman zaman çıkmaza giren barış görüşmeleri sonunda
Mitchell Prensipleri'nin taraflarca kabul edilmesi
üzerine karar yapılacak referandumlar ile İrlanda
halkına bırakıldı. Her ne kadar grüşmelere katılan
gruplar anlaşmayı onaylamış olsa bile katolik
ve protestan toplumlarındaki kimi gruplar anlaşmayı
ihanet olarak kabul ettiler. Demokratik Birlik
Partisi anlaşma ile protestan halkın satıldığını
iddia ederken kimi paramiliter gruplar savaşa
devam edeceklerini belirttiler. Katolik toplumda
da benzer kaygılar barış girişiminin geleceği
üzerine şüphe yarattı. örneğin INLA(18) gibi gruplar
başından beri anlaşmaya karşı çıkarken, IRA'dan
da kopmalar başladı. Clinton'un Belfast'ı ziyaret
ettiği günlerde cumhuriyetçilerin Belfast'taki
kalelerinden Andersonstown'da şu duvar yazısı
dikkati çekti: "Adams, Collins'i hatırla!"(19)
Bölgede partilerin iç yapılarının karışık durumda
olması bu partilerin kararlı bir tutum izlemesini
engelledi. Kargaşanın boyutları, sadece barış
anlaşmasının onayını değil, liderlerin partileri
içindeki pozisyonlarını bile tehlikeye sokacak
kadar büyük olması partileri tutuk davranmaya
itti.
Bu cephede sadece barış karşıtı Demokratik Birlik
Partisi lideri Ian Paisley, tabanıyla barışık
kalabildi. Paisley, tabanından barış karşıtlığı
ile yüzde 70 destek alırken, diğer büyük Birlikçi
Parti'nin lideri David Trimble'ı da taviz vermekle
suçlayıp, onu hem seçmen, hem de parti tabanı
karşısında yıprattı. Bölgenin en büyük Protestan
tarikatı olan Orange'ın bütün bu süreçteki etkisi
de inkâr edilemez. Protestan partiler, tarikatın
referandumda takınacağı pozisyonu takip ederlerken,
tarikat tavrını hayır oyundan yana koyması hem
barışı tehlikeye soktu; hem de Birlikçi lider
Trimble'ı daha da zor bir konuma soktu.
V-) Sonuç
Bütün bu sendelemelerden sonra görüşmelere katılan
gruplar 10 Nisan'da anlaşmayı imzaladılar. 22
Mayıs'ta Kuzey ve Güney İrlanda'da halk oyuna
sunulan anlaşma ezici bir çoğunlukla kabul edildi
ve "şimdilik" yürürlüğe girdi. Söz konusu
anlaşmanın ana maddeleri şunlar oldu:
1. Silahlı örgütler, yapılacak düzenlemelerle
ellerindeki siahları iki yıl içinde teslim edecekler.
2. Ateşkes ilan etmiş ve ateşkese devam etmiş
örgütlerin hükümlü üyeleri iki yıl içinde salıverilecek.
3. 108 üyeden oluşacak Kuzey İrlanda Meclisi için
seçim yapılacak. Seçilen partilerin meclisteki
ağırlığına göre tüm partilerin temsilcisi bulunan
bir bakanlar kurulu kurulacak.
4. Kuzey İrlanda'nın yönetiminde kurulacak olan
Britanya-İrlanda Konseyi söz sahibi olacak. Söz
konusu konsey Kuzey İrlanda, İrlanda Cumhuriyeti,
Galler, İskoçya ve İngiltere'den atanan üyelerden
oluşacak.
5. İrlanda Cumhuriyeti anayasasında bulunan ve
Kuzey İrlanda üzerinde hak iddia eden maddeleri
kaldıracak.
6. Kuzey İrlanda'nın İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmesi
Kuzey İrlanda'da yaşayan her iki toplumun ortak
kararı ile gerçekleşebilecek.
Ancak anlaşmanın kabul edilmesi savaşın tamamen
bittiği anlamına da gelmiyor. Barış halen bir
pamuk ipliğine bağlı durumda. Anlaşma ile birlikte
ne protestanlar ne de katolikler istediklerini
elde edemediler. İngiltere'nin Kuzey İrlanda Bakanı
Mo Mowlaw'ın deyişiyle "Kimse kaybetmedi,
kimse kazanmadı." İmzalanan anlaşma IRA'nın
yıllardır uğruna mücadele ettiği "Birleşik
Sosyalist İrlanda Cumhuriyeti" fikrinden
çok uzak, ama gerek Sinn Fein gerekse de IRA anlaşmayı
bu uğurda atılmış olumlu bir adım olarak görüyor.
IRA'nın bu düşüncesinin ne kadarını katolik topluma
kabul ettirip ne kadarını ettiremeyeceği ise barışın
kaderini belirleyecek.
Benzer kaygılar protestan gruplar içinde söylenebilir.
Daha barış görüşmelerinin sürdüğü dönemde anlaşmaya
kesinlikle uymayacağını açıklayan Ulster Demokratik
Partisi'nin ve Orange Tarikatı'nın barışı engelleyip
engellemeyeceği halen tartışma konusu. öte taraftan
son yıllarda adını kanlı eylemlerle duyuran Ulster
Gönüllü Gücü (Ulster Voluntary Force-UVF) katliamlarını
ateşkes sonrasında bile devam ettirdi. Biri katolik
biri protestan iki insanın arkadaşlık etmesini
bile kabullenemeyen UVF, bu iki arkadaşı bir pubda
öldürerek, taşıdığı kini bütün dünyaya gösterdi.
Protestan toplum içinde günden güne güçlenen bu
paramiliter grup belki de barışın önündeki en
büyük engeli oluşturuyor.
Savaşın bitimiyle işsiz kalacak olan protestan
güvenlik görevlilerinin ve anlaşma uyarınca hapisten
çıkacak olan protestan militanların ne yapacakları
ise halen kafalarda bir soru işareti olmakta.
ömrü boyunca cinayet işlemekten başka hiç bir
şey yapmamış bu militanların savaşı sürdürmek
istemesi durumunda IRA'nın ya da farklı katolik
grupların karşılık vermesi ise kaçınılmaz bir
son olarak gözükmekte. Bütün bu tehlikelerin farkında
olan IRA'nın bu sebeplerden dolayı silah bırakmayı
reddetmesi ise barışın uygulanmasında şimdiden
pürüz oluşturmaya başladı.
Bütün bu sorunların ortasında İngiliz hükümetinin
ve hatta ABD'nin barış konusunda bu kadar ısrarcı
olmaları ise pek alışıldık bir durum değil. Emperyalizmin
ve sömürünün lideri konumunda bulunan bu iki devletin
bunca yıl sonra barışı desteklemelerini dökülen
kandan rahatsız olmalarıyla açıklamak mümkün değildir.
Sorunun cevabı ise Kuzey İrlanda'nın kapitalist
sömürü için adeta bir cennet olarak görülmesidir.
Kuzey İrlanda, İngilizce konuşan eğitimli ve Avrupa'ya
göre ucuz olan işgücü nedeniyle Amerikan şirketlerinin
yeni cazibe merkezi oldu. Bütün bu koşullara Kuzey
İrlanda'nın Avrupa'ya coğrafi yakınlığı ve işçi
sınıfının parçalanmışlığı da eklenince Kuzey İrlanda,
küreselleşme adına dünyanın dört bir yanında at
koşturan şirketlerin iştahını kabarttı. ABD Başkanı
Clinton, BBC'deki katıldığı bir televizyon programında
"halka usta bir pazarlamacı üslubuyla şöyle
seslendi: 'Böyle bir fırsat insanın ömründe bir
kez ele geçer.' Clinton'un Kuzey İrlanda halkına
bahsettiği kaçırılmaması gereken fırsat şuydu:
'Barışı seçin, siz de zengin olun.' Nitekim 8
Haziran'da, ABD Ticaret Bakanı William Dalley,
beraberindeki kalabalık bir işadamı heyetiyle
bölgeyi ziyaret edecek." (Cumhuriyet, 22
Mayıs 1998)
ABD'de yaşayan ve sayıları 40 milyonu bulan İrlanda
kökenlilerin oylarını da hesaba katan Clinton'ın
ve barış sayesinde ikinci kez başbakan seçilmeyi
kafasına koyan Blair'in barışı neden istedikleri
işte bu kadar açık... Böylesine tehlikeli ayaklar
üzerine oturtulan İrlanda barışının yeni bir savaşa
yol açıp açmayacağı ise henüz belli değil. Ancak
kesin olan bir şey var ki, kapitalizm ve onun
sömürü düzeni halklara barış ve refah getirmekten
çok uzak. İrlanda'da mutlak bir barışın sağlanması
ise ancak 18. yüzyılın sonunda olduğu adanın her
iki toplumunun sömürüye karşı ortak hareket etmesiyle
mümkün olacaktır; tıpkı dünyanın her yerinde olması
gerektiği gibi...
Dipnotlar:
13) Bu yasak çeşitli televizyon kanalları tarafından
ilginç yöntemlerle delinmeye çalışıldı. örneğin
Gerry Adams'ın konuşmalarının televizyonlarda
yayınlanmasının tamamen yasak olmasından dolayı,
televizyonlar Adams'ın konuşmalarını -tiyatrocular
tarafından- tekrar seslendirerek yayınlıyorlardı.
14) Her yıl yaz aylarında düzenlenen yürüyüşe
Protestan sanatçılar, meslek sahipleri ve Apprentice
Boys'lar Katoliklerin yaşadıkları bölgelerde geçerek;
1689'da Katolik Kral II. James'ye karşı Deryy'nin
Katolik Kral II. James tarafından kuşatılmasına
karşın, kentin zanaak‚rlar savunulmasıyla kazanılan
12 Ağustos 1689'da zaferini kutlarlar. Ancak yürüyüşün
katolik mahallelerinden de geçmesi gerginliği
artırır.
15) Dublin'de yayımlanan 9 Haziran 1996'da tarihli
'Sunday Tribune'ın araştırmasına göre, Kuzey İrlanda'daki
Katoliklerin yüzde 36'sı, Protestanların yüzde
24'ü, barış görüşmelerinden kalıcı çözüm çıkacağına
inanıyor. Ankete katılanların yüzde 54'ü de, Sinn
Fein'in Kuzey İrlanda'nın geleceğine ilişkin görüşmelere
katılmasını istiyor.
16) Sinn Fein'e yakınlığıyla tanınan 'Cumhuriyetçi
Haber' dergisine yayımlanan itiraflarında eski
bir polis köstebeği, Kuzey İrlanda Kraliyet Polisi'nin
(RUC), IRA karşıtı gizli yöntemlerini açıkladı.
Thomas Douglas, iki yıl RUC için ajan olarak çalıştıktan
sonra "Patinajcı" diye adlandırılan
grupta çalıştığını; IRA'ın 18 aylık ateşkes döneminde
düzenlenen provokasyonlara katıldığını; "Cumhuriyetçilerin
aralarında ayrılık ve ihtilaf olduğu" yönünde
kara propaganda yaptıklarını ifade etti. "Kara
propaganda" için basını yanlış bilgilendirdiklerini
ve IRA imzalı açıklamalarla, örgütte çelişkiler
olduğu izlenimi yaratmaya çalıştıklarını söyledi.
17) Ufak bir ayrıntı olarak görünmesine rağmen
bu madde Kuzey İrlanda için hayati önem taşıyor.
Çünkü söz konusu "cezalandırmalar" IRA
tarafından uyuşturucu kaçakçılarına ve soygunculara
diz kapaklarına ateş etmek suretiyle karşı uygulanıyor.
IRA yaptığı bu "cezalandırmalar" ile
hem sokakta düzeni sağlıyor; hem de halkın güvenini
kazanıyor. 1994'te ateşkes sırasında bile bu "cezaları"
sürdüren IRA'nın bu uygulamadan kolay kolay vazgeçmeyeceği
tahmin ediliyor. IRA'nın bu uygulamaları yapmasının
nedeni ise Kuzey İrlanda polisi (RUC)'un uyuşturucu
tacirlerinin ve soyguncuların peşini bırakıp,
katolikleri sindirmeye ve ezmeye çalışmasıdır.
18) İrlanda Ulusal özgürlük Ordusu (Irish National
Liberation Army) İrlanda'nın birleşmesini ve sosyalist
bir cumhuriyet olması için savaşan küçük ama etkili
bir hareket. 1994 ateşkes ilanından beri ateşkese
uymayacağını açıklayan tek grup.
19) Levent özçağatay, Kuzey İrlanda ve IRA, Papirüs
Yayınları, Nisan 1998
|