Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Temel DEMİRER, Gökçer öZGÜR

Geçtiğimiz sayıda yayınlamaya başladığımız İrlanda dosyamızın devamı olan bu çalışmanın yayınına devam ediyoruz. Bu çalışmalarıyla katkılarını bize sunan Temel Demirer ve Gökçer Özgür'e teşekkürler...

III-) 1994 Ateşkesi ve Sonrası
Bölgede kalıcı bir barışın sağlanabilmesi için öncelikle katolik toplumun temsilcilerinin uzlaşması gerekmekteydi. Bu amaç için SDLP (Social Democratic Labour Party) lideri John Hume ve IRA ordu konseyi 1985 yılında gizlice bir araya geldi; ancak olumlu bir sonuç çıkmadı. Daha sonra ise 1988 yılında Gerry Adams ile John Hume (katolik) Papaz Reid tarafından buluşturuldu ve bu toplantıda barışa giden yolda ilk adım oldu. Bu görüşme sonrasında Dublin de Sinn Fein ile gizlice bağlantıya geçti.
1990 yılında Thatcher'in koltuğunu kaybetmesi katolik toplumda iyimserliğe yol açtı ve IRA 15 yıldan sonra ilk kez Noel dolayısıyla üç günlük ateşkes ilan etti. İngiltere'nin yeni başbakanı Major'ın "IRA ile ya da Sinn Fein ile dialog midemi bulandırıyor" sözleri ise gerçeği yansıtmıyordu. Major'ın bu sözleri söylediği 1993 yılında İngiliz hükümeti IRA ile gizli görüşmelere çoktan başlamıştı. 15 Aralık 1993 Downing Street Deklerasyonu ile İngiltere başbakanı John Major'ın, Kuzey İrlanda'da kalıcı barışın bütün grupların katılımıyla sağlanacağını açıkladılar. 16 Eylül 1994'te hükümetin Sinn Fein ve Gerry Adams'a uyguladığı yayın yasağını(13) kaldırması barış umutlarını iyice artırdı.
Bütün bu çabaların sonucunda 1994 Ağustosu'nda IRA ateşkes ilan etti ve 9 Aralık'ta taraflar arasında ön görüşmeler başladı. Ancak bu ateşkes 17 ay sonra İngiltere'nin uzlaşmaz tutumu yüzünden bozuldu.

III.1-) İngiltere'nin Elindeki Bomba
22 Şubat 1995'te John Major ile İrlanda Başbakanı John Burton'un, İrlanda'da barışın sağlanması ön belgesini imzalaması ve ateşkesin yürürlüğe girmesiyle barış umutları canlandı. 14 Ağustos 1969'dan sonra 3 168 kişinin öldüğü ve 36 680 kişinin de yaralandığı kavga dönemi "bitiyor" sanıldı. Ama olmadı; İrlanda'daki 'Apocalypse Now' aşılamadı... ('Apocalypse Now' bir filmi adı; Türkçesi, "Kıyamet Şimdi, Burada" demek...) Barış için özveriyle ateşkeste ısrar eden IRA, İngiltere'nin tutumu dayanılmaz olunca, Docklands bombasını 'Apocalypse Now' diyerek Major'un eline tutuşturdu. Docklands eylemiyle, barış sürecini tıkayanlara IRA'nın mesajı, "Bomba sizin elinizde"ydi...
31 Ağustos 1994'te ilan edilen ateşkesin ardından IRA'nın sabrı taşmış ve ateşkes, patlayan bombayla havaya uçmuştu. 'The Washington Times'tan Fred Barbash, "Bomba barışı parçaladı", derken her şey "sil baştan" belirsizliğine rücu etti. 'Buraya neden dönüldü?', sorusuna Adams'ın yanıtı netti: "Hükümet ve Kuzey İrlanda'nın İngiltere'ye bağlı kalmasından yana olan Protestan örgüt temsilcileri, çok partili görüşmelere başlanmasını engelleyerek bu ortamı hazırladılar."
İngiltere'nin IRA'ya yönelik dayatmacı tutumu, ateş üzerine benzin dökmek anlamı taşıyordu. Ayrıca "Masaya oturmadan önce, IRA'nın silahlarını teslim etmesi gerek" koşuluysa, Major'un barışa yan çizme "gerekçesi"ydi. Bunun üzerine IRA, Docklands'da bombanın pimini çekip, "İngilizlerle varılan ateşkes 9 Şubat 1996 akşamı saat 18.00'den itibaren geçerliliğini yitirmiştir. 31 Ağustos 1994'de belirttiğimiz gibi ateşkesin amacına ulaşması ve demokratik barış sürecine yardımcı olmak konusundaki kararlılığımızı açıkladık. Ancak İngiliz Hükümeti ve Başbakan Major, barış şansını kucaklamak yerine baltalamayı yeğledi. Barış sürecinin başarısızlığından Major ve hükümeti sorumludur" dedi.
Adams, ateşkesten bir yıl sonra, Belfast'taki mitingde haykırmıştı: "IRA ortadan kaybolmamıştır. Bunu hepiniz biliyorsunuz..." Uyarının ardından çıkıp gelen Docklands eylemiyle IRA gündemin baş maddesi oldu. Aslında barış sürecini torpilleyen İngiltere, IRA'dan böyle bir eylem bekliyordu. 'The Times' gazetesi, İngiliz içgüvenlik örgütü MI5'in ilgili bakanlara, IRA'nın yeni eylemlere başlayacağını da duyurmuştu. MI5'in "Mart-1996'da alevlenecek" dediği eylemler, Şubat'ta devreye girdi.
Docklands eylemine yaslanarak, "IRA, yeniden silaha sarıldı" demek korkunç yanlışları içeriyor; gerçeği yansıtmıyor; görüngüye feda ediyor. Tam tersi, "IRA, barış için silaha sarılmak zorunda bırakıldı"... Kim ne derse desin, IRA'nın bombaları "barışa karşı" değildi; "barış için"di. Sömürgeci İngiliz basınının, "IRA barışın bombalandı" yaygaraları gerçeği yansıtmayan, ucuz manipülasyonların ötesine geçmiyor. Docklands eylemi, "Sağır Sultan"a, bir şeyleri duyurma zorunluluğunun ürünüydü; o kadar...
Sinn Fein'in liderlerinden Adams gibi, Martin McGuiness de eylemi kınamadı. Adams, "IRA, İngiliz hükümetinin Mitchell'in raporuna yönelik tutumunu son damla olarak görmüş olabilir" deyip, acil görüşme istemini dile getirdi. Adams'ın istemine İngiltere'nin yanıtı, savaş tamtamlarının gürültüsünü andırıyordu... Serbest İrlanda Hükümeti de, Adams'ın acil görüşme talebi reddedilip "Görüşmeler, IRA ve Sinn Fein'in şiddeti tümüyle bırakma garantisine dayanılarak yapılıyordu, garantiden cayılması, durumu temelden değiştirdi" dedi. Bu arada "Barışın düşmanlarının başaramayacağını görmek için her şeyi yapmaya kararlıyım", diyen Clinton da demogojik şovlarıyla IRA'yı "telin etti"...

III.2-) Gerry ADAMS Diyor ki...
IRA'nın ateşkesi bozması ardından "Kuzey İrlanda'nın daha fazla barışa gereksinimi var" diyen Gerry Adams, konuşmasında şunlara dikkat çekti: "Londra'da Cuma günü (9 Şubat 1996) İrlanda Cumhuriyet Ordusunun askeri eylemliliğine ara verme sürecini tahrip edici ve trajik bir şekilde sona erdirmesi insanlarda üzüntü ve şok yarattı. Daha üzücü olan şey ise can kaybıydı. Çünkü bunun kaçınılmaz olması gerekmiyordu. Son üç yıl içerisinde özenle yaratılan ortamın ve İrlanda'daki ihtilafı sona erdirecek nihai bir anlaşma umudunun yok olduğu görüldü. Fakat cesaret ve ümidimizin yok olmasına ya da hayal kırıklığına düşülmesine izin vermemeliyiz. Şu an soğuk kanlı olma ve düşünme zamanıdır. Tepkilerden kaçınıp barış arayışları üzerinde yoğunlaşmak zorundayız.
Yaklaşık 18 ay sonra verilen IRA kararıyla düşmanlık tekrar başladı. İlk anda sevinç ve umutların görüldüğü barış süreci, İngiliz uyuşmazlığı ile birlikte gitgide küçülen fırsatların penceresinden, umutsuzluğa ve kötümserliğe dönüştü. Bombalama eyleminin nihai sorumluluğu sadece IRA'ya ait değildir, eylem İngiltere tarafından yaratılan politik girdaptan da ayrı düşünülemez. IRA, İngiliz hükümetinin, İrlanda sorununun çözümünü hedefleyen ciddi ve yapıcı görüşmelere angaje olacağı vaadi üzerine barış sürecine girmişti.
31 Ağustos 1994 tarihli bildirisinde IRA liderliği 'IRA, yeni durumunun potansiyelini bildirerek, demokratik barış sürecinin ilerlemesine katkıda bulunmak ve bunun başarılması için kesin kararlı olduğunun altını çizerek, askeri eylemlerine tamamen ara vermeye karar vermiştir' demiştir. IRA liderliği 'Yaratılan sürecin sağlamlaştırılması ve devam ettirilmesi fırsatına' inandığını belirterek bildirinin son kısmında 'Diğerleri, sadece İngiliz hükümeti değil, sorumluluklarının göreviyle karşı karşıyadır. İsteğimiz enerjimiz , kararlılığımız ve sabrımızla buna katkıda bulunmaktır.' ifadelerini kullanmıştır.
Bildirinin ruhu, halka büyük ölçüde umut ve iyimserlik vermiştir. Bu barış sürecinin tarihlendirilmesine ve ileriye doğru götürülmesine yönelik bir katalizör işlevi sağlamıştır. Ne yazık ki bu etki, IRA'nın Ağustos 1994'te büyük bir cesaretle aldığı kararın İngiliz hükümetinin büyük ölçekli engelleme çabalarının altında kalmıştır. İngiltere'nin IRA inisiyatifine verdiği yanıt ise İrlanda Cumhuriyetçilerini yenmek adına, 25 yıllık sonunun kasten çözülmemesini hedefliyordu. Barışçı bir anlaşma inşa etmek İngiliz hükümetinin yanıtı değildi.
Sinn Fein barışta kararlıdır. Barış stratejisi, partimizin ana fonksiyonudur. Barış ve iyimserliği tekrar inşa etmeye kararlı olduğumuz ve IRA'nın ilan ettiği ateşkes süreci ile gayet açıktı. Sinn Fein üzerine düşen herşeyi yapabilir. Barış için sorumluluk bizimle beraber, özellikle Londra ve Dublin hükümetlerin de üzerindedir. Geçtiğimiz yıllarda barış yapabilmek için çaba sarfeden tüm insanlara, barışın sürdürülmesi için tekrar efor sarf etmeleri için çağrıda bulunuyorum.
Bir barış süreci, eğer ihtilafın ana maddelerine çözüm bulabilirse anlamlı ve sürekli olabilir. Başarılı bir barış süreci, demokrasi ve kendi kaderini tayin hakkı temelinde uzlaşılmış bir anlaşmaya bağlıdır. Sinn Fein, Dublin hükümeti ve John Hume liderliğindeki Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin katıldığı bir barış süreci halkı bir araya getirdi. Ne yazık ki İngiliz hükümeti ve Birlikçiler (Unionists) bu oluşuma yüzlerini çevirdiler. John Major liderliğindeki İngiliz hükümeti bu yolda yükselen her adımın önüne engeller dikti.
17 ay boyunca Sinn Fein ve diğerleri, İngiliz hükümeti ve birlikçilerin İrlanda adasının yeni ve barışçı geleceği üzerinde çalışmak için müzakere masasına oturmasını bekledi. Fakat tüm bu aylar boyunca tek bir kelime dahi konuşulamadı. Tüm dünyada müzakerelerin barış için önceden gerekli olduğunun gözler önüne serildiğini gördük. Güney Afrika'dan Filistin'e müzakerelerin ilerleme için tek yol olduğu açığa çıktı. Nelson Mandela ve F.W. Clerk, Yaser Arafat ve İzak Rabin, barış görüşmelerinin kolay bir görev olmadığını, bununla beraber ayrı ayrı ihtilafların ortaya koyulması için tek yol olduğunu da anladılar.
Rabin'in dediği gibi 'Barış düşmanlarla yapılır, dostlarla değil.' Biz düşmanımızla barış yapmak için halen kararlıyız. Biz ülkemizdeki ve İrlanda ile İngiltere arasındaki ihtilafların sona ermesini görmek istiyoruz. Bu görevde İngiltere'nin yardımına ihtiyacımız var. Barış politik çıkarlara harcanmayacak kadar büyük bir ödüldür. İngiltere var olan duruma cesaretle ve çözüme yönelik bir tavırla yanıt vermeli ve son durumun çözümü için derhal çok partili görüşmeleri başlatmalıdır."
Adams'ın bu açıklamalarına karşın, artık başa dönülmüştü. Ve bir şey daha çok açıktı: IRA, özgürlük mücadelesinden ödün vermezdi. IRA'dan ödünü istemek, varlığına son vermesini istemekle özdeşti. İngiliz askerini ve polisini (Royal Ulster Constabulary) işgalciler olarak gören IRA'nın hedefini, iki sözcük özetliyordu: "İngiltere dışarı!"

III.3-) 'Maze Diplomalı'SINN FEIN ve IRA
IRA, Belfast yakınlarındaki Maze Hapisanesi'nden, "İngiltere'nin en kaliteli üniversitesi" diye söz eder. Bir çok Sinn Fein lideri ve kadrosu da burada yetişmiştir. (Halen 700 civarında IRA'lı hapiste, 100'ü de müebbet!)
"Elinde silah değil, kalem taşıyan nefes borusu", diye nitelenen Sinn Fein'in IRA ile ilişkisine getirdiği tanım çok net: "IRA ile hiçbir ilgimiz yok. Biz sadece demokratik siyasi bir partiyiz. Ancak IRA ile diyaloğun yolu bizden geçer. Barışın gerekliliğini onlara ancak bizim kanalımızla anlatabilirsiniz."
Gerçekten de Sinn Fein, ne IRA'lıdır, ne de IRA'sız. 'Ulster (Kuzey İrlanda) Birlik Partisi'nden David Trimble, "IRA yeniden ateşkes ilan etmezse Sinn Fein tecrit olacak" görüşünü savunsa da, Sinn Fein, IRA ile ters düşmeyen görece özerkliğe sahip bir örgütlenmedir. örneğin 4 Mart 1996 tarihli 'Newsweek' dergisinde, Daniel Pedersen'in "IRA sizi marjinalleştirmedi mi?" sorusuna Adams, "Buna başkaları karar verir. Ben elimden gelenin en iyisini yaptım. İronik olan, Major'un bana ihtiyacı olması ve insanların beni sevmeleri. Eğer beraberce barış sürecine geri dönülmesi istenirse, Major'ın bu köprüye ihtiyacı var. (...) Doğru, bombalama önemli bir duruma işaret ediyor. Barış süreci karşıtlarının, kendi bencilce sonları için kullanacakları önemli bir durum. (...) Fakat barış sürecinin onarılması gerektiğinden eminim. (...) Çünkü alternatif bir hayli tatsız. (...) Arzunun iyimserliği, zekanın kötümserliğini yenmelidir" yanıtını veriyor.
Ayrıca da Sinn Fein, yaygın bir destek ve dayanışmaya sahip., ABD'deki 'Sinn Fein'in Dostları' örgütlenmesi, ülkede yaşayan 40 milyon civarındaki İrlanda kökenli tarafından destekleniyor. Söz konusu örgüt, sadece 1995'in 'Aziz Patrick Günü'nde (Katoliklerin dini bayramlarından birisi) 750 bin dolar toplamıştı.
"IRA terörist midir?" Soruyu, 'Evet/Hayır' ikileminden kurtarmak gerek. IRA bir gerçektir ve bu gerçeği yaratan da sömürgeci işgal! 1918'de İrlanda bütünde gerçekleştirilen son genel seçimlerde ezici çoğunluğun bağımsızlık için oy vermesine aldırmadan adayı bölen ve işbirlikçi Protestan azınlığı "çoğunluk" ilan ederek Kuzey İrlanda sorununu yaratan İngiliz sömürgeciliği... IRA anti-sömürgeci bir örgüt ve işgal oldukça da mücadele edecek...
İngiliz Hükümeti'nin temel amacı, dün de bugün de IRA'yı silahsızlandırarak, "sömürgeci barış oyunları"yla devre dışı bırakmaktı. Oysa muhafazakâr İngiliz gazetesi 'Sunday Telegraph'ın bile itiraf ettiği üzere, "Kuzey İrlanda sınırları içinde yapılacak seçimler, sadece statükoyu tasdik edecek, dolayısıyla herkesi kapsayan bir barışa giden yolda, hiçbir şekilde atlama taşı olamayacaktır..."
İrlanda'daki kilitlenmeden IRA ve Sinn Fein, sorumlu tutulmaya kalkışılsa da, Kuzey İrlanda'daki 'Ulster Gönüllü Güçleri' (UVF) ve 'Ulster özgürlük Savaşçıları' (UFF) gibi milliyetçi infaz gruplarının, fanatik Protestan örgütlenmelerin ve barış sürecini torpilleyen Major ile Bruton'un sorumluluğu göz ardı edilebilir mi? Kilitlenmeden İrlanda sorununu sürüncemede bırakan İngiliz şövenizminin, Protestan fanatizminin payı yok mu? Parlamento'daki fanatik 'Protestan Topluluğu'nun temsilcisi rahip Ian Paisley, Doclands eyleminin ardından, "Teröristler, her zaman teröristtirler, onların ateşkesine inanmayın demiştik", açıklamasını yapmamış mıydı? Major, IRA'nın da yer aldığı barış sürecinden kendi rızası ile çıkmıştı. Oyunu bozan İngiltere idi. IRA'nın patlattığı bombadaki parmak izleri, Major ile Bruton'a aitti; eylemlerin, "sui-niyetli teşvikçileri" ortadaydı!
Martin McGuinness'in, 'The Observer' gazetesine belirttiği gibi, "IRA'yı tekrar ateşkes ilan etmeye ikna edecek, herhangi bir neden ve kazanım, hal‚ söz konusu değil"di. Ve IRA'yı en iyi anlatan Adams'ın şu belirlemesiydi: "Yanıtının 'Hayır' olacağı bir soruyu IRA'ya götürmek kimseye yarar sağlamaz..."
Kimse politik manevralarla IRA'yı dışlayarak İrlanda'da barışı sağlayamazdı. Çünkü eski bir IRA komutanı, "IRA, İngiliz hükümetinin anladığı tek dil olarak gördüğü şiddete bir süre devam edecek, daha sonra da tekrar ateşkes ilan edecek" deyip, soruyordu: "İngiltere'nin bizi dinlemesi için, mutlaka ses getiren bir eylem yapmak mı gerekiyor?"
Gerçekten de IRA komutanı haksız değildi. Barışa yan çizerek rüzgar ekenler, ateşkesin bozulmasıyla devreye giren fırtınaya katlanmak zorundaydı. Çünkü Martin McGuinness, 26 Şubat 1994'te Belfast açıklamasında, "Sinn Fein masaya silahlarla oturacaktır" demişti ve İngiltere bunu biliniyordu...
Bu uğurda İrlanda'nın altı kuzey eyaletinde 30 Mayıs 1996'daki seçimlere Sinn Fein de katıldı. 18 Seçim bölgesinde seçime giren Sinn Fein "Oylar Barışa" kampanyası yürüttü. Kampanyaya ilişkin olarak Mitchel Mc Laughlin, "Sinn Fein seçimlere, oylar barışa... sloganıyla giriyor. Sinn Fien bir İrlanda partisidir. Bu seçim, İngilizlerin barışı görmezden gelmelerine ve birlikçilerin ülkemizi parçalama istemlerine karşın, yürüteceğimiz bir barış kampanyası olacak" diyordu. Sinn Fein'in listesinde Gerry Adams, Martin Mc Guinness, Lucilita Breathenach ve Pat Doherty yer aldı.
Kuzey İrlanda'da 30 Mayıs seçimlerinde Sinn Fein büyük başarı kazandı; 17 temsilci çıkardı. Sinn Fein oylarını, 1992'ye oranla yüzde 5 artırarak, yüzde15 dolayında oy aldı. Adams, seçim sonuçlarını değerlendirirken, "Halk bize oy vererek, görüşmeler sürecinde yer almamızı istedi. İrlanda halkının bu talebini görmemek, politik bir hata olur" dedi. Aynı kesitte IRA'da barışa hazır olduğunun altını çizip, "Biz yine de demokratik barış sürecini geliştirmek istiyoruz. Barış süreci için gerçekçi katkısı olanların çabalarını görüyor ve değer veriyoruz" diyordu.
Adams, ABD gezisinde New York'ta yayımlanan 'Irish Voice/İrlandalının Sesi' dergisiyle röportajında, "Eğer İngiltere ve İrlanda barış için 'yeni bir uzlaşma' yapmadığı takdirde, IRA liderleri bir 25 yıl daha savaşmaya hazır" vurgusuyla, "Yeni bir barış anlaşmasına gereksinim var. Ancak önkoşul olarak IRA'nın silahlarını bırakması söz konusu değil; silahların bırakılması, ancak taraflar arasındaki anlaşmayla devreye girebilir" diyordu.
Martin McGuinnes de, İngiliz hükümetinin İrlanda'da barış istedikleri yönünde demeçler verdiklerini, fakat barış için herhangi bir adım atmadıklarını belirterek şunları diyordu: "Şimdiye kadar ne İngiliz tarafı ne de Birlikçi gruplar, yeni bir IRA ateşkesine yaklaşımları konusunda net konuşmadılar. İngilizler ve Birlikçiler, başlangıçtan itibaren barış sürecinin önünü tıkadılar. Bir çok çatışmada olduğu gibi, bizim sorunumuz da ancak, düşmanla yapılacak görüşmeler sürecinde çözülecektir. Yapılması gereken eski düşmanla diyalog sürecinin başlatılması ve karşılıklı güvenin inşa edilmesidir. Yeni bir süreç başlatılması için atılması gereken en önemli adım başta İngiliz ve Güney İrlanda hükümetleri olmak üzere, Kuzey İrlanda'daki tüm partilerin yer alacağı demokratik görüşmelerin başlamasıdır. Derhal yapılması gereken şey, iki hükümetin, tüm partilerin eşitlikçi bir temelde katılacakları toplantıların gerçekleşmesini sağlayacak bir mekanizmayı oluşturmalarıdır.
Ancak Major'la yeni bir süreç başlayamaz. Major'ın İrlanda sayfası kapandı. Yıllardır hiç bir şey değişmedi. Katolik ve Protestan toplum izlenen yanlış politikalar nedeniyle, acılar çekti. Biz, herkesin ulusal haklarının kabul edilmesinden yanayız. Shankill bölgesinde (Protestan Halk) oturanların hakları, istemleri göz önüne alınmalı. Buna karşı çıkmıyoruz. Fakat Katolik İrlanda halkının kendi geleceğini belirleme, kendi kendini yönetme ve diğer istemleri dikkate alınmalı. Tüm bunların olabilmesi için iki toplumun, masada olmaları gerekiyor. Sorunlar, taraflarının yer aldığı görüşmeler süreyle çözümlenebilir. Biz bunu her zaman söyledik. Barış için yakalanan çok önemli bir fırsat vardı: 31 Ağustos 1994 -9 Şubat 1996 arasında yaşanan tek taraflı IRA ateşkesi... Bu fırsat değerlendirilemedi. İngiliz hükümeti, Sinn Fein'i tüm-parti görüşmelerine kabul etmeyerek ve sürekli yeni ön-şartlar getirerek, ateşkesi bitirdi. Biz Sinn Fein olarak, yine de barıştan yanayız. Politikalarımızın temelinde barış var. Bizim görmek istediğimiz, yeni barış sürecinin başlatılmasıdır. Biz, IRA'nın ikinci bir ateşkes ilan etmesini istiyoruz. Fakat aynı zamanda, İngiliz hükümetinin de ateşkes ilan ettiğini görmek istiyoruz. İngiliz hükümetinin Kuzey devletini (yani Kuzey İrlanda'yı) kurduktan sonra, İrlanda halkı üzerinde ateşkes ilan ettiğini görmedik. Yine de IRA'nın ateşkes ilan edip etmeyeceğini ben bilemem. Fakat olayları izleyen bir insan olarak, böylesi bir sürecin başlaması için, maddi koşulları olması gerektiğini söyleyebilirim... İngiliz hükümetinin, uyanarak gerçekleri görmesi gerekiyor. Görüşmeler masasında, gerçekçi ve nihai barışı hedefleyen planlar olmalı. Bunu biz son iki yıl içinde göremedik. Yaşanan ateşkes sürecinde gördüğümüz sürekli erteleme, önkoşullar, gerçekçi olmayan ve kimsenin kabul etmeyeceği istemler oldu. İngiliz hükümeti barışa yönelik acendasını değiştirmeli. Soruna güvenlik çervesinden değil, politik çercevede bir çözüm üzerinde yoğunlaşmalı. Belirttiğim gibi, biz İrlanda'da nihai barış, eşitlik ve sorunların görüşmeler yoluyla çözülmesini istiyoruz. önümüzdeki, seçim kampanyamızda da, bu konuları işleyeceğiz. Halkımızı, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da temsil edeceğiz."

III.4-) DOCKLANDS Sorası Barış
IRA'nın Şubat 1996'da, "İngiliz devletinin sorumsuz tutumu"nu gerekçe gösterip ateşkesi bozmasıyla kilitlenen barış süreci, Temmuz 1996'da Protestanların Orange Order ve 10 Ağustos 1996'daki Apprentice Boys yürüyüşüyle(14) siyasal atmosferi daha da ağırlaştırdı. Protestanların kutlama yürüyüşleri yoğun tepkileriyle karşılandı.
Bu ortamda Adams, Apprentice Boys yürüyüşüne itirazları olmadığını kaydederek, karşı çıktıklarının bölgede yürütülen ayrımcı İngiliz politikası olduğunu ifade etti. Bölgede her yıl 3000 Orange Order ve Apprentice Boys gösterisinin düzenlendiğine dikkat çeken Adams, "Yürüyüşler anti-Katolik olmasına karşın, yapılmalıdır. Bizim karşı çıktığımız, Katoliklerin ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesidir" dedi. Ancak Major, "Gelişen olaylar göstermiştir ki, Sinn Fein'nin IRA ile ilişkisi artıyor. Onlar aynı madalyonun iki yüzü. Sinn Fein uzun süreli ateşkes olmasını istiyorsa, IRA yeni bir ateşkes ilan etmeli",(15) yanıtını verdi.
Sinn Fein de, bu iddiaları şiddetle reddetti. Ayrıca Martin McGuinness, "Eğer görüşmeler Sinn Fein'siz yapılırsa, bu IRA nedeniyle olmayacak, tam tersine 17 aylık ateşkes süreci boyunca barış için hiçbir çaba göstermeyenler sayesinde olacak" dedi.(16) Adams da Sinn Fein'in çağrısını yineledi: "Yeni bir barış sürecine ihtiyacımız var. Ateşkesle yakalanan barış şansını yeniden diriltmek için çok geç değil. Ancak hükümet, görüşmeler için gerçekçi bir tek kelime dahi söylemedi. Kuzey İrlanda sorunun çözüleceği, yeni bir atılıma ihtiyaç var. Anahtar hükümetin elinde. Major, İrlanda sorununa barışçıl demokratik çözüm istiyorsa, sorumluluk göstermeli. İngiltere ve İrlanda hükümetleri, eşitlikçi temelde başlayacak yeni bir süreç için: Kuzey İrlanda'daki tüm partilerin katılacağı ve hiç bir ön koşulun dayatılmadığı ve hiç bir konu üzerinde gerçek anlamda anlaşma sağlanmadan karara varılmadığı bir ortam yaratmalı. Belirsizliğin giderilmesi için, inisiyatif gerek. Barış için hepimiz üzerimize düşen rolü oynamalıyız..."

IV-) İkinci IRA Ateşkesi
IRA 19 Temmuz 1997'de bekleneni yaptı ve yeniden ateşkes ilan etti. Sinn Fein'in Dublin'de gerçekleşen merkezi toplantısından sonra IRA'ya yaptığı ateşkes çağrısına IRA merkez komitesi olumlu yanıt verdi. 19 Temmuz'da kısa bir açıklama yapan IRA, Ağustos 1994'te ilan ettiği ateşkesini yeniden inşa edeceğini açıkladı. Başta İrlanda'nın kuzey bölgelerindeki savaşçıları olmak üzere, Britanya ve Güney İrlanda'daki üyelerine kısa bir talimat gönderen IRA askeri konseyi "Silahlı eylemlerimiz Pazar günü geceyarısından sonra durmuştur" dedi.
Sinn Fein liderleri Gerry Adams ve Martin McGuinnes'in "IRA liderliği ile görüştük. Kendilerinden ateşkes ilan etmelerini istedik. Bu istemimizin kısa zamanda yerine getirileceği belirtildi." sözlerinden bir gün sonra ateşkes ilan eden IRA konuya ilişkin bildirisinde şunlara yer verdi. "31 Ağustos 1994 tarihinde, nihai barış görüşmelerine bir katkı olarak, İrlanda Cumhuriyet Ordusu nihai ateşkes ilan etti. 17 ay süren ateşkes süresince Britanya hükümeti ve Birlikçiler'in gerçek ve kapsamlı görüşmelerin yolunu bloke etmeleri, istemediğimiz halde ateşkesi terk etmemize yol açtı. İrlanda Cumhuriyet Ordusu Britanya'nın İrlanda'daki yönetimine son vermek için mücadele edeceğine söz vermektedir."
Bu açıklamasıyla ateşkes yapmakla mücadelesinden ödün vermediğinin de altını çizen IRA şöyle devam etti: "Bu (Britanya yönetimi) ülkemizdeki bölünmenin ve çatışmaların köküdür. Biz, nihai barış istiyoruz. Bunun için demokratik, gerçek ve kapsamlı görüşmelere hazırlanıyoruz. Bu nedenle, günümüzdeki politik durumu değerlendirdikten sonra, IRA liderliği, askeri operasyonlarının 20 Temmuz 1997 Pazar günü, gece yarısından itibaren durdurulmasına karar vermiştir. Ağustos 1994'deki ateşkesimizi tek taraflı olarak yeniden inşa ediyoruz. Tüm IRA birimlerine, buna göre, talimatlar gönderildi."
IRA'nın ateşkes ilanı Londra gündemine bomba gibi düştü. IRA ateşkesi belli bir süredir bekleniyordu. Buna rağmen önce Sinn Fein başkanı Gerry Adams'ın açıklamasının hemen ardından IRA'nın çok kısa bir açıklama ile ateşkes ilan ettiğini belirtmesiyle, barış dünya basınında ilk sıralara yerleşti.
Ateşkesin "geçici mi, sürekli mi?" olduğu sorusu, Kuzey İrlanda'daki birlikçi partiler tarafından öne çıkarılmaya çalışılırken, IRA, açıklamasında bunun politik malzeme aracı olarak kullanılmasının önüne geçmeye çalıştı. Ağustos 1994'de ilan ettikleri ateşkesin sürekli olduğunu hatırlatan IRA, ikinci ateşkeslerinin birincisinin devamı olduğunu vurguluyarak; her zaman sürekli barışı hedeflediklerini belirti.

IV.1-) SINN FEIN,
Demokratik Barışa Taraf!

Kuzey İrlanda barış süreci, cumhuriyetçi Sinn Fein'in Mitchell prensipleri olarak bilinen maddeleri imzalamasıyla yeni bir sürece girdi. Şiddetin dıştalanması ve Kuzey İrlanda sorununa demokratik-politik çözümü içeren Mitchell prensipleri altı maddeden oluşuyor.
Öte taraftan İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (IRA)'nın ateşkesine şüpheli bakan loyalist ve birlikçi partiler, Belfast'ta gerçekleşen ön-görüşmelere katılmadılar. Birlikçi partiler, Sinn Fein'in Mitchell prensiplerine uyacağına dair verdiği sözün inandırıcı olmadığını belirterek; Sinn Fein'in tüm parti görüşmelerine katılabilmesi için IRA'nın bir kısım silahlarını teslim etmesini gerektiğini ısrar etti. Böylece barış görüşmeleri daha başından tehlikeye girdi.
15 Eylül'de başlayan tüm-parti görüşmelerine Kuzey İrlanda'nın ikinci büyük protestan partisi Demokratik Birlikçi Parti (DUP) ve UK Birlikçi Parti katılmadı. DUP lideri din adamı Ian Paisley ve UK Birlikçi Parti başkanı Robert McCartney, IRA'nın silahlarını bırakmamasını buna gerekçe gösterdi. Bölgenin en büyük birlikçi partisi Ulster Birlikçı Parti (UUP), ise görüşmelere katılıp katılmama konusunda uzun bir tereddüt gösterdi. Fakat daha sonra parti içindeki bütün karşı çıkışlara rağmen anlaşma masasına oturmayı kabul etti.
Eski Amerikalı senatör George Mitchell ve yardımcıları tarafında hazırlanan ve İrlanda sorunun politik çözüm öneren prensipler altı maddeden oluşuyor. Mitchell başkanlığındaki üç kişilik heyetin hazırladığı maddeler, 22 Ocak 1996'da kamuoyuna açıklandı. Bölgedeki silahların teslimi konusunda bir formül arayışında olan heyet, silahlar konusunun görüşmelere paralel olarak yürütülmesini önermişti. Mitchell'in hazırladığı barış planının ana hatları ise şunlardı:
1- Politik sorunların çözümünde barışçıl ve demokratik yöntemlere uymak.
2- Tüm paramilitarist örgütlerin silahsızlandırılmasını desteklemek.
3- Olası bir silahsızlandırmanın, bağımsız komisyon tarafından gerçekleştirilmesini desteklemek. Bu komisyonun kararına uymak.
4- Tüm partlerin görüşmelerin sonuçlarını etkilemek için güç kullanmasına karşı çıkmak.
5- Tüm parti görüşmelerinde çıkacak sonuçları kabul etmek. Görüşmelerde belirlenecek yöntemleri desteklemek.
6- Bölgede devam eden "cezalandırmalar"(17), sokak şiddeti ve her türlü şiddeti red etmek. Böylesi olayların görülmemesi için çaba harcamak.
15 Eylül'de gerçekleşen Sinn Fein'li ilk toplantıdan sonra ön çalışmalarını yapan taraflar, toplantıdan memnun ayrıldıklarını söylemelerine rağmen birbirlerinden farklı açıklamalar yaptılar. İngiliz yetkili "Sinn Fein, IRA'nın silahlarını erken bir tarihte bırakması için çaba harcamalı" şeklinde konuşurken, Sinn Fein'in Başkanı Gerry Adams, "Biz Cumhuriyetçi bir partiyiz. Amacımız birleşik İrlanda'dır. Bu gündem ile masaya oturacağız" dedi.
öte yandan, İrlanda'da esen olumlu havaya rağmen barışın geleceği puslu görünüyor. İngiltere, IRA'nın silahlarının teslimini isterken; IRA, ateşkesine karşılık olumlu adımlar atılmasını bekliyor. İngiltere tarafının politik tutukluları bırakarak gerçek niyetini göstermesini isteyen IRA, İngiliz askerlerinin "işgal altındaki" bölgeden çekilmesini de talep ediyor.

IV.2-) Barış Görüşmeleri
Kuzey İrlanda'da 15 Eylül'de başlayan barış görüşmeleri, bölgede üst üste işlenen ve taraflar arasındaki gerginliği artıran cinayetlere rağmen sürdürülmeye çalışıldı. Kuzey İrlanda Birlik Partisi lideri David Trimble da 21 Mart'ta partisinin bütün yetkili kurullarını toplayarak süreci değerlendirdi ve barışa devam kararını aldı. Aynı günlerde IRA da Ordu Konseyi'ni toplayarak ateşkese devam etmeyi kararlaştırdı.
Bu arada Eylül 1997'de başlayan görüşmelerde son haftaya girilmesiyle birlikte, İrlanda ve İngiltere'de diplomasi trafiği de canlandı. Ulster Birlikçi Parti (UUP) Başkanı David Trimble ve Katolik Sosyal Demokrat İşçi Partisi (SDLP) Başkanı John Hume ile biraya gelen İngiltere Devlet Başkanı Tony Blair daha sonra da İrlanda Başbakanı Berti Ahern'i bir görüşme yaparak taraflar arasındaki pürüzlerin giderilmesini istedi.
Öte yandan Londra ve Dublin hükümetlerinin, Kuzey İrlanda için düşündükleri ve Katolik-Protestanların eşit bir biçimde temsil edilecekleri bölge hükümeti planı birlikçilerin direnişiyle karşılaştı. Kuzey İrlanda'nın, Britanya'nın bir parçası olarak kalmasını isteyen Loyalistler yeni "Meclis" planlarıyla, Londra ve Dublin'in ortak önerisine karşı çıktılar. Ulster Birlikçi Partisi (UUP) bölgede kurulacak Katolik-Protestan komitesi yerine bir meclis önerdi.
Ancak kesin bir protestan egemenliği olan UUP'nin meclis planı, Kuzey İrlanda'nın ikinci büyük partisi SDLP tarafından kabul edilmemesi üzerine geçerliliğini yitirdi. Cumhuriyetçiler'in "Birleşik İrlanda" fikrine karşı, Birlikçiler'in Güney'in gölgesinde kalma korkuları ağır tarih boyunca her zaman ağır bastı. Protestan halk hiç bir zaman tarihteki "Derry Kuşatması"nın etkisinden kurtulamadı. Egemen konumunda oldukları İngiltere'ye bağlı Kuzey İrlanda konumlarını kolay kolay elden bırakmak istemediler.
27 Aralık'ta bir paramiliter bir protestanın öldürülmesiyle barış görüşmeleri çıkmaza girdi ve Sinn Fein barış görüşmelerinden uzaklaştırıldı. Tüm dünyada tekrar en başa dönüldüğü izlenimini veren bu gelişmeler Sinn Fein'in tekrar görüşmelere katılmasıyla barış umutları yeniden canlandı. Ancak, Kuzey İrlanda Birlikçileri'nin en büyük temsilcisi olan Ulster Birlik Partisi (UUP), IRA'nın işlenen son cinayetler ve bombalama girişimleriyle ilişkisi bulunduğuna dair yeni deliller ele geçirildiğini öne sürerek, örgütün siyasi kanadının yeniden masadan uzaklaştırılmasını istedi.
Zaman zaman çıkmaza giren barış görüşmeleri sonunda Mitchell Prensipleri'nin taraflarca kabul edilmesi üzerine karar yapılacak referandumlar ile İrlanda halkına bırakıldı. Her ne kadar grüşmelere katılan gruplar anlaşmayı onaylamış olsa bile katolik ve protestan toplumlarındaki kimi gruplar anlaşmayı ihanet olarak kabul ettiler. Demokratik Birlik Partisi anlaşma ile protestan halkın satıldığını iddia ederken kimi paramiliter gruplar savaşa devam edeceklerini belirttiler. Katolik toplumda da benzer kaygılar barış girişiminin geleceği üzerine şüphe yarattı. örneğin INLA(18) gibi gruplar başından beri anlaşmaya karşı çıkarken, IRA'dan da kopmalar başladı. Clinton'un Belfast'ı ziyaret ettiği günlerde cumhuriyetçilerin Belfast'taki kalelerinden Andersonstown'da şu duvar yazısı dikkati çekti: "Adams, Collins'i hatırla!"(19)
Bölgede partilerin iç yapılarının karışık durumda olması bu partilerin kararlı bir tutum izlemesini engelledi. Kargaşanın boyutları, sadece barış anlaşmasının onayını değil, liderlerin partileri içindeki pozisyonlarını bile tehlikeye sokacak kadar büyük olması partileri tutuk davranmaya itti.
Bu cephede sadece barış karşıtı Demokratik Birlik Partisi lideri Ian Paisley, tabanıyla barışık kalabildi. Paisley, tabanından barış karşıtlığı ile yüzde 70 destek alırken, diğer büyük Birlikçi Parti'nin lideri David Trimble'ı da taviz vermekle suçlayıp, onu hem seçmen, hem de parti tabanı karşısında yıprattı. Bölgenin en büyük Protestan tarikatı olan Orange'ın bütün bu süreçteki etkisi de inkâr edilemez. Protestan partiler, tarikatın referandumda takınacağı pozisyonu takip ederlerken, tarikat tavrını hayır oyundan yana koyması hem barışı tehlikeye soktu; hem de Birlikçi lider Trimble'ı daha da zor bir konuma soktu.

V-) Sonuç
Bütün bu sendelemelerden sonra görüşmelere katılan gruplar 10 Nisan'da anlaşmayı imzaladılar. 22 Mayıs'ta Kuzey ve Güney İrlanda'da halk oyuna sunulan anlaşma ezici bir çoğunlukla kabul edildi ve "şimdilik" yürürlüğe girdi. Söz konusu anlaşmanın ana maddeleri şunlar oldu:
1. Silahlı örgütler, yapılacak düzenlemelerle ellerindeki siahları iki yıl içinde teslim edecekler.
2. Ateşkes ilan etmiş ve ateşkese devam etmiş örgütlerin hükümlü üyeleri iki yıl içinde salıverilecek.
3. 108 üyeden oluşacak Kuzey İrlanda Meclisi için seçim yapılacak. Seçilen partilerin meclisteki ağırlığına göre tüm partilerin temsilcisi bulunan bir bakanlar kurulu kurulacak.
4. Kuzey İrlanda'nın yönetiminde kurulacak olan Britanya-İrlanda Konseyi söz sahibi olacak. Söz konusu konsey Kuzey İrlanda, İrlanda Cumhuriyeti, Galler, İskoçya ve İngiltere'den atanan üyelerden oluşacak.
5. İrlanda Cumhuriyeti anayasasında bulunan ve Kuzey İrlanda üzerinde hak iddia eden maddeleri kaldıracak.
6. Kuzey İrlanda'nın İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmesi Kuzey İrlanda'da yaşayan her iki toplumun ortak kararı ile gerçekleşebilecek.
Ancak anlaşmanın kabul edilmesi savaşın tamamen bittiği anlamına da gelmiyor. Barış halen bir pamuk ipliğine bağlı durumda. Anlaşma ile birlikte ne protestanlar ne de katolikler istediklerini elde edemediler. İngiltere'nin Kuzey İrlanda Bakanı Mo Mowlaw'ın deyişiyle "Kimse kaybetmedi, kimse kazanmadı." İmzalanan anlaşma IRA'nın yıllardır uğruna mücadele ettiği "Birleşik Sosyalist İrlanda Cumhuriyeti" fikrinden çok uzak, ama gerek Sinn Fein gerekse de IRA anlaşmayı bu uğurda atılmış olumlu bir adım olarak görüyor. IRA'nın bu düşüncesinin ne kadarını katolik topluma kabul ettirip ne kadarını ettiremeyeceği ise barışın kaderini belirleyecek.
Benzer kaygılar protestan gruplar içinde söylenebilir. Daha barış görüşmelerinin sürdüğü dönemde anlaşmaya kesinlikle uymayacağını açıklayan Ulster Demokratik Partisi'nin ve Orange Tarikatı'nın barışı engelleyip engellemeyeceği halen tartışma konusu. öte taraftan son yıllarda adını kanlı eylemlerle duyuran Ulster Gönüllü Gücü (Ulster Voluntary Force-UVF) katliamlarını ateşkes sonrasında bile devam ettirdi. Biri katolik biri protestan iki insanın arkadaşlık etmesini bile kabullenemeyen UVF, bu iki arkadaşı bir pubda öldürerek, taşıdığı kini bütün dünyaya gösterdi. Protestan toplum içinde günden güne güçlenen bu paramiliter grup belki de barışın önündeki en büyük engeli oluşturuyor.
Savaşın bitimiyle işsiz kalacak olan protestan güvenlik görevlilerinin ve anlaşma uyarınca hapisten çıkacak olan protestan militanların ne yapacakları ise halen kafalarda bir soru işareti olmakta. ömrü boyunca cinayet işlemekten başka hiç bir şey yapmamış bu militanların savaşı sürdürmek istemesi durumunda IRA'nın ya da farklı katolik grupların karşılık vermesi ise kaçınılmaz bir son olarak gözükmekte. Bütün bu tehlikelerin farkında olan IRA'nın bu sebeplerden dolayı silah bırakmayı reddetmesi ise barışın uygulanmasında şimdiden pürüz oluşturmaya başladı.
Bütün bu sorunların ortasında İngiliz hükümetinin ve hatta ABD'nin barış konusunda bu kadar ısrarcı olmaları ise pek alışıldık bir durum değil. Emperyalizmin ve sömürünün lideri konumunda bulunan bu iki devletin bunca yıl sonra barışı desteklemelerini dökülen kandan rahatsız olmalarıyla açıklamak mümkün değildir. Sorunun cevabı ise Kuzey İrlanda'nın kapitalist sömürü için adeta bir cennet olarak görülmesidir. Kuzey İrlanda, İngilizce konuşan eğitimli ve Avrupa'ya göre ucuz olan işgücü nedeniyle Amerikan şirketlerinin yeni cazibe merkezi oldu. Bütün bu koşullara Kuzey İrlanda'nın Avrupa'ya coğrafi yakınlığı ve işçi sınıfının parçalanmışlığı da eklenince Kuzey İrlanda, küreselleşme adına dünyanın dört bir yanında at koşturan şirketlerin iştahını kabarttı. ABD Başkanı Clinton, BBC'deki katıldığı bir televizyon programında "halka usta bir pazarlamacı üslubuyla şöyle seslendi: 'Böyle bir fırsat insanın ömründe bir kez ele geçer.' Clinton'un Kuzey İrlanda halkına bahsettiği kaçırılmaması gereken fırsat şuydu: 'Barışı seçin, siz de zengin olun.' Nitekim 8 Haziran'da, ABD Ticaret Bakanı William Dalley, beraberindeki kalabalık bir işadamı heyetiyle bölgeyi ziyaret edecek." (Cumhuriyet, 22 Mayıs 1998)
ABD'de yaşayan ve sayıları 40 milyonu bulan İrlanda kökenlilerin oylarını da hesaba katan Clinton'ın ve barış sayesinde ikinci kez başbakan seçilmeyi kafasına koyan Blair'in barışı neden istedikleri işte bu kadar açık... Böylesine tehlikeli ayaklar üzerine oturtulan İrlanda barışının yeni bir savaşa yol açıp açmayacağı ise henüz belli değil. Ancak kesin olan bir şey var ki, kapitalizm ve onun sömürü düzeni halklara barış ve refah getirmekten çok uzak. İrlanda'da mutlak bir barışın sağlanması ise ancak 18. yüzyılın sonunda olduğu adanın her iki toplumunun sömürüye karşı ortak hareket etmesiyle mümkün olacaktır; tıpkı dünyanın her yerinde olması gerektiği gibi...

Dipnotlar:
13) Bu yasak çeşitli televizyon kanalları tarafından ilginç yöntemlerle delinmeye çalışıldı. örneğin Gerry Adams'ın konuşmalarının televizyonlarda yayınlanmasının tamamen yasak olmasından dolayı, televizyonlar Adams'ın konuşmalarını -tiyatrocular tarafından- tekrar seslendirerek yayınlıyorlardı.
14) Her yıl yaz aylarında düzenlenen yürüyüşe Protestan sanatçılar, meslek sahipleri ve Apprentice Boys'lar Katoliklerin yaşadıkları bölgelerde geçerek; 1689'da Katolik Kral II. James'ye karşı Deryy'nin Katolik Kral II. James tarafından kuşatılmasına karşın, kentin zanaak‚rlar savunulmasıyla kazanılan 12 Ağustos 1689'da zaferini kutlarlar. Ancak yürüyüşün katolik mahallelerinden de geçmesi gerginliği artırır.
15) Dublin'de yayımlanan 9 Haziran 1996'da tarihli 'Sunday Tribune'ın araştırmasına göre, Kuzey İrlanda'daki Katoliklerin yüzde 36'sı, Protestanların yüzde 24'ü, barış görüşmelerinden kalıcı çözüm çıkacağına inanıyor. Ankete katılanların yüzde 54'ü de, Sinn Fein'in Kuzey İrlanda'nın geleceğine ilişkin görüşmelere katılmasını istiyor.
16) Sinn Fein'e yakınlığıyla tanınan 'Cumhuriyetçi Haber' dergisine yayımlanan itiraflarında eski bir polis köstebeği, Kuzey İrlanda Kraliyet Polisi'nin (RUC), IRA karşıtı gizli yöntemlerini açıkladı. Thomas Douglas, iki yıl RUC için ajan olarak çalıştıktan sonra "Patinajcı" diye adlandırılan grupta çalıştığını; IRA'ın 18 aylık ateşkes döneminde düzenlenen provokasyonlara katıldığını; "Cumhuriyetçilerin aralarında ayrılık ve ihtilaf olduğu" yönünde kara propaganda yaptıklarını ifade etti. "Kara propaganda" için basını yanlış bilgilendirdiklerini ve IRA imzalı açıklamalarla, örgütte çelişkiler olduğu izlenimi yaratmaya çalıştıklarını söyledi.
17) Ufak bir ayrıntı olarak görünmesine rağmen bu madde Kuzey İrlanda için hayati önem taşıyor. Çünkü söz konusu "cezalandırmalar" IRA tarafından uyuşturucu kaçakçılarına ve soygunculara diz kapaklarına ateş etmek suretiyle karşı uygulanıyor. IRA yaptığı bu "cezalandırmalar" ile hem sokakta düzeni sağlıyor; hem de halkın güvenini kazanıyor. 1994'te ateşkes sırasında bile bu "cezaları" sürdüren IRA'nın bu uygulamadan kolay kolay vazgeçmeyeceği tahmin ediliyor. IRA'nın bu uygulamaları yapmasının nedeni ise Kuzey İrlanda polisi (RUC)'un uyuşturucu tacirlerinin ve soyguncuların peşini bırakıp, katolikleri sindirmeye ve ezmeye çalışmasıdır.
18) İrlanda Ulusal özgürlük Ordusu (Irish National Liberation Army) İrlanda'nın birleşmesini ve sosyalist bir cumhuriyet olması için savaşan küçük ama etkili bir hareket. 1994 ateşkes ilanından beri ateşkese uymayacağını açıklayan tek grup.
19) Levent özçağatay, Kuzey İrlanda ve IRA, Papirüs Yayınları, Nisan 1998


 
 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92