Sosyalist Barikat Bütün
YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda |
|
|
|
|
Merhaba
|
Aradan geçen zamana rağmen 6. sayımızda
yine "Merhaba" demenin mutluluğunu taşıyoruz.
Bu süreçte bizi arayıp derginin ne zaman çıkacağını
soran okuyucu sayısının fazla olması bizi sevindirdi.
Bizler biliyoruz ki, BARİKAT kollektif bir çalışmanın
ürünüdür ve bu çalışmada meydana gelen aksaklıkların
hepsi çift yönlü bir eksiklikten doğar. Yani "niye
gecikiyor" sorusunun yanıtı aslında biraz da
soran bireyin kendisine sorması ve cevaplaması gereken
bir durumdur. İlk sayımızdan beri özenle üzerinde
durmaya çalıştığımız gibi derginin her yeni sayıda
bir önceki sayıyı aşmış olması her barikat okurunun
ışık olması ve ışık yayması ile mümkün. Anlamak,
yorumlamak, değiştirip dönüştürmek eylemlerini bir
bütün olarak hayatına yansıtabilen ve bu anlayışı
yayabilen her Barikat okuru derginin ve içinde bulunduğumuz
sürecin ileriye sıçratılması için bir adımı atmış
demektir. Uzun bir maraton olduğunu bildiğimiz devrim
yürüşümüzde atılan her adımın, yaratılan en küçük
bir olanağın bile ne kadar önemli olduğunu aklımızdan
çıkarmamalıyız. Ve tüm bunları yaparken bir görev
gibi değil bir yaşam biçimi, devrime ulaşma çabası
olarak algılamak gerek diye düşünüyoruz.
Bu arada dergimizin yayın hazırlıklarının son günlerinde
İzmirli okuyucularımızdan ve Çanakkale Cezaevi'ndeki
Halit Elçi dostumuzdan mektup aldık. Özellikle Halit
Elçi arkadaşın bu kadar kapsamlı bir değerlendirme
yazısı göndermesi bizleri çok mutlu etti. Eleştirileri
ve önerileri için kendisine çok teşekkür ediyor,
bu yöndeki katılımların bize güç verdiğini belirtmek
istiyoruz.
Temmuz ayı yine bir "kader"miş gibi sunulan
bir 6.3 şiddetinde bir depremle karşıladı bizi.
Adana'da meydana gelen deprem yine tüm doğal(!)
afetlerde olduğu gibi yoksul emekçi halkın bulunduğu
mahalleleri sarstı. Ve devletin göstermelik yardım
çalışmaları da bir kez daha halkın gerçek dostlarının
kimler olduğunu gözler önüne serdi.
Cezaevlerinin kanayan yarası hiç dinmiyor. Dergimiz
yayına hazırlanırken çeşitli cezaevlerinde açlık
grevleri sürüyordu. Adalet Bakanlığ yayınladığı
bir genelge ile cezaevlerine heyet kabulünü yasakladı.
Cezaevlerinde hak ihlalleri sözkonusu olduğunda
arabuluculuk gibi önemli bir görev üstlenen ve DKÖ
temsilcilerinden oluşan heyetler artık cezaevlerine
sokulmayacak. Özellikle Sivas Cezaevi'ndeki bayan
tutsakların başlattıkları açlık grevi 60. günlerinde
ve tamamen insani taleplere dayanan istemleri hala
kabul edilmedi. Tutsaklarla görüşmeye giden çeşitli
DKÖ temsilcileri ve avukatlar Adalet Bakanlığı'nın
genelgesi gerekçe gösterilerek içeri kabul edilmiyor.
Bir kez daha tutsaklara kimliklerinden ve kişiliklerinden
vazgeçmeleri dayatılıyor. Onların cevabı ise çok
net: Asla!
Bundan tam 5 yıl önce yine bir temmuz ayında 35
can, 35 aydın ve sanatçı devletin gözleri önünde
diri diri yakıldı. Ne acı bir tesadüftür ki bu olayın
sanıklarını savunan Şevket Kazan, 96 Ölüm Orucu
ve Süresiz Açlık Grevleri sırasında Adalet Bakanlığı
görevindedir.
Saldırdılar... Sürekli baskı altında tutarak, devrimci
onur ve inancı ezmeye çalıştılar. İnsanca bir yaşam
için Süresiz Açlık Grevi ve Ölüm Oruçları ile bu
saldırıya yanıt veren devrimci tutsaklar aralarından
en son 12 Kardelen'i yüreklerimize uğurladılar.
Tıpkı Amed ve Metris'teki gibi tereddütsüz ve coşkuluydular.
Tüm zindan direnişlerinin başeğmez neferlerine barikat
coşkusu - türkü sıcaklığla bin selam...
Temmuz ve Ağustos ayları geleneğimizin ilk kuşak
temsilcilerinden iki yiğit insanın katledilişlerine
tanıklık etti 1978 yılında. Nurettin Gürateş ve
Fehmi Gökçek 78'in Temmuz ve Ağustos aylarında nasıl
yaşadılarsa, öyle ölerek, THKP-C savaşçılarına yakışır
bir tarzda ipi göğüslediler.
Nurettin, THKP-C/MLSPB barikatlarının Ege ve Akdeniz'de
örülmesi ve mücadele bayrağının buralarda yükseltinmesinde
görev aldı. Nurettin "Hoca", 78'in Ağustos
ayında bir kamulaştırma sonrası çıkan çatışmada
yaralı olarak tutsak düştü. 'Hastane'de gördüğü
işkencler sırasında - P-C geleneğine uygun olarak
düşmana bir kelime bile vermeyi reddederek- katledildi.
Fehmi, İstanbul Devrimci Ortaöğrenim Derneği'nin
kuruluşunda yer aldı. İDÖD'ün başkanlığını yaptı
aynı zamanda İYÖD çalışmalarına da aktif bir şekilde
katıldı. 1976 yılında İDÖD ve İYÖD'ün gerçekleştirdiği
"Demokratik Eğitim Mitingi" sonrası sivil
faşistler ve polislerle girilen çatışmada tutsak
düştü. 11 Aralık 1978 MLSPB ve TKP/ML'nin ortak
gerçekleştirdiği Toptaşı Cezaevi baskınıyla diğer
tutsak yoldaşlarıyla birlikte mücadelenin sıcaklığıyla
buluştu. MLSPB'nin Yazı Kurulu ve İstanbul İl Yürütme
Komiteleri'nin Üyesi iken 1978 yılında tekrar tutsak
düşerek katledildi. İşkenceciler bugün hala tekrarladıkları
yalanı söylediler: "Bizde yok!.. Cesedi hiç
bir zaman bulunamadı.
ANILARI DEVRİMCİ KURTULUŞ'UMUZU AYDINLATIYOR
Yine ve yeni Barikat'larda buluşmak dileğiyle....
|
|
|
|
|
|
|
|