İrlanda özgürlük mücadelesini, tarihsel gerçeklerden
soyutlayarak anlamak olanaklı değildir. Süregelen
mücadelenin gerçeğini, nedenlerini anlamak ya
da haklılığı haksızlığı konusunda hükme varabilmek
için, İrlanda tarihi hakkında bilgi sahibi olmak
gerekir. Yoksa, IRA ve benzeri mücadeleleri, "terörizm"
diye yansıtan manipülasyonların tutsağı olunur.
12. yüzyılın sonlarından beri İrlanda, İngiltere'ye
karşı özgürlük mücadelesi veriyor. İsyan ve direniş
yurdu İrlanda, İngiltere'nin kışkırttığı din ve
mezhep bölünmelerine veya sömürgeci vahşete boyun
eğmeksizin hep mücadele etti. Kelt soyundan gelen
İrlandalıların ülkesi ilk kez 8. yüzyılda Vikingler
tarafından işgal edilse de 1014 yılında adanın
egemenliği tekrar İrlandalıların eline geçti.
İngilizlerin atası olan Normanların adayı işgali
ise 1170 yılında gerçekleşti. İki Kelt kralının
iktidar mücadelesine girmesiyle krallardan biri
Normanlardan yardım istedi; böylece adanın yüzyıllar
boyunca sürecek olan işgali bir işbirlikçinin
iktidar hırsıyla başlamış oldu. Daha sonra ise
Papa V. Adrian'ın (kendisi de İngiliz'dir) adayı
bir fetva ile İngiliz Kralı II. Henry'ye vermesiyle
de İngiltere ilk sömürgesini kazandı.
İngiliz Kralı 1536'da VIII. Henrik, Protestanlığı
Katolik İrlanda'da baskı yoluyla yaymaya çalışması
işe yaramadı ve 1601'de dokuz eyaletten altısı
birleşerek, Ulster'de İngiliz egemenliğine karşı
büyük bir ayaklanma gerçekleştirdi. Bu ilk kıvılcımdı.
İngiltere, 17. yüzyılın başlarında adanın kuzey
doğusundaki Ulster bölgesine 150 bin civarında
İskoç getirdi. Bu dönemde Katoliklerden zorla
alınan toprakların göçmenlere verilmesi, yüzyıllardır
süren çekişmelerin ve İrlanda sorununun özünü
oluşturur.1 17. yüzyıl boyunca süren çatışmalarda,
1641-1652 arasında İrlanda nüfusunun yaklaşık
yarısı öldü veya köle olarak satıldı. (P.B. Ellis,
Her or Connaught: The Cromwellian Colonisation
of Ireland, 1652-1660, Belfast-1988, s.25) 1649'da
Oliver Cromwell'in, Protestan birlikleriyle İrlanda'yı
işgal edip, ele geçirdiği toprakları taraftarlarına
dağıtmasının ardından, Katolik Kral II. James,
bu uygulamalara karşı çıktığı için ülkesini terk
etmek zorunda kaldı. Daha sonra Hollandalı bir
prens olan (Kral II. James' in kızı Mary ile evlenen)
William of Orange, 1690'da kendini destekleyen
Protestan güçleriyle tüm İrlanda'yı kontrolüne
aldı. 2
Bu yenilgiden sonra katolikler üzerindeki baskı
artarak devam etti. Çoğunluk olan katolikler İngiliz
emperyalizminin maşası olan göçmen protestanlar
tarafından asimile edilmeye ve sindirilmeye çalışıldı.
1705 yılına kadar süren dönemde ünlü ceza kanunları
(Penal Codes) çıkarıldı. Bu kanunlarla katoliklerin
orduya, devlet dairelerine ve hukuki işlere girmeleri,
beş poundan değerli at sahibi olmaları ve silah
taşımaları yasaklandı. Kelt dili ve kültürü tamamen
yasaklandı. Bu yasakların en acısı da Kelt diline
konan yasaktır; çünkü bu yasakla koskaca bir ulusa
anadili unutturuldu. Bugün dahi yapılan bütün
akademik çalşmalara, harcanan onca paraya rağmen
İrlanda'da Kelt dilini konuşanların sayısı İrlanda
nüfusunun yüzde beşini geçmiyor.
23 Mayıs 1798'de Fransız ve Amerikan devrimlerinden
etkilenen cumhuriyetçilerin ayaklanması da hüsranla
bitti. Müttefikleri saydıkları Fransa'nın İngiliz
Amiral Nelson tarafından yenilmesiyle, Fransa'dan
bekledikleri yardımı alamayan cumhuriyetçiler
yenildiler. Bu isyanın en önemli özelliği ise
Katolik ve Protestan cumhuriyetçilerin bir arada
ayaklanmasıdır. Ayaklanmanın efsanevi lideri Wolfe
Tone protestan kökenlidir.
18. yüzyılda ise İngiltere, İrlanda'daki işgalci
egemenliğini pekiştirdi. 1846-1851 arasında İrlanda'da
"büyük kıtlık dönemi" olarak adlandırılan
felaketin yaşanmasıyla nüfus 8.5 milyondan 6.5
milyona düştü.3 İrlanda 1801'de çıkarılan 'Birlik
Yasası'yla İngiltere'nin bir parçası ilan edildi.
1886-1914 döneminde İrlanda'nın, İngiltere'den
ayrılma istemi ise sömürgecilerce reddedildi.
Daha sonra da silaha sarılan İrlanda'da ayaklanmaların
ardı arkası kesilmedi. Wolfe Tone ile başlayan
süreç, Daniel O'Connor, Charles Stewart Parnel
gibi önderlerle 1916 Paskalya Ayaklanmasına kadar
kesintisiz devam etti.
önceleri yasal yolları zorlayan özgürlük mücadelesi,
süreç içinde illegal örgütlenmeye de yöneldi.
IRA'nın (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) öncelini oluşturan
IRB (İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşlik örgütü) yaratıldı.
1916 Paskalya Bayramında IRB, Bağımsız İrlanda
talebiyle ayaklandı. Dublin'de "Bağımsızlığın
sosyalizm olmadan aldatıcı olduğunu ve gerçek
toplumsal kurtuluşu getirmeyeceği"ni savunan
işçi lideri James O'Connoly'in4 (1868-1916) başlattığı
ayaklanma, sömürgeci vahşet tarafından bastırıldı.
Ayaklanmanın 15 önderi, 3-12 Mayıs 1916 tarihleri
arasında idam edildi.5 Michael Collins ve geçici
yönetim lideri Eamon De Valera kurtuldu. 1918'de
hapisten çıkan Collins, 1916 yenilgisinden sonra
IRA'yı örgütleyen efsanevi ismi oldu.
1918'de Sinn Fein, İngiliz parlamentosunda İrlanda'ya
ayrılmış bütün koltukları kazandı. Parlamenterler
Londra'ya gitmeyerek, Dublin'de İrlanda Parlamentosu'nu
kurup bağımsızlık ilan ettiler. İngilizler, parlamentoyu
yasadışı ilan ederek, 1919'dan 1921'e kadar süren
savaşı başlattılar. Sonunda taraflar, İrlanda'nın
Kuzey İrlanda ve Serbest İrlanda olarak ikiye
bölünmesinde anlaştılar. Böylelikle 1921'de ada
ikiye bölündü; kuzey İngiltere'ye bağlı kalırken
güney yarı bağımsızlık elde etti. Ancak bu da
"çözüm" olmadı ve adada iç savaş çıktı.
Parlamentonun ve halkın çoğunluğunun anlaşmayı
onaylamasının ardından Valera'nın liderliğindeki
bir grup Collins'e ve anlaşmaya karşı ayaklandı.
İç savaş Collins'in öldürülmesiyle sona erdi ve
Valera grubu anlaşmayı kabul etti. İşgal altındaki
topraklarda İrlandalılar'ın mücadelesi devam etti
ve 1949 yılında güney tam bağımsızlık elde etti.
Adanın tamamının bağımsızlığını isteyen IRA ise
mücadelesine devam etti. Ancak -bir dönem IRA'nın
lider kadrosunda bulunan- Valera'nın güneyde tekrar
iktidara gelmesiyle IRA dağıtıldı ve kalan kadrolar
1962'de silah bıraktı. IRA bu dönemde tek tük
silahlı eylemler yapsa da ağırlığını politik alanlara
kaydırdı.
1921 Anglo-İrlanda anlaşmasına göre Kuzey ve güney
sınırı çizilirken emperyalistlerin amacı protestanların
yaşadığı bölgelerde katolikleri azınlık durumuna
düşürmekti. Bunu da büyük ölçü de başardılar.
İngiltere'ye bağlı olan kendi yerel meclisi olduğu
için görece bir özerkliği olan Kuzey İrlanda'da
protestanlar ayrımcı kanunları ve politikalarıyla
katolikleri ezmeye ve sindirmeye çalıştılar. Bu
durum 1960'lardaki "Sivil Haklar Hareketi"nin
ortaya çıkmasına değin devam etti.
1960'larda üniversite öğrencileri Belfast'ta örgütlenerek,
halkın yaşam koşullarının iyileştirilmesi için
mücadeleyi başlattılar. Kuzey İrlanda'da kanunlar
o kadar antidemokratik ve ayrımcıydı ki zamanın
Güney Afrika adalet bakanı "(Kuzey İrlanda)
kanunlarının bir maddesini bile bizim kanunun
hepsi ile değiştirmeye razıyım." diyordu.6
Katolik üniversite öğrencilerinin eylemleri üzerine
Protestanlar, Belfast ve Derry'de saldırılar düzenlediler.
Protestanların saldırıları karşısında IRA yeniden
sahneye çıktı; ama etkisi çok azdı. Bunun üzerine
1970 yılında IRA'nın kuzeyli üyeleri IRA'dan ayrılarak
"provisional IRA" (geçici IRA)yı kurdular.
Bu dönemden sonra dünyanın IRA diye tanıdığı örgüt
işte bu geçici IRA oldu. Gelişmeleri ayaklanma
olarak niteleyen İngiltere, Kuzey İrlanda'ya asker
yolladı. İç savaş, bu müdahaleyle başladı ve IRA'nın
tek yanlı ateşkesi ilan ettiği 1994 ortalarına
kadar sürdü.7
IRA, 1968'den sonra hızla gelişti. İrlanda halkının
yüzyıllardan süzülüp gelen ihtilalci geleneğinin
uzantısı IRA, "devrimci şiddet politikası"nı
temel alan bir örgütlenme oldu. örgütün karakterini,
ulusal devrimci-demokrat çizgisi belirliyor. 'The
Sunday Times'a göre, IRA'nın vurucu gücü 'Ordu
Konseyi'nin (Army Council) 7 üyesi var; kararlar
bu organda alınıyor. 1991'den beri IRA'nın "Genel
Kurmay Başkanı" olarak anılan McKenna'dan
"sert ve kararlı biri" olarak bahsediliyor.
"IRA tarihindeki en yetenekli askeri taktik
uzmanı" diye tanımlanan -IRA'nın iki numaralı
adamı- Brian Keenan'ın ise 1972'de Libya'ya giderek,
Kaddafi ile ilişkileri başlatan kişi olduğu iddia
ediliyor. 8
Güçlü bir illegal örgütlenmeye sahip IRA'nın,
İrlanda'daki kökleri her zaman çok derin oldu.
örneğin 1981'de "hükümlü" IRA militanı
Bobby Sands, açlık grevi yaparken genel seçimlerde
milletvekili seçildi9; ancak, hapiste açlık grevindeyken
öldü. 1992'de iki dönem milletvekilliği yapan
Adams ise, 1983'te milletvekili seçildiği halde
mazbatasını almayacak kadar sert ve kararlı bir
mücadelenin legal temsilcisiydi. IRA ile "gönülbağı"
var; bunu da saklamıyor. Ancak, "IRA eşittir
SINN FEIN" diyebilmek de mümkün değil...
I.-) IRA Barış İstiyor
Kuzey İrlanda'dan İngiltere'nin çekilmesini ve
barış masasına oturmasını sağlanması için IRA,
bir yandan Kuzey İrlanda'daki polislere ve askeri
birliklere saldırırken, öte yandan da barış mücadelesine
her zaman devam etti.
Aralık 1975'te IRA ateşkes ilan etti ve barış
görüşmelerine başlanmasını istedi. İngiltere ise
barışın kazanılması için değil de IRA'nın oyalanması
için çaba sarf etti. İngiltere'nin amacı, zaman
kazanıp IRA'yı zayıflatabilmekti. Bunu başardı
da... İngiltere kendisi için savaşı değil, barışı
tehlike olarak görüyordu. Çünkü hem Kuzey İrlanda
gibi soğuk savaşın önemli bir askeri üssünü kaybetmek
istemiyordu; hem de burnunun dibinde Küba benzeri
sosyalist bir ülkeye tahammül edemezdi. Daha da
önemlisi İrlandalılara verilecek tavizlerin İngiliz
devrimcilerini yüreklendirmesinden korkuyordu.
Sömürgeciler 1976 Martı'na kadar süren bu kısa
ateşkes döneminde adayı istihbaratçılar ve İngiliz
kontrgerilla gücü SAS (Special Air Force) birlikleriyle
doldurdu. İngiltere'nin bu iki yüzlü politikasının
sonucu savaş yüzünden binlerce insanın ölümü oldu.
I.1-) İngiltere'nin Açmazı
IRA, 'Askeri Konsey'ine bağlı Kuzey ve Güney komutanlıklarının
oluşturduğu çok parçalı illegal yapısıyla, sömürgecilere
saçını başını yoldurturken İngiltere, IRA karşısında
"Ya çözeriz, ya çözeriz" çözümsüzlüğünde
yıllarca debelendi. Kirli savaşın büyüttüğü toplumsal
huzursuzluk ve endişe yanında, İrlanda barışının
olmaması, İngiltere'ye ekonomik olarak çok pahalıya
patladı. IRA'nın eylemleri, 600 milyon sterlin
tutarındaki potansiyel yabancı sermayenin Kuzey
İrlanda'dan kaçmasına yol açıyor. 1994 öncesinde
İngiltere'nin, Kuzey İrlanda "güvenlik harcamaları"na
ayırdığı rakam, 800 milyon sterlin civarındaydı.
Ayrıca Kuzey İrlanda'ya yılda ortalama 12 milyar
dolar kaynak akıtan İngiltere'nin, bölgeden topladığı
vergiler, yılda 7.5 milyar dolarda kalıyor. Ayrıca
İngiltere, bölgedeki burjuvazinin 1798'deki gibi
aleyhine dönmemesi için milyonlarca sterlini teşvik
veya ucuz kredi olarak bölge kapitalistlerine
sundu. Ada işçilerinin katolik ve protestan olarak
bölünmesi ise kapitalistlerin ciddi bir sınıfsal
direnişle karşılaşmasını engelledi. Böylece binlerce
insanın kanının aktığı savaş, kapitalistler için
daima bir kr cenneti oldu.
Ekonomik durgunluk içindeki debelenen İngiltere'nin
kirli savaş giderleri ise her zaman olduğu gibi
İngiliz emekçilerinin sırtına yıkıldı. 'Independent'in
haberine göre, 1992'den beri 8 milyon 700 bin
kişi en az bir kere işsiz kaldı. İrlanda'daki
kirli savaş harcamaları, 1994-1995 kesitinde 542
milyon sterlini buldu (yaklaşık 810 milyon dolar)...
Bugün yoksulluk sınırının 460 sterlinin olduğu
İngiltere'de, her dört kişiden biri yoksulluk
sınırı altında yaşıyor. Yani İngiltere'de, 1990-1994
kesitinde en yoksul yüzde 10'luk nüfusun gelirleri
yüzde 17 oranında azalırken, en zengin yüzde 10'luk
nüfusun ortalama geliri yüzde 62 oranında arttı...
Savaşı her ne pahasına olursa olsun sürdürmeye
kararlı olan İngiltere paramiliter protestan gruplarla
da işbirliği yapmaktan çekinmedi. Bu grupların
içine soktuğu ajanlarla IRA üyesi ya da sempatizanı
olduğundan şüphelenen kişileri protestan grupların
öldürmesini sağladı.10 SAS komandolarının yaptığı
yargısız infazlar ise adada günlük olağan infazlar
haline geldi. 1973 yılında kurulan "Diplock
Mahkemeleri" devlet terörünün en belirgin
özelliği oldu. Hakim ve jüriden oluşan İngiliz
adalet sisteminin aksine sadece tek hakimden oluşan
bu mahkemeler hukuksuzluğun her yönünü gösterdiler.
Sanıkların işkence altında verdikleri ifadelerine
dayanarak yüzlerce insanı onlarca yıl kalacakları
zindanlara gönderdiler.
İngiltere'nin bölgede açtığı özel sorgulama merkezleri,
söz konusu merkezlerde yapılan işkenceler nedeniyle
tüm dünyada biliniyor. örneğin, Birleşmiş Milletler
İnsan Hakları Komitesi 1995 yılında Belfast'ta
bulunan Castleragh sorgulama merkezinin kapanmasını
istedi. Ayrıca İngiltere Kuzey İrlanda'da yaptığı
işkence ve kötü muamelerle, Uluslararası Af örgütü'nün
raporlarında yıllardır işkence yapan ülkeler arasında
yer alıyor.
II-) Kuzey İrlanda'da Savaş
Kuzey İrlanda'da katolik toplum üzerindeki baskının
ve şiddetin artarak devam etmesi üzerine 1968
yılında "Sivil Haklar" hareketleri başladı.
Tamamen demokratik yürüyüşler ve protestolardan
oluşan bu hareketlere emperyalistlerin cevabı
sıkıyönetim ilan etmek oldu. Sıkıyönetimle birlikte
hareket kana bulandı. 1972 yılının Ocak ayında
Derry kentindeki göstericiler üzerine askerlerin
ateş açması sonucu 13 kişi öldü ve bu gün tarihe
"Kanlı Pazar" diye geçti. Bu ve benzer
şiddet olayları üzerine harekete geçen IRA kısa
sürede geniş bir halk desteğine sahip oldu. Devlet
baskısına, protestan paramiliter grubların saldırıları
da eklenince IRA halk tarafından bir kurtarıcı
olarak görülmeye başlandı. IRA ile mücadele edemeyen
İngiliz emperyalistleri ise ünlü "Diplock
Mahkemeleri"ni kurarak neredeyse sorgusuz
sualsiz yüzlerce insanı işkenceden geçirip zindanlara
tıktı.11 IRA'nın tüm bu uygulamalara karşı silahlı
mücadeleyi hızlandırması üzerine Kuzey İrlanda
Parlamentosu kapatıldı ve Kuzey İrlanda doğrudan
İngiltere'ye bağlandı. Aslında söz konusu parlamentonun
katolik toplumu ezmekten başka bir görevi yoktu.
Çoğunluğu protestanlardan oluşan bir parlamentoyla
amaçlarına ulaşamayan emperyalistler, bu yasa
ile sıkıyönetimi daha da sıklaştırarak amaçlarına
ulaşabileceklerini sandılar.
Bütün bunların çözüm olmadığı görülünce de 1974'de
IRA ile gizli görüşmelere başlandı ve IRA'nın
ateşkes ilan etmesi sağlandı. Emperyalistlerin
amacı adil bir barış değil zaman kazanıp IRA'yı
zayıflatmak ve IRA'nın içine sızmaktı. Bunu da
itirafçı ve ajanlarla büyük ölçüde başardılar.
1975'te bozulan ateşkesle IRA bütün güç kaybına
rağmen mücadelesini sürdürdü.
IRA direnişini hapishanelerde de sürdürdü. 1976
Eylülü'nde başlayan "Battaniye Protestosu"nda
300 tutsak tek tip elbise giymeyi redderek, üzerlerine
aldıkları battaniye haricinde çırıl çıplak yaşamaya
başladılar. Bu dönemde ünlü Maze Hapisanesi'ni
ziyaret eden Kardinal O Fiaich bile hapisane koşullarının
kötülüğünden şikayetçi oldu ve yetkilileri protesto
etti.
IRA bir taraftan Kraliçe II. Elizabeth'in amcası
Lord Mountbatten'in öldürülmesi gibi eylemler
yaparken bir taraftan da hapisane direnişlerini
artırdı. 27 Ekim 1980'de ilk açlık grevi başladı.1
Mart 1981'de Bobby Sands'ın yeniden başlattığı
açlık greviyle de direniş kitlelere maloldu ve
9 Nisan'da Bobby Sands hapisanede açlık grevini
sürdürdüğü sırada Fermanough- South Tyrone bölgesinden
milletvekili seçildi. Ancak Sands açlık grevinin
66. gününde hayatını kaybetti. Böylece -her ne
kadar Thatcher'ın uzlaşmaz tutumu yüzünden grev
ölümlerle sonuçlansa da- hapisanelerde başlayan
direniş tüm İrlanda'yı ve İngiltere'yi sardı.
Sands'ın cenaze törenine 100.000 kişi katıldı.
Sands'tan sonra 9 kişinin daha açlık grevinde
ölmesi bile İngiliz Başbakanı Thatcher'ın harekete
geçmesini sağlayamadı.
1982 Ekimi'nde Kuzey İrlanda'da yeni bir yerel
parlamento kurulmak istendi. Ancak amaçlanan her
zaman olduğu gibi baskıya meclis yoluyla meşruiyet
kazandırmaktı. Bunu kabul etmeyen katolik toplumun
temsilcileri bu meclisi boykot ederek işlevsizleştirdiler.
En sonunda, 1986 yılında da meclis kapanmak zorunda
kaldı.
1980'lerle birlikte İngiliz hükümeti işkence,
yargısız infaz ve ayrımcılık gibi baskılarına
bir yenisini ekledi. Sinn Fein üyelerinin televizyonda
veya radyoda konuşmalarını ve programlara katılmalarını
yasakladı. Thatcher bu yeni uygulamayı "...teröristlerin
nefes alma yolunun kesilmesi.." olarak açıklıyordu.
Bu yeni yasa yüzünden BBC tarihi boyunca ilk kez
polis baskınına uğradı ve program kasetlerine
el konuldu.
IRA ise bu dönemde eylemlerine devam etti. 1984
yılında Londra'da başbakanlık konutuna havan topuyla
saldırdı. Atılan mermilerin konutun bahçesine
düşmesiyle bakanlar kurulu ölümden kıl payı kurtuldu.
IRA'nın artan eylemleri ve sivil kesimin genel
huzursuzluğu İngiliz hükümetini çaresizliğe itti.
Hükümet bir taraftan SAS komandoları ve paramiliter
protestan grupları yoluyla katliamlara devam ederken
bir taraftan da kamuoyunu yumuşatmak için (Serbest)
İrlanda Cumhuriyeti ile Anglo-İrlanda anlaşmasını
imzaladı. 1985 yılında imzalanan anlaşmaya göre
İngiltere İrlanda Cumhuriyeti'nin Kuzey İrlanda
ile ilgili konularda söz sahibi olmasını kabul
etti. Açlık grevleri ve hapisane direnişleri sırasındaki
uzlaşmaz tutumu nedeniyle "Demir Lady"
lakabını alan Thatcher bu anlaşmayla geri adım
atmış ve sorunun kan ve şiddetle çözümlenemeyeceğini
kabul etmiş oldu.
1980'lerin ortalarında Akdeniz'de gelişen kimi
olaylar İrlanda Savaşını da etkiledi. 1986 yılında
Libya'yı bombalayan ABD, saldırı sırasında İngiliz
üslerini de kullanmıştı. Libya ise İngilizlerden
intikam almak için IRA'ya silah yardımında bulundu.
Yaklaşık 150 ton ağırlığındaki silah ve mühimmat
IRA'nın eline geçti. özellikle de bomba dedektörlerince
tesbit edilemeyen "semtex" adlı patlayıcı
IRA'nın etkili bombalama eylemlerinde bulunmasını
sağladı. Bu silah sevkiyatının ortaya çıkmasıyla
IRA'nın daha uzun yıllar bu savaşı sürdürecek
askeri malzemeye sahip olduğu ortaya çıktı.
IRA 1980'ler de eski bir taktiğine geri döndü.
Hollanda ve Belçika gibi Avrupa ülkelerinde bulunan
İngiliz askeri üsleri IRA saldırılarına maruz
kaldı. Bu saldırıların sebebi, İngiliz ordusunun
Kuzey İrlanda'da yerleşik bir birliği olmayıp
dünyanın çeşitli bölgelerindeki birlikleri dört
aylık süreler için adya göndermesiydi. IRA Avrupa'da
düzenlediği saldırıları 14 Şubat 1980 tarihli
Cumhuriyetçi Haber'de şöyle açıklıyordu: "...Kuzey
İrlanda'daki turlarını bitirip pis işlerini arkada
bırakarak dinlenebileceklerini sanıyorlar. Bir
daha ki tura kadar İrlanda'yı unutacaklarını sanıyorlar.
Bizim amacımız İrlanda'yı devamlı onlara hatırlatmak
ve geri dönmemeleri için bir şey yapmaya zorlamaktır...
Bunun yanı sıra yurtdışı saldırılar prestij getirir
ve savaşa uluslararası boyut kazandırır. İngiliz
hükümeti kuzeydeki savaşın üstünü örtmede başarılıdır.
Biz İrlanda'yı dünyanın her tarafında haber başlığı
yapmış bulunuyoruz." 12
Savaşı IRA'nın dışında İngilizler de "...dünyanın
her tarafında haber başlığı..." yaptılar.
6 Mart 1988'de bir İngiliz kolonisi olan Gibraltar'da
(Cebelitarık) bir bando takımını havaya uçurmayı
planlayan IRA üyeleri SAS birlikleri tarafından
kuşatıldılar ve bunun üzerine de teslim olmak
istediler. Ancak silahlarını bırakmış ve ellerini
havaya kaldırmış olan IRAlıların üzerine -sokağın
ortasında, insanların gözü önünde- ateş açıldı
ve IRA'nın tecrübeli üç üyesi öldürüldü. Olay,
kameraların gözü önünde olmuştu ve tüm dünya İngiliz
adaletine(!) bir kez daha tanık oldu.
(Sürecek)
Dipnotlar:
1- Katolik ve Protestanlar arasındaki ayrışma,
sadece dinsel inançlar temelinde olmadı. Sınıfsal
ayrışma temelinde yaşandı, biçimlendi. Protestanlar,
tarihsel evrim içerisinde yüksek, orta sınıfları;
Katolikler de Ulster'ın alt sınıf ve tabaklarını
oluşturdular. 1800'lerle İngiltere gelişen endüstrileşme
dalgası, sınıfsal ayrışmayı daha da derinleştirdi.
1829'de Katoliklere parlamentoya girme hakkı tanındı.
Ancak bu hak 1960'lara kadar mülkiyet esasına
göre belirlendi. örneğin hiçbir mülkü olmayan
bir işçinin oy hakkı olmazken, toprak sahibi ya
da tüccar bir kapitalist tek bir seçimde beş altı
kez oy kullanabiliyordu.
2-1650 yılına kadar 100 000 İrlandalı köle olarak
Batı Hint Adaları'nda kurulmakta olan şeker plantasyonlarına
satılır. 750 000 kişi ise ya kılıçtan geçirilir
ya da adanın verimsiz bölgelerine sürülerek açlıktan
ölmeleri sağlanır. (Levent özçağatay, Kuzey İrlanda
ve IRA, Papirüs Yayınları, Nisan 1998)
Ayrıca, William Of Orange'ın İrlanda tarihinde
belirleyici bir rolü vardır. Orange'ın II: James
ile savaştığı dönemde bir protestan kenti olan
Derry (Londonderry) kuşatılır. Kuşatma sırasında
şehrin kapılarını kapatan ve katoliklere karşı
direnişe geçen Derry kentinin çırakları, protestanların
"Orange Locası"nın da kurucuları olurlar.
Yüzyıllar boyu katolik düşmanlığını körükleyen
Loca'nın kuruluşu o günlere dayanır. Protestanların
her yıl düzenledikleri provakatif "Orange
Yürüyüşleri" de o savaşın anısına yapılır.
Bu yürüyüşlerde protestanların amacı tarihte katolikleri
yendiklerinin ve katoliklerden üstün olduklarının
altını çizmektir.
3- Ada halkının en önemli besin kaynağı olan patatesin
bir salgın sonucu yetişmemesi nedeniyle halk açlıktan
ölmeye başladı. İngilizler ise kıtlığı önlemek
için hiçbir şey yapmadı. Onlara göre herşey piyasayı
düzenleyen "gizli el" tarafından nasıl
olsa düzeltilirdi; patates fiyatlarını düşürmek
ya da halka gıda yardımında bulunmak "serbest
piyasa" ilkelerine uygun değildi. İngilizlerin
hatalarını anlaması ise "gizli el"in
milyonlarca insanın ölümüyle piyasayı düzenlemesinden(!)
sonra gerçekleşti.
4- "O da bir ana" filminin yönetmeni
Terry George, "OConnly, terörizm yanlısı
biri değildi. İrlanda'da İngiltere İmparatorluğu'na
karşı, elinin altındaki tek orduyla çarpıştı:
Doğru dürüst silahı olmayan köylüler ve işçi sınıfından
gençlerin oluşturduğu İrlanda Gönüllüleriyle birlikte...
(...) O bir asker ve devlet adamıydı, uzun vadede
de barışçıl bir kişiydi..." der. (Terry George,
Radikal İki-Dergi, 17 Kasım 1996, No:6, s.24)
5- 'Paskalya Ayaklanması', İrlanda başkaldırı
tarihinde bir dönüm noktasıydı... James O'Connoly,
1916 Dublin'inde İrlanda Ulusal Kurtuluşu'nun
gönüllü müfrezeleriyle ayaklanmayı başlatan devrim
önderi ve Dublin'in büyük postanesinde Bağımsız
İrlanda Cumhuriyeti'nin kurulduğunu açıklayan
devrimci ordunun Başkomutanıydı... O'Connoly ayaklanmayı
başlattığında, şansları olmadığını biliyordu.
James O'Connoly, uğruna döğüştükleri amacı şöyle
tarif ediyordu: "İrlanda, İrlandalıların
olacak diyoruz. Ama kimler bu İrlandalılar? Soyguncu
malsahibi, teneke mahallesinin tapusunu elinde
tutan malsahibi değil; ter içinde, k‚r öğüten
kapitalist değil, briyantinli, yağlı avukat değil,
fahişeleşmiş gazeteci değil -bunlar düşmanın kiralık
yalancılarıdır-. Gelecek bu İrlandalılara bağlı
değildir. Bunlara değil, özgür bir ulusun üzerinde
yükseleceği tek emin temel olan İrlanda işçi sınıfına
bağlıdır..." (Bobby Sands, Hücremde Bir Gün,
s.90, Sosyalist Yayınlar, Ağustos-1996) Yoldaşı
William O'Brien'in "Başarma şansımız yok
mu?", sorusuna "Kesinlikle yok, katledilmeye
gidiyoruz", yanıtını vermişti... Bağımsızlık
açıklamasından birkaç saat sonra İngiliz sömürgecileri
şehri kuşatıp, çatışmayı başlattı. James O'Connoly
ve yoldaşları, geleceği kazanmak için dövüştüler.
Çünkü dövüşmeden yenilmek geleceği yitirmeyle
özdeşti...
6- Levent özçağatay, Kuzey İrlanda ve IRA, Papirüs
Yayınları, Nisan 1998
7- Barış süreci, 15 Aralık 1994'de Sinn Fein Başkanı
Adams ile İngiltere adına Major ve İrlanda adına
Albert Raynold tarafından imzalandı. Ayrıca Mitchell
Raporu ise Aralık 1994'de eski ABD senatörlerinden
George Mitchel başkanlığında kaleme alındı, 28
Ocak 1995'te de açıklandı. İngiltere'nin rapora
yanıtı, "IRA'nın tüm silahları teslim etmesi"
ve "seçimleri kontrol edecek ortak bir komisyonun
oluşması" oldu.
8- 1979'da Belfast'ta Martin McGuinness ile randevusunda
yakalanan Keenan, bombalama ve saldırı eylemi
nedeniyle aranıyordu. 18 yıl hapse mahk°m edilen
Keenan'ı, IRA helikopterle cezaevinden kaçırmak
istedi; ama eylem başarılı olmadı. Keenan, Brixton
cezaevinde 15 yıl hapis yattı ve tahliye oldu.
9- En son Temmuz-1996'daki ölüm orucunda yitirdiğimiz
13 candan biriydi O... 13 canın can yoldaşıydı...
Adı: Bobby Sands'dı... IRA üyesiydi... 22 yaşında
İngiliz sömürgecilerine tutsak düşmüştü... 4.5
yıl Belfast yakınlarındaki Long Kesh İngiliz Toplama
Kampı'nın H-Blokları'nda "yaşamış"tı...
1 Mart 1981'de ölüm orucu eylemini başlatmıştı...
Açlık grevindeyken 30 bini aşkın oy alarak parlamento
üyeliğine seçilmişti... Açlık grevi direnişinin
66. gününde, 5 Mayıs 1981'de, hayatını kaybettiğinde
27 yaşındaydı... Onu izleyen dört ay içinde dokuz
yoldaşı, Francis Hughes 12 Mayıs 1981'de, Raymond
McCreesh ve Patsy O'Hara 21 Mayıs 1981'de, Joe
McDonnel 8 Temmuz 1981'de, Martin Hurson 13 Temmuz
1981'de, Kevin Lynch 1 Ağustos 1981'de, Kieran
Doherty TD 3 Ağustos 1981'de, Thomas McElwee 3
Ağustos 1981'de, Michael Devine 20 Ağustos 1981'de
aynı direnişte öldüler... IRA üyesiydi hepsi,
tek tip elbise giymeyi, boyun eğmeyi, teslim alınmayı
reddediyorlardı... Bobby Sands, "anüsü"ne
sakladığı ve öldükten sonra ortaya çıkan notlarında,
"Zafere yaklaştıran bir gün daha diye düşündüm.
Çok aç olduğumu hissediyorum. Eskiye oranla iskelete
dönmüştüm ama önemli değildi. Çözülmemekten başka
hiç bir şey önemli değildi. Bir kez daha döndüm.
Soğuk çok etkiliydi. Çözülmeyi reddeden tek bir
Cumhuriyetçi Savaş Tutuklusu'nun dayanma gücünü
kıracak hiç bir şeyleri yoktu. Tüm emperyalist
cephaneliklerinde, diye düşündüm. Ve bu çok doğruydu.
Direncimizi kırmayı başaramazlar ve asla başaramayacaklar.
Soğuktan donarak yeniden döndüm. Kar, pencereden
battaniyenin üstüne yağıyordu. 'Bizim de günümüz
gelecek' dedim kendi kendime." Bizim de günümüz
gelecek", diye haykırıyordu...
10- Örneğin Ulster Savunma örgütü'nün içine sokulan
Nelson adındaki bir ajan 15 cinayete, 62 de cinayet
teşebbüsüne katıldı. Nelson ülkemiz basınında
"İrlanda'nın 'Yeşil'i" olarak yer aldı.
11- Bu mahkemeler yaklaşık 2000 kişiyi mahkum
etti.
12- Levent özçağatay, Kuzey İrlanda ve IRA, Papirüs
Yayınları, Nisan 1998
|