Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Özcan ÇELİK


Tarihin gelişme yasaları vardır ve tarih bu yasalarca belirlenmiş çeşitli cilvelerle doludur, bu cilvelerin adı politikalardır ve hepsinin toplamına tarih bilinci ve gerçekliğe bakış tarzı sinmiştir. Tarihin cilveleri kendinde saklı yasalar sayesindedir ki anlaşılabilir, bilinebilir, atomlarına ayrılıp çözümlenebilir niteliktedir, bu, bilimle sabittir.
Tarihi çözümlemenin ikinci bir yönü tarihi çözümleyecek, tarihe yön verecek özneye ilişkindir. Bu özne, tarihin bizzat içinde, tarihe yön verme iradesini ve tarihi çözümleme yeteneğini kazanmış, özgür bir beyine sahip, eylem halindeki insandır.
Gelenekler, birikimlerle çoğaltılıp, ihtiyaçlarla süzgeçten geçirilip yoğunlaştırılmış tarihsel değerlerdir. Bu kültürü yaşatmanın ve yaşamanın araçlarından birisidir, zamanla geliştirilir ve dönüştürülür, içeriği zenginleştirilir. Bunların yanısıra, geleneklerimizin gelişmeye karşıt bir iç enerjisi vardır ve gelenekler zamanın gerisine düşme doğallığını her zaman bünyesinde taşır. Bu iç enerjisi insan iradesine rağmen vardır. Bilgiyi taşıyan, aktaran ve biriktiren üretim halindeki insan, maddi faktörünün silikleşmesi geleneklerin zamanın gerisine düşmesi sürecinin başlangıcıdır. Gelenekler bu başlangıçla gelişmenin karşısında bir işleve sahip hale dönüşür. Kendiliğindenlik iradenin olmadığı yerdedir.
Gelenekler bu yapılarının zorunlu bir sancısı olarak sürekli sorgulanmalı ve eleştirilmelidirler. Sorgulama ve eleştirme ancak pratikte faal insanın davranışı olabilir. Eleştiri ve sorgulamanın yokluğu, günceli kavramada yanılgılara yol açar. Özellikle atılımlarla aşılabilecek durumlarda yaratıcılığı köstekler, zamanda tıkanıp kalma sonucunu doğurur.
Bundan çıkan sonuç şudur: Her ilke, her değer, topluca bilim ve davranış üslubu olarak, ahlak ve kültür, sorgulamalarla, onlara ilişkin sorunların ve sorunların açığa çıkartılmasıyla; faaliyet halindeki insanın üretimidir. Bilim ve kültür böylelikle geliştirilebilir ve insanlığı geleceğe taşıyabilir.
Tarih son çözümlemede sınıflar savaşımının toplu sonucudur. Burada savaşın politik bir olgu olduğu açıktır. Hemen akla tarihsel bir kategori olarak politik insan geliyor.
Tarihi insanlar, daha doğru bir söyleyişle eylemli insanlar yapıyor. Bu insanların toplamı, tarihi yapma dinamiğini içinde taşıyan sınıfı meydana getirir.
Politika teknik ve organik olarak güçlükler içeren bir olgudur ve tarihin öznesi olan insan her zaman bu güçlüklerin içerisinde yer alır. Burada iradeden söz açmak gereklidir. İrade sözkonusu insanın, ruhen ve fiziksel bir güç olarak düşünme algılama, üretme, dönüştürme anlamında donanımıyla ilgilidir. Ancak bu donanıma sahip insan tarihi yapabiliyor. Bu tarden insan, insanlığın serüveninin dününde olduğu gibi bugününde de zorunlu ve tükenmez bir ihtiyaçtır, kuşkusuz geleceğinde de ortadan kalkmamış bir ihtiyaç olacaktır. Her ne kadar şimdiden bakıldığında bugünkü kadar can alıcı bir ihtiyaç olarak görünmese de...
21. yüzyılın eşiğine varmış günümüzde dünyamız bir ortaçağ karanlığına gömülmüştür. Emperyalizm dünya haklarını kemiren bir canavar olarak, halklara bir karabasanı hak görmüş, kendisine ise yapay bir cennet yaratmıştır. Halkların karabasanı ve Emperyalizmin cenneti iki ayrı dünyadır. Açlığın, zulümün, gözyaşının hakim olduğu mülksüz dünya bizimledir ve emperyalist dünya diğer mülksüz dünyasını inşa etmeye bizi zorlamaktadır.
Reel Sosyalizmin çözülüşü, Sosyalizm'in bir dünya sistemi olarak insanlığın geleceğini temsil etme anlamında sempatik, emperyalizmin karşısında bir dünya gücü olarak fizik konumunu ortadan kaldırmıştır. Ancak bugün, bu çözülmenin ertesinde yaşadığımız ortaçağ karanlığına karşı dünyada şimdilik sadece meşaleler yanmaktadır. Önümüzdeki yüzyılın dünya çapındaki yangınlarını şimdiden bakarak görmek ise hayali bir kurgu değil, zorunluluğun algılanmasıdır.
21. yüzyıla girerken dünya devrimcileri bir rönesansın eşiğindeler. Dünya devrimcilerinin içinde bulunduğu izafi durgunluk dönemi rönesansın arifesi, hazırlığının sancısıdır.
Dünyanın Ortadoğusu, dünya devrimcilerinin müjdesini içeriyor ve Ortadoğulu devrimciler olgun bir tarihsel birikimle Reel Sosyalizmin birikimine soğukkanlı bakışı kazanmış, kendi özgüçleri üzerinden politika yapma özgüvenine karışmışlardır. Bu soğukkanlılık ve özgüvenin üzerimize yüklediği sorumluluk ağır olduğu kadar onurludur. Sosyalizmi yeni bir dalgayla tekrar tüm mazlum halklara umut, tüm zalimlere karşı kabus olarak taşıma görev ve sorumluluğu hepimizindir.
Bu görev ve sorumluluğun bilinciyle bugünün en temel programı, gelişmeleri çözümleyerek politik tavır ve manevraları saptayıp örgütleyebilen, bir güç olarak bir karşı duruşu temsil edebilen, bilimsel düşünme yöntemini davranış biçimi haline getirip beynindeki burjuva zincirlerini kırarak özgürleşebilmiş, kendinden emin, kendine güvenen, yaptığında kararlı, hatalarını göğüsleyerek, hatalarından sonuçlar çıkarabilen, kendi üslubunu yaratmış devrimcilerin yetiştirilmesi olmalıdır. Yeni yüzyıl ancak böyle örülebilecektir. Devrimci mücadele tarihi bu tipolojiyi yaratmıştır. Mesele bu tipolojiyi her gün her gün durmaksızın cana getirmektir. Sorun bu kadar yalın, bu kadar zorludur.

Kemalizm Ne Yapıyor?
Güncel gelişmelerle yakından ilişkili olması nedeniyle Kemalizm'in politik üslubuyla başlamak gerekiyor.
Kemalizm'in politik üslubu komploları referans alıp sondajlar yaparak problemleri çözmektir. Kemalizm iç operasyonlarını kendiliğinden oluşan gelişmeler sayesinde punduna getirerek veya senaryosunu kendisinin yazdığı komploları operasyonlarına zemin açarak ve politikasını bu zemine yayarak yapar.
Bu üslup Osmanlı devlet geleneğinden İttihat ve Terakki'ye miras kalmış, İttihat ve Terakki tarafından geliştirilmiş ve ondan Kemalizme aktarılmıştır. Bu üslup politikada ilke ve ahlak tanımayan bir üsluptur. Bu politik üslupta güncel sorunun çözümüne yönelik uzun vadeli perspektif içeren bir programa yer yoktur ve sorun en çabuk ve en kolay yoldan çözülmeye çalışılır. Kemalizmin tarihi bunun çeşitli aynı zamanda klişeleşmiş örnekleriyle doludur. Mustafa Kemal ittifaklar kurmada ustadır ve Kemalizm bu ittifaklar kurma becerisinin adıdır. Bu ittifaklar ülke içindeki güçler dengesini korumaya yöneliktir. Kemalizmin tüm yaratıcılığı iç politikasına ilişkindir ve bu konuda tarihinde kısmen başarılı olduğu da söylenebilir. Ancak bu politika üslubunun ipliği artık pazara çıkmıştır ve maskesi çözülmüştür.
Kemalizm ulusal savaşta Lenin'le dayanışmaya girerken, diğer taraftan Kürt ileri gelenlerini de kullanmış. Misak-ı Milli'ye ulaşınca Lenin ve Kürtlerle kurduğu diyalogu bozup. Şeyh Sait İsyanı'nı bir komplo olarak anlayıp Kürt Soykırımı'nı başlatmıştı. Mustafa Suphi ve Çerkez Ethem'in tasfiyeleri komplolarla sağlanmış ve Kürt isyanlarının bastırılmasıyla ellilere kadar ülke sütliman hale getirilmiştir. 50'lerle başlayan toplumsal muhalefete karşı Menderes'in yaptığı dinci gericilik ve Kürt gericiliği ile ittifaktır. Bu süreç diğer yandan TC'nin Emperyalizm'in lokal evladı olmayı tamamladığı zamana denk düşer.
'60 sonrası nispi demokratik ortamda iyiden iyiye güçlenen toplumsal muhalefete karşı sivil faşist güçler ve kontrgerilla inşa edilip, sondaj malzemesi olarak kullanılmaya başlanmış, 70'lerle başlayan silahlı mücadele tarihi askeri darbelerle, katliamlarla, bir bakıma halkın cezalandırılması mantığıyla geçiştirilmiştir. Bunlara Türkiye Devrimci Hareketi'nin eksiklik ve yanlışlıkları da eklenince durum sadece idare edilerek 80 sürecine girilmiş ve geriye sadece bir enkaz kalmıştır. Ancak bu süreç Kürt halkının soylu kalkışmasına tanık olmuştur ve enkaz bugün bu kalkışma mücadelesiyle savaş halindedir. Bu savaşın en önemli sonda malzemesi ise 80 öncesi ve sonrasında olduğu gibi kontrgerilla, özel savaş timleri ve sivil faşist güçlerin yanısıra dinci gericilik olmuştur. Her askeri darbe öncesi güçlendirilip, her darbede biraz tokatlanıp, ancak daha sonra daha güçlü bir şekilde kullanılan bir koalisyon ortağıdır dinci gericilik. Resmi devlet güçlerinden tek farkı sivil güç olmasıdır, sonuçta hepsi halka düşmandır.
80 sonrası süreç, dinci gericiliğin halka en fazla empoze edildiği dönemdir. Diğer mekanizmaların da yardımıyla özellikle insan unsurunun tüketilmesinde, insanların düşünme güçlerinin yok edilmesinde kullanılmıştır. Devlet, bu sayede Kürt mücadelesinin etkisi ve geçmişten çıkardığı derslerle halklarımıza en büyük düşmanlıkları yapmayı başarabilmiştir ve düşmanlıklarını sürdürmektedir.
Bugüne baktığımızda görüyoruz ki, TC kan tazelemek ve böylece soluğunu açabilmek istemektedir. TC, dıştan görünüşte Susurluk kazasıyla başlayan ancak aslen daha derinden sarsıntılarla bir iç operasyon yaşamaktadır. Bu TC'nin son 70 yıldaki politik manevraları gibi gününü kurtarmaya yöneliktir. Bu organizasyona yönelik bir manevradır ve bu manevranın görünen aktörü MGK aristokrasisidir. MGK bugün TC'nin en etkin ve en politik gücüdür.
Sözünü ettiğimiz, MGK inisiyatifinde gelişen ve iç organizasyona yönelik politik manevranın hedeflerinden birisi şeriatçı gericiliktir. Kendisi tipik bir Kemalist politikadır. İç organizasyona yönelik olduğu kadar dış politikada Kemalist kararsızlığın ve doğulu batılı diyalektiğinde Kemalist eklektizmin izlerini ipuçlarını taşımaktadır.
TC İslami-şeriatçı gericilikle koalisyonunu bugünlüğüne bozmuştur ve dinci gericiliği kendisi için bir tehdit olabilme imkanından çıkarmak ve dinci gericiliğin gelişme düzeyinin dış dengelerini tehlikeye sokmasını engellemek için dinci gericiliği perde arkasına almaya çalışmaktadır. Bir denetleme çabasıdır ve güçlü taraf olarak tekrar bir koalisyonu mümkün kılabilmek için MGK tarafından planlanmış olan bir politikadır.
Bu politikanın kaldıraçları RP'nın kapatılması, 8 yıllık temel eğitime geçiş, Kuran Kursları'nın kapatılması, siyasal yasaklılıklar vb.dir. TC kendi çocuğunu boğmuş fakat öldürmemiştir.
TC'nin derdi, kendi belirlediği fonksiyonu aşkın davranan dinci gericiliği rolantiye alıp, onun halk desteğini durağanlaştırmaktır. TC, dinci gericiliğin kendisi için tehdit olmadığı dönemlerde Kürt mücadelesi ve genel anlamda toplumsal muhalefete karşı yerine getirdiği baltalama işlevine karşı değildir, bunun bizzat örgütleyicisidir. Gelecekte de dinci gericiliği tekrar bu işlevde kullanacağı kuşkusuzdur.
TC dinci gericilikle konjektürel bir çelişki yaşamaktadır ve bu çelişkiyi çözmeye çalışmaktadır. Bu çerçevede dinci gericiliğe karşı politik senaryo çizilmiş ve aşama aşama sahneye konmuştur. Önce Refah-Yol hükümeti düşürülüp çeşitli yamalarla normalde mecliste sağlanamayan çoğunluk sağlanarak Mesut Yılmaz koalisyon hükümeti kurulmuştur. Arşivlerde saklı komploya elverişli bilgiler kullanılarak islami gericiliğe vurulacak darbe önce haber verilmiş ardından RP'ye karşı kapatma davası açtırılmış sonra parti kapatılmış ve meşhur MGK kararları bir bir uygulanmaya sokulmuştur. Tüm bu aşamalar arasına süreler serpiştirilmiş süreç pişirilmiş ve operasyon yapılmıştır. Operasyon sürmektedir.
Parantez açıp belirtmek gerekiyor ki, TC medya aracılığıyla ara gündemler oluşturarak dikkatleri başka yöne çekilmekte ve dinci gericiliği yeniden konumlandırma operasyonu bir sürece yayılmaktadır. Bu çerçevede ise bellek gücü yok edilen halk olup biteni anlayamamaktadır. Bunu anlatmak ise bizim görevimizdir, böyle olmalıdır.
Bu operasyona karşılık dinci gericiliğin tepkisi bir kaç mitingle sınırlı kalmış ve son süreçte İstanbul Üniversitesinde başlatılan türbanlı ve sakallı öğrencileri fakültelere almama uygulamasıyla Mart ayı başlarında kendiliğinden fakat cuma namazı çıkışında camiden çıkanların da katılımıyla Beyazıt toplantısına varan bir şekle bürünmüştür.

Üniversite Gündemi
Üniversite gündeminde MGK kararlarının uygulanmaya başlamasıyla türbanlı öğrencilerin pasif toplantıları dinci gericiliğin tepkisine de bir başlangıç oldu. Rektörlük seçimleri sonucunda yeni rektörle beraber beklenen ancak sonuçta MGK uygulamasından ve yönetmeliğin kılık kıyafete ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekçesiyle açıklanan türbanlı ve sakallı öğrencilerin fakültelere alınmaması uygulaması daha geniş katılımlı ve toplantıdan yürüyüşlere ve çeşitli etkinliklere dönüşerek bu kesimin tepkisine yol açtı.
Bu çerçevede ani bir uygulama olması, kendiliğinden ve ani bir tepkiyi doğurması, genel politik yetersizlik gibi nedenlerle devrimci öğrenci gençliği sağlam bir hat üzerinde örgütlü ve kararlı bir politik tavır geliştirmeyi başaramadı. Ancak buna karşın devrimci öğrenci gençliği kendi içinde gündemi yakalamak açısından çeşitli zeminlerde tartışmalar yaptı ve bu tartışmalar ve tavır alışlar sonucunda genel olarak üç anlayış tarzı ortaya çıktı.
Birinci görüş; bu tepkileri "inanç ve vicdan hürriyeti', 'tek tipleşmeye karşı olma çerçevesinde, bir siyasal dinamik olarak algıladı ve diğer sol çevreler için göstermediği asgari müştereklerde birleşme çabası içerisine girdi, çeşitli tartışma zeminleri aramaya çalıştı.
İkinci görüş; bunların şeriatçı bir anlayışa sahip olduğunu, olayın inanç ve hürriyeti veya tek tipleştirmeye karşı çıkma olarak algılanamayacağını, aslında bunların ülkedeki katliam ve zulümlerle, Sivas'ın kanıyla organik bir birliktelik içerisinde olduğunu, bunlarla hiçbir ortaklığın kurulamayacağını, aksine bunlara karşı teşhir edici bir eylemliliğin örgütlenmesi gerektiğini ileri sürdü.
Üçüncü görüş; ise orta bir yol bularak şeriatçı islamcılarla masum islamcıları birbirinden ayırmak gerektiğini, şeriatçılarla hiçbir zeminde bir araya gelinemeyeceğini ancak masum islamcılarla ortak eylemlilikler örgütlenebileceğim ileri sürdü.
Sonuçta ise, devrimci öğrenci gençliği bu gündeme ilişkin net ve kararlı bir eylemlilik gelişterememiştir ve sürecin akıntısında neler olup bittiğini tam olarak çözümleyemeden, süreci sadece takip ederek ve devrimci öğrenci gençliğin sorunlu ve örgütlülükten yoksun yapısını, kendi içinde taşıdığı organik bozuklukları tekrar gün ışığına çıkardı. Bu biraz aydınlatıcı biraz da ipuçlarını içinde taşıyan, sorunları çoğaltıp çözümlerini dayatan bir süreç oldu.
Şeriatçı öğrenci gençliğinin cuma namazından çıkan kitleyle gerçekleştirdiği Beyazıt toplantısı ve ardından yönetmelik hükümlerinin geçici olarak uygulanmasının durdurulmasının devamı zaman diliminde türban çıkışlı eylemlilikler yatışmış gözüküyor. Sözkonusu üniversite rektörlüğünün uygulanması ise bir yoklama niteliğinde ve işlevinde olmakla beraber çok ciddi bir karşı duruşla karşılaşmamış görünmektedir.

Biz Ne Düşünüyoruz?
Sözü hiç uzatmadan, en başta söylememiz gerekeni en sona saklamadan söylüyoruz: Biz dinci gericilikle her türden ittifakı reddediyoruz. Bizim TCnin sömürülen ve ezilen halklarımıza karşı bir silah olarak kullandığı dinci gericilikle hiçbir ittifakımız olamaz. Siyasal iktidarla iç içe olan her kesim bizim düşmanımızdır ve düşmanla savaşmanın yolu kesinlikle ittifaktan geçmiyor. Bunun yöntemi başkadır.
Dinci gericilik TC'yle bir bütündür ve bugün TC'yle yaşadığı döneme özgü çelişki, TC'yle bütünlüğünü kesinlikle bilincimizden çıkarılmamalıdır. Dinci gericilik, oligarşinin ve TC'nin eliyle, hiçbir sınırlama, baskı ve zulümle karşılaşmadan, eğitim kurumları, her türden eğitim olanağı, sermayesi ve ticari kuruluşlarıyla hiçbir finansman sıkıntısı çekmeden, insanlarımızın bir ortaçağ gericiliğine ve karanlığına sürüklenmesine yol açmıştır. Dinci gericilik bu işlevin örgütlü gücüdür.
Dinci gericilik, faili meçhul cinayetlerle insanlar öldürülürken, gözaltında insanlar kaybedilirken, Kürt köyleri yakılıp yıkılıp boşaltılırken, Kürt halkı üzerindeki her türlü zulüm ve işkence her geçen gün daha zalimce sürdürülürken, emekçilerimiz açlık ve yoksullukla kıvranırken sorumludur. Böyle bir sorumluluğu varken onlarla herhangi bir ittifaka girmek bize kalırsa gaflettir.
Bugün özgürleşmeden, baskı ve zulümden bahseden dinci gericiliğin, Sivas'ta yaptığı nedir? Faili meçhul cinayetlerde, gözaltında kayıplarda, Kürt halkının yaşadığı zulümlerde, işçilerin, memurların ve öğrencilerin hiçbir şekilde konuşmalarına izin verilmeyerek en insanlık dışı yöntemlerle susturulmaya çalışılmasında yaptığı nedir? Marmara Üniversitesi yemekhanesinde oruç tutmayan öğrencilere satırlarla saldıranlar kimdir, bunu niçin yaptılar? Satırlar hangi yüzyılı anlatıyordu? İnönü Üniversitesi'nde oruç tutmadığı için Ümit Cihan Tarho'yu kim öldürdü? İzmir'de Serkan Eroğlu MİT'in ajanlaştırmak için yaptığı baskıyı reddettiği için katledildiğinde özgürlük isteyen, baskı gören zulüm gören kimdir? Susan kim?
Listeyi fazla uzatmayı gereksiz görüyoruz. Her şey çok açıktır, unutmamak, dersler çıkarmak yeterlidir. Yapılması gereken, doğru kesimlerle ittifaklara girip, facialara imkan vermeden devrimci bir öğrenci örgütlenmesinin oluşturulmsı ve geliştirilen eylemliliklerle dinci gericiliğin sınıfsal sosyal ve siyasal konumunun teşhir edilmesidir.
Buradan hareketle güncele yönelik olsun, genele yönelik olsun, devrimci öğrenci gençliğin kendi talep ve çıkarlarına ulaşabilmek için ciddi, güçlü ve istikrarlı olarak kendi örgütlülüğünü, iç bütünlüğünü ve bu örgütlülüğün araç ve mekanizmalarının oluşturulması gerektiği açıktır ve bu çerçevede ciddi adımlar atmak gerekmektedir. Bu perspektifle biz, her zaman için her türlü devrimci kesimle devrimci bir örgütlenmenin inşası için oluşturulacak ittifaklara ve bunların tartışılma zeminine açık olduğumuzu belirtmek istiyoruz.
Devrimci öğrenci gençliğin talep ve çıkarları doğrultusunda sistemle arasında bulunan çelişkiden hareketle verdiği mücadelenin başarılı olması, devrimci öğrenci hareketinin halkın savaşına eklemlenmesine bağlıdır. Başarılı olmanın başkaca bir yolu yoktur. Devrimci öğrenci gençliği anmalarla yetinmeyip her türlü ülke gündeminden hareketle etkin bir politik güç olma misyonuna kavuşmalıdır. Anmalar, anlamlı olmakla beraber, anlamı, geleceği kurmada romantik bir vurgu olmasıyla sınırlıdır. Oysa tarihin akışı durdurulamaz ve politika somut gerçekler üzerine kurulduğunda tarihe müdahale edebilir. Bunun dışında kalanın ise boşa kürek çekmek ve eğlenmekten başka anlam içeremeyeceği aşikardır.
 
 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92