Sosyalist Barikat Bütün
YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda |
|
|
|
|
Öğrenci
Hareketinde Kısır Döngüden Çıkmak İçin;
Tartışalım-Yürüyelim
Yürüyelim-Tartışalım-2
Özcan ÇELİK
|
Tarihin gelişme yasaları vardır ve tarih bu yasalarca
belirlenmiş çeşitli cilvelerle doludur, bu cilvelerin
adı politikalardır ve hepsinin toplamına tarih bilinci
ve gerçekliğe bakış tarzı sinmiştir. Tarihin cilveleri
kendinde saklı yasalar sayesindedir ki anlaşılabilir,
bilinebilir, atomlarına ayrılıp çözümlenebilir niteliktedir,
bu, bilimle sabittir.
Tarihi çözümlemenin ikinci bir yönü tarihi çözümleyecek,
tarihe yön verecek özneye ilişkindir. Bu özne, tarihin
bizzat içinde, tarihe yön verme iradesini ve tarihi
çözümleme yeteneğini kazanmış, özgür bir beyine
sahip, eylem halindeki insandır.
Gelenekler, birikimlerle çoğaltılıp, ihtiyaçlarla
süzgeçten geçirilip yoğunlaştırılmış tarihsel değerlerdir.
Bu kültürü yaşatmanın ve yaşamanın araçlarından
birisidir, zamanla geliştirilir ve dönüştürülür,
içeriği zenginleştirilir. Bunların yanısıra, geleneklerimizin
gelişmeye karşıt bir iç enerjisi vardır ve gelenekler
zamanın gerisine düşme doğallığını her zaman bünyesinde
taşır. Bu iç enerjisi insan iradesine rağmen vardır.
Bilgiyi taşıyan, aktaran ve biriktiren üretim halindeki
insan, maddi faktörünün silikleşmesi geleneklerin
zamanın gerisine düşmesi sürecinin başlangıcıdır.
Gelenekler bu başlangıçla gelişmenin karşısında
bir işleve sahip hale dönüşür. Kendiliğindenlik
iradenin olmadığı yerdedir.
Gelenekler bu yapılarının zorunlu bir sancısı olarak
sürekli sorgulanmalı ve eleştirilmelidirler. Sorgulama
ve eleştirme ancak pratikte faal insanın davranışı
olabilir. Eleştiri ve sorgulamanın yokluğu, günceli
kavramada yanılgılara yol açar. Özellikle atılımlarla
aşılabilecek durumlarda yaratıcılığı köstekler,
zamanda tıkanıp kalma sonucunu doğurur.
Bundan çıkan sonuç şudur: Her ilke, her değer, topluca
bilim ve davranış üslubu olarak, ahlak ve kültür,
sorgulamalarla, onlara ilişkin sorunların ve sorunların
açığa çıkartılmasıyla; faaliyet halindeki insanın
üretimidir. Bilim ve kültür böylelikle geliştirilebilir
ve insanlığı geleceğe taşıyabilir.
Tarih son çözümlemede sınıflar savaşımının toplu
sonucudur. Burada savaşın politik bir olgu olduğu
açıktır. Hemen akla tarihsel bir kategori olarak
politik insan geliyor.
Tarihi insanlar, daha doğru bir söyleyişle eylemli
insanlar yapıyor. Bu insanların toplamı, tarihi
yapma dinamiğini içinde taşıyan sınıfı meydana getirir.
Politika teknik ve organik olarak güçlükler içeren
bir olgudur ve tarihin öznesi olan insan her zaman
bu güçlüklerin içerisinde yer alır. Burada iradeden
söz açmak gereklidir. İrade sözkonusu insanın, ruhen
ve fiziksel bir güç olarak düşünme algılama, üretme,
dönüştürme anlamında donanımıyla ilgilidir. Ancak
bu donanıma sahip insan tarihi yapabiliyor. Bu tarden
insan, insanlığın serüveninin dününde olduğu gibi
bugününde de zorunlu ve tükenmez bir ihtiyaçtır,
kuşkusuz geleceğinde de ortadan kalkmamış bir ihtiyaç
olacaktır. Her ne kadar şimdiden bakıldığında bugünkü
kadar can alıcı bir ihtiyaç olarak görünmese de...
21. yüzyılın eşiğine varmış günümüzde dünyamız bir
ortaçağ karanlığına gömülmüştür. Emperyalizm dünya
haklarını kemiren bir canavar olarak, halklara bir
karabasanı hak görmüş, kendisine ise yapay bir cennet
yaratmıştır. Halkların karabasanı ve Emperyalizmin
cenneti iki ayrı dünyadır. Açlığın, zulümün, gözyaşının
hakim olduğu mülksüz dünya bizimledir ve emperyalist
dünya diğer mülksüz dünyasını inşa etmeye bizi zorlamaktadır.
Reel Sosyalizmin çözülüşü, Sosyalizm'in bir dünya
sistemi olarak insanlığın geleceğini temsil etme
anlamında sempatik, emperyalizmin karşısında bir
dünya gücü olarak fizik konumunu ortadan kaldırmıştır.
Ancak bugün, bu çözülmenin ertesinde yaşadığımız
ortaçağ karanlığına karşı dünyada şimdilik sadece
meşaleler yanmaktadır. Önümüzdeki yüzyılın dünya
çapındaki yangınlarını şimdiden bakarak görmek ise
hayali bir kurgu değil, zorunluluğun algılanmasıdır.
21. yüzyıla girerken dünya devrimcileri bir rönesansın
eşiğindeler. Dünya devrimcilerinin içinde bulunduğu
izafi durgunluk dönemi rönesansın arifesi, hazırlığının
sancısıdır.
Dünyanın Ortadoğusu, dünya devrimcilerinin müjdesini
içeriyor ve Ortadoğulu devrimciler olgun bir tarihsel
birikimle Reel Sosyalizmin birikimine soğukkanlı
bakışı kazanmış, kendi özgüçleri üzerinden politika
yapma özgüvenine karışmışlardır. Bu soğukkanlılık
ve özgüvenin üzerimize yüklediği sorumluluk ağır
olduğu kadar onurludur. Sosyalizmi yeni bir dalgayla
tekrar tüm mazlum halklara umut, tüm zalimlere karşı
kabus olarak taşıma görev ve sorumluluğu hepimizindir.
Bu görev ve sorumluluğun bilinciyle bugünün en temel
programı, gelişmeleri çözümleyerek politik tavır
ve manevraları saptayıp örgütleyebilen, bir güç
olarak bir karşı duruşu temsil edebilen, bilimsel
düşünme yöntemini davranış biçimi haline getirip
beynindeki burjuva zincirlerini kırarak özgürleşebilmiş,
kendinden emin, kendine güvenen, yaptığında kararlı,
hatalarını göğüsleyerek, hatalarından sonuçlar çıkarabilen,
kendi üslubunu yaratmış devrimcilerin yetiştirilmesi
olmalıdır. Yeni yüzyıl ancak böyle örülebilecektir.
Devrimci mücadele tarihi bu tipolojiyi yaratmıştır.
Mesele bu tipolojiyi her gün her gün durmaksızın
cana getirmektir. Sorun bu kadar yalın, bu kadar
zorludur.
Kemalizm Ne Yapıyor?
Güncel gelişmelerle yakından ilişkili olması nedeniyle
Kemalizm'in politik üslubuyla başlamak gerekiyor.
Kemalizm'in politik üslubu komploları referans alıp
sondajlar yaparak problemleri çözmektir. Kemalizm
iç operasyonlarını kendiliğinden oluşan gelişmeler
sayesinde punduna getirerek veya senaryosunu kendisinin
yazdığı komploları operasyonlarına zemin açarak
ve politikasını bu zemine yayarak yapar.
Bu üslup Osmanlı devlet geleneğinden İttihat ve
Terakki'ye miras kalmış, İttihat ve Terakki tarafından
geliştirilmiş ve ondan Kemalizme aktarılmıştır.
Bu üslup politikada ilke ve ahlak tanımayan bir
üsluptur. Bu politik üslupta güncel sorunun çözümüne
yönelik uzun vadeli perspektif içeren bir programa
yer yoktur ve sorun en çabuk ve en kolay yoldan
çözülmeye çalışılır. Kemalizmin tarihi bunun çeşitli
aynı zamanda klişeleşmiş örnekleriyle doludur. Mustafa
Kemal ittifaklar kurmada ustadır ve Kemalizm bu
ittifaklar kurma becerisinin adıdır. Bu ittifaklar
ülke içindeki güçler dengesini korumaya yöneliktir.
Kemalizmin tüm yaratıcılığı iç politikasına ilişkindir
ve bu konuda tarihinde kısmen başarılı olduğu da
söylenebilir. Ancak bu politika üslubunun ipliği
artık pazara çıkmıştır ve maskesi çözülmüştür.
Kemalizm ulusal savaşta Lenin'le dayanışmaya girerken,
diğer taraftan Kürt ileri gelenlerini de kullanmış.
Misak-ı Milli'ye ulaşınca Lenin ve Kürtlerle kurduğu
diyalogu bozup. Şeyh Sait İsyanı'nı bir komplo olarak
anlayıp Kürt Soykırımı'nı başlatmıştı. Mustafa Suphi
ve Çerkez Ethem'in tasfiyeleri komplolarla sağlanmış
ve Kürt isyanlarının bastırılmasıyla ellilere kadar
ülke sütliman hale getirilmiştir. 50'lerle başlayan
toplumsal muhalefete karşı Menderes'in yaptığı dinci
gericilik ve Kürt gericiliği ile ittifaktır. Bu
süreç diğer yandan TC'nin Emperyalizm'in lokal evladı
olmayı tamamladığı zamana denk düşer.
'60 sonrası nispi demokratik ortamda iyiden iyiye
güçlenen toplumsal muhalefete karşı sivil faşist
güçler ve kontrgerilla inşa edilip, sondaj malzemesi
olarak kullanılmaya başlanmış, 70'lerle başlayan
silahlı mücadele tarihi askeri darbelerle, katliamlarla,
bir bakıma halkın cezalandırılması mantığıyla geçiştirilmiştir.
Bunlara Türkiye Devrimci Hareketi'nin eksiklik ve
yanlışlıkları da eklenince durum sadece idare edilerek
80 sürecine girilmiş ve geriye sadece bir enkaz
kalmıştır. Ancak bu süreç Kürt halkının soylu kalkışmasına
tanık olmuştur ve enkaz bugün bu kalkışma mücadelesiyle
savaş halindedir. Bu savaşın en önemli sonda malzemesi
ise 80 öncesi ve sonrasında olduğu gibi kontrgerilla,
özel savaş timleri ve sivil faşist güçlerin yanısıra
dinci gericilik olmuştur. Her askeri darbe öncesi
güçlendirilip, her darbede biraz tokatlanıp, ancak
daha sonra daha güçlü bir şekilde kullanılan bir
koalisyon ortağıdır dinci gericilik. Resmi devlet
güçlerinden tek farkı sivil güç olmasıdır, sonuçta
hepsi halka düşmandır.
80 sonrası süreç, dinci gericiliğin halka en fazla
empoze edildiği dönemdir. Diğer mekanizmaların da
yardımıyla özellikle insan unsurunun tüketilmesinde,
insanların düşünme güçlerinin yok edilmesinde kullanılmıştır.
Devlet, bu sayede Kürt mücadelesinin etkisi ve geçmişten
çıkardığı derslerle halklarımıza en büyük düşmanlıkları
yapmayı başarabilmiştir ve düşmanlıklarını sürdürmektedir.
Bugüne baktığımızda görüyoruz ki, TC kan tazelemek
ve böylece soluğunu açabilmek istemektedir. TC,
dıştan görünüşte Susurluk kazasıyla başlayan ancak
aslen daha derinden sarsıntılarla bir iç operasyon
yaşamaktadır. Bu TC'nin son 70 yıldaki politik manevraları
gibi gününü kurtarmaya yöneliktir. Bu organizasyona
yönelik bir manevradır ve bu manevranın görünen
aktörü MGK aristokrasisidir. MGK bugün TC'nin en
etkin ve en politik gücüdür.
Sözünü ettiğimiz, MGK inisiyatifinde gelişen ve
iç organizasyona yönelik politik manevranın hedeflerinden
birisi şeriatçı gericiliktir. Kendisi tipik bir
Kemalist politikadır. İç organizasyona yönelik olduğu
kadar dış politikada Kemalist kararsızlığın ve doğulu
batılı diyalektiğinde Kemalist eklektizmin izlerini
ipuçlarını taşımaktadır.
TC İslami-şeriatçı gericilikle koalisyonunu bugünlüğüne
bozmuştur ve dinci gericiliği kendisi için bir tehdit
olabilme imkanından çıkarmak ve dinci gericiliğin
gelişme düzeyinin dış dengelerini tehlikeye sokmasını
engellemek için dinci gericiliği perde arkasına
almaya çalışmaktadır. Bir denetleme çabasıdır ve
güçlü taraf olarak tekrar bir koalisyonu mümkün
kılabilmek için MGK tarafından planlanmış olan bir
politikadır.
Bu politikanın kaldıraçları RP'nın kapatılması,
8 yıllık temel eğitime geçiş, Kuran Kursları'nın
kapatılması, siyasal yasaklılıklar vb.dir. TC kendi
çocuğunu boğmuş fakat öldürmemiştir.
TC'nin derdi, kendi belirlediği fonksiyonu aşkın
davranan dinci gericiliği rolantiye alıp, onun halk
desteğini durağanlaştırmaktır. TC, dinci gericiliğin
kendisi için tehdit olmadığı dönemlerde Kürt mücadelesi
ve genel anlamda toplumsal muhalefete karşı yerine
getirdiği baltalama işlevine karşı değildir, bunun
bizzat örgütleyicisidir. Gelecekte de dinci gericiliği
tekrar bu işlevde kullanacağı kuşkusuzdur.
TC dinci gericilikle konjektürel bir çelişki yaşamaktadır
ve bu çelişkiyi çözmeye çalışmaktadır. Bu çerçevede
dinci gericiliğe karşı politik senaryo çizilmiş
ve aşama aşama sahneye konmuştur. Önce Refah-Yol
hükümeti düşürülüp çeşitli yamalarla normalde mecliste
sağlanamayan çoğunluk sağlanarak Mesut Yılmaz koalisyon
hükümeti kurulmuştur. Arşivlerde saklı komploya
elverişli bilgiler kullanılarak islami gericiliğe
vurulacak darbe önce haber verilmiş ardından RP'ye
karşı kapatma davası açtırılmış sonra parti kapatılmış
ve meşhur MGK kararları bir bir uygulanmaya sokulmuştur.
Tüm bu aşamalar arasına süreler serpiştirilmiş süreç
pişirilmiş ve operasyon yapılmıştır. Operasyon sürmektedir.
Parantez açıp belirtmek gerekiyor ki, TC medya aracılığıyla
ara gündemler oluşturarak dikkatleri başka yöne
çekilmekte ve dinci gericiliği yeniden konumlandırma
operasyonu bir sürece yayılmaktadır. Bu çerçevede
ise bellek gücü yok edilen halk olup biteni anlayamamaktadır.
Bunu anlatmak ise bizim görevimizdir, böyle olmalıdır.
Bu operasyona karşılık dinci gericiliğin tepkisi
bir kaç mitingle sınırlı kalmış ve son süreçte İstanbul
Üniversitesinde başlatılan türbanlı ve sakallı öğrencileri
fakültelere almama uygulamasıyla Mart ayı başlarında
kendiliğinden fakat cuma namazı çıkışında camiden
çıkanların da katılımıyla Beyazıt toplantısına varan
bir şekle bürünmüştür.
Üniversite Gündemi
Üniversite gündeminde MGK kararlarının uygulanmaya
başlamasıyla türbanlı öğrencilerin pasif toplantıları
dinci gericiliğin tepkisine de bir başlangıç oldu.
Rektörlük seçimleri sonucunda yeni rektörle beraber
beklenen ancak sonuçta MGK uygulamasından ve yönetmeliğin
kılık kıyafete ilişkin hükümlerinin uygulanması
gerekçesiyle açıklanan türbanlı ve sakallı öğrencilerin
fakültelere alınmaması uygulaması daha geniş katılımlı
ve toplantıdan yürüyüşlere ve çeşitli etkinliklere
dönüşerek bu kesimin tepkisine yol açtı.
Bu çerçevede ani bir uygulama olması, kendiliğinden
ve ani bir tepkiyi doğurması, genel politik yetersizlik
gibi nedenlerle devrimci öğrenci gençliği sağlam
bir hat üzerinde örgütlü ve kararlı bir politik
tavır geliştirmeyi başaramadı. Ancak buna karşın
devrimci öğrenci gençliği kendi içinde gündemi yakalamak
açısından çeşitli zeminlerde tartışmalar yaptı ve
bu tartışmalar ve tavır alışlar sonucunda genel
olarak üç anlayış tarzı ortaya çıktı.
Birinci görüş; bu tepkileri "inanç ve vicdan
hürriyeti', 'tek tipleşmeye karşı olma çerçevesinde,
bir siyasal dinamik olarak algıladı ve diğer sol
çevreler için göstermediği asgari müştereklerde
birleşme çabası içerisine girdi, çeşitli tartışma
zeminleri aramaya çalıştı.
İkinci görüş; bunların şeriatçı bir anlayışa sahip
olduğunu, olayın inanç ve hürriyeti veya tek tipleştirmeye
karşı çıkma olarak algılanamayacağını, aslında bunların
ülkedeki katliam ve zulümlerle, Sivas'ın kanıyla
organik bir birliktelik içerisinde olduğunu, bunlarla
hiçbir ortaklığın kurulamayacağını, aksine bunlara
karşı teşhir edici bir eylemliliğin örgütlenmesi
gerektiğini ileri sürdü.
Üçüncü görüş; ise orta bir yol bularak şeriatçı
islamcılarla masum islamcıları birbirinden ayırmak
gerektiğini, şeriatçılarla hiçbir zeminde bir araya
gelinemeyeceğini ancak masum islamcılarla ortak
eylemlilikler örgütlenebileceğim ileri sürdü.
Sonuçta ise, devrimci öğrenci gençliği bu gündeme
ilişkin net ve kararlı bir eylemlilik gelişterememiştir
ve sürecin akıntısında neler olup bittiğini tam
olarak çözümleyemeden, süreci sadece takip ederek
ve devrimci öğrenci gençliğin sorunlu ve örgütlülükten
yoksun yapısını, kendi içinde taşıdığı organik bozuklukları
tekrar gün ışığına çıkardı. Bu biraz aydınlatıcı
biraz da ipuçlarını içinde taşıyan, sorunları çoğaltıp
çözümlerini dayatan bir süreç oldu.
Şeriatçı öğrenci gençliğinin cuma namazından çıkan
kitleyle gerçekleştirdiği Beyazıt toplantısı ve
ardından yönetmelik hükümlerinin geçici olarak uygulanmasının
durdurulmasının devamı zaman diliminde türban çıkışlı
eylemlilikler yatışmış gözüküyor. Sözkonusu üniversite
rektörlüğünün uygulanması ise bir yoklama niteliğinde
ve işlevinde olmakla beraber çok ciddi bir karşı
duruşla karşılaşmamış görünmektedir.
Biz Ne Düşünüyoruz?
Sözü hiç uzatmadan, en başta söylememiz gerekeni
en sona saklamadan söylüyoruz: Biz dinci gericilikle
her türden ittifakı reddediyoruz. Bizim TCnin sömürülen
ve ezilen halklarımıza karşı bir silah olarak kullandığı
dinci gericilikle hiçbir ittifakımız olamaz. Siyasal
iktidarla iç içe olan her kesim bizim düşmanımızdır
ve düşmanla savaşmanın yolu kesinlikle ittifaktan
geçmiyor. Bunun yöntemi başkadır.
Dinci gericilik TC'yle bir bütündür ve bugün TC'yle
yaşadığı döneme özgü çelişki, TC'yle bütünlüğünü
kesinlikle bilincimizden çıkarılmamalıdır. Dinci
gericilik, oligarşinin ve TC'nin eliyle, hiçbir
sınırlama, baskı ve zulümle karşılaşmadan, eğitim
kurumları, her türden eğitim olanağı, sermayesi
ve ticari kuruluşlarıyla hiçbir finansman sıkıntısı
çekmeden, insanlarımızın bir ortaçağ gericiliğine
ve karanlığına sürüklenmesine yol açmıştır. Dinci
gericilik bu işlevin örgütlü gücüdür.
Dinci gericilik, faili meçhul cinayetlerle insanlar
öldürülürken, gözaltında insanlar kaybedilirken,
Kürt köyleri yakılıp yıkılıp boşaltılırken, Kürt
halkı üzerindeki her türlü zulüm ve işkence her
geçen gün daha zalimce sürdürülürken, emekçilerimiz
açlık ve yoksullukla kıvranırken sorumludur. Böyle
bir sorumluluğu varken onlarla herhangi bir ittifaka
girmek bize kalırsa gaflettir.
Bugün özgürleşmeden, baskı ve zulümden bahseden
dinci gericiliğin, Sivas'ta yaptığı nedir? Faili
meçhul cinayetlerde, gözaltında kayıplarda, Kürt
halkının yaşadığı zulümlerde, işçilerin, memurların
ve öğrencilerin hiçbir şekilde konuşmalarına izin
verilmeyerek en insanlık dışı yöntemlerle susturulmaya
çalışılmasında yaptığı nedir? Marmara Üniversitesi
yemekhanesinde oruç tutmayan öğrencilere satırlarla
saldıranlar kimdir, bunu niçin yaptılar? Satırlar
hangi yüzyılı anlatıyordu? İnönü Üniversitesi'nde
oruç tutmadığı için Ümit Cihan Tarho'yu kim öldürdü?
İzmir'de Serkan Eroğlu MİT'in ajanlaştırmak için
yaptığı baskıyı reddettiği için katledildiğinde
özgürlük isteyen, baskı gören zulüm gören kimdir?
Susan kim?
Listeyi fazla uzatmayı gereksiz görüyoruz. Her şey
çok açıktır, unutmamak, dersler çıkarmak yeterlidir.
Yapılması gereken, doğru kesimlerle ittifaklara
girip, facialara imkan vermeden devrimci bir öğrenci
örgütlenmesinin oluşturulmsı ve geliştirilen eylemliliklerle
dinci gericiliğin sınıfsal sosyal ve siyasal konumunun
teşhir edilmesidir.
Buradan hareketle güncele yönelik olsun, genele
yönelik olsun, devrimci öğrenci gençliğin kendi
talep ve çıkarlarına ulaşabilmek için ciddi, güçlü
ve istikrarlı olarak kendi örgütlülüğünü, iç bütünlüğünü
ve bu örgütlülüğün araç ve mekanizmalarının oluşturulması
gerektiği açıktır ve bu çerçevede ciddi adımlar
atmak gerekmektedir. Bu perspektifle biz, her zaman
için her türlü devrimci kesimle devrimci bir örgütlenmenin
inşası için oluşturulacak ittifaklara ve bunların
tartışılma zeminine açık olduğumuzu belirtmek istiyoruz.
Devrimci öğrenci gençliğin talep ve çıkarları doğrultusunda
sistemle arasında bulunan çelişkiden hareketle verdiği
mücadelenin başarılı olması, devrimci öğrenci hareketinin
halkın savaşına eklemlenmesine bağlıdır. Başarılı
olmanın başkaca bir yolu yoktur. Devrimci öğrenci
gençliği anmalarla yetinmeyip her türlü ülke gündeminden
hareketle etkin bir politik güç olma misyonuna kavuşmalıdır.
Anmalar, anlamlı olmakla beraber, anlamı, geleceği
kurmada romantik bir vurgu olmasıyla sınırlıdır.
Oysa tarihin akışı durdurulamaz ve politika somut
gerçekler üzerine kurulduğunda tarihe müdahale edebilir.
Bunun dışında kalanın ise boşa kürek çekmek ve eğlenmekten
başka anlam içeremeyeceği aşikardır.
|
|
|
|
|
|
|
|