Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Emir VAROL


'Farklı' deneyler,
'farklı' vurgular

Burjuvazi tarafından "Tarihin Sonu" olarak adlandırılan bir dönemin içinden geçmekteyiz. Burjuvazinin bu tanıma yüklediği anlamın bütün yönleriyle çok iyi kavranması gerekmektedir. Bilinmektedir ki, yine aynı tarihsel süreç; insanlığın en görkemli atılımlarının somut deneyimlere dönüşmesine tanıklık etmiştir.
Şimdi ise insanlık, sosyalizmin ve devrimin yeniden tarihin dinamiği haline gelmesi ve devrim-ütopya ilişkisinin yeniden nesnelleşmesi mücadelesi içine girmiştir. Bu yolun, insanlığın yürüdüğü en zorlu yollardan biri olacağı kesindir. Bu müthiş zorluğun bütün verileri mevcuttur.
Fakat bu yolun sonundaki kazanımların da o denli büyük ve önemli olacağı, kalıcı olacağı açıktır. Dolayısıyla, burjuvazinin "Tarihin Sonu" tanımlamasının; aslında TARİHİN BAŞLANGICI , TARİHİN YENİDEN YAPILANIŞI olacağı da görülmelidir.
Bu durumda insanlığın görevi; süreci sosyalist eksenli bir SAVAŞIMIN belirlemesini gerçekleştirmektir.
Komünist hareketin ilk klasiklerinden olan Komünist Manifesto'da (Marks-Engels) devrim; özel mülkiyet düzeninden köklü bir kopuş olarak tanımlanmıştır. Devrim, Toplumsal ilişkilerin temel alanı olan ekonomik altyapı ile, bunun fonksiyonu olanak beliren fakat zaman zaman ondan bağımsızlaşan üstyapısal alanın tüm bileşenlerinden kopuş olarak görülmüştür. Daha net ifade edersek, Devrim; artı değer ekseninde devlet, çekirdek ata-erkil aile, din, hukuk, tımarhane, hapishane, ıslahevi, genelev, kışla, huzurevleri ve okullar sisteminden köklü bir kopuşu ve başkalaşmayı ifade eder.
Ne var ki, sadece bunlardan kopmak yetmiyor. Kopmak, sorunu ortaya koyuyor. Çözüm yolu ise başka bir açıdan devrimi tanımlamaktadır: "Komünist devrim, özünde bir örgütlenme ve disiplin sorunudur." (Gramci) Çok daha can alıcı ve yoğunlaşmış bir anın ifadesi ile; "Her devrim özünde iktidar sorunudur" (Lenin). Bu tanımlamalar, değişik yönlere vurgu yapılsa da, aynı eksenin farklı tarihsel koşullarda öne çıkan yönlerini ifade etmektedir.
Marks ve Engels'in dönemi, en genel hatları ile, kapitalizmi tanıma ve ondan kopmanın teorik-ideolojik temellerini karakterize eder. Onun içindir ki; çarpıcı eserleri Komünist Manifesto, Alman İdeolojisi, Kapital ve Paul Lafargue'nin Tembellik Hakkı, Bu dönemin klasikleridir. Devrimin uzak ve yakın olması, tanımın ve vurgunun özelliklerini belirlemektedir.
Toplumsal sıkışma ve gerilim anlarında, giderek her şey çarpıklaşır ve ortada sadece çıplak zor kalır.
Devrim, bu anlarda ve dönemlerde; yerleşik düzenin tüm dayanaklarına yüklenir.
Bu anlamda "Ne Yapmalı? " ve "İki Taktik", dönemi karakterize ederken; "Nisan Tezleri" ve "Devlet ve Devrim", devrimin gelip dayandığı ve parçalamadan geçemeyeceği yoğunlaşma noktalarını anlatır.
Lenin, devrimin çok yakın hissedildiği bir dönemin adı oldu. Ekonominin yoğunlaşmış biçimi ve felsefenin yoğunlaşmış biçimi politika, organik bir kesişme noktasında dünyayı sarsacak boyutlarda; yeni bir devrimin temel sorunu olan iktidar sorununda, ciddi bir gerçeklik haline geldi.
Avrupa'nın güneyindeki Ekim Devrimi sonrası arayışlarda Gramci, "Batı Avrupa demokrasileri için" Rusya'daki hareketli savaştan farklı olarak; Mevzi Savaşını öngören bir çizginin oluşturulmasına yöneldi. Gramci, devrimin iktidar sorununu dışlamayan çok yönlü örgütlenme ve mücadele alanlarının olduğunu, sistemin bütün kurumlarını içeren devrimci pratik ve ideolojik hegemonya mücadelesine yapılan vurgu ile, Parti-Konseyler ilişkisini tartışmıştır.
Devrim kavramına içerik yükleyen bir diğer katkı ise, feodalizmin yığınları ezdiği ve şiddetin günlük yaşamın bir parçası olan Çin'de, "iktidar namlunun ucundadır" formülasyonu ile şekillendi.
Yaşanan ayaklanma deneyleri üzerinden yerel savaş ağalarının silahlandığı Çin'de Devrim, iktidar ve onun nasıl alınacağı sorunu ile somut olarak karşı karşıyaydı. Silahlı devrim ile, silahlı karşı devrim eş zamanda var olarak gelişecekti. Politik mücadele ile halk iktidarı organları olarak halk komitelerinin ve devrimci yaşamın, bugünden örgütlendiği bir bütünlük içinde, uzun süreli halk savaşı çizgisi netleşti.
Devrim kavramı, somut toplumsal ilişkiler içinde yaşanan sınıf çatışmalarından beslenerek zenginlik gösterse de; asıl olarak insanlığın kendi yaşam ilişkilerini örgütleme istek ve iradesi gösterdiği tarihsel dönemlerde, aynı yönelimin yaşamsal zenginliğini ifade etmektedir.
Her devrim, yeşerdiği ana kadar olan tüm yerleşik ilişkileri sorgular, onlarla hesaplaşır.

Devrimin görünmeyen yüzü ya da kendi gerçekliğimiz
Bu hesaplaşma, özel mülkiyet sisteminin insan üzerinde yapmış olduğu tahribatların bilince çıkarıldığı ve bu tahribatlarla karşılaşılmaktan korkulmadığı andan itibaren başlar. Bu ilk adımlardan sonra toplumsal yaşamın içinde yaratılacak olan dayanışma, yardımlaşma, birlikte yaşama ve üretme hazzının duyumsandığı ilişkilere yönelerek, bu ilişkiler içinde ve onlarla birlikte nihai amaçlar için savaşmak; bugünün insanları için tarihin çıkış noktasıdır.
Devrimin düzene yönelen yüzünde eski düzenin parçalanmışlığı yatarken, gündelik yaşama yönelik yüzünde özel mülkiyet dünyası ile kirlenmiş bulunan insanların kendilerine dönerek; sistemin yaşantımıza nüfuz edip her gün sürekli ürettiği simgelerle ve değerlerle mücadele etmelerini gerektirmektedir.
Giderek bütün ülkelerde yaygınlaştırılan 'zorunlu eğitim' ve okulun toplumsal işlevi konusunda eksik kalan devrimci hareketin, insanların değiştirilmesi konusunda da oldukça zorlanacağı açıktır. Sorun, bu sistemden devralınan liselerin ve üniversitelerin başına sosyalistlerin ya da halk sözcülerinin getirilmesi ile çözülemeyecek kadar derindir.
Asıl olan, halkın duruşunu ve istediklerini netleştirmektir. Zorunlu eğitime karşı eğitimin kollektif mekanizmalar etrafında yeniden örülmesi gerekmektedir. Nasıl bugün bir dönem devrimci harekette ana eğilim olan seminer tarzının, birinin anlattığını diğerlerinin dinlediği yöntemin eksikliklerini görebiliyorsak; yeniyi üretmek zorundayız. Bu da asıl olarak bu eksenden gelişecektir. Katılımın önünü açan bilgiye ulaşma, tartışma ve paylaşma kültürü geliştiren aktif bilgi takipçileri oluşturmalıyız.
Keza halkın silahlandırılması, zorunlu askerliği ve orduyu devreden çıkararak militarizmin kökünün kazılmasının önünü açacaksa, benzer yöntemler eğitim kurumları ve zorunlu eğitim için de geçerlidir.
Düzenin bütün simgeleri ve değerleri, aileden başlayarak okulla sürdürülüp, özellikle erkekler için askerlikte kışlalarda yeniden üretilir. Erkekler bu zincirin son halkası olan askerlik ve kışla disiplininden sonra, "uyumlu" yaşamın son halkası olarak itaat etmeyi öğrenirler ve çalışma yaşamında güçlükler çıkarmayacak bireyler olarak toplum içine bırakılırlar.
Kadınlar ise, evliliğe yönelik hazırlık döneminden sonra bu bireylerin yaşam nesneleri olarak yeni efendilerinin yanında yaşamlarına devam ederler. Her ne kadar dengeler bugün biraz değişmiş gözükse de, ana eğilim budur. Özel mülkiyet, ataerkil aile ve devlet, içiçe geçmiş mekanizmalar olarak sürekli karşımızda durmaktadırlar.
Hele insandan insana en dolaysız ilişki olarak Marks tarafından tanımlanan kadın erkek ilişkilerinde sahiplenerek sevmenin, özel mülkiyet dünyasının kişisel yaşantımız üzerindeki izlerini, kim inkâr edecektir? Bu konuda magazin basınını kaplayan namus cinayetlerine kısaca bir göz atmak bile; toplumumuzdaki egemen anlayışları, yaklaşımları çözümlemek için yeterlidir.
Devrimin en zor yanını, alışkanlıklarla mücadele oluşturmaktadır. Bu mücadelenin kazanılması ise; dönüşen/ dönüştürülen toplumsal ilişkilerin içinde yeni alışkanlıklar kazanan ve bunu süreklileştiren insan ilişkileri ile mümkündür.

Devrimci, rüya gören insandır
1901'de yaşamın dayattığı sorunlara çözüm arayan Rusya devrimci hareketinde, sonraki yıllarda bir mücadele klasiğine dönüşecek olan "Hareketimizin Can Alıcı Sorunları - Ne Yapmalı?" da Lenin, "bizim bugün için düş gören insanlara ihtiyacımız var" dediğinde, zor dönemlerin insan ve ilişki profiline çok net bir bakış açısı geliştirdi.
Çünkü insanlığın zor dönemlerinde çıkış arayanlar, var olan kaos ve karamsarlık ortamında yaşamayan başka dünyaların insanlarıdır. Öngördükleri dünyaya yönelmek için, yaşamı ve somut koşulları sonuna kadar zorlayan insanlardır. Sosyalist ütopyanın zorlanması, bugün yeniden aciliyet kazanmaktadır. Vurgunun birinci yönü felsefi olarak özgürlük kavramının neyi ifade ettiğidir? İkincisi ise, nasıl bir toplumsal ilişkiler ağı istediğimizdedir.
Sınıf mücadelesi içinde bir praksis alanı olarak Marksist Felsefe, bu iki alan arasındaki ayrılığa son vererek, insanı kendi bilinçli etkinliğinin organik parçası haline getirmiştir. Birlikte, kollektif olarak üretilen insan ilişkilerinden, bireysel olarak alınan pay olarak tanımlanmıştır.
Devrimci hareket, bu ütopyanın kapitalist toplumdaki izdüşümü olarak biçimlenmek ve yaşam bulmak zorundadır. Bir zorunluluk olarak özgürlük ile bir toplumsal tasarı olarak özgürlük arasındaki ilişki, ancak bu şekilde kurulabilir. Devrimci hareket, özgürlüğü üretebildiği ve kollektif bir ilişki haline dönüştürebildiği sürece gelişiminin önü açılacaktır.
Devrimci hareket, kollektif , çok yoğun emek gerektiren ve bu emeğin sağlanması için bir araya gelen ve birlikte davranan insanlar toplumudur. Emeğin çeşitliliği, emeğin yoğunluğunun bir fonksiyonu olarak farklı bireylerin oluşumunu açıklar.
Kapitalizmden alınan toplumsal şekilleniş, devrimci kollektif içinde aşılmaya çalışılır. Kollektif, insanların çok yönlü gelişiminin önünü açacak mekanizmaları üretmekle yükümlüdür.
Yeni yönelimin ve yürüyüşün insan tipi de, asıl olarak bu kollektif duruşun filizlenmeye başlaması ile gerçekleşecektir.
İnsanlar sürece değer katarken, ortak üretimden paylarına düşeni alabilecekleri kollektif mekanizmalar etrafında uzmanlaşmayı ve çok yönlü faaliyet yürütmeyi öğrenirler.
Yetenek, yoğunlaşmış emeğin bir diğer biçimidir.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta, bireysel yeteneklerle kollektif gereksinim arasındaki uyumdur.
Kollektifin gereksinim duyduğu emek niteliğine uyum gösterebilecek insanların alan değiştirmeleri, emeğin verimli olması açısından en uygunudur. Böyle bir yönelim, kollektif bilinci, örgüt bilincini bir veri olarak alır.
Sürece yayılmış ve kendini sürekli üreten örgüt bilinci; örgütün, yaşamın ve devrimin ihtiyaçlarından çıkmış olduğunun bilincinde olan, yani;
süreç bilincini kristalize etmiş,
örgüt bilinci ile yoğurulmuş ,
ve devrimi yaşamının her alanında
hissedebilen,
kabullerle değil, tercihle yürüyen
insanların;
organik bileşkesi olarak devrimci hareketi
geliştirmek ve yükseltmek;
Yaşamımızın adı budur...

 
 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92