Sosyalist Barikat Bütün
YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda |
|
|
|
|
Tarihin
En Güzel Nergislerinden Biri:
Rosa
Lüxemburg
Uğur SENA
|
Rosa, bilindiği gibi dünyanın birçok dilinde gül
anlamına gelir. Ve düşünce insanı, eylem insanı
Rosa Lüxemburg'a bu isim; kırmızı, diri ve inatçı
bir gül gerçekliğinde çok yakışır.
Fakat aynı zamanda o bir kadın olarak, kadınların
çağlardır sürüp giden büyük kış mevsiminde açan
çiçeklerden biri olduğundan dolayı, nergistir de...
Nergisler kışın açar. Kışın soğuğuna ve ayazına
inat, çok güzel görünümleri ve kokularıyla, kış
ortasında bahar iklimi gibidirler.
Ve Rosa Luxemburg, hem kadın tarihinin hem de işçi
sınıfı tarihinin en güzel nergislerinden biridir.
Kavgacı, aykırı, yılmaz ve dinamik...
Mücadeleci kişiliğini, düşünsel alanda da bütün
ödünsüzlüğüyle sergileyen Rosa, öngörü yeteneğiyle
uluslararası sosyalist hareketin sorunlarına ve
yanlışlarına karşı da, özenle incelenmesi gereken
bir mücadele yürütmüştür. Dolayısıyla da, döneminin
çeşitli sol çizgilerinin ve çevrelerinin şimşeklerini
sürekli üzerine çekmiştir. Tezlerinin içinde yanlışlıkların
da olması, onların sosyalist düşünce tarihi içindeki
değerini azaltmıyor.
"Her şeye rağmen görev başında, bir sokak çatışmasında
ya da bir darağacında ölmek isterim" diyen
Rosa, istediği gibi de ölmüştür. Bir devrimci gibi,
bir sosyalist gibi, kavganın tam ortasında...
Acı, coşku ve umut; onun yaşamının üç sacayağıydı.
Ve dipçik darbeleriyle öldürülürken yine bu sacayağının
üzerinde yükselmişti.
1871 yılında Polonya'da doğan Rosa'nın ailesi, Yahudi
kökenlidir. Eğitimli, kültürlü, ilerici bir ailenin
çocuğudur. Rosa'nın enternasyonalist kişiliğinin
kökeninde, toprakları onun yaşadığı dönemde Avusturya,
Almanya ve Rusya tarafından paylaşılmış olan Polanya'nın
bütün bu kültürlerin etkisi altında bulunmasının
rolü yatar.
Daha 15 yaşında devrimcilerle ilişki kurdu. Bir
yandan eğitim aldı, bir yandan da öğrenci eylemlerine
katıldı.
Ardından yurtdışına çıktı ve siyasi mültecilerin
yoğun olduğu Zürih'e gitti. Orada, bilinçli ve aktif
bir militan olan Leo Jogiches ile tanıştı. Aralarında,
Leo'nun ona ihanet ettiğini öğreninceye kadar süren
bir aşk ilişkisi ile, tüm yaşamları boyu bitmeyen
yoldaşlık ilişkisi başladı.
1894 yılında, bu iki devrimcinin de önderleri arasında
bulunduğu Polonya Sosyal Demokrat Partisi kuruldu.
Rosa, çeşitli ülkelerin bağımsızlıklarına ilişkin
özgün düşünceler ortaya koydu. Sözgelimi, o koşullar
altında Polonya'nın bağımsızlığını öne çıkaran mücadele
programlarının, proletaryanın sınıf savaşımının
hedeflerini daraltacağını söylüyordu.
Osmanlı İmparatorluğu'nu çözümleyişi de oldukça
önemlidir. Rosa, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki iç
dinamiklerin ne kapitalizmi ne de sosyalizmi kurabilecek
özellikler taşımadığını belirlemişti. Bu imparatorluğun
parçalanması, içinde yer alan ulusların kendi çıkış
noktalarını yaratması gerekliliğini savunuyordu.
Öte yandan Balkan halklarının bağımsızlık için mücadeleyi
öne çıkarmaları gerektiğini düşünüyordu.
İzleyen dönemde Almanya'ya geçerek Berlin'e yerleşen
Rosa, K. Liebknecht ve A. Bebel ile Kautsky'nin
liderliğini yaptığı SPD içinde propagandist olarak
çalışmaya başladı. Süreç, Marksizmin önerdiği devrimci
yöntemlere karşı sosyalizme parlamenter yoldan ulaşılabileceğini
savunan revizyonistlerin bu tartışmalarının oldukça
canlı olduğu bir süreçti. Rosa, herkesten önce ve
şiddetle bu tezlere karşı çıktı. Bernstein'ın önderlik
ettiği revizyonist akıma karşı sendikaların rolünü,
kapitalizmin artı-değer sömürüsünü ortadan kaldırmanın
olanaklarını sorguladı. Ve devrimin değişim olmadığını,
başkalaşım olduğunu, revizyonistlerin "iyileştirme"
tezlerinin burjuva politikası olduğunu ortaya koydu.
Polonya Sosyal Demokrat Partisi SDKP'ye Litvanyalı
Sosyal Demokratların katılımıyla oluşan SDKPL'nin
stratejisti olarak, Rus Sosyal Demokratları ile
işbirliğine büyük önem veren Rosa, çeşitli konularda
Rus Sosyal Demokratlarıyla ve Lenin'le tartıştı,
onlara yönelik eleştiriler getirdi. Menşeviklerin
önderlerinden Plehanov ve Akselrod'un Almanya'da
daha fazla tanınan şahsiyetler olmaları nedeniyle,
Menşevik Bolşevik ayrılığında önceleri Menşeviklere
daha yakın durdu.
Rosa'nın en önemli tavırlarından biri de, yine bu
yıllarda, karşıt tezlere rağmen, Almanya'da kitle
grevlerinin politik amaçlarla da yapılabileceğini
savunmasıdır. Bu görüşü nedeniyle SPD içinde bir
kez daha ciddi tepkilerin hedefi haline gelmiştir.
Alman Sosyal Demokratların reformist görüşleri ve
onlarla girdiği çatışmalardan bir sonuç alamaması,
onu yeni arayışlara yöneltti. Varşova'ya geçti ve
orada SDKPL'nin diğer liderleriyle buluştu. Yıl
1905... Rusya'da devrim günleri. Fakat 1906 yılına
doğru Rusya'da ibre tekrar proletaryanın aleyhine
dönmeye başladı. Devrimcilere ve halka verilen ödünlerin
ardından gelen yeni terör rüzgarı, işçiler ve devrimciler
üzerinde bütün acımasızlığıyla estirildi.
Rosa, Bolşevikleri daha iyi tanımaya başladıkça
ve devrimdeki daha etkin, aktif tutumlarını izledikçe,
Menşevikler'e ilişkin tercihini onlardan yana kullanmaya
başladı. Artık Bolşeviklere daha yakın duruyordu.
İkinci tutuklanışının ardından Finlandiya'ya gitti
ve orada Lenin'le görüştü. Bu görüşmelerin, politik
düşüncelerine ve tavırlarına yeni perspektifler
kazandırdığı görülmektedir.
Dönüşünde, gelişen Rus Devrimi'nin Alman devrimciler
üzerinde gereken etkileri yaratmamış olduğunu gözlemlemesi,
onun için yeni bir hayal kırıklığı oldu. Almanya'da
tekrar tutuklandı ve iki ay yattı. 1907 yılında
parti üyelerinin eğitimi için kurulan okulda, Ekonomi
Politik dersleri vermeye başladı.
Aynı yıl yapılan Enternasyonal Kongresi, başarı
sağladığı bir toplantı oldu. Burada savaş karşıtlığının
sınıf mücadelesi ile birlikte yükseltilmesi gerekliliğinin
benimsenmesini sağladı. Rosa yine bu yıllarda, Kautsky
ile çatışmasına yol açan önemli tezlerinden birini
daha ortaya koymuştur: Kitle grevleri, kitle insiyatifi
sonucunda gerçekleşmeli, demektedir. Onun bu tezi,
dönem koşulları içinde ele alındığında ve partinin,
kitleleri pasifize etmeye çalışan tutumu bilindiğinde,
daha iyi anlaşılacaktır. Parti, Rosa'nın bu düşüncesini
benimsememiştir.
Emperyalistler Arası Birinci Paylaşım Savaşı'nın
ufukta görünmesi karşısında Karl Liebknecht'le birlikte
etkin bir savaş aleyhtarı kampanya yürütmeye başladılar.
Ve yine bütün tepkileri üzerlerine çektiler ama
halkın sempatisini kazandılar. Onların bu çalışmalarına
Clara Zetkin de katılmıştır. Fakat bilindiği gibi
o dönem sosyal demokrat partiler (başta SPD olmak
üzere), savaş karşısında çok kötü bir sınav vermişlerdir
ve açıkça şovenist davranmışlardır. Rosa, bir kez
daha yenilmiştir...
O dönem savaşa karşı sadece Rusya'da Bolşevikler
doğru politikalar savunmuşlar ve bu politikalarının
gerektirdiği gibi davranmışlardır.
Rosa ve Liebknecht, SPD'ye savaş aleyhtarı görüşlerini
kabul etirememişler ve onların şovenizmlerini yenememişlerdir
ama, bir süre sonra etkiledikleri insanlarla birlikte,
parti içinde bağımsız bir grup kurmayı başarmışlardır:
SPARTAKİSTLER BİRLİĞİ...
Spartakistler, proletarya enternasyonalizminin,
savaşın ve milliyetçiliğinin panzehiri olduğunu
savunuyorlardı ve kuşkusuz bu görüşlerinde sor derece
haklıydılar. Fakat bu tavırlarından dolayı malum
sonuçlar onları bekliyordu. 1916 yılının 1 Mayıs'ı,
her zamanki gibi atak, kavgacı ve coşkulu militan
SPD milletvekili Liebknecht'in "Kahrolsun Savaş"
sloganıyla başladı. Ve ilk cümlesinden sonra da
hemen orada, ikinci cümleyi söylemesine dahi fırsat
verilmeden tutuklandı. SPD, onun dokunulmazlığının
kaldırılmasına direnmedi, hatta o yönde oy kullandı.
Arkasından Temmuz ayı içinde de Rosa tutuklandı.
Cezaevinde iken Rus vatandaşı olduğu için Rusya'ya
gitmek istemesi halinde orada serbest kalması olanağı
doğduğu halde, Rosa bu fikri reddetti ve Almanya'dan
ayrılmak istemedi. Bir süre sonra Leo Jogiches'in
de tutuklanması üzerine, Spartakistlerin başını
artık genç militanlar çekmeye başladı.
Onlar cezaevindeyken Ekim Devrimi gerçekleşti. Rosa,
Rus Devrimi'nin başarı kazanacağına inanmıyor, eleştirilerini
tekrarlıyordu. Özellikle Bolşeviklerin Almanlarla
barış anlaşması yapmalarını, Lenin'in bunu yapmaya
zorunlu olduğunu söylemesine rağmen kabullenemedi.
Ayrıca Rusya'da toprağın köylüye dağıtılmasının
yanlış olduğunu, kamulaştırılması gerektiğini, basına
ve partilere özgürlük verilmesi gerektiğini söylüyordu.
Rusları, bunların aksini yaptıkları için şiddetle
suçladı. Fakat o bütün eleştirilerine rağmen Bolşeviklerin
yoldaşıydı. Bütün devrimler için yüreği titreyen
bir ateş kadın, bir ateş kadınıydı.
1918... Almanya savaştan yenik çıkmıştı. Spartakistler,
bozguna uğrayan orduya ve kitlelere yönelik etkin
ve son derece militanca propaganda çalışmalarına
başladılar. Siyasi tutsaklar için çıkarılan af dolayısıyla
Rosa ve Liebknecht serbest kalmıştı. Ülkede çok
büyük bir karmaşa ve hareketlilik yaşanıyordu. Bütün
kesimler ayakta ve isyan halindeydi. İşçiler silahlanmış,
askerlerle birlikte alanlara akmaya başlamıştı.
Halk savaşın ve savaşın acılarının hesabını soruyor,
tepkisini ve öfkesini dile getiriyordu. Hükümet,
yönetimi SPD'ya devretmenin kendisi için de daha
hayırlı olacağını düşündü ve SPD hükümete geldi,
"Demokratik Cumhuriyet" kurulduğu açıklandı.
Spartakistler ise "Sosyalist Cumhuriyet"
istiyorlardı ve aynı anda alanlarda Liebknecht bunu
bağırıyordu. Spartakistler, bu "devrim"
günlerinde ihtiyaç duydukları gazeteyi çıkarmak
için gazete işgal edecek kadar radikal etkinlikler
içinde kıyasıya mücadele ettiler. Fakat kurulan
İşçi ve asker Konseylerine alınmamaları, onları
yeni arayışlara yöneltti. Rosa, "Spartakistler
Ne İstiyor?" isimli ünlü eserini bu sıcak günlerde
yazmıştır. Yine bu günlerde Alman Komünist Partisi'ni
kurdular.
Hiçbir şeyin yerli yerinde olmadığı bu olağanüstü
hızlı ve karışık dönemde, yine bir SPD'li olan Noske
tarafından anti-komünist askerlerden oluşan birlikler
kuruldu ve bunlara "Freikorps" denildi.
Bu birlikler, parti yönetiminin sağ kanadın eline
geçmesinden ve olayların akışının aynı hızla ters
yöne dönmesinden, gericileşmesinden cesaret alarak,
tutuklamalara ve katliamlara başladılar.
"Gözyaşı ve kuşların olduğu her
yer benim evimdir"
Böyle yazmıştı Rosa, cezaevinden bir dostuna gönderdiği
mektubunda... Ve İsyan'ın ilk günlerinin hızla gelişen
doğrultusunun yine aynı hızla tersine dönmesi sonucunda
aranmaya başladılar, bir süre sonra da halkın ihbarı
sonucu Freikorps'lar tarafından yakalandılar.
Rosa Lüxemburg ve Karl Liebknecht... Önce dipçikle
kafaları parçalandı. Ölmeyen Liebknecht'i götürüp
kurşuna dizdiler. Rosa, ilk dipçik darbeleriyle
ölmüştü. Kurşunlanmasına gerek kalmadı. Ve onun
kanlar içindeki cesedini bir kanala attılar. Tarih:
15 Ocak 1919...
İki gün sonra Jogishes durumu Lenin'e şöyle bildiriyordu:
"Rosa Lüxemburg ve Karl Liebknecht, nihai devrimci
görevlerini yerine getirdiler."
Katledilmesinden bir gün önce yazdığı yazıda diyordu
ki Rosa: "Yarından tezi yok. Kıyamet günü kopmuşcasına,
tüm tantanasıyla, en ummadığınız yer ve anda devrim
karşınıza yeniden çıkacaktır:' 'Vardım, varım, varolacağım'
diyecektir..."
O, arkasında kesintisiz mücadele dolu, ilkeli ve
ödünsüz bir militan yaşamı bıraktığı gibi;
-Polanya'da Sanayinin Gelişimi.
-Sosyal Reform mu, Devrim mi?
-Rus Sosyal Demokrasisinin Örgütlenme Sorunları.
-Kitle Grevleri, Sendikalar, Partiler.
-Sermaye Birikiminin Tarihsel Koşulları.
-Sosyal Demokrasinin Bunalımı.
-Rus Devrimi Üzerine.
gibi eserleriyle, düşünce insanı yaşamı bırakmıştır.
Yani bir sosyalist devrimcinin yaşamını...
O NERGİS güzelliğindeki yaşamı, saygıyla anıyoruz.
Dünyanın her tarafında "gözyaşları ve kuşlar"
var Rosa. Ve bütün dünya senin evin. Bu yıl Berlin'de
çok büyük ve coşkulu bir gösteriyle anıldın. Oradaydın
değil mi? Alman, Rus, Türk, Kürt, Sri Lankalı, Polonyalı
kızkardeşlerinle ve erkek kardeşlerinle birlikteydin...
Hep birlikteydik, seni andık, seni yaşadık... Yeni
devrimlerin savaşçıları, yaşamınla donandılar, isyancılığından
yeni isyanların kıvılcımını aldılar.
|
|
|
|
|
|
|
|