Bilimsel gelişme kuralları ve tarihsel dokusu olan
sosyalist düşünce dünyasında üretim yapılırken,
ciddi bir tarih birikimi gerekmektedir.
Yaşamın her alanının birbiriyle ilişkisinden hareketle,
doğayı-insanı, toplumu, üretim ilişkilerini, kısaca
tüm yönleriyle dünyayı anlama, yorumlama, değiştirme
bilimi olan sosyalizm, somut bilimler de dahil olmak
üzere, insanlığı ilgilendiren her türden konuyu
kapsar.
Dolayısıyla sosyalizmin bilinç tarihi, insanın varolmasıyla
başlar. Somut bilimlerdeki gelişmelerde ateşin,
tekerleğin, sıfırın keşfedilmesinin; günümüzün kimyasında,
büyük bir hızla yükselen elektronik ve mekanik bilgisinde,
yüksek matematik, mühendislik dallarında ne kadar
önemli olduğu tartışılmazdır. Örneğin atom bombasının
elde edilmesi sürecinde, atomun proton, nötron ve
elektronlarını incelemekle ilerleyen bir seyir izlenmiştir.
Bu konuda daha önce yapılmış tüm çalışmaların biriktirdiği
veriler üzerinde akıl yürüterek gerçekleştirilen
deneyler esnasında, ileriye doğru bir adım daha
atılmıştır.
Sosyalistler olarak, toplumsal konulardaki çözümlemelerimiz
ve bu çözümlemelerimize dayanarak ürettiğimiz pratik,
tarih bilincimize bağlı olarak şekillenir. Tarihi
yeniden yaratmayacağız, tarihi anlayacağız, bileceğiz,
onun ilerleme çelişkilerini ve yasalarını öğreneceğiz.
Yaratacağımız yarın için, geçmişe çok fazla ihtiyacımız
var. Bugün doğru davranabilmek için, dünü belleğimize
sağlam ve sağlıklı yerleştirmemiz gerekmektedir.
Çünkü bir fanusun içinde yaşamıyoruz. Öncesiz ve
sonrasız bir zaman dilimine gelmedik.
Bütün çabalarımız, insanlığın varoluşuyla başlayan
ve uzayıp giden binlerce yıllık bir büyük tarihin
içinde, bu tarihe düştüğümüz noktada, insanlık adına
doğru bir adım atabilmek içindir. İnsanlığın ezici
çoğunluğunun yaptığı gibi, bir ot, bir koyun, bir
geyik, bir tavşan gibi gelip gitmekte var, ilerlemeye
ayak diremekte var. İlerlemeye, yani doğal olana,
gelişime...
Bizlerin üretim çabası, işte bu noktada mücadeleye
dönüşüyor. Görevlerimiz, sadece tarihin biriktirdiği
verileri öğrenip bunlarla ileriye doğru yeni bir
adım daha atmayı yaşam içinde örgütlemekle sınırlı
kalmıyor. Bu görevleri gerçekleştirmek için önce
ilerleme sürecine katılmamız gerekiyor. Buna zorunluyuz.
Çünkü bizlerin laboratuarı bir fizikçinin, bir kimyacının
laboratuarı gibi, odalardan, binalardan oluşmuyor.
Bizlerin laboratuarı, koskoca ülkelerden, koca bir
dünyadan oluşuyor.
Bu dünyayı, bu ülkeyi değiştirirken, tarih bilincinin
eksikliklerine ve yanlışlarına rağmen doğru gündemler
oluşturmak olanaksızdır.
Marks'ı, Engels'i, Lenin'i iyi öğrenmeden yakın
geçmişi sağlıklı değerlendiremeyeceğimiz gibi, yaşadığımız
dönemin gelişmelerini algılamakta, tahlilini yapmakta,
verileri yerli yerine oturtmakta ve sonuç olarak
irade koymakta, taktik üretmekte zorlanırız, bunu
başaramayız.
Öte yandan 'öğrenmek' üzerinde uzunca düşünmek,
tartışmak gerekiyor. Beş duyu ile algılanarak bellek
kayıtlarımıza geçenleri tekrarlayabilmek, ifade
edebilmek, öğrenmek anlamına gelmiyor. Öğrenmek;
okunan, görülen, duyulan her veriyi, insan bilinci
dediğimiz dağarcığın içinde doğru yere koymak yoluyla
gerçekleşmektedir. Doğru algılanan ve dağarcığa
doğru yerleşen bilgi, kullanılabilir bilgi demektir.
Kısaca, bilginin kullanılabilir hale gelmesine öğrenme
diyoruz. Dolayısıyla öğrenmek, rastgele bir bilgi
biriktirme eylemi değildir. İnsan kafasının ve ruhunun,
insanın topyekün tinsel yapısının diyalektiğidir.
Elde edilen her veri, bir düzene konularak içselleştirildiği,
daha önce edinilmiş diğer bilgilerle işlem yapabildiği,
değişime yol açtığı, kişiliğin bir parçası haline
geldiği zaman, evet işte ancak o zaman öğrenilmiştir.
Ancak bundan sonra "öğrenilen", yaşamın
içinde kullanılmaya elverişli hale gelir.
Öğrenmek değişmektir. Öğrenmek değiştirmektir. Öğrenmek
iradedir.
Bir çocuk büyürken, hergün biraz daha değiştiğini
görürsünüz. Ondaki bu değişim, bir kuzunun serpilip
gelişmesi, koyun haline dönüşmesi şeklinde bir değişme
değildir. Çocuk, feodalizmin ya da kapitalizmin,
kurallarla sınırlanmış ve öğrenmeyi kendi düzeninin
esenliği adına tutsak aldığı cenderesine girmemiştir.
henüz . Gördüğü, duyduğu, dokunduğu herşeyi belleğine
kazır. Bir maymun gibi hemen akabinde taklit eder.
Bu bilgilerini, yeri geldiğinde şaşırtıcı bir şekilde
kullanır. Şartlandırmalar dünyasının esir büyüklerini
şaşkınlık içinde bırakan bağlantılar kurar. Çocukların
dünyası sınırlandırılmadığı zaman, öğrenme kapasiteleri
son derece geniştir. Örneğin, bilinçli bir aile
ortamında yetişen Rus kadın devrimci Aleksendra
Kollantai, 6 yaşına geldiğinde dört dili başarılı
bir şekilde konuşabilmektedir.
Ne var ki, çok kısa bir süre sonra çocukların öğrenmeleri,
düzenin tutsağı haline gelmiş, yorgun, tembel, amaçsız
büyükler tarafından hızla sınırlandırılır. Sorular,
"sen daha çocuksun" azarlamalarıyla yanıtsız
bırakılır ve okul çağı geldiğinde herşey bitmiştir.
Nasıl bir dünyada yaşıyoruz, savaşlar neden çıkıyor,
atom hareketi niçin insanları öldürmek için kullanılıyor
da yaşatmak için kullanılmıyor soruları yanıtlanmaz.
Mustafa Kemal'in dayısının tarlasında kargaları
nasıl kovduğuyla başlayan "talim, terbiye",
salyongozun sindirim sistemi ile devam eder.
Bizler, gerçek öğrenme sürecinin yoğun emek, ciddi
motivasyon isteyen yönlerinin yanısıra bütün bunlarla
da mücadale ederek, bütün bunlara rağmen ilerlemek
zorunda olan kuşaklarız.
Bir yandan içinde yaşamak zorunda olduğumuz toplumun
egemenleri tarafından saptanmış düzeneğinin içinde
çeşitli görevlerimiz var. Bir yandan da bu düzeni
yıkıp parçalamak, yok etmek, yerine insanlığın ilerlemesini
sağlayacak sistemi inşa etmek için öğrenmek, öğretmek
zorundayız. Öğrendiğimiz ölçüde irade sahibi olacağımızı
bilmek zorundayız.
İleriye doğru atacağımız okun menzili, yayı geriye
doğru ne kadar başarılı çekebildiğimize bağlı. Sınıflar
ve mücadele tarihini öğrenirken, bu eylemimize öğrenme
bilinciyle yaklaşabilmeliyiz. Sözgelimi, 'devlet'
üzerine düşünürken ya da konuşurken Marks'ın, Engels'in,
Lenin'in ve devrim önderlerinin bu konuda yaptıkları
çalışmaların sözcük sözcük anımsanması ve aktarılması
çok fazla bir anlam ifade etmez.
Gerçekten anlamlı olan ve bir sosyalist için gerekli
olan bütün bunların öğrenilmiş, anlaşılmış ve kazanılmış
olmasıdır. Giderek dünyaya ve ülkeye bu teorilerin
bilince kattığı zenginliklerle bakabilmek önemlidir.
Bugün Türkiye Oligarşisi'nin yapısındaki değişmeleri,
yönetme tarz ve taktiklerini, faşizmin kirli oyunlarını
izlerken, yorumlarken sosyalist savaşım içerisinde
bunlara karşı yöntemler üretirken, örneğin "Devlet
ve İhtilal" kitabının iyi öğrenilmiş olmasının
bilincimizdeki manevralarını farketmeyiz bile...
O saptamalar artık bizim bilinç motiflerimiz olmuştur.
Gerektiğinde bir köşeden alıp bir başka köşeye taşırız,
oradan alıp başka tarafa koyarız. Bizim santranç
tahtamızın üzerindedirler...
Türk Solu'nun yazılı materyallerini incelediğimiz
zaman, özellikle 1974'ten sonraki dönemde kaleme
alınan ideolojik-politik metinlerde oldukça yoğun
bir alıntı trafiğinin varolduğunu görüyoruz.
Öne sürülen tezleri, ortaya konulmak istenen düşünceyi
ya da girilen bir tartışmadaki soruları, Marksist
klasiklerden yapılan bolca alıntıyla ispatlamak
(desteklemek değil) bir tür alışkanlık haline gelmişti.
Bu alışkanlık, bazı çevrelerde, özellikle üniversite
gençliği içerisinde, bir alıntı yarışına dönüştü.
Marksist klasiklerden sayfa numarası vererek konuşmak
"derin teorik birikim" göstergesi haline
gelmişti. Öğrendiklerini kullanarak sağlıklı yorumlar
yapma, doğru pratikler üretme amacının yerini, yapay
ve geliştirici-ilerletici olmayan tartışma alışkanlıklarının
almasının tehlikesine o zaman da işaret etmiştik.
İnsanların ya da grupların kendi sözcükleri ve bunlarla
ifadelendirilen kendi düşünceleri yoktu sanki...
Söz konusu dönemde, politik tezler alıntılarla savunuldu,
gruplar arasındaki ideolojik mücadele alıntılarla
verildi ve bir anlamda alıntılarla savaşıldı. Bu
sözlerimiz, yazarken ya da konuşurken alıntı yapılmasının
yanlış bulunduğu anlamına gelmemelidir. Her paragrafı
çağımızın gerçeklerine ışık tutan Marksist klasikler
ve her cümlesi önemli derslerle dolu olan savaş
önderlerinin yapıtları, önce ders kitaplarımız,
sonra kaynak ve başvuru kitaplarımızdır. Söz ettiğimiz
nokta, alıntı eklektizmi ile düşünce ve pratik yaratmaya
çalışma çabasının yanlışlığıdır.
Tarihin ışıklarını gör, yeni ışıklar yak, ışık
ol!
Siyasal düşünce bağımsızlığı geleneği üzerinde çalışmalarını
sürdüren Barikat Dergisi, anımsanacağı gibi ilk
yayın döneminde, soyut propaganda ve ajitasyonun
yerine bir tarih bilinci üzerinde fikir üretme,
pratik için ışık olma amacını taşıdı. Bu yaklaşımımız
yeni yayın döneminde de egemen olacak.
Bu tarzımızın yanı sıra "Sosyalist Yazından
Işıklar" isimli yeni bir bölüme yer vereceğiz.
Amacımız; birincisi okuma oranı büyük bir hızla
oldukça endişe verici sınırlara düşen Marksist klasiklerden,
sözkonusu klasiğin bizzat kendi sözcükleriyle anımsatmalarda
bulunmaktır. İkincisi, yüzeysel düşünmenin ve yüzeysel
yaşamanın egemen olduğu sürecimizde, düşüncenin
temellerine inmenin, ordan yola çıkarak bugüne gelmenin
önemini bu alıntılardaki çarpıcı içeriğin daha somut
anlatabileceğini düşünüyoruz.
Ayrıca, tali olarak bu bölüm, arkadaşlarımıza belli
konularda çalışırken ya da düşünürken hangi kaynaklara
başvurabileceği konusunda fikir verebilecektir.
Sosyalizm tarihi ışıklarla doludur. İnsanlık tarihinde
yakılan en parlak ışıklarla. Bu tarih, bugünkü olumsuz
süreçlerine rağmen (ki bu durum değişecektir) dünya
halklarının onlarcasının egemenliğe, sömürüye, baskıya,
zulme hayır demelerinin ışıklarını taşımaktadır.
O halklara da geçmişlerinde yaktıkları kendi ışıkları
yol gösterecektir.
Sosyalizm ışığını gör, halkların 1917'den sonra
bu ışık altında yaşamaya yöneldiği aydınlığı gör.
Dünyamızın şimdi her zamankinden çok daha fazla
ışığa ihtiyacı var. Yeni ışıklar yak. Işık ol...
Tupomarolar
"Vurulan darbe çok ağırdı ve hareketi tekrar
örgütlemek bir hayli zor olacaktı... Gerçekten de
örgütsel ve politik açıdan güçsüzdük. Çünkü bizi
halka, onun öncülerine bağlayan hiç bir bağ yoktu.
Atsız ve düşmanla çevrili bir durumda yalnızdık.
Kritik bir andı, bir darbede bizi yıkmak mümkündü.
Bu, gerilla için en zor anlardan biriydi.
Bu güçlüğü yendik, çünkü hiçbir yodaşımız zaaf göstermedi
ve birbirimize bağlılığımız bizi ayakta tuttu. Böylelikle
darbelere, bozgunlara ve umutsuzluklara karşı, bizde
ilk kez herşeyin mümkün olduğuna dair kesin bir
inanç doğdu. Çünkü bizde, yola devam etmek için
yeteri kadar kahramanlık, fedakarlık ve yardımlaşma
vardı.
Bütün yoldaşlara 'ayrılma' imkanı verildiğinde,
ancak tek bir militan, onlarcası içinden yalnızca
biri ayrılmayı yeğledi. İlk kez taktik bir bozgun,
stratejik bir zafere dönüşüyordu."
Sayfa: 267
"Silahlı mücadelenin gerçek anlamı anlaşılmamıştır.
Bunun nedeni, çoğunlukla bu mücadele biçiminin rolünün
yanlış anlaşılmasıdır. Onu son anın silahı, rejime
vurulacak darbenin aracı olarak görüyorlar.
Böylelikle, devrimci süreci tamamlamak için çok
kısa bir zaman diliminde silahlı mücadeleye başvuruluyor.
Geleneksel ayaklanma ile silahlı mücadele arasında
bir karıştırma yapılıyor, bunun, tüm geri kalmış
ülkelerdeki yerini görmüyorlar.
Onun kitleleri harekete geçirebileceğini, onları
örgütleyebileceğini, onları politize edebileceğini
ve süreç içerisinde güç toplayabileceğini bilmiyorlar.
Onun halk savaşı niteliğini bilmiyorlar. Partinin
ve iktidarın kaynağı halk savaşıdır, aksi değildir.
Bizim silahlı mücadeleye verdiğimiz anlam budur.
Bu, bize göre bütün ötekilerin ona bağlı olması
gereken esas mücadele biçimidir. Bu yüzden bizi
Blankizmle, terörizmle suçlamak saçmalıktır.
Aynı biçimde kitlelere karşı ilgisizlikle suçlamak,
amacımızın onları kazanmak ve örgütlemek olduğunu
bilmemektir. Bu da, bu amaca ulaşmamış olsaydık,
çoktan yok olduğumuzu anlamamak demektir.
Gerilla hareketi ile kitleler arasında diyalektik,
inkar edilmez bir bağ vardır. Gölgeden çıkıp düşmana
vuran bir gerillanın kitleden kopuk olduğunu düşünmek
saçmalıktır. Bu, bir cesedin sağlından söz etmeye
benzer.
Sayfa: 270
"Başlangıçta, enerjimizin çoğunu sorunları
halletmek için harcadık. Bu bir tecrite yol açtı.
Bu dönem bir sessizlik ve tam bir gizlilik dönemi
idi. Öyle bir dönemdi ki, politik çizgimize ve halka
en inançlı olunması gereken bir an ve her zamankinden
fazla bir disiplin gösterilmesi gereken bir dönemdi.
Sıkıcı, şatafatlı sonuçlar vermekten uzak ve dar
bir grup tarafından yerine getirilen bir iç çalışma
dönemi idi. Her türlü olanağımızla, varlığımızı
gizlediğimiz bir dönemdi. Ne çelişki! Tanınmak istemeyen
bir politik örgüt, vuran ve zaferlerine sahip çıkmayan
bir devrimci ordu... Bu dönem yakalanan militanların
kendilerini yargıçların önünde adi bir suçlu gibi
gösterdikleri bir dönemdi.
Böylesi bir tavırla, amacından önce bayrakları açan,
gerektiğinden çok manifestolar yayınlayan ve bir
hiç için, büyük gürültüler koparan grupların kolay
zafer arayan tavrı arasında ne uçurum! Daha iyi
ilişkiler kurmak için başlangıçta kitlelerden tecrit
olduk.
Bizi suçlayanlar alim olduğu gibi, bugün de kitlelerle
bağ kurabilmiş değiller. Tecrit olma iradi ve gerçek
idi, ama ilke değildi. Yalnızca somut sorunlara
somut çözümler getirmek içindi. Mücadelenin bu aşaması
1967'ye dek sürdü. Bütün bu yıllar boyunca hareket,
vurduğu ve kendisine vurulan darbelere ve temkinli
kitle çalışmasına rağmen varlığını gizlemeyi başardı."
Sayfa: 266
Bolivya Günlüğü
"Onun amacı (Che'nin) kurtuluş için mücadele
etmek isteyen herkesin katılacağı ve her türlü
sekterizmden uzak bir hareket örgütlemekti. Ama,
gerilla savaşı için yapılan hazırlıkların ilk
evresinde yiğit ve ağzı sıkı kişilerin yardımına
ihtiyacı vardı.
O koşullarda gerillalara şunları söyledi; 'Bu
türden bir mücadele bize devrimci olma ve insan
soyunun en yüksek düzeyine ulaşmak fırsatı sağlıyor.
Ama aynı zamanda bize insan olmak imkanını da
sunuyor. Kendilerinde bu iki aşamaya ulaşacak
gücü bulamayanlar, bunu açıkça söylesin ve gerillayı
terk etsin"
Castro, Önsöz
"... Pek ender dinlenme anlarında, destansı
ve insanüstü bedensel güçlerin harcandığı sıralarda,
bir gerilla başkanı olmanın ağır yükümlülükleri
altında, son derece maddi güçlükler içinde olunan
başlangıçlar evresinde...
... Böyle eleştiriler -Che'nin günlüğündeki- bir
gerilla müfrezesinin, özellikle henüz bir küçük
çekirdek olduğu devrede her günkü nasibidir. Bu
evrede en küçük yanlışın bedeli ölüm olabilir.
Bu evrede şef, her zamankinden fazla şey istemek
zorunda kalır."
Castro, Önsöz
Gerilla bilanço çıkarıyor
Belge yay. Gaby Weber
"O sırada bizi kimse tanımıyordu. Önce bizim
için sorun, gizli bir örgüt için asgari düzeyde
maddi bir taban yaratmaktı. Önce illegalite işini
öğrenmek, damla damla büyümek, yoldaşlarımızı
sıkı bir şekilde seçmek istiyorduk."
Sayfa, 147
"İlk görevinizi nasıl belirlediniz?"
"Önce üye kazanmalı, toparlanmalıydık. Kendimizi
ve örgütümüzü mümkün olduğunca geleceğe hazırlamak
istiyorduk. Tezimiz kent mücadelesiydi ve darbe
an meselesiydi. O an büyük seferberlik için koşulların
olgunlaşmadığına, vaktin güç toplama vakti olduğuna
inanıyorduk."
"... Hazırlıklarımıza rahat bir biçimde devam
ettik. Büyüklüğümüzün, yani çok az kişi oluşumuzun
bilincindeydik, ama yine de sistematik bir biçimde
çalışıyorduk. Solun öteki gruplarıyla anarşist,
maoist ve sosyalistlerle mükemmel ilişkilerimiz
vardı. Tartışıyor, eğitim çalışmaları yapıyor,
kendimizi teknik açıdan yetkinleştiriyorduk. Sonuncusuna
özellikle ihtiyacımız vardı. Baskı atölyemiz yoktu
ama, patlayıcı atölyesini çoktan kurmuştuk.
"... Uluslararası ilişkilerimizi yoğunlaştırdık.
Brezilya'lılar, o ana kadar var olan gerilla hareketlerinin
zamanında ve yeterince hazırlık yapamadıkları
için başarısızlığa uğradıklarını söylemişlerdi."
Sayfa, l20-l2l
"70'li yıllar Latin Amerika'da askeri diktatörlüklere,
80'li yıllar da 'kontrol altındaki demokrasi'lere
ait olmuştur. 82'de Bolivya'da, 83'te Arjantin'de,
85'te Urugay'da, 89'da Şili ve Paraguay'da 'demokrasilere'
geçildi. Kıtada yeni bir dönem başladı.
Ulusal Güvenlik Doktrini ve Ayaklanmaya Karşı
Mücadele Metodu naftalinlenip bir köşeye konulmadı.
Ama bunlara yeni bir varyant eklenerek genişletildi:
'Düşük Yoğunlukta Çarpışmalar Doktorini .' Bu
doktrin, asıl savaşın, gelecekte, klasik Batı-Doğu
savaşını izleyip Avrupa'da olmayacağından, üçüncü
dünyada olacağından hareket eden düşüncelere dayanıyordu.
Ayaklanmaya Karşı Mücadelede, ABD uzmanı Albay
Waghelstein, Düşük Şiddetle Çarpışmaların unsurlarını
şöyle tanımlıyordu:
1) Zorun zorunlu kullanımı.
2) Bir toplumu belli bir davranışa zorlayabilme
ya da kontrol edebilme yeteneği.
3) Barışın korunması için operasyonlar, terörist
eylemler ve kurtarma eylemleri düzenleme yeteneği.
Bu doktrin, ordular arasındaki düzenli silahlı
çatışmaları değil, toplumsal alt yapıda topyekün
bir savaşı hedefliyor. Düşman olarak yalnızca
gerillanın sınırlı aparatlarını değil, toplumun
tamamını ya da önemli bir bölümünü tanımlamaktadır.
Düşük Şiddetli Çarpışmalar Doktrini, iki genel
katagoriye ayrılan durumlarda kullanılabilir;
1) Grenada operasyonunda gerçekleştiği tarzda,
zorun lokal kullanımı ya da
2) Bir müttefiğin destek talebinde bulunması halinde
-El Salvador- ya da yakın olan silahlı isyancılara
yardım amacıyla -Nikaragua- Kontralar."
Sayfa, l9
" Devrim-Sosyalizm, l960'lara kadar Latin
Amerika'da KP'lerin felç edici 'aşamalar' düşüncesi
anlamına geliyordu. KP'ler üretici güçlerin gelişimini
ilerletmek için, ilkin burjuvazinin demokratik
kesimleriyle ittifak yapılmasından hareket ediyorlardı.
Kapitalizm ve işçi sınıfı geliştikten sonra sosyalist
devrim gerçekleşecektir. Aşamalar şeması, devrimcilerin
bu süre içinde görevlerini güç toplayabilmek ve
örgütü inşa edebilmek için parlamenterizmi ve
legaliteyi korumaktan ibaret görüyordu.
Ocak l959'da Küba'lılar, aşamalar teorisine müsahama
göstermeksizin devrimi yaptılar; kimi kararlıların
silahlı mücadelenin, emperyalizm yanlısı rejimleri
yıkmanın etkili bir yolu ve sosyalizmi kurmanın
bir koşulu olduğunu kanıtladı.
Che, yeni burjuvazinin demokratik karekterli olduğuna
karşı çıkıyor ve 'milli burjuvalar emperyalizme
karşı kendilerine ait bir tasarı sunma yeteneğini
kaybetmişlerdir, bir zamanlar böyle birşeye sahip
olmuş olsalar bile' diyordu.
Küba ve Cezayir devriminin ikinci bir kıtasal
etkisi daha vardı; Silahlı Mücadele, sosyalizmi
kurmak için iktidarı ele geçirmenin vaz geçilmez
bir koşulu olmuştu.
Küba Devrimi Latin Amerika devrimcilerinin yüreklerini
ve beyinlerini fethediyordu. Giderek daha fazla
insan KP'lerin aşamalar teorisinden uzaklaşıp
60'lı yılların sonlarına doğru silahlı mücadeleye
yaklaştılar. Kırlarda kısmen küçümsenmeyecek üslere
sahip olmalarına karşın faaliyetlerinin ağırlık
noktasını kentler ve buralarda da özellikle öğrenci
sektörü ve yoksul mahalleler oluşturuyordu."
Sayfa, l0
Vietnam Kazanacak
Giap
" Propaganda faaliyetlerinden sonra bunları
pekiştirme işi gelir.
a) En gayretli gençlerin bazıları seçilip eğitilmelidir.
b) Ancak hareket halinde iken, timler için eğitim
pek kolay olmaz.
İki yöntem gereklidir: İlki, belli bir yöredeki
hareketi desteklemek, ikincisi, mümkün olduğunca
hızlı bir biçimde bölgesel kadrolar oluşturmaktır.
Yani, bazı gençler saflara alınır, silahlı kuvvetlerin
hareketi boyunca fırsat oldukça onların eğitimi
sağlanır. Gerektiğinde kendi bölgelerine eski
faaliyetlerini devam ettirmek için geri gönderilir.
Bu PEKİŞTİRME SÜRECİ çok etkilidir. Özellikle,
mümkün olan en kısa sürede yaygın taban oluşturmak
istendiğinde bu yol izlenmelidir."
"Silahlı Propaganda, politik propaganda yapmak
için silahlı güçlerin kullanılması ve kuvvetlerimizin
güçlü olduğu konusunda halka güven verilmesidir.
Güven yerleştirildikten sonra bunun politik bilince
dönüştürülmesi gerekir. Halk kendi dayanışmasına
güven duyar. Kararsız unsurları etkilemek için
güç göstermeliyiz. Hainleri de temizlemeliyiz.
... Halk silahlara ilgi göstermeye başladığı an,
onlara bazı öğütler vermeli, silahların ikinci
dereceden önemli olduğunu, halkın gücünün yenilmez
olduğunu kavratmalıyız. Bunda başarılı olunamazsa,
silahlı propaganda amacına ulaşamaz.
... Güçlerin bol miktarda silaha sahip olduğunu
görünce halk devrimin kolayca başarıya ulaşacağını
sanar. Ne kadar zor olduğunu anlatmalıyız... Mücadele
önünde geçici ricatlar mümkündür. Ayrıca sırlarımız
açığa vurulduğunda, derhal düşmanın terörist eylemlerine
maruz kalacağımızı kavratarak halkı eğitmemiz
gerekir."
"Giap, SP birliklerinin askeri yanını tartışırken,
daha sonra tüm askeri faaliyetler için uyguladığı
bazı ilkeleri ortaya koyuyor."
" SP. birliği düşmanla karşılaştığında koşullara
göre savaşır ya da savaşmaz... Etkinliği arttırıcı
ve politik üstlere vurucu nitelikte savaşı kabullenmelidir...
Gruplar, kitleler içinde doğrudan propaganda yapmayı
ihmal etme pahasına muharebeye hevesli olmamalıdırlar.
Ve daha da önemlisi, silahlı güçlerini geriletme
rizikosu olan maceralardan sakınmalıdırlar."
Devam ediyor; " Yukarıda politik üslerimizin
zaten olduğu durumlardaki SP'nin prensiplerini
ortaya koydum. Üsler oluşmamışsa, başlangıçta
SP çalışması çok gizli yapılmalıdır."
Gerilla Savaşı
L.H. Gann, Arena yayınları.
" Gerillanın kadrolara gereksinimi vardır.
Operasyonların asıl yürütülmesinde bile, nitelik,
nicelikten önemlidir; baskın ve savaş hilesi,
üstün sayıları etkisiz kılmaya yardım eder. Bu
yönden, modern gerilla önderleri, Tevrat'ta yer
alan askeri derslerden hala yararlanabilirler.
Çarpıcı bir askeri şef olan Gideon, Midianitlere
karşı savaşa hazırlanırken, efendi ona dediki
'şimdi, öyleyse git, halka bildir, de ki, kim
ki ürkek ve korkaktır, bırakın onu Gilead dağından
erken dönsün ve ayrılsın. Ve oradan iki bin yirmi
kişi ayrıldı ve on bir kişi kaldı.' Gideon bunlardan
ilgi çekici bir personel seçimi yöntemi ile üç
yüz seçkin savaşçı ortaya çıkardı."
Sayfa, 9l
"... Bir ' ilk vuruş' kapasitesi, yeterli
değildir. Kent gerillası karşıtını dengesiz bırakmak
için, baştaki başarılarını, daha ileri etkinlikle
sürdürmek zorundadır...
... Diğer deyişle şiddet, zafer için bir bedel
oluşturmadı. Kenar mahalle ölümleri morali çökertebilir
ve bir süre bocalayanları güçsüzleştirebilir.
Fakat şiddet, politik güç haline dönüşmelidir.
Halk, sonunda hükümetin kazanacağına inandığı
sürece, şiddet, azalan verimler kazandırmaya eğilimlidir."
Sayfa, 87
" Birçok politik teknisyen, kent gerilla
savaşını yeni bir isyancı hareketi türü olarak,
yaygın biçimde övmektedir. Günümüz devrimci terminoljisinde
kentli gerilla savaşı, kitle gösterilerinden sabotajlara
ve politik suikastlere kadar uzanan etkinliği
kapsar. Kent gerillasının birçok savunucuları,
marjinal entellektüellerle yoksul evlerin marjinal
adamları arasında silahlı ittifaka özel bir güven
duyarlar. Bununla birlikte doğaları gereği, çeşitli
biçimlerdeki disipline karşı direnen iki guruba
disiplin dayatılmasının en üst düzeyde zorluklarını
gözardı ederler."
Sayfa, 85
" Şiddetin çok sayıda orta derece yetkililere
uygulanması, l9. yy. anarşistlerince hükümet hiyerarşisinde
yüksekte yer alan birkaç kişiye gerçekleştirilen
saldırılardan daha büyük kar getirir. Buna rağmen
şiddet, ciddi sınırlamalarla karşı karşıyadır.
Kamuoyunu kolayca yabancılaştırabilir. Ve tarihe
bakarak konuşursak, tek başına suikast stretejisi,
kendi başına asla başarılı olmadı.
'Halkın İradesi' grubunun üyeleri, Çar rejiminin
yüksek düzeydeki yetkililerine karşı saldırılarda
olağan üstü yaratıcı ve cesur kahramanlıklar gösteriler.
Elitist türden yıkım, birçok yüzyıl önce gelişmiş,
'haşişciler', üyeleri arasında, inanılmaz derecede
disiplin ve kendini kurban etmeyi gerçekleştirdiler.
İyi korunmuş üslerden hareket ederek, şaşırtıcı
derecede kesinlikle, politik ölümler gerçekleştirdiler.
Fakat, büyük ordular ve yaygın gerilla güçleri
eksikliğini duydukları için, kalıcı değerde hiçbir
etki bırakamadılar."
Sayfa, 90
Parti İnşası
Tony Cliff
"Partinin taktikleri ve stratejisi, partinin
genel ilkelerine uymaları için açık ve düz olmalıdırlar.
Bunlar, kitlelerin devrimci partinin siyasetini
anlamaları için detaylar içinde kaybolmamalı,
dikkatleri parti politikasının özünden uzaklaştırmamalıdır.
'Sade, düz politikalar en iyi politikalardır.
İlkelere dayalı politikalar en pratik politikalardır.
'Son tahlilde geniş, ilkeli politikalar tek gerçek
pratik politikalardır... Önce genel sorunları
halletmeden kısmi sorunlara girişen herkes, her
adımda kendi bile farkında olmadan kaçınılmaz
olarak genel sorunlarla karşı karşıya kalacaktır.
Her bir olayda körce bu sorunlarla karşılaşmak,
o insanın siyasetini en kötü biçimde yalpalamaya
ve ilkesizliğe mahkum edecek demektir. 'Lenin.
'Bir eylem hattı kendisine teoriyi, tarihi, tüm
siyasi durumun incelenmesini vb. temel edinebilir,
edinmelidir. Ancak mücadele içindeki bir sınıf
partisi, tüm bu tartışmalarda siyasi tavrımıza
ilişkin somut sorulara tamamen berrak - ikili
yorumlara izin vermeyen- yanıtlar gerektiğini
hiçbir zaman unutmamalıdır; Evet mi, hayır mı,
hemen şimdi şu mevcut anda şu ya da bu yapılmalı
mı, yapılmamalı mı? '
Güçler dengesi ciddi bir biçimde hesaplanmalı
ve karar alındığında kararlı biçimde hareket edilmelidir.
Napolyon; ' Bir askeri plan yapmaya çalışırken
benim kadar yarı-gönüllü bir insan yoktur... Her
türlü tehlikeyi abartırım... Kararı verdiğim zaman
ise, benim zaferimi sağlayacak şeylerden başka
her şeyi unuturum!'"
Sayfa, 276
"Strateji ve taktikler hareket dünyası olarak
nesnel dünyayı değil, fakat işçilerin bilinç düzeyini
ele alır. Eğer, bilinç düzeyi nesnel temeli doğrudan
yansıtıyorsa, o taktirde taktikler ve streteji
doğrudan parti programlarından türetilebilinir.
Ancak bu türeme dolaylı ve karmaşıktır, partinin
kendisinin faaliyeti de dahil olmak üzere işçilerin
geleneklerinin, deneyimlerinin etkilerine tabidir.
Devrimci parti, ilke olarak ücretler sistemine
karşıdır, ama taktiksel olarak sınıfın daha yüksek
ücret için mücadelesinde tarafsız kalmaz."
Sayfa, 273
"Devrimci mücadele geliştikçe ve değiştikçe
yararlılığını yitirmiş taktiklere bağlı kalmaktan
sakınmak gerekir. Bir devrimci önderin yapabileceği
en büyük hata, kendisinin saptadığı dün doğru
olan ama bugünün güçler dengesine uymayan formüllerin
esiri olmaktır. Çoğu kez tarih 'ani' dönüş yaptığında
ilerici partiler bile kendilerini yeni duruma
uyarlayamazlar ve daha önce doğru olan ama şimdi
tüm anlamını yitirmiş sloganları tekrarlarlar."
"Savaş sanatı birçok bilime - fizik, psikoloji,
coğrafya vb.- dayanır ama herşeye rağmen sanattır.
Büyük savaş önderi, düşmanı ezmek özel amacı için
bu bilimleri iyi kullanabilmesini öğrenmelidir.
Savaşın içerdiği çok çeşitli karmaşıklık nedeniyle,
kumandanın, herşeyden önce, bir taraftan deneyime
ve kuvvetli irade gücüne, öte taraftan sezinleme
ve hayal gücüne ihtiyacı vardır."
"Her savaş özgül gerçekliklerle doludur ama
aynı zamanda her biri, generalin şüphelenmiş olabileceği,
ancak hiçbir zaman kendi gözleriyle görmemiş olduğu
ve üstelik gece karanlığında etrafında dolaşması
gereken kayalarla dolu keşfedilmemiş bir denizdir.
Eğer bir ters rüzgar çıkacak olursa, yani büyük
tesadüfi bir olay terslik yaratacak olursa, o
zaman general, en mükemmel ustalık, serinkanlılık
ve enerjiye ihtiyaç duyar... Bu sürtünmeyi bilmek,
o çok sözü edilen savaş deneyiminin en önemli
tarafıdır. Ve iyi bir generalden bu beklenir.
Kuşkusuz, bunları aklında çok büyütüyorsa ve korkuyorsa,
o iyi bir general değildir... Fakat iyi bir general
bunların farkında olmalıdır ki, mümkünse üstesinden
gelebilsin ve işte o ihtilaf nedeniyle olanaksız
olan bir mükemmellik beklemesin. Ayrıca, bunlar
teorik olarak öğrenilmez; ve öğrenilebilmiş olsa
da, kıvraklık denilen o yargılayabilme deneyimine
gerek vardır." Clauscwitz.
Şehir Gerillası El Kitabı
Che, Işık yay.
"Carlos Marghella'ya göre bu hareket -gerilla-
üç aşamadan geçer:
1-Gerilla gruplarının hazırlanması ve örgütlenmesi.
2-Gerillanın başlatılması ve kökleşmesi
3-Gerillanın gelişimi ve hareket savaşına dönüşümü.
Gerilla savaşını hazırlamak, ilk olarak 'geleneksel
sol partilerin,' yani silahlı savaşa karşı olan
oportinistlerin her türlü uzlaşmacılığından arınmış
bir savaşçılar çekirdeğinin oluşumunu gerektirir.
Bu savaşçılar, ayrıca, 'sol'un bu oportünistlerine
karşı, siyasal ve ideolojik savaşı yürütebilecek
ve de seçtikleri yolu doğrulayabilecek yetenekte
olmalıdırlar. Yarının bu savaşçıları, gerillaya
girişinin istediği askeri eğitime tabi tutulacaklardır.
Sonra, kitlelerin de katılımını ve öne sürülen
görüşü kabul etmesini sağlamak, kendi gücüne güvendirmek
üzere bu ideolojik savaşı halkın görüşüne sunmak
gerekir. Böylece kitleler, devrimcilerin ulaşmak
istedikleri üç büyük hedefi tamamlayacaklardır."
Sayfa, 33
Kır Gerillası El Kitabı
Che, Işık yay.
"Gerilla savaşında genel savaş yasaları geçerli,
ama kendine özgü bir takım yasaları da var. Düşmana
karşı halkın kendiliğinden bir tepkisi başlamışsa,
gerilla savaşını yurt içinde örgütleyebilirsiniz.
Ama, genel olarak, kavga, yurt dışında, sevilen,
sayılan ve halkın kurtuluşu için bayrak açmış
bir önderin etrafında başlıyor...
Son zamanlarda hemen hemen tüm halk hareketleri,
hazırlıksız ve yetersizliğinin acısını çekti...
Yeni gönüllüleri kilit noktalara sokmamak gerek...
Çekirdeğin dışında kimseye güvenme...
Gizliden bir savaşa hazırlanan devrimci uyanık
olmalı, disiplini, yaşam ilkesi haline getirmeli.
Üstlerinin uyruklarını üst üste çiğneyenler, kadınlarla
ve dışarıdan kimselerle ilişkilerini sürdürenler,
devrimci disiplini çiğnedikleri için hemen baştan
savılmalıdır...
Önderler, birbirlerinden ayrı, gözden ırak yerde
saklanmalı!"
El Salvador
M.M Rodrigez
"1970-72, ilk iki yılda, herhangi bir adımız
yoktu. Neden?
Uzun süreli savaşın gerektirdiği özveriden dolayı
'yeni disiplinli devrimciler' olmak için bu yolu,
daha önce denenmemiş bu yolu denememiz gerekiyordu.
Bu çizgiyi sürdürüp sürdüremeyeceğimizi, bunun
için yeterli gücü toplayıp toplayamayacağımızı
ve yeraltı mücadelesi uğruna normal yaşamı terk
edip gerekli özveriyi gösterip gösteremeyeceğimizi
görmemiz gerekiyordu.
Pratiğin potasında pişmek zorundaydık. Teoriyi
prratiğe geçirme yeteneğimizi sınamak da denilebilir.
Yalnızca pratik bize gerekli yanıtı verecekti...
Bir yığın teori vardı ve biz masabaşı teorilerine
karşı mücadele etmek durumundaydık... Sözde devrimciler
olmadığımızı kanıtlamalıydık. Önümüzde güç ve
bilinmeyen bir süreç vardı ve kendimizi sınamamız
gerekiyordu.
İkinci olarak, 1960'lı yıllardaki gerilla mücadelesinin
genel gidişinden olumsuz etkilenmiştik. Bu yoldaşlar,
yabancı yoldaşların desteğiyle kısa zamanda devrime
ulaşacaklarına inanıyorlardı. Ne ki, kısa zamanda
parçalandılar ve dağıldılar. Bu nedenle, yurtdışındaki
yoldaşlardan hiç bir yardım istememeye karar verdik,
çünkü, 'devrimciler' olarak tanınmayı haketme
anlamında, devrimci yaşamı pratikte henüz yaşamadığımızı
kabul ediyorduk.
Üçüncü faktör : Amacımız yanlızca kendimizi kanıtlamak
ve öncü bir grup kurup etrafında hücreler oluşturmak
değil, aynı zamanda girişeceğimiz pratikle halka,
devrimci mücadeleyi tüm perspektifleriyle kavrayan
ciddi bir örgütün ortaya çıktığını da göstermek
zorundaydık. İşte bu nedenle, halkın, örgütümüzün
siyasal ve askeri önemini kavramasına kadar ad
almamaya karar verdik."
Sayfa, 32
Ayaklanma Üstüne
H. Ortega, Belge Yayınları
"Öncünün örgütlenmesiyle ilgili olarak:
Sıkı, seçkin ve etkili bir örgüte hızla kavuşmak
için çaba sarfedildiğinde, onun gizli niteliğinin
daima korunması çok önemli bir ilkedir.
Gerektiği biçimde pusuda duran öncü, ayaklanmanın
uygun anında kararlı bir şekilde mücadeleye sokmak
için gerekli insanı ve maddi güçleri biriktirmek
zorundadır.
Buna koşut olarak mücadelede kullanılacak değişik
araçları tam olarak hazırlayan, değerlendiren,
tartışan ve propagandasını yapan, uygun, gizli
örgütsel yapılar yaratmaksızın kitlelerin ayaklanmaya
sokulamayacağına dikkat edilsin."
Savaş Sanatı
Sun Tzu , Işık Yayınları
"Sorumlu bir mevkide bulunan komutanın dikkatle
göz önünde tutması gereken ilkeler:
1-Düşmanın gücünü değerlendirmeyi ihmal etmek.
2-Otorite isteği.
3-Kusurlu, eksik eğitim.
4-Yersiz öfke.
5-Disipline dikkat edilememesi.
6-Seçme adamları kullanmada başarısızlık.
Bunları bilen ve savaşta uygulayabilen kişi, zafer
kazanacaktır, bilmeyen bozguna uğrar."
Sayfa, 78
|