Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

 



Bilimsel gelişme kuralları ve tarihsel dokusu olan sosyalist düşünce dünyasında üretim yapılırken, ciddi bir tarih birikimi gerekmektedir.
Yaşamın her alanının birbiriyle ilişkisinden hareketle, doğayı-insanı, toplumu, üretim ilişkilerini, kısaca tüm yönleriyle dünyayı anlama, yorumlama, değiştirme bilimi olan sosyalizm, somut bilimler de dahil olmak üzere, insanlığı ilgilendiren her türden konuyu kapsar.
Dolayısıyla sosyalizmin bilinç tarihi, insanın varolmasıyla başlar. Somut bilimlerdeki gelişmelerde ateşin, tekerleğin, sıfırın keşfedilmesinin; günümüzün kimyasında, büyük bir hızla yükselen elektronik ve mekanik bilgisinde, yüksek matematik, mühendislik dallarında ne kadar önemli olduğu tartışılmazdır. Örneğin atom bombasının elde edilmesi sürecinde, atomun proton, nötron ve elektronlarını incelemekle ilerleyen bir seyir izlenmiştir. Bu konuda daha önce yapılmış tüm çalışmaların biriktirdiği veriler üzerinde akıl yürüterek gerçekleştirilen deneyler esnasında, ileriye doğru bir adım daha atılmıştır.
Sosyalistler olarak, toplumsal konulardaki çözümlemelerimiz ve bu çözümlemelerimize dayanarak ürettiğimiz pratik, tarih bilincimize bağlı olarak şekillenir. Tarihi yeniden yaratmayacağız, tarihi anlayacağız, bileceğiz, onun ilerleme çelişkilerini ve yasalarını öğreneceğiz. Yaratacağımız yarın için, geçmişe çok fazla ihtiyacımız var. Bugün doğru davranabilmek için, dünü belleğimize sağlam ve sağlıklı yerleştirmemiz gerekmektedir. Çünkü bir fanusun içinde yaşamıyoruz. Öncesiz ve sonrasız bir zaman dilimine gelmedik.
Bütün çabalarımız, insanlığın varoluşuyla başlayan ve uzayıp giden binlerce yıllık bir büyük tarihin içinde, bu tarihe düştüğümüz noktada, insanlık adına doğru bir adım atabilmek içindir. İnsanlığın ezici çoğunluğunun yaptığı gibi, bir ot, bir koyun, bir geyik, bir tavşan gibi gelip gitmekte var, ilerlemeye ayak diremekte var. İlerlemeye, yani doğal olana, gelişime...
Bizlerin üretim çabası, işte bu noktada mücadeleye dönüşüyor. Görevlerimiz, sadece tarihin biriktirdiği verileri öğrenip bunlarla ileriye doğru yeni bir adım daha atmayı yaşam içinde örgütlemekle sınırlı kalmıyor. Bu görevleri gerçekleştirmek için önce ilerleme sürecine katılmamız gerekiyor. Buna zorunluyuz. Çünkü bizlerin laboratuarı bir fizikçinin, bir kimyacının laboratuarı gibi, odalardan, binalardan oluşmuyor. Bizlerin laboratuarı, koskoca ülkelerden, koca bir dünyadan oluşuyor.
Bu dünyayı, bu ülkeyi değiştirirken, tarih bilincinin eksikliklerine ve yanlışlarına rağmen doğru gündemler oluşturmak olanaksızdır.
Marks'ı, Engels'i, Lenin'i iyi öğrenmeden yakın geçmişi sağlıklı değerlendiremeyeceğimiz gibi, yaşadığımız dönemin gelişmelerini algılamakta, tahlilini yapmakta, verileri yerli yerine oturtmakta ve sonuç olarak irade koymakta, taktik üretmekte zorlanırız, bunu başaramayız.
Öte yandan 'öğrenmek' üzerinde uzunca düşünmek, tartışmak gerekiyor. Beş duyu ile algılanarak bellek kayıtlarımıza geçenleri tekrarlayabilmek, ifade edebilmek, öğrenmek anlamına gelmiyor. Öğrenmek; okunan, görülen, duyulan her veriyi, insan bilinci dediğimiz dağarcığın içinde doğru yere koymak yoluyla gerçekleşmektedir. Doğru algılanan ve dağarcığa doğru yerleşen bilgi, kullanılabilir bilgi demektir. Kısaca, bilginin kullanılabilir hale gelmesine öğrenme diyoruz. Dolayısıyla öğrenmek, rastgele bir bilgi biriktirme eylemi değildir. İnsan kafasının ve ruhunun, insanın topyekün tinsel yapısının diyalektiğidir. Elde edilen her veri, bir düzene konularak içselleştirildiği, daha önce edinilmiş diğer bilgilerle işlem yapabildiği, değişime yol açtığı, kişiliğin bir parçası haline geldiği zaman, evet işte ancak o zaman öğrenilmiştir. Ancak bundan sonra "öğrenilen", yaşamın içinde kullanılmaya elverişli hale gelir.
Öğrenmek değişmektir. Öğrenmek değiştirmektir. Öğrenmek iradedir.
Bir çocuk büyürken, hergün biraz daha değiştiğini görürsünüz. Ondaki bu değişim, bir kuzunun serpilip gelişmesi, koyun haline dönüşmesi şeklinde bir değişme değildir. Çocuk, feodalizmin ya da kapitalizmin, kurallarla sınırlanmış ve öğrenmeyi kendi düzeninin esenliği adına tutsak aldığı cenderesine girmemiştir. henüz . Gördüğü, duyduğu, dokunduğu herşeyi belleğine kazır. Bir maymun gibi hemen akabinde taklit eder. Bu bilgilerini, yeri geldiğinde şaşırtıcı bir şekilde kullanır. Şartlandırmalar dünyasının esir büyüklerini şaşkınlık içinde bırakan bağlantılar kurar. Çocukların dünyası sınırlandırılmadığı zaman, öğrenme kapasiteleri son derece geniştir. Örneğin, bilinçli bir aile ortamında yetişen Rus kadın devrimci Aleksendra Kollantai, 6 yaşına geldiğinde dört dili başarılı bir şekilde konuşabilmektedir.
Ne var ki, çok kısa bir süre sonra çocukların öğrenmeleri, düzenin tutsağı haline gelmiş, yorgun, tembel, amaçsız büyükler tarafından hızla sınırlandırılır. Sorular, "sen daha çocuksun" azarlamalarıyla yanıtsız bırakılır ve okul çağı geldiğinde herşey bitmiştir. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz, savaşlar neden çıkıyor, atom hareketi niçin insanları öldürmek için kullanılıyor da yaşatmak için kullanılmıyor soruları yanıtlanmaz. Mustafa Kemal'in dayısının tarlasında kargaları nasıl kovduğuyla başlayan "talim, terbiye", salyongozun sindirim sistemi ile devam eder.
Bizler, gerçek öğrenme sürecinin yoğun emek, ciddi motivasyon isteyen yönlerinin yanısıra bütün bunlarla da mücadale ederek, bütün bunlara rağmen ilerlemek zorunda olan kuşaklarız.
Bir yandan içinde yaşamak zorunda olduğumuz toplumun egemenleri tarafından saptanmış düzeneğinin içinde çeşitli görevlerimiz var. Bir yandan da bu düzeni yıkıp parçalamak, yok etmek, yerine insanlığın ilerlemesini sağlayacak sistemi inşa etmek için öğrenmek, öğretmek zorundayız. Öğrendiğimiz ölçüde irade sahibi olacağımızı bilmek zorundayız.
İleriye doğru atacağımız okun menzili, yayı geriye doğru ne kadar başarılı çekebildiğimize bağlı. Sınıflar ve mücadele tarihini öğrenirken, bu eylemimize öğrenme bilinciyle yaklaşabilmeliyiz. Sözgelimi, 'devlet' üzerine düşünürken ya da konuşurken Marks'ın, Engels'in, Lenin'in ve devrim önderlerinin bu konuda yaptıkları çalışmaların sözcük sözcük anımsanması ve aktarılması çok fazla bir anlam ifade etmez.
Gerçekten anlamlı olan ve bir sosyalist için gerekli olan bütün bunların öğrenilmiş, anlaşılmış ve kazanılmış olmasıdır. Giderek dünyaya ve ülkeye bu teorilerin bilince kattığı zenginliklerle bakabilmek önemlidir. Bugün Türkiye Oligarşisi'nin yapısındaki değişmeleri, yönetme tarz ve taktiklerini, faşizmin kirli oyunlarını izlerken, yorumlarken sosyalist savaşım içerisinde bunlara karşı yöntemler üretirken, örneğin "Devlet ve İhtilal" kitabının iyi öğrenilmiş olmasının bilincimizdeki manevralarını farketmeyiz bile... O saptamalar artık bizim bilinç motiflerimiz olmuştur. Gerektiğinde bir köşeden alıp bir başka köşeye taşırız, oradan alıp başka tarafa koyarız. Bizim santranç tahtamızın üzerindedirler...
Türk Solu'nun yazılı materyallerini incelediğimiz zaman, özellikle 1974'ten sonraki dönemde kaleme alınan ideolojik-politik metinlerde oldukça yoğun bir alıntı trafiğinin varolduğunu görüyoruz.
Öne sürülen tezleri, ortaya konulmak istenen düşünceyi ya da girilen bir tartışmadaki soruları, Marksist klasiklerden yapılan bolca alıntıyla ispatlamak (desteklemek değil) bir tür alışkanlık haline gelmişti.
Bu alışkanlık, bazı çevrelerde, özellikle üniversite gençliği içerisinde, bir alıntı yarışına dönüştü. Marksist klasiklerden sayfa numarası vererek konuşmak "derin teorik birikim" göstergesi haline gelmişti. Öğrendiklerini kullanarak sağlıklı yorumlar yapma, doğru pratikler üretme amacının yerini, yapay ve geliştirici-ilerletici olmayan tartışma alışkanlıklarının almasının tehlikesine o zaman da işaret etmiştik. İnsanların ya da grupların kendi sözcükleri ve bunlarla ifadelendirilen kendi düşünceleri yoktu sanki...
Söz konusu dönemde, politik tezler alıntılarla savunuldu, gruplar arasındaki ideolojik mücadele alıntılarla verildi ve bir anlamda alıntılarla savaşıldı. Bu sözlerimiz, yazarken ya da konuşurken alıntı yapılmasının yanlış bulunduğu anlamına gelmemelidir. Her paragrafı çağımızın gerçeklerine ışık tutan Marksist klasikler ve her cümlesi önemli derslerle dolu olan savaş önderlerinin yapıtları, önce ders kitaplarımız, sonra kaynak ve başvuru kitaplarımızdır. Söz ettiğimiz nokta, alıntı eklektizmi ile düşünce ve pratik yaratmaya çalışma çabasının yanlışlığıdır.

Tarihin ışıklarını gör, yeni ışıklar yak, ışık ol!
Siyasal düşünce bağımsızlığı geleneği üzerinde çalışmalarını sürdüren Barikat Dergisi, anımsanacağı gibi ilk yayın döneminde, soyut propaganda ve ajitasyonun yerine bir tarih bilinci üzerinde fikir üretme, pratik için ışık olma amacını taşıdı. Bu yaklaşımımız yeni yayın döneminde de egemen olacak.
Bu tarzımızın yanı sıra "Sosyalist Yazından Işıklar" isimli yeni bir bölüme yer vereceğiz. Amacımız; birincisi okuma oranı büyük bir hızla oldukça endişe verici sınırlara düşen Marksist klasiklerden, sözkonusu klasiğin bizzat kendi sözcükleriyle anımsatmalarda bulunmaktır. İkincisi, yüzeysel düşünmenin ve yüzeysel yaşamanın egemen olduğu sürecimizde, düşüncenin temellerine inmenin, ordan yola çıkarak bugüne gelmenin önemini bu alıntılardaki çarpıcı içeriğin daha somut anlatabileceğini düşünüyoruz.
Ayrıca, tali olarak bu bölüm, arkadaşlarımıza belli konularda çalışırken ya da düşünürken hangi kaynaklara başvurabileceği konusunda fikir verebilecektir.
Sosyalizm tarihi ışıklarla doludur. İnsanlık tarihinde yakılan en parlak ışıklarla. Bu tarih, bugünkü olumsuz süreçlerine rağmen (ki bu durum değişecektir) dünya halklarının onlarcasının egemenliğe, sömürüye, baskıya, zulme hayır demelerinin ışıklarını taşımaktadır. O halklara da geçmişlerinde yaktıkları kendi ışıkları yol gösterecektir.
Sosyalizm ışığını gör, halkların 1917'den sonra bu ışık altında yaşamaya yöneldiği aydınlığı gör. Dünyamızın şimdi her zamankinden çok daha fazla ışığa ihtiyacı var. Yeni ışıklar yak. Işık ol...

Tupomarolar
"Vurulan darbe çok ağırdı ve hareketi tekrar örgütlemek bir hayli zor olacaktı... Gerçekten de örgütsel ve politik açıdan güçsüzdük. Çünkü bizi halka, onun öncülerine bağlayan hiç bir bağ yoktu. Atsız ve düşmanla çevrili bir durumda yalnızdık. Kritik bir andı, bir darbede bizi yıkmak mümkündü. Bu, gerilla için en zor anlardan biriydi.
Bu güçlüğü yendik, çünkü hiçbir yodaşımız zaaf göstermedi ve birbirimize bağlılığımız bizi ayakta tuttu. Böylelikle darbelere, bozgunlara ve umutsuzluklara karşı, bizde ilk kez herşeyin mümkün olduğuna dair kesin bir inanç doğdu. Çünkü bizde, yola devam etmek için yeteri kadar kahramanlık, fedakarlık ve yardımlaşma vardı.
Bütün yoldaşlara 'ayrılma' imkanı verildiğinde, ancak tek bir militan, onlarcası içinden yalnızca biri ayrılmayı yeğledi. İlk kez taktik bir bozgun, stratejik bir zafere dönüşüyordu."
Sayfa: 267
"Silahlı mücadelenin gerçek anlamı anlaşılmamıştır. Bunun nedeni, çoğunlukla bu mücadele biçiminin rolünün yanlış anlaşılmasıdır. Onu son anın silahı, rejime vurulacak darbenin aracı olarak görüyorlar.
Böylelikle, devrimci süreci tamamlamak için çok kısa bir zaman diliminde silahlı mücadeleye başvuruluyor. Geleneksel ayaklanma ile silahlı mücadele arasında bir karıştırma yapılıyor, bunun, tüm geri kalmış ülkelerdeki yerini görmüyorlar.
Onun kitleleri harekete geçirebileceğini, onları örgütleyebileceğini, onları politize edebileceğini ve süreç içerisinde güç toplayabileceğini bilmiyorlar. Onun halk savaşı niteliğini bilmiyorlar. Partinin ve iktidarın kaynağı halk savaşıdır, aksi değildir. Bizim silahlı mücadeleye verdiğimiz anlam budur. Bu, bize göre bütün ötekilerin ona bağlı olması gereken esas mücadele biçimidir. Bu yüzden bizi Blankizmle, terörizmle suçlamak saçmalıktır.
Aynı biçimde kitlelere karşı ilgisizlikle suçlamak, amacımızın onları kazanmak ve örgütlemek olduğunu bilmemektir. Bu da, bu amaca ulaşmamış olsaydık, çoktan yok olduğumuzu anlamamak demektir.
Gerilla hareketi ile kitleler arasında diyalektik, inkar edilmez bir bağ vardır. Gölgeden çıkıp düşmana vuran bir gerillanın kitleden kopuk olduğunu düşünmek saçmalıktır. Bu, bir cesedin sağlından söz etmeye benzer.
Sayfa: 270
"Başlangıçta, enerjimizin çoğunu sorunları halletmek için harcadık. Bu bir tecrite yol açtı. Bu dönem bir sessizlik ve tam bir gizlilik dönemi idi. Öyle bir dönemdi ki, politik çizgimize ve halka en inançlı olunması gereken bir an ve her zamankinden fazla bir disiplin gösterilmesi gereken bir dönemdi. Sıkıcı, şatafatlı sonuçlar vermekten uzak ve dar bir grup tarafından yerine getirilen bir iç çalışma dönemi idi. Her türlü olanağımızla, varlığımızı gizlediğimiz bir dönemdi. Ne çelişki! Tanınmak istemeyen bir politik örgüt, vuran ve zaferlerine sahip çıkmayan bir devrimci ordu... Bu dönem yakalanan militanların kendilerini yargıçların önünde adi bir suçlu gibi gösterdikleri bir dönemdi.
Böylesi bir tavırla, amacından önce bayrakları açan, gerektiğinden çok manifestolar yayınlayan ve bir hiç için, büyük gürültüler koparan grupların kolay zafer arayan tavrı arasında ne uçurum! Daha iyi ilişkiler kurmak için başlangıçta kitlelerden tecrit olduk.
Bizi suçlayanlar alim olduğu gibi, bugün de kitlelerle bağ kurabilmiş değiller. Tecrit olma iradi ve gerçek idi, ama ilke değildi. Yalnızca somut sorunlara somut çözümler getirmek içindi. Mücadelenin bu aşaması 1967'ye dek sürdü. Bütün bu yıllar boyunca hareket, vurduğu ve kendisine vurulan darbelere ve temkinli kitle çalışmasına rağmen varlığını gizlemeyi başardı."
Sayfa: 266

Bolivya Günlüğü
"Onun amacı (Che'nin) kurtuluş için mücadele etmek isteyen herkesin katılacağı ve her türlü sekterizmden uzak bir hareket örgütlemekti. Ama, gerilla savaşı için yapılan hazırlıkların ilk evresinde yiğit ve ağzı sıkı kişilerin yardımına ihtiyacı vardı.
O koşullarda gerillalara şunları söyledi; 'Bu türden bir mücadele bize devrimci olma ve insan soyunun en yüksek düzeyine ulaşmak fırsatı sağlıyor. Ama aynı zamanda bize insan olmak imkanını da sunuyor. Kendilerinde bu iki aşamaya ulaşacak gücü bulamayanlar, bunu açıkça söylesin ve gerillayı terk etsin"
Castro, Önsöz
"... Pek ender dinlenme anlarında, destansı ve insanüstü bedensel güçlerin harcandığı sıralarda, bir gerilla başkanı olmanın ağır yükümlülükleri altında, son derece maddi güçlükler içinde olunan başlangıçlar evresinde...
... Böyle eleştiriler -Che'nin günlüğündeki- bir gerilla müfrezesinin, özellikle henüz bir küçük çekirdek olduğu devrede her günkü nasibidir. Bu evrede en küçük yanlışın bedeli ölüm olabilir. Bu evrede şef, her zamankinden fazla şey istemek zorunda kalır."
Castro, Önsöz

Gerilla bilanço çıkarıyor
Belge yay. Gaby Weber
"O sırada bizi kimse tanımıyordu. Önce bizim için sorun, gizli bir örgüt için asgari düzeyde maddi bir taban yaratmaktı. Önce illegalite işini öğrenmek, damla damla büyümek, yoldaşlarımızı sıkı bir şekilde seçmek istiyorduk."
Sayfa, 147
"İlk görevinizi nasıl belirlediniz?"
"Önce üye kazanmalı, toparlanmalıydık. Kendimizi ve örgütümüzü mümkün olduğunca geleceğe hazırlamak istiyorduk. Tezimiz kent mücadelesiydi ve darbe an meselesiydi. O an büyük seferberlik için koşulların olgunlaşmadığına, vaktin güç toplama vakti olduğuna inanıyorduk."
"... Hazırlıklarımıza rahat bir biçimde devam ettik. Büyüklüğümüzün, yani çok az kişi oluşumuzun bilincindeydik, ama yine de sistematik bir biçimde çalışıyorduk. Solun öteki gruplarıyla anarşist, maoist ve sosyalistlerle mükemmel ilişkilerimiz vardı. Tartışıyor, eğitim çalışmaları yapıyor, kendimizi teknik açıdan yetkinleştiriyorduk. Sonuncusuna özellikle ihtiyacımız vardı. Baskı atölyemiz yoktu ama, patlayıcı atölyesini çoktan kurmuştuk.
"... Uluslararası ilişkilerimizi yoğunlaştırdık. Brezilya'lılar, o ana kadar var olan gerilla hareketlerinin zamanında ve yeterince hazırlık yapamadıkları için başarısızlığa uğradıklarını söylemişlerdi."
Sayfa, l20-l2l

"70'li yıllar Latin Amerika'da askeri diktatörlüklere, 80'li yıllar da 'kontrol altındaki demokrasi'lere ait olmuştur. 82'de Bolivya'da, 83'te Arjantin'de, 85'te Urugay'da, 89'da Şili ve Paraguay'da 'demokrasilere' geçildi. Kıtada yeni bir dönem başladı.
Ulusal Güvenlik Doktrini ve Ayaklanmaya Karşı Mücadele Metodu naftalinlenip bir köşeye konulmadı. Ama bunlara yeni bir varyant eklenerek genişletildi: 'Düşük Yoğunlukta Çarpışmalar Doktorini .' Bu doktrin, asıl savaşın, gelecekte, klasik Batı-Doğu savaşını izleyip Avrupa'da olmayacağından, üçüncü dünyada olacağından hareket eden düşüncelere dayanıyordu.
Ayaklanmaya Karşı Mücadelede, ABD uzmanı Albay Waghelstein, Düşük Şiddetle Çarpışmaların unsurlarını şöyle tanımlıyordu:
1) Zorun zorunlu kullanımı.
2) Bir toplumu belli bir davranışa zorlayabilme ya da kontrol edebilme yeteneği.
3) Barışın korunması için operasyonlar, terörist eylemler ve kurtarma eylemleri düzenleme yeteneği.
Bu doktrin, ordular arasındaki düzenli silahlı çatışmaları değil, toplumsal alt yapıda topyekün bir savaşı hedefliyor. Düşman olarak yalnızca gerillanın sınırlı aparatlarını değil, toplumun tamamını ya da önemli bir bölümünü tanımlamaktadır.
Düşük Şiddetli Çarpışmalar Doktrini, iki genel katagoriye ayrılan durumlarda kullanılabilir;
1) Grenada operasyonunda gerçekleştiği tarzda, zorun lokal kullanımı ya da
2) Bir müttefiğin destek talebinde bulunması halinde -El Salvador- ya da yakın olan silahlı isyancılara yardım amacıyla -Nikaragua- Kontralar."
Sayfa, l9

" Devrim-Sosyalizm, l960'lara kadar Latin Amerika'da KP'lerin felç edici 'aşamalar' düşüncesi anlamına geliyordu. KP'ler üretici güçlerin gelişimini ilerletmek için, ilkin burjuvazinin demokratik kesimleriyle ittifak yapılmasından hareket ediyorlardı. Kapitalizm ve işçi sınıfı geliştikten sonra sosyalist devrim gerçekleşecektir. Aşamalar şeması, devrimcilerin bu süre içinde görevlerini güç toplayabilmek ve örgütü inşa edebilmek için parlamenterizmi ve legaliteyi korumaktan ibaret görüyordu.
Ocak l959'da Küba'lılar, aşamalar teorisine müsahama göstermeksizin devrimi yaptılar; kimi kararlıların silahlı mücadelenin, emperyalizm yanlısı rejimleri yıkmanın etkili bir yolu ve sosyalizmi kurmanın bir koşulu olduğunu kanıtladı.
Che, yeni burjuvazinin demokratik karekterli olduğuna karşı çıkıyor ve 'milli burjuvalar emperyalizme karşı kendilerine ait bir tasarı sunma yeteneğini kaybetmişlerdir, bir zamanlar böyle birşeye sahip olmuş olsalar bile' diyordu.
Küba ve Cezayir devriminin ikinci bir kıtasal etkisi daha vardı; Silahlı Mücadele, sosyalizmi kurmak için iktidarı ele geçirmenin vaz geçilmez bir koşulu olmuştu.
Küba Devrimi Latin Amerika devrimcilerinin yüreklerini ve beyinlerini fethediyordu. Giderek daha fazla insan KP'lerin aşamalar teorisinden uzaklaşıp 60'lı yılların sonlarına doğru silahlı mücadeleye yaklaştılar. Kırlarda kısmen küçümsenmeyecek üslere sahip olmalarına karşın faaliyetlerinin ağırlık noktasını kentler ve buralarda da özellikle öğrenci sektörü ve yoksul mahalleler oluşturuyordu."
Sayfa, l0


Vietnam Kazanacak
Giap
" Propaganda faaliyetlerinden sonra bunları pekiştirme işi gelir.
a) En gayretli gençlerin bazıları seçilip eğitilmelidir.
b) Ancak hareket halinde iken, timler için eğitim pek kolay olmaz.
İki yöntem gereklidir: İlki, belli bir yöredeki hareketi desteklemek, ikincisi, mümkün olduğunca hızlı bir biçimde bölgesel kadrolar oluşturmaktır.
Yani, bazı gençler saflara alınır, silahlı kuvvetlerin hareketi boyunca fırsat oldukça onların eğitimi sağlanır. Gerektiğinde kendi bölgelerine eski faaliyetlerini devam ettirmek için geri gönderilir. Bu PEKİŞTİRME SÜRECİ çok etkilidir. Özellikle, mümkün olan en kısa sürede yaygın taban oluşturmak istendiğinde bu yol izlenmelidir."
"Silahlı Propaganda, politik propaganda yapmak için silahlı güçlerin kullanılması ve kuvvetlerimizin güçlü olduğu konusunda halka güven verilmesidir. Güven yerleştirildikten sonra bunun politik bilince dönüştürülmesi gerekir. Halk kendi dayanışmasına güven duyar. Kararsız unsurları etkilemek için güç göstermeliyiz. Hainleri de temizlemeliyiz.
... Halk silahlara ilgi göstermeye başladığı an, onlara bazı öğütler vermeli, silahların ikinci dereceden önemli olduğunu, halkın gücünün yenilmez olduğunu kavratmalıyız. Bunda başarılı olunamazsa, silahlı propaganda amacına ulaşamaz.
... Güçlerin bol miktarda silaha sahip olduğunu görünce halk devrimin kolayca başarıya ulaşacağını sanar. Ne kadar zor olduğunu anlatmalıyız... Mücadele önünde geçici ricatlar mümkündür. Ayrıca sırlarımız açığa vurulduğunda, derhal düşmanın terörist eylemlerine maruz kalacağımızı kavratarak halkı eğitmemiz gerekir."
"Giap, SP birliklerinin askeri yanını tartışırken, daha sonra tüm askeri faaliyetler için uyguladığı bazı ilkeleri ortaya koyuyor."
" SP. birliği düşmanla karşılaştığında koşullara göre savaşır ya da savaşmaz... Etkinliği arttırıcı ve politik üstlere vurucu nitelikte savaşı kabullenmelidir... Gruplar, kitleler içinde doğrudan propaganda yapmayı ihmal etme pahasına muharebeye hevesli olmamalıdırlar. Ve daha da önemlisi, silahlı güçlerini geriletme rizikosu olan maceralardan sakınmalıdırlar."
Devam ediyor; " Yukarıda politik üslerimizin zaten olduğu durumlardaki SP'nin prensiplerini ortaya koydum. Üsler oluşmamışsa, başlangıçta SP çalışması çok gizli yapılmalıdır."

Gerilla Savaşı
L.H. Gann, Arena yayınları.
" Gerillanın kadrolara gereksinimi vardır. Operasyonların asıl yürütülmesinde bile, nitelik, nicelikten önemlidir; baskın ve savaş hilesi, üstün sayıları etkisiz kılmaya yardım eder. Bu yönden, modern gerilla önderleri, Tevrat'ta yer alan askeri derslerden hala yararlanabilirler. Çarpıcı bir askeri şef olan Gideon, Midianitlere karşı savaşa hazırlanırken, efendi ona dediki 'şimdi, öyleyse git, halka bildir, de ki, kim ki ürkek ve korkaktır, bırakın onu Gilead dağından erken dönsün ve ayrılsın. Ve oradan iki bin yirmi kişi ayrıldı ve on bir kişi kaldı.' Gideon bunlardan ilgi çekici bir personel seçimi yöntemi ile üç yüz seçkin savaşçı ortaya çıkardı."
Sayfa, 9l
"... Bir ' ilk vuruş' kapasitesi, yeterli değildir. Kent gerillası karşıtını dengesiz bırakmak için, baştaki başarılarını, daha ileri etkinlikle sürdürmek zorundadır...
... Diğer deyişle şiddet, zafer için bir bedel oluşturmadı. Kenar mahalle ölümleri morali çökertebilir ve bir süre bocalayanları güçsüzleştirebilir. Fakat şiddet, politik güç haline dönüşmelidir. Halk, sonunda hükümetin kazanacağına inandığı sürece, şiddet, azalan verimler kazandırmaya eğilimlidir."
Sayfa, 87
" Birçok politik teknisyen, kent gerilla savaşını yeni bir isyancı hareketi türü olarak, yaygın biçimde övmektedir. Günümüz devrimci terminoljisinde kentli gerilla savaşı, kitle gösterilerinden sabotajlara ve politik suikastlere kadar uzanan etkinliği kapsar. Kent gerillasının birçok savunucuları, marjinal entellektüellerle yoksul evlerin marjinal adamları arasında silahlı ittifaka özel bir güven duyarlar. Bununla birlikte doğaları gereği, çeşitli biçimlerdeki disipline karşı direnen iki guruba disiplin dayatılmasının en üst düzeyde zorluklarını gözardı ederler."
Sayfa, 85
" Şiddetin çok sayıda orta derece yetkililere uygulanması, l9. yy. anarşistlerince hükümet hiyerarşisinde yüksekte yer alan birkaç kişiye gerçekleştirilen saldırılardan daha büyük kar getirir. Buna rağmen şiddet, ciddi sınırlamalarla karşı karşıyadır. Kamuoyunu kolayca yabancılaştırabilir. Ve tarihe bakarak konuşursak, tek başına suikast stretejisi, kendi başına asla başarılı olmadı.
'Halkın İradesi' grubunun üyeleri, Çar rejiminin yüksek düzeydeki yetkililerine karşı saldırılarda olağan üstü yaratıcı ve cesur kahramanlıklar gösteriler. Elitist türden yıkım, birçok yüzyıl önce gelişmiş, 'haşişciler', üyeleri arasında, inanılmaz derecede disiplin ve kendini kurban etmeyi gerçekleştirdiler. İyi korunmuş üslerden hareket ederek, şaşırtıcı derecede kesinlikle, politik ölümler gerçekleştirdiler. Fakat, büyük ordular ve yaygın gerilla güçleri eksikliğini duydukları için, kalıcı değerde hiçbir etki bırakamadılar."
Sayfa, 90

Parti İnşası
Tony Cliff
"Partinin taktikleri ve stratejisi, partinin genel ilkelerine uymaları için açık ve düz olmalıdırlar. Bunlar, kitlelerin devrimci partinin siyasetini anlamaları için detaylar içinde kaybolmamalı, dikkatleri parti politikasının özünden uzaklaştırmamalıdır. 'Sade, düz politikalar en iyi politikalardır. İlkelere dayalı politikalar en pratik politikalardır.
'Son tahlilde geniş, ilkeli politikalar tek gerçek pratik politikalardır... Önce genel sorunları halletmeden kısmi sorunlara girişen herkes, her adımda kendi bile farkında olmadan kaçınılmaz olarak genel sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. Her bir olayda körce bu sorunlarla karşılaşmak, o insanın siyasetini en kötü biçimde yalpalamaya ve ilkesizliğe mahkum edecek demektir. 'Lenin.
'Bir eylem hattı kendisine teoriyi, tarihi, tüm siyasi durumun incelenmesini vb. temel edinebilir, edinmelidir. Ancak mücadele içindeki bir sınıf partisi, tüm bu tartışmalarda siyasi tavrımıza ilişkin somut sorulara tamamen berrak - ikili yorumlara izin vermeyen- yanıtlar gerektiğini hiçbir zaman unutmamalıdır; Evet mi, hayır mı, hemen şimdi şu mevcut anda şu ya da bu yapılmalı mı, yapılmamalı mı? '
Güçler dengesi ciddi bir biçimde hesaplanmalı ve karar alındığında kararlı biçimde hareket edilmelidir.
Napolyon; ' Bir askeri plan yapmaya çalışırken benim kadar yarı-gönüllü bir insan yoktur... Her türlü tehlikeyi abartırım... Kararı verdiğim zaman ise, benim zaferimi sağlayacak şeylerden başka her şeyi unuturum!'"
Sayfa, 276
"Strateji ve taktikler hareket dünyası olarak nesnel dünyayı değil, fakat işçilerin bilinç düzeyini ele alır. Eğer, bilinç düzeyi nesnel temeli doğrudan yansıtıyorsa, o taktirde taktikler ve streteji doğrudan parti programlarından türetilebilinir. Ancak bu türeme dolaylı ve karmaşıktır, partinin kendisinin faaliyeti de dahil olmak üzere işçilerin geleneklerinin, deneyimlerinin etkilerine tabidir. Devrimci parti, ilke olarak ücretler sistemine karşıdır, ama taktiksel olarak sınıfın daha yüksek ücret için mücadelesinde tarafsız kalmaz."
Sayfa, 273
"Devrimci mücadele geliştikçe ve değiştikçe yararlılığını yitirmiş taktiklere bağlı kalmaktan sakınmak gerekir. Bir devrimci önderin yapabileceği en büyük hata, kendisinin saptadığı dün doğru olan ama bugünün güçler dengesine uymayan formüllerin esiri olmaktır. Çoğu kez tarih 'ani' dönüş yaptığında ilerici partiler bile kendilerini yeni duruma uyarlayamazlar ve daha önce doğru olan ama şimdi tüm anlamını yitirmiş sloganları tekrarlarlar."
"Savaş sanatı birçok bilime - fizik, psikoloji, coğrafya vb.- dayanır ama herşeye rağmen sanattır. Büyük savaş önderi, düşmanı ezmek özel amacı için bu bilimleri iyi kullanabilmesini öğrenmelidir. Savaşın içerdiği çok çeşitli karmaşıklık nedeniyle, kumandanın, herşeyden önce, bir taraftan deneyime ve kuvvetli irade gücüne, öte taraftan sezinleme ve hayal gücüne ihtiyacı vardır."
"Her savaş özgül gerçekliklerle doludur ama aynı zamanda her biri, generalin şüphelenmiş olabileceği, ancak hiçbir zaman kendi gözleriyle görmemiş olduğu ve üstelik gece karanlığında etrafında dolaşması gereken kayalarla dolu keşfedilmemiş bir denizdir. Eğer bir ters rüzgar çıkacak olursa, yani büyük tesadüfi bir olay terslik yaratacak olursa, o zaman general, en mükemmel ustalık, serinkanlılık ve enerjiye ihtiyaç duyar... Bu sürtünmeyi bilmek, o çok sözü edilen savaş deneyiminin en önemli tarafıdır. Ve iyi bir generalden bu beklenir. Kuşkusuz, bunları aklında çok büyütüyorsa ve korkuyorsa, o iyi bir general değildir... Fakat iyi bir general bunların farkında olmalıdır ki, mümkünse üstesinden gelebilsin ve işte o ihtilaf nedeniyle olanaksız olan bir mükemmellik beklemesin. Ayrıca, bunlar teorik olarak öğrenilmez; ve öğrenilebilmiş olsa da, kıvraklık denilen o yargılayabilme deneyimine gerek vardır." Clauscwitz.

Şehir Gerillası El Kitabı
Che, Işık yay.
"Carlos Marghella'ya göre bu hareket -gerilla- üç aşamadan geçer:
1-Gerilla gruplarının hazırlanması ve örgütlenmesi.
2-Gerillanın başlatılması ve kökleşmesi
3-Gerillanın gelişimi ve hareket savaşına dönüşümü.
Gerilla savaşını hazırlamak, ilk olarak 'geleneksel sol partilerin,' yani silahlı savaşa karşı olan oportinistlerin her türlü uzlaşmacılığından arınmış bir savaşçılar çekirdeğinin oluşumunu gerektirir. Bu savaşçılar, ayrıca, 'sol'un bu oportünistlerine karşı, siyasal ve ideolojik savaşı yürütebilecek ve de seçtikleri yolu doğrulayabilecek yetenekte olmalıdırlar. Yarının bu savaşçıları, gerillaya girişinin istediği askeri eğitime tabi tutulacaklardır.
Sonra, kitlelerin de katılımını ve öne sürülen görüşü kabul etmesini sağlamak, kendi gücüne güvendirmek üzere bu ideolojik savaşı halkın görüşüne sunmak gerekir. Böylece kitleler, devrimcilerin ulaşmak istedikleri üç büyük hedefi tamamlayacaklardır."
Sayfa, 33

Kır Gerillası El Kitabı
Che, Işık yay.
"Gerilla savaşında genel savaş yasaları geçerli, ama kendine özgü bir takım yasaları da var. Düşmana karşı halkın kendiliğinden bir tepkisi başlamışsa, gerilla savaşını yurt içinde örgütleyebilirsiniz. Ama, genel olarak, kavga, yurt dışında, sevilen, sayılan ve halkın kurtuluşu için bayrak açmış bir önderin etrafında başlıyor...
Son zamanlarda hemen hemen tüm halk hareketleri, hazırlıksız ve yetersizliğinin acısını çekti...
Yeni gönüllüleri kilit noktalara sokmamak gerek...
Çekirdeğin dışında kimseye güvenme...
Gizliden bir savaşa hazırlanan devrimci uyanık olmalı, disiplini, yaşam ilkesi haline getirmeli. Üstlerinin uyruklarını üst üste çiğneyenler, kadınlarla ve dışarıdan kimselerle ilişkilerini sürdürenler, devrimci disiplini çiğnedikleri için hemen baştan savılmalıdır...
Önderler, birbirlerinden ayrı, gözden ırak yerde saklanmalı!"

El Salvador
M.M Rodrigez
"1970-72, ilk iki yılda, herhangi bir adımız yoktu. Neden?
Uzun süreli savaşın gerektirdiği özveriden dolayı 'yeni disiplinli devrimciler' olmak için bu yolu, daha önce denenmemiş bu yolu denememiz gerekiyordu.
Bu çizgiyi sürdürüp sürdüremeyeceğimizi, bunun için yeterli gücü toplayıp toplayamayacağımızı ve yeraltı mücadelesi uğruna normal yaşamı terk edip gerekli özveriyi gösterip gösteremeyeceğimizi görmemiz gerekiyordu.
Pratiğin potasında pişmek zorundaydık. Teoriyi prratiğe geçirme yeteneğimizi sınamak da denilebilir. Yalnızca pratik bize gerekli yanıtı verecekti... Bir yığın teori vardı ve biz masabaşı teorilerine karşı mücadele etmek durumundaydık... Sözde devrimciler olmadığımızı kanıtlamalıydık. Önümüzde güç ve bilinmeyen bir süreç vardı ve kendimizi sınamamız gerekiyordu.
İkinci olarak, 1960'lı yıllardaki gerilla mücadelesinin genel gidişinden olumsuz etkilenmiştik. Bu yoldaşlar, yabancı yoldaşların desteğiyle kısa zamanda devrime ulaşacaklarına inanıyorlardı. Ne ki, kısa zamanda parçalandılar ve dağıldılar. Bu nedenle, yurtdışındaki yoldaşlardan hiç bir yardım istememeye karar verdik, çünkü, 'devrimciler' olarak tanınmayı haketme anlamında, devrimci yaşamı pratikte henüz yaşamadığımızı kabul ediyorduk.
Üçüncü faktör : Amacımız yanlızca kendimizi kanıtlamak ve öncü bir grup kurup etrafında hücreler oluşturmak değil, aynı zamanda girişeceğimiz pratikle halka, devrimci mücadeleyi tüm perspektifleriyle kavrayan ciddi bir örgütün ortaya çıktığını da göstermek zorundaydık. İşte bu nedenle, halkın, örgütümüzün siyasal ve askeri önemini kavramasına kadar ad almamaya karar verdik."
Sayfa, 32

Ayaklanma Üstüne
H. Ortega, Belge Yayınları
"Öncünün örgütlenmesiyle ilgili olarak:
Sıkı, seçkin ve etkili bir örgüte hızla kavuşmak için çaba sarfedildiğinde, onun gizli niteliğinin daima korunması çok önemli bir ilkedir.
Gerektiği biçimde pusuda duran öncü, ayaklanmanın uygun anında kararlı bir şekilde mücadeleye sokmak için gerekli insanı ve maddi güçleri biriktirmek zorundadır.
Buna koşut olarak mücadelede kullanılacak değişik araçları tam olarak hazırlayan, değerlendiren, tartışan ve propagandasını yapan, uygun, gizli örgütsel yapılar yaratmaksızın kitlelerin ayaklanmaya sokulamayacağına dikkat edilsin."

Savaş Sanatı
Sun Tzu , Işık Yayınları
"Sorumlu bir mevkide bulunan komutanın dikkatle göz önünde tutması gereken ilkeler:
1-Düşmanın gücünü değerlendirmeyi ihmal etmek.
2-Otorite isteği.
3-Kusurlu, eksik eğitim.
4-Yersiz öfke.
5-Disipline dikkat edilememesi.
6-Seçme adamları kullanmada başarısızlık.
Bunları bilen ve savaşta uygulayabilen kişi, zafer kazanacaktır, bilmeyen bozguna uğrar."
Sayfa, 78

 
 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92