Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Gökhan HARMANDALIOĞLU


Son eylemi meclis önünde idi, coplar inip kalkarken, onlar birbirlerine sarılıp kenetlenmişlerdi. Oturma eylemine geçerken, "benim buradan ancak ölümü kaldırabilirsiniz" diyordu... Her zaman olduğu gibi, yine sözünün eri çıktı. Coplar yağmur gibi yağıyordu. Her türlü zorluğa dayanan yürek, sevgisizliğe, insansızlığa dayanamadı ve çatladı. Güvercin elli kadın, tüm dünyada güvercinlerin uçurulduğu bir günde -1 Eylül'de- aramızdan uçtu gitti...

Kapılar sağırlığını, kapılar
dilsizliğini sürdürdükçe,
Soluğu sokakta aldı bir deste
karanfil.
Çocuklarımıza işkence yapıyorlar,
Çocuklarımızı kurşunluyorlar,
Çocuklarımız yine aç ve
kan ve revan içinde...
Sokaklar, ey sokaklar
Anaların çığlığı göğü deliyor
Siz hala ve hala
Nasıl uyuyorsunuz?..(Ayşe Hülya)

O, daha küçük bir kız çocuğu iken bile, dimdikti ve sadece sevginin önünde eğilirdi. Mahallenin yılışık, sırnaşık, kabadayı oğlanlarının belası ve de korkulu rüyası idi. Ellili yaşlarda son nefesini veririken bile, yine dik ve külhandı.
Gecenin bir yarısı, oturduğum yerde O'nun genç kızlık resmine bakıyorum.
Eğer bir kadını yalnızca fizik özellikleriyle değerlendireceksek; O, olağanüstü güzel, tipik bir Arnavut kadını... Gür ve özenle taranmış saçları, kalem gibi kaşlarını sivrilten derin mühür gözler, usta bir heykeltraşın yonttuğu bir burun ve -hiçsusmamış-bir ağız. Ama en çok dikkatimi çeken, çenesine dayadığı biçimli güvercin elleri oldu. O eller bir ömür boyunca hiç kırıntılara, akrep dünyasının sunduğu "nimetlere" tenezzül etmedi, hep verdi, verdi...

Ol, hikayedir ki çoğu gerçektir:
Evvel zaman içinde
kalbur saman içinde
zaman zindan içinde
bir uygunsuz tarih içinde, "kadın düşürüldü"...

Ve "düşürüldüğü" anda erkek, egemen sarhoşluğunda, en alçak noktasına ulaştı, roller değişti. Kadın artık edilgendir, himayeye muhtaçtır, egemenliğinin üzerine yatmış erkek, zaten hep himayeye hazır ve nazırdır. Aslında kurtarılması gereken, meşk budalalığına zavallılaştırılmış erkektir. Doğal ve yabancılaşmamış özüyle kadın, sarandır, sarmalayandır, koruyandır, kurtarandır, anaçtır. Kestiği rol hiç tükenmeyecekmiş sanan horoz kasıntılığındaki erkek, insan değil bir acaip, bir garip yaratıktır.
Bizim güzel, genç Arnavut kadın, geleneksel ilişkiler içinde ilkin eş, anne ve derken henüz genç denecek yaşta nine oldu ama nedense hiçbir zaman kadınsı, edilgen, himayeye muhtaç olmadı. Dünyevi anlamda varlıklı, hem de bayağı kurulu düzeni içinde, yaşıtları rahat emekliliğinin mızmız hayallerine dalmışken bizim abla, ana, nine Arnavut kadın, yüreği içinde hep delici kıpırtıları taşıdı.
Kardeşlerini çok severdi, ayırt etmezdi ama en küçüğe karşı sadece abla değil, anaydı da... Hasan'ının vur emri ile arandığını duyduğunda, yüreğindeki kırıntılar delice dalgalara dönüştü. Durmak yoktu O'nun külhan kitabında. O sadece bakmaz, yürek gözüyle de görürdü. Rahatlığın kendine sunduğu küçük dünya, O'nu bunaltıyordu, tıpkı kalbindeki sızı gibi... Ve bir büyük dünyanın eşiğinden daldı pervasızca.
Yugoslavya'da hatırı sayılırlar sınıfındandı, eşi yüksek katlarda, kendisi de iyi bir eğitim almış, eğitici ve güzel konuşurdu, spikerdi. Kendine pek yaraşan külhani tavrıyla, sunulmuş rahatlığı bir güzel tekmeledi. Sezgileri güçlüydü ve çabuk algılardı yeni şeyleri... Hasan'ını koruma duygusu, tekilleşmekten çabuk sıyrıldı, çünkü onda "BEN" yoktu, tüm dik başlı Hasan'lar, O'nun kardeşi ve yavrusuydu... Sızılı ama kabadayı yüreğinin tüm kocamanlığıyla, delikanlı sevdalar ve sevdalıların dünyasına daldı.
Eylül akreplerinin dünyasını yakından tanıması, ufkunu daha da genişletti. O artık her yere koşan, her yerde beklenen bir ablaydı. Eylül karabasanını yırtan Netaş, Derby işçilerinin grev çadırına, elinde kırmızı karanfillerle ilk koşanlardandı. O'nu eylemlerine çağırmayı unutan öğrenci yavrularını, bir daha unutmamaları için ilkin sıkıca tembihler, ardından basardı azarı. Bizim güzel kadının güvercin elleri, zalimler alemine karşı bir kartal olmuştu, zulme karşı her kıpırtıya tüm haşmetiyle dalan. Asıl O'nu zindanların önünde görmeliydiniz. Damdan dama, telden tele uçar, O'nun "direnin aslanlarım, direnin yiğitlerim" komutunu alan zindandaki oğulları ve kızları, daha bir yüreklenirdi. Zindan ziyaretlerine özensiz giyinerek gidenleri ağız ve yürek dolusu paylar, en güzel giyisilerini giymeyi "emrederdi."
Coplanmak, dayak yemek, en alçak deyimlerle hakaret, O'nun ve her yere koşturan bir avuç yoldaşının günlük yaşamlarının bir parçasıydı. Eylül karanlığının en yoğun anlarındaki bu bir avuç savaçı, karanlığın bekçilerinin de hedefi haline gelmişti.
Son eylemi meclis önünde idi, coplar inip kalkarken, onlar birbirlerine sarılıp kenetlenmişlerdi. Oturma eylemine geçerken: "Benim buradan ancak ölümü kaldırabilirsiniz" diyordu. Her zaman olduğu gibi yine sözünün eri çıktı. Coplar yağmur gibi yağıyordu. Her türlü zorluğa dayanan yüreği, sevgisizliğe, insansızlığa dayanamadı ve çatladı. Güvercin elli kadın, tüm dünyada güvercinlerin uçurulduğu bir günde -1 Eylül'de- aramızdan uçtu gitti.
Gönlü bir çiçek tarlası olan bu soylu kadın kimdi? Sözü, O'nun gelinciği Ayşe Hülya'ya bırakalım:

"Hasret, umut, özgürlük yanımızdı.
İnsana sürgün
Sevdalı dalımızdı.
Bakışı güneş türküleri çiçek,
ablamızdı."

Evet, bu büyük kadın Didar (Şensoy) ablamızdı. Şafak söküyor, Didar Ablalar, Zilanlar, Ayçe İdiller gözpınarlarımda...
Üşüyorum Didar Abla, havalardan değil mültecilikten. Cehennemi bir iç titremesidir toprağından kopmak. Cennet belki de mücadele toprağıdır değil mi? Hadi gönder kocaman yüreğini bize. Bir Eylül başlangıcı toprak belki soğuktur, örtün yüreğimi Didar Abla, seni çok seviyoruz ve gel birlikte şafaklara okuyalım öykümüzü:
Eski bir Yunan yontusunu çıkarıp onarırken
çağdaş elleriyle zaman
ben beklerken gecenin bir yarısı seni
güçleneceğim ortaklığında acıların
yanan bir geceden geliyorum
bir ucu tanda başlayıp bir ucu
batımda biten
ve ortasında kurtların beklediği
herkes yanıyor kurtlar yanmıyor
dağlarımın kokusuyla geliyorum
ki şafağın yakınlığını bilir o dağlar
şafak büyüyecek
ve boğacak kurtları kendi
kanlarında...

 
 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92