Sosyalist Barikat Bütün
YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda |
|
|
|
|
Bir
Kardelen, Bir Simge, Bir Ak Güvercin:
Didar
Şensoy
|
I2 Eylül faşizminin, ülkemizi bir
karabasan gibi sardığı, karanlığın alabildiğine
zifirileştiği ve ölümcül bir sessizliğin yürekleri
dağladığı günlerde yanan, güçlü bir ışıktı Didar
Abla...
Susuzluktan çatlayan toprakta yeşeren bir kardelendi.
Kuş uçmaz gökkubbede kanat çırpan bir ak güvercindi,
karanlıkta onurla pırıldayan bir yıldızdı, ve işte
özellikle bunlardan dolayı, Didar Abla'ydı...
Zindanlarla karartılmış, zincirlerle kuşatılmış,
mermilerle delik deşik edilmiş, darağaçlarıyla lanetlenmiş
bir zulüm sonbaharında, sessizliği yırtan çığlığın
simgesiydi Didar Abla.
Tarih demek, isyan demektir, zafer demek, yenilgiyi
reddetmek demektir, onur demek, aydınlık gövdelerin
fırtınalara karşı toprağa sağlam basması demektir.
Alnı ak, başı dik direnişçilerin, kan revan içinde
kalan ellerini birbirine kenetlemesi, halkların
özgürlük yürüyüşündeki en soylu adımlar demektir.
Bir kadının, bir ananın, onu saran bütün zincirleri
parçalayarak en önde yürümesi, "durmayın, beklemeyin"
diye haykırması, sevgi dolu göz parıltılarıyla,
bir emek pınarı gibi mücadele etmesi, işkence altında
iken düşmanına küfretmesi, yoldaşlarını güven ve
inançla beslemesi, zindanlardaki oğullarına ve kızlarına
"direnin arslanlarım, direnin yiğitlerim"
diye bağırırken gururla gülümsemesi, I2 Eylül 'ün
ilk işçi direnişlerine karanfillerle koşturması,
elbette öncelikle bu ülkenin kadınlarının onurudur.
Ve elbette "analar bir kez böyle basarsa toprağa
", kavga yemyeşil göğerecektir orada...
Didar Abla, bir kaç boyutlu bir simgedir. Ve bütün
bu boyutlardaki mücadelemiz, savaşma kararlılığımız
sürdükçe, bizlerle birlikte, enerjimizin, alınterimizin,
akan kanımızın ve nihayet zaferimizin doruğunda
yaşayacaktır.
Didar Abla, herşeyden önce zindan direnişçilerinin
simgesidir. I2 Eylül Faşizmi'nin düşürülemeyen burçları
olarak ülkeye umut, geleceğe miras, karanlığa ışık
olan cezaevleri direnişleri, dışardan ilk olarak
Didar Abla ve onun bir avuç arkadaşıyla buluştu.
Faşizmin en zorlu günleriydi, onların sayıları çok
azdı ve mücadeleleri son derece güç bir mücadeleydi.
Ülkenin dehşet verici ıssızlığı içerisinde, faşizm
için tek çıban başı gibi kalan zindanlardaki direnişçilerin,
dışarıdaki sesi olmaya soyunmuşlardı. Ve tüm güçlüklere
rağmen, gerçekten de son derece onurlu ve anlamlı
bir ses olmayı başardılar.
Her gün coplandılar, her türlü hakarete ve baskıya
göğüs gerdiler. Dişleriyle tırnaklarıyla savaşarak,
yaşlı bedenlerini çocuklarına siper ettiler. Gözaltına
alındılar, çeşitli komplolarla kaybedilmeye, öldürülmeye
çalışıldılar. Yılmadılar... Hiçbirşeye yenilmediler.
Çok iyi biliyorlardı ki; yenildik zannedenlerin
yenilgisi, sadece kendi cahil, korkak ve bahtsız
kimliksizliklerindeydi.
Bu engel tanımayan, kararlılığın en önünde yürüyen
ve onu örgütleyen Didar Şensoy, zindan direnişçilerinin
dışarıdaki sembolü haline geldi. Katıldığı etkinliklerde,
onun adının geçmesiyle birlikte, "Tutsaklara
Özgürlük", "İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek"
sloganları atılır olmuştu. "Çocuklarımızı Öldürtmeyeceğiz.
Sizler onları yargılayamazsınız. Beyin Yargılanmaz"
diye haykırıyordu her ortamda. Sokakta, gösteride,
Meclis'in önünde, meydanlarda, mahkeme salonlarında,
sıkıyönetim komutanlıklarının kapılarında, cezaevlerinin
tel örgülerine yapışarak, "İşkenceler, Baskılar,
Bizleri Yıldıramaz" diyordu.
Bizler, çok iyi biliyoruz ki, insanlık onuru, tıpkı
onların haykırdığı gibi, işkenceyi yenecektir. Tarihin
kaderini, insanlık onuru aydınlatacaktır. Bütün
mazlum halklar, herşeyden önce ,insanlık onurunun
açtığı ufuklarla geleceklerini kurtaracak ve kuracaklardır.
Bu bilinçten hareketle, Didar Şensoy ve arkadaşları,
ülkede yepyeni bir insan hakları mücadelesi perspektifi
açtılar. Bu mücadele zeminine, ne yazık ki çok fazla
ihtiyacımızın olduğu ülkemizde, karanfilleriyle
ve beyaz eşarplarıyla, ak yüreklerin, susmamanın,
onuru savunmanın simgesi oldular.
12 Eylül sonrasında, işçi sınıfının ilk kımıldanışlarında,
açılan ilk grev çadırlarında da Didar Şensoy vardı.
Netaş, Derby işçileriyle birlikteydi. Faşizmin kirli
yüzünü daha yakından görmek, ona yeni düşünce ve
mücadele ufukları açmıştı. Ve artık Didar Şensoy'un
mücadelesi ,sadece cazaevleriyle sınırlı değildi.
İnsan Hakları Dernekleri'nin kuruluşunda ve örgütlenmesinde,
en öndekilerden biriydi. Yeniden başkaldırıya çağrıydı
o... Kırk yaşında direniş maratonu koşan ve elli
yaşında direnişin tam da göbeğinde şehit olan bir
kadın simgesiydi o...
Devrim tarihlerinde, devrim süreçlerinin en zorlu
anlarında, kadının daha öne çıkmasının simgelerinden
biriydi o...
Ve şimdi Kürdistan'da kendini alevlere salan, yanan,
yakılan, direnen, savaşan, Zilanlaşan soylu kadınlar,
sizler, Didar Abla'nın selamını alıyor musunuz her
şafak vakti. Boşalan şarjörlerinizi onun doldurduğunu,
onun omuz başınızdaki varlığını duyumsuyor musunuz.
Bir silah ta bana verin çocuklar, deyişini işitiyor
musunuz...
Şimdi analar, Didar Abla 'yla birlikte, Galatasaray
Meydanı'nda oturuyorlar her hafta. Ve şimdi orada,
sinsi terörün, kirli savaşın kayıplarını, kurbanlarını
arıyorlar. Yine kırmızı karanfilleriyle hesap soruyorlar,
yine beyaz eşarplarıyla sorguluyorlar. Metin Göktepe'yi,
Ferhat Tepe'yi, Aysel Malkaç'ı, Hasan Ocak'ı ve
diğer onlarca kayıp can kardeşimizi arıyorlar.
Didar Şensoy, aynı zamanda bütün mücadelecilerin
birliğinin, dayanışmasının ve tek yumruk, tek yürek
olmasının, bu güzel düşümüzün de sembolüdür.
Didar Abla! Halklarımızın tutsak direnişçileri,
insan hakları savaşçıları, Kürt, Türk ve diğer milliyetlerden
kadınlar, seni unutmayacaklar. Hep çoğalttığın ve
azimle büyüttüğün sevgi selini, seni kendi meclislerinin
önünde coplayarak durduranlar, elbette bunun hesabını
verecekler.
"Arslanlarım, direnin, teslim olmayın",
diyen sesin kulaklarımızdan hiç silinmeyecek.
Sen sözünü tuttun, "Benim buradan ancak ölümü
kaldırabilirsiniz" dedin ve oturduğun direniş
siperinde ölümsüzleştin.
Bizler de bütün sözlerimizi tutacağız Didar Abla.
Tarihe ve halklarımıza verdiğimiz bütün sözlerimizi
tutmak andımızdır.
Kavganın haklılığı, hayatın gerçekleriyle çakışınca,
fırtınalar patlarmış. Bu fırtınalardan nasibimize,
onur ve direniş ve umut ve mücadele yağmurlarının
düşmesi ne güzel...
Eylül '97
SABIR DÖNMÜŞTÜR ARTIK KAVGAYA
DİDAR ABLA DİRENCİYLE YAZACAĞIZ SABAHI
DİDAR ABLA ADIYLA SALACAĞIZ MUŞTULARI
SELAM OLSUN TÜM DİRENİŞÇİLERE
SELAM OLSUN TÜM DEVRİM ŞEHİTLERİNE
|
|
|
|
|
|
|
|