Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

9. Sayı - Ocak 1993

Son günlerde yolunda gitmeyen bir şeyler var. Bir zamanlar üzerine toprak atılan çöplükler kokmaya başladı. Bütün dünyada dünya için iyi sonuçlar vermeyen olaylar yaşanmaya başladı. Ne için ayağa kalktığını, yürüyüşünün nereye varacağını bilmeyen binlerce insanlık suçlusu var karşımızda. Tıpkı II. Dünya Savaşı yıllarında olduğu gibi veya Dersim, Maraş katliamlarında…

Dünyada ve Türkiye'de milliyetçilik duyguları kabartılmış binlerce insanın yarattığı vahşet olayıyla karşı karşıyayız son günlerde. Bir grup insan kendi ırkı haricindeki insanlara yaşama hakkı tanımıyor. Kendi ülkesinde kendinden başka insan görmek istemiyor. Kimseyle kardeşçe yaşamak istemiyor. Yaşanılan olaylar her ülkede farklı biçimlerde gelişiyor. Ama ortaya çıktıkları kaynak aynı.
Türkiye'de Kürt halkına karşı şovenist bir kışkırtmacılık yaşanıyor. Bunun en büyük nedeni Kürdistan'daki ulusal başkaldırı, Kürtlerin kendi kimliklerine sahip çıkmaları insanca yaşam özlemleri sonucu, T.C devletinin Kürt olan herkese, Kürdün olan her şeye saldırmaya başlamış. T.C. devleti Kürdistan'da yaptığı baskılar ve yapmadıkları, Kürt insanlarının kimliklerine ve kavgalarına iki kat daha sıkı sarılmalarına neden olmuş. T.C. saldırılarının boyutunu değiştirip bir üst düzeye çıkarmış. Eskiden aslında Kürt diye bir şey olmadığını, bunların dağ Türkleri olduğunu söyleyenler, şimdi olmayan Kürtler aleyhine gösteriler yapıyorlar. Kürt hareketinin başlamasında izlediği politika ve propagandalarla çok önemli yeri olan PKK'ya başta bir avuç eşkıya diyenler şimdi iç ve dış harekatlarla eşkıyanın kökünü kazıyamıyorlar. 7'den "74"e militanları öldürdükleri halde. Bu arada çok büyük insanlık suçu işliyorlar ve bunu örtebilmek için, haklı çıkarabilmek için milliyetçilik, Türk ırkçılığı alevlendiriliyor. İşin içine bir de dış mihraklar karışınca şovenizm kabına sığmıyor. Bunlar yapılırken çeşitli parti ve gruplardan destek alınıyor, basın, televizyon, çeşitli ortaklar ve kişilikler çok rahat kullanılıyor. Son zamanlarda en çok kullanılan ortamlar ve cenazeler.
Maçlara gelenler, bir taraftar olarak gelirler maçlara. Yaşamda bir şeylere hep taraftar olmayı meslek haline getirmişlerdir. Bu insanlar şovenizm için hazır bir potansiyeldir. Son günlerde artan şovenizm dalgası herkesten çok futbol takımı taraftarlarının frekansını tutturabildi. Çünkü, bir şeylere taraftar olmak zor değildir. Soru sormak, yargılamak, bir şey öğrenmek gerekmez. Faşist hareketin saf şiddete ihtiyacı var ve bu da fazlasıyla tribünlerde var. Zaten oraya gelen insanlar sportif ve estetik kaygı taşımıyorlar. Onlar sadece taraftardır. Bilekleri kesildiğinde kanları farklı iki renk akacak kadar taraftar… Ölmeye öldürmeye gelinir maçlara. Toplum içinde bastırılan duygular, sözel ve fiilen tribünlerde yerini bulur. İnsan yenen haklarını tribünlerde arar. Çok sık rastlanan bir deyişle "patronuna kızan işçi patronuna bağıramadığı için maçta bağırır ve çok rahatlar". Bu işçi bir tane değildir büyük bir ihtimalle. Ve toplumların hak alma isteklerinin maçlara kanalize edildiğine pek çok ülkede rastlayabiliriz. Ve başka bir yanlış bilgilendirilmeyle içinde bulunduğu sıkıntının tek nedeni "dış mihraklardan" destek alan iç düşmandır. Orada oluşan şiddet örgütlenmesinin uygun bir politik doğrultuya girmesi o kadar da zor değildir. Şiddet şovenizmin de temel unsurudur ve insanlar bu sefer başka bir şeye daha taraftar olacaklardır. Tarihte bu tür politika ve spor bağıntısının örneklerine rastlıyoruz. Hitler de Berlin Olimpiyatlarını faşist-nazi propagandasının aracı olarak kullanmıştı. Maç önceleri, maç esnası ve maç sonraları bir grup faşist tarafından örgütlenen, koyu futbol taraftarlarının "Kahrolsun PKK", "Kürtlere Ölüm" slogan atmaları, defalarca istiklal marşları söylemeleri insan boyunu ikiye ve üçe katlayan bozkurt resimleri taşımaları, devletin bu gibi ortamları iyi kullandığını gösteriyor. 12 Eylül sonrası stadyum sayıları yükseltilirken sanki bugünlere yatırım yapılmış.
İyi kullanılan araçlardan başka biri de PKK gerillaları ve Türkiye'deki sol örgütlenmeler tarafından öldürülen asker ve polis cenazeleri. Kuzey Irak harekatı sırasında ve iç harekatlarda ölen askerlerin cenazeleri milliyetçi gösterilere dönüştürülüyor. Alanya'da, Kuşadası'nda, Fethiye'de, Erzurum'da, K. Maraş'ta yapılan asker cenazelerinde Kürtler ve PKK aleyhine çok sayıda ve çeşitte slogan duymak mümkün.
Örneğin, Fethiye'de PKK gerillalarıyla çıkan çatışmada ölen bir askerin kasabaya getirilmesinden sonra olaylara başlıyor. Ve SHP'li belediye başkanının ve yöresel gazetenin cenaze için kışkırtmalarıyla gelişiyor. İlçede kimlik kontrolü yapan gruplar, Kürtleri istemediklerini söyleyip, Kürtlerin işyerlerine saldırılar düzenleyip tahrip ediyorlar. Saldırılar kadınlara ve çocuklara sıçrıyor. Irkçılığın kokusu okullara kadar yayılıyor. Saldırıların artması sonucu Kürt aileler Fethiye'yi terk etmeye başlıyorlar. (3-4-5 Ekim 1992, Gündem)
Yine PKK gerillalarıyla yapılan çatışmada ölen bir asker. Çıkan olaylardan DYP'li belediye başkanı sorumlu tutuluyor. Askerin ölüm haberi gelir gelmez belediye hoparlörlerinden defalarca anons edilmiş ve halk camilerde kışkırtılmış. Ve cenaze sonrası Kürtler en temel ihtiyaçlarını karşılamak için bile dışarı çıkamıyorlar. Onlar evlerinde hapis. Pek çok kişinin evi taranmış. Dışarı çıkan Kürtler dövülmüş. Saldırılar şiddetli olarak altı gün sürüyor. Buna karşılık devlet güçleri hiçbir önlem almıyor. Olay yerinde bulunan boş kovanlar arasında polislerin silahlarına ait olanlara çok rastlanıyor. Yani olayları kutlayanlar arasında polisler var. Halkımıza zahmet olmasın diye de evleri bizzat kendileri tarıyorlar. Gündüz durulmuş gibi görünen olaylar geceleri tekrar alevleniyor. Ve "coplarla" Türk polisleri olayları takip ediyor. Olayda parmağı olduğu ileri sürülen MÇP ilçe başkanı suçlamayı yalanlıyor. Saldırganların dışarıdan geldiği bildiriliyor. Ancak, olaylar Alanyaspor'un lig maçının arifesinde gelişiyor. Dışarıdan çok sayıda kişi bu maça katılmak üzere ilçeye geliyor. Ve gelmişken Kürt mahallelerine de şöyle bir uğruyorlar. (31 Ekim-5 Kasım arası, Gündem)
Başka bir cenaze olayı da İstanbul'da yaşandı. Dev-Sol'un öldürdüğü polisin cenazesine, Hayri Kozakçıoğlu'nun "Türküm diyen herkes gitsin" şeklindeki kışkırtmalarıyla çok sayıda kişi katıldı. Cenaze Beşiktaş'tan Beyazıt'a götürüldü. Bol sayıda Türk bayrağı mevcuttu. Çok sayıda polisin ve güvenlik güçlerinin katıldığı cenazede atılan sloganlar daha ilgi çekiciydi; "Komünist Hükümet İstifa", "Kahrolsun İnsan Hakları", "CMUK'a Hayır" gibi sloganlar. Atılan sloganlardan insanların kendilerine ne kadar yabancılaştığı tahmin edilebilinir.
Polis-faşist işbirliğiyle yerleşim bölgelerinde yapılan örgütlenme ve faaliyetlerde olduğu ilgi çekici.
İzmir'de polisin "Türkler" imzalı olarak dağıttığı Kürt halkına yönelik bildiriler, devletin şovenist kışkırtıcılığına iyi bir örnek. Bölgede böylece, Kürt ve Türk halkı arasında düşmanlık yaratılmaya çalışılmıştır. Özellikle bölgedeki faşist örgütlenmeler ve polisin baskısı onur kırıcı boyutlara ulaşmış, Kürtlerin gecekonduları yıkılmış, işporta tezgahlarına el konulmuş, işsiz ve evsiz bırakılan Kürtler kendi yurtlarına göç etmeye başlamışlardır. (12 Ekim, Gündem)
Geçen sene de yine İzmir'de dağıtılan bir bildiride; "Kürtlere ev verme, onlardan alış-veriş yapma, kız alma, kız verme, Kürtlere ekmek verme" şeklinde kışkırtmalar yer alıyordu. Orada da zor günler yaşanmıştı.
Adana'da Emniyet Müdürü Kürtlere karşı MÇP'lilerden destek istemiş, MÇP'liler de kimsenin çoban köpekliğini yapmayacaklarını belirtip kabul etmemişler. Şehir şehir dolaşıp halkı Kürtlere karşı kışkırtan onlar değilmiş gibi. Daha sonra "Milli bütünlük" harekatını benimseyip saldırılara açıkça karışmaya karar vermiş.
Son günlerde bunlardan farklı bir olay var. İzlanda'lı bir annenin dramı. Ülkücü bir baba ayrıldığı İzlanda'lı eşinden çocuklarını kaçırıp Türkiye'ye getiriyor. Amme davası açılıyor. Duruşma günleri mahkemenin önünde ülkücü babanın çevresini toplamasıyla şovenist gösteriler yapılıyor. Çocukların başına bir de türban takınca İslam çevrelerinin dikkati ve sempatisini de kazanıyor. Ellerde Türk bayrakları ve bozkurt resimleri. PKK artık aile olaylarına karışmış olmalı ki PKK aleyhine sloganlar da atılıyor. Gösterilere bağımsız ülkücü milletvekilleri de katılıyor. (10-13 Ekim, Gündem)
Ele alınması gereken bir başka olay da 29 Ekim kutlamalarıdır. Bu 29 Ekim diğerlerinden farklıydı. Her zaman ırkçı yüceltmelerle kutlanılan 29 Ekim, bu sefer daha farklı bir yöne kaydırılarak, Türk şovenizminin Kürtleri eriten bir araç olarak kullanıldı. 29 Ekim'in Kuzey Irak'taki operasyonların üstüne gelmesi ve insanların yeni bir ülkeyi keşfediyormuş gibi sevinmeleri bayramın oldukça renkli geçmesini sağladı. Etraf bayrak kaynıyordu. Tüm ülkede bütün işyerlerinin bayrak asmaları zorunlu tutuldu. Bazı bölgelerde polisler tek tek evleri ve işyerlerini gezerek, insanlardan isimlerini, doğum yerlerini ve bayrak astıklarına dair imzalarını aldılar.
Ülkücüler ülkü içinde Türk şovenizmini körüklerken bunu Türk cumhuriyetlerde de örgütlenerek desteklediler. Nahcıvan ve Azerbeycan da Zaman ve Türkiye Gazetesi'nin bedava dağıtıldığını, özel televizyonlar kurulduğunu, Bosna-Hersek'e gönüllü askerlerin yollandığını biliyoruz.
Ayrıca şovenist kışkırtıcılık sadece Türkiye'de yaşanmıyor.
Dünya genelinde bir ırkçı kıpırdanma var. Özellikle Almanya'da Neo-Nazi'ler yaptıkları eylemlerle son günlerde isimlerini oldukça sık duyurmaya başladılar. Her geçen gün şiddetlenen neo-nazi eylemleri Doğu Avrupa ülkelerinde de hızla yayılıyor. İki Almanya'nın birleşmesinden önce yalnızca Batı Almanya'da görülen Neo-Nazi eylemleri iki Almanya'nın birleşmesinden sonra doğuya da yayıldı. Siyah deri elbiseleri giyip kafalarını kazıtan ve kendilerini "dazlak" diye tanımlayan gençler doğuda ilk olarak Çekoslovakya'da görülmüşler. Sayıları 5000'i buluyor. Prag'da 2000 kişi var ve bunların çoğunluğu işsizliğin yoğun olduğu bölgelerde yoğunlaşıyorlar. Macaristan'da da 300-400 civarındalar. 3000 kişinin de saldırganlara sempati duyduğu, yabancılara yönelik olarak son 18 ay içinde 87 olayın gerçekleştiği saptanmış. Polonya'dakiler Almanya'dakiler gibi dazlaklar gibi giyiniyorlar. Nazi döneminde Polonyalılara karşı düzenlediği saldırıların intikamını almak amacıyla, bölgelerinden geçen Almanları saflarına kurban olarak seçiyorlar.
Neo-Naziler toplumsal refahın gerilemesiyle huzursuzlaşan ortamın yarattığı, milliyetçi politik bir akım. Bu akımın bütün yükünü dazlaklara yüklemek bir hata olur. Resmi partiler, parlamento temsilcileri, devlet ve polis, sempatizanlar, Alman halkı içindeki gizli ve açık yandaşlar… Bütün bunlardan oluşuyor bu şovenizm cephesi. Dazlaklar sağcıların ikinci yüzünü gizlemek için bir maske durumunda şu anda. Irkçılığa karşı yükselen öfke karşısında da ara sıra birkaç kişi kurban ediliyor.
Almanya'da son günlerde diğer göçmenlere ve Türklere saldırılar yoğunlaşıyor. En son üç Türkün öldürülmesiyle sonuçlanan olaylar, Almanya'da Almanlar, Türkler ve diğer göçmenler tarafından kınanıyor. Gösteriler, yürüyüşler yapılıyor. 4 Kasım'da Berlin'de yapılan bir yürüyüşe 6000 kişi katılıyor. Daha sonraki günlerde Almanya'da toplamı 350000 bin kişi katılarak ırkçılığı protesto ediyor.
İspanya'da bu yönde bir uyanış var. Faşistler, İspanya faşizminin babası Fransisco Franco'yu ölümünün 17. yılında anıyorlar. Başkent Madrid'de yapılan gösteriye binlerce kişi katılıyor. Faşist selamı veren bu insanlar "savaş zamanıdır" yazılı pankartlar taşıyorlar. Bu olaydan bir hafta önce ise bir mülteci kadın öldürülüyor.
Verilen örneklerden de anlaşılacağı gibi dünyada bir ekonomik bunalım yaşanmakta, "sosyalist blok"un da çökmesiyle birlikte ekonomik düzey oldukça aşağılarda seyretmektedir. İnsanların ekonomik yönden taleplerinin arttığı bir dönem yaşanırken kurnaz devlet politikalarıyla bu yönde ortaya çıkabilecek bir başkaldırı potansiyeli, başka alanlara kanalize edilmektedir. Irkçılık da bunun bir ürünüdür.
Ama buna karşı Almanya'da ırkçılık aleyhtarı bir karşı hareketlenme var. Devrimci demokrat ve duyarlı kesim bunun için ayağa kalkıp binlerce kişiyle sokağa dökülüyor.
İnsanlık nazi döneminde yaşanan vahşete layık değildir. Kuşkusuz bunu kanıtlayacak bir potansiyel mevcuttur. Sorun milliyetçi dalganın önüne gerçekten cesaretle çıkabilme sorunudur.


 


 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92