Siz hiç ölü gördünüz mü? Öyle eceliyle, yatağında
ayağını uzata uzata öleni değil. Delikli demirden
çıkan mermiler yüzünden kana boyanmış insan ölüsü…
Ben çocukluğumdan hatırlıyorum, hala gözümün önündedir.
Upuzun yatan, kırmızıya boyanmış, üzerine gazete
örtülmüş bir kadın… Neden öldüğünü bugün bile
bilmiyorum ama çok korktuğum kesindi. Duvarın
köşesinde şeker yiyordum, geldiler, ateş ettiler
ve her şey bitti…
Dün evden erken çıktım. Güneş var, bulut var,
soğuk var. Güneş kendini ısı olarak değil, salt
ışık olarak sunuyor bize. Ve ben Beyazıt'a gidiyorum,
okuluma… Ama, daha Topkapı'dan başlayan bir gariplik
var ortada. Sanki bir gerginlik patladı, patlayacak…
Ne olup bittiğini çözmeye çalışıyorum, ortalık
yeşil elbiseli "şahıs"larla dolu… Suratlarından
öfke akıyor. Aralarından geçiyorum, ters ters
bakıyorlar sakalıma, aldırmıyorum. Ben de onlara
ters ters bakıyorum, arkalarında sallanan coplara…
Coplarla ilgili anılar…
Siz hiç ölü gördünüz mü? Yaşamın baharında… 18
yaşında. Bir genç kız ya da delikanlı… Belki daha
sevgilisinin elini bile tutmamış. Belki sevgilisi
de yok. Özgürlük uğruna, inandığı değerler uğruna
yaşarken köşebaşında, meydanlarda katledilen…
Birden, bir kalabalık karşıladı beni. Tam da Beyazıt
Meydanı'nda… Yoo, tabii ki benim için gelmemişlerdi!
Hani birkaç gün önce vali Hayri "Türküm diyen
herkes gelsin" demişti ya, işte o çağrıya
uymuşlardı. Gerçi, İstanbul'daki "Türk"
miktarı bu kadar az olmamalıydı ama gelenler herhalde
en "saf kan" bölümüydü. Doğrusu, kalabalık
benim için fena sayılmazdı; onlar için ise çok
sayılmazdı. Orta hallice bir tören… Ve tabii anlamıştım
artık, bir gün önce öldürülen 4 polisin cenaze
töreninde, hem de törenin tam ortasındaydım.
Siz hiç ölü gördünüz mü? Tek derdi insanca
yaşamak ve insanca bir yaşam için çabalamakken
katledilmiş… Yüreği sevgiyle çarparken… Birdenbire
"pencereden düşen(!)", birdenbire "kalp
yetmezliği"nin gazabına uğrayan… Hücresinde
"asılmış bulunan" (!)…
Güneş vardı, soğuk ve bulut da vardı. Ve Beyazıt
Meydanı yine önemli bir olaya sahne oluyordu.
Kuşlar fena halde ürkmüşlerdi. Her zaman gördükleri,
pek önemsemeden buğday yemeyi sürdürdükleri bir
durum değildi bu. Zararsız bir kalabalık değildi…
Kimileri cami duvarlarına konmuştu, kimileri ise
başka meydanlara "kesin uçuş" yapmıştı.
Ve ortalık bayrak doluydu, kocaman kocaman ayyıldızlı
bayraklar…
Siz hiç ölü gördünüz mü? Çırılçıplak soyulup
teşhir edilen… Kocaman çukurlara dozerlere topluca
atılan… Safari atmosferinde, üzerine basılıp poz
verilen… Ve panzerin arkasına bağlanıp sürüklenen…
Bir köşeden izlemeye başladım. Ortalık yemyeşil
! Ellerinde "cızzt" sesleri çıkaran
tuhaf aletler ve bellerde silahlar. Son yılların
en silahlı korsan mitingi bu!... Her taraf ağzına
kadar silah dolu! Ve cami duvarında çelenkler…
Camilerin tepesinde bile bir yeşilliktir almış
başını gidiyor.
Sonra, bir siren sesi… Uzun… Ortalıkta, bir ölüm
sessizliği… Ardından cenaze marşı… Ritmi hiç değişmeyen
ve hiç değişmeyecek olan şu ünlü marş… Herkes
donmuş gibi, kımıldayan yok. Yemyeşil kalabalığın
elleri üstünde tabutlar…
Siz hiç ölü anası gördünüz mü? Bütün ömrünü
telli-duvaklı mürüvvetlere bağlamış… Gece yarısı
kapısı çalınıp büyük şehirde okuyan oğlunun "terörist"
olduğunu birden öğrenen… Silahı bile yokken "çatışmada
ölmüş" bir çocuğun anası… Morg kapılarında
"böyle hain evlat doğurduğu için" hakarete
uğrayan… Ve onurluca evladını savunan…
Birden, büyük hoparlörlerden "Allahu Ekber"
sesleri… Ve patlayan sloganlar: "Kahrolsun
PKK", "İstanbul Dev-Sol'a Mezar Olacak",
"Polise Uzanan Eller Kırılsın". Her
şey iç içe geçmiştir artık. Yeşil elbiselerle
başkaları ve bayraklarla kurt resimli pankartlar…
Her şey iç içedir. Çok sık kullanılan deyimle
"aynılar aynı yerde"dir artık. İmam
ne söyler, kürsülere çıkanlar neler söyler kimse
anlamaz… Kocaman bir karışıklık yaşanmaktadır.
Önceden planlanmış bir karışıklık…
Siz hiç ölü anası gördünüz mü? Bazen insanın
yavrusunun ölüsünü görebilmesi bile bir şanstır.
Belki bir mutluluktur. Oysa bazen bir tabutun
üzerine kapanıp "katiller bulunsun"
diye ağlayabilme şansınız bile yoktur… Çünkü,
sözkonusu olan "kayıp"tır…
Ve Aksaray'a doğru yürüyüş… Ben de yürüyorum.
Cenaze onların cenazesi, sloganlar atılıyor, pankartlar
"açık ve seçik" ortada… Kimseyi gözaltına
almıyorum, kimseyi coplamıyorum. Erkeklik bende
kalsın deyip yalnızca yürüyorum. Sloganlar bir
acayip… Daha çok İnönü Stadı havası var. "Yetki"
isteniyor örneğin, yetki olsa "PKK'ye yetecek"ler…
Daha nasıl yetkileri olabilir diye düşünüyorum.
Sonra birden katiller de saptanıyor, "Şehitler
Burada Katiller Meclis'te" deniyor ve kaşla
göz arasında "fezleke"de düzenlenmiş
oluyor. Ve sonra Apo için soy-sop araştırmaları
geliyor arkadan, ""ermeni" olduğu
keşfediliyor…
Tabutların içindekiler artık çok önemli değil.
Olay bir cenaze olmaktan da çıkıyor.
Siz hiç öldürülmüş insanların çocuklarını gördünüz
mü? Kimisinin annesi gözlerinin önünde öldürülmüştür
ya da beş dakika önce sapa sağlam ve kelepçeli
gördüğü annesinin "çatışmada" öldüğünü
sonradan öğrenir. Kimisi ne olduğunu bile anlamayacağı
bir yaşta babasının cenaze törenine katılır…
Ortada cenaze var, cenazeler var… Doğru. Ölüye
saygılı olmak gerek, bu da doğru… İyi, bende yürüyorum
işte… Buyurun örnek oluyorum herkese… Saygılı
bir insanım ben. Cenaze bizim olsaydı neler olmazdı,
biliyorum tabii. Ama karar verdim bir kez, ölü
ölüdür deyip yürüyorum. Aslında "ölü, ölüdür"
demek de yanlış, bizimkisi ölüm değil, ölümsüzlüktür,
bunu biliyorum.
Arada neler oluyor neler! Eli cebinde durmaktan,
sevgilisine sarılmaktan, sırıtmaktan gözaltına
alınanlar, tekme tokat gidiyor ortalık… Yani herkes
ayağını denk almak zorunda, bayram töreni değil
bu, yeşiller ordusu yürüyor! Küçük bir dikkatsizlik
bile affedilmez!
Siz hiç cenaze töreni gördünüz mü? Çağrısı
bizzat Vali tarafından yapılan… Siz hiç hukuk
devleti gördünüz mü? Polisin hükümeti istifaya
çağıran sloganlarla ve kurt resimleriyle yürüdüğü?
Ve bir yandan "gözaltı" işlemlerinin
sürdüğü… Siz hiç kuş gördünüz mü? Ömrü boyunca
yazmaktan başka hiçbir şey yapmamış bir insanın
ölüsünü örneğin…
Tanıyor musun bu ülkeyi? Gerçekten bu topraklar
üstünde mi yaşıyorsunuz?
O zaman, buyurun cenaze namazına!
Hoşgeldiniz! İşte bu, ülkemizdir.
|