1 Kasım "Yerel Yönetim" seçimlerinde
RP'nin %20'lere varan oy patlamasıyla, Türkiye
genelinde ikinci, İstanbul'da da birinci parti
durumuna gelmesi siyasi arenada bomba etkisi yaptı.
İktidardaki koalisyonun en yetkili ağızları "bu
seçimler bizi etkilemez", "Türkiye gerçeğini
yansıtmaz" türü klasik iktidar söylemine
uygun yanıtlar verip şaşkınlıklarını geçiştirmeye
çalıştılar.
Bu bomba muhalefetteki ANAP'daysa, "çantada
keklik" olarak düşünülen İstanbul'un kaybedilmesinin
de etkisiyle, Cengiz Çandar'ın üslubuyla ifade
edersek "dünyada esen değişim rüzgarlarının
farkına varamadığı için statükoyu savunmakta ısrarlı,
vizyonu dar, muhafazakar Mesut Yılmaz ile T. Özal
çekişmesi"nin partiyi bölecek boyutlara sıçraması
olarak patladı. Burjuva basının önde gelen kalemşörleri,
siyaset arenasının Türkiye'nin Ortadoğu'dan Kafkaslara
uzanan yeni liderlik alanının gerektirdiği ataklığa
sahip yeni bir lidere duyduğu gereksinimi daha
gür haykırır oldular.
"Büyüyen Refah Tehlikesi"nin DYP'deki
yansıması ise, koalisyonun kurulduğu günden bu
yana protokolün en işlemeyen maddesi haline gelen
"demokratikleşme paketi"nin artık toptan
rafa kaldırılması ve sağda ANA-YOL formülünün
işletilmesine yönelik şahinler operasyonunun yeniden
canlanması oldu.
En muhafazakarından en liberaline kadar burjuvazinin
farklı siyasi klikleri arasındaki tüm bu siyasi
çalkalanmanın tek ortak paydası da, varolan siyasi
sistemin tıkandığı ve toplumu peşinden sürükleyerek
ideolojik hegamonyayı siyasi hegamonya ile taçlandıracak
bir siyasi oluşumun bir türlü yaratılamadığı saptamasıydı.
"Büyük umutlarla(!) iktidara gelen koalisyon
hükümeti beklentilere yanıt veremediği için, kitlelerin
tepkisini toplamış, bu tepkiyi Refah Partisi oya
tahvil etmiştir,vb." biçimindeki yorumlar
tüm burjuva sasınında birbiri ardına boy gösterdi.
Burjuva basını, seçim sonuçlarının alınmasının
ardından, "seçim günü pikniğe gittiği için
sandığı Refah'a teslim eden" liberal seçmeni,
yarın içki içecek yer bulamayacakları ve bunu
da haketmiş oldukları yollu bir söylemle haşlasa
da, TÜSİD'ın "sakin olunmalı, fakat sonuçlar
da değerlendirilmeli" uyarısının sonra, siyaset
sahnesindeki çözümsüzlüğe dikkat çekmeye başladı.
Görülen o ki, siyasi sisteme ait kriz, bundan
böyle bir zaman daha burjuva basının manşetlerinde
yer edecek. Kimileri çözümü sağdaki büyük bir
oluşumda, kimilere T. Özal'ın yeni vizyonla siyaset
sahnesine dönmesinde ya da Deniz Baykal'da, kimileriyse
hükümetin "demokratikleşme paketi"ni
bir an önce açmasında bulacak.
İşte tam da bu noktada, sosyalistler, bugüne kadar
çeşitli nedenlerle gündemde belirleyici olamama
durumlarını ortadan kaldırıp, ideolojik ve siyasi
arenada kendilerinin belirleyici ağırlıklarını
yeniden hissettirebilecekleri bir zamanlama şansına
sahip görünüyorlar. Yeter ki, kendilerini ve işçi
sınıfını ikna edebilecek bugüne ve yarına dair
yaşamsal projeleri gündeme getirip, bu projeler
bazında (hiç olmazsa) burjuvazinin ideolojik arenadaki
hegamonyasını kırabilsinler.
Diğer taraftan sosyalistler açısından bu seçimler,
(en genelde) seçim propagandası boyunca düzenin
diğer partileriyle kendisi arasına mesafe koymaya
çalışan RP'nin solun kullandığı bazı temaları
(aşırıp) kullanarak solun boşalttığı alanları
doldurduğunun görülmesi açısından tartışılmaya
değerdir.
Evet, bugün RP solun dün ve bugün kullandığı sosyalizmin
temel "şiarlarını" islam pragmatizminin
ilginç bir örneğini vererek özellikle bu son şeçimde
kullandı ve aldığı sonuçlardan sonra da kullanmaya
devam edecek gibi gözüküyor.
Özellikle belediyelerde artık herkes tarafından
bilinen rüşvet, adam kayırma,vb. sorunların çözümü
için ileri sürdüğü "Halk Meclisleri"
sloganı, çok açık bir şekilde sosyalist demokrasinin
en bilinen somut organları olan konsey, komite,
komün örgütlenme anlayışının kötü ve içeriği boşaltılmış
bir kopyası RP'nin seçim propagandasının temel
taşını oluşturdu.
Bugün sosyalist mücadelenin enternasyonalist özelliğinden
ötürü tüm sosyalist etik ve moral değerlere dünya
çapında bir ideolojik saldırı sürerken, bu ideolojik
saldırının bir türünü de bu kavramları sosyalistlerin
elinden alıp, içeriğini boşaltarak kullanma yöntemi
oluşturuyor. Türkiye'de bunun ilginç örneklerine
sağ ve sol söylemli liberal köşe yazarlarında
rastlamak olanaklı. Sözgelimi "liberal"
kalemler, "devrim" sözcüğünü artık çocuk
bezi reklamlarından, herhangi bir gazetenin ya
da kitabın tirajının artmasını belirtmeye kadar
-neredeyse kendi kafalarını bile karıştıracak
sıklıkta- her alanda kullanmaktan çekinmiyorlar.
İşte bu durumda, "yasal" olmasa bile,
"meşruluğun ve direnişin" tarihi üzerine
oluşmuş sosyalist etik ve moral değerleri, kavramları
kullanma modasına R.Partisi de liberallerden aldığı
kopya ile hızla dalmış olduğu görünüyor. Üstelik
kopya ile sınıf geçmenin tadına(!) yeni varmış
çocukların beleşçilik hazzıyla bu alışkanlığı
daha da sürdüreceğe benziyor.
Fakat bu hazzı sürdürebilmek için sistem partilerinden
faklı olunduğu temasını sonuna kadar (ki, sonun
neresi olduğu da belirsizdir) devam ettirmek zorunluluğu
vardır. Oysa RP, Erbakan'ın son Amerika gezisinden
sonra "fundemantalist islamcılığın"
anti-Amerikancılığa eşitlenmiş emperyalizm anlayışı
yerine, (ezen) Hıristiyan - (ezilen) Müslüman
teması üzerine oturtulmuş bir emperyalizm anlayışına
pupa yelken geçiş yaparken, sistem-dışılığının
sınırını da "Türkiye'nin asla bir Cezayir
olamayacağı" gibi açıklamalarla çizerek hem
Amerika'ya, hem de ülke içindeki askeri-bürokratik
kliğe güvence vermekte ve bir yandan da kendi
içindeki radikal unsurları da tek tek temizlemektedir.
Ancak görünen nokta, bu temizlemenin çok da sancısız
olmayacağıdır.
Böyle bir durumda, Türkiye'li sosyalistlere düşen,
Kürt Ulusal Mücadelesinin politik sonuçlarını
çok iyi değerlendirmek olmalıdır. Kürt Ulusal
Mücadelesinin yükselen ivmesi, Refah Partisi'nin
Kürt sorununda dini propagandaya ağırlık veren
sahte yüzünü nasıl açığa çıkardıysa, benzer bir
yaklaşımla işçi sınıfına yönelik güçlü bir kampanyayla
RP'nin sistem-içi'liği gösterilmelidir. Sosyalistler,
kentlerin varoşlarında ve merkezlerinde kentlileri
kucaklayan projeler üretmek zorundadırlar.
Unutulmamalıdır ki, yaşamın bu kadara farklı ayrıntılara
bölündüğü, yabancılaşmanın bu kadar arttığı günümüzde,
devrimci sosyalizmin temel argümanları kadar yaşamın
ayrıntılarına sosyalistlerin verdiği yanıtlar
da bir o kadar önem taşımaktadır. Ve RP, ne kadar
sistem içi olsa da, bu ayrıntılara yanıt arayan
insana aldatıcı bir görünüm sunmuştur.
Evet, hepimiz için "şeytan" olan iktidar
bu ayrıntılarda gizli. Bu nedenle, küçümsemeden,
kendi bütünlüğü içinde konumuna önem verilen bir
"ayrıntı" tanımına da gereksinmemiz
var. Belki de bu şekilde, yerel yönetim seçimleri
sosyalistler açısından yalnızca seçimden seçime
hatırlanan bir küçük "Ayrıntı" olmaktan
kurtulur.
|