Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Onurlarını Çiğnetmediler

Hep bir yerinden açık bulmaya çalıştılar.Hep cezaevlerinden başlatmak istediler susturmayı ve sindirmeyi. Ve bunu gelenekselleştirmek istediler. Tutsakları ailelerinden ve kamuoyundan soyutlamak istediler. Özellikle 12 Eylül faşist cuntasının işbaşına gelmesinin ardından devlet terörünün en azgın biçimde sürdürüldüğü alanlardan biri, hiç kuşkusuz siyasi tutsakların bulunduğu cezaevleri oldu. Pentagon kaynaklı kendi hukukunu da yaratan Cunta onbinlerce insanı cezaevlerine, cezaevlerinin yetmediği yerde okullara, kışlalara doldurmakla kalmadı, buraları Nazi toplama kamplarına çevirdi. Siyasi tutsakları kimliksizleştirmek, düzen unsurları haline getirebilmek için her türlü "yasal"(!) düzenleme yapılarak yıllar boyu süren baskı ve yoketme mekanizmaları kuruldu. Bunun karşısında siyasi tutsaklar hiç bir dönemde sessiz kalmadılar ve 10 yıl boyunca dişleriyle, tırnaklarıyla can bedeli direnerek onurlu bir gelenek yarattılar. Öyle ki, bu mücadele, gün geldi teslimiyet ile inancın, varolma ile yokolmanın kalın hatlarını çizdi.
Sonuçta, direnenler kazandılar. Saldırılar püskürtüldü ve devrimciler siyasi kimliklerini koruyarak, insanca yaşam koşullarının yaratılmasına çaba gösterdiler. Dönem dönem hak gasplarının gerçekleştiği yerlerde de devrimcilerin tavrı direniş bayrağını yükseltmek oldu. Bedeli ağır olsa da her zaman direnişin zafere, teslimiyetin ihanete götürdüğü bu süreçlerde kanıtlandı.
Egemen güçler tutsaklara uyguladıkları insanlık dışı uygulamalar karşısında tüm kamuoyunun suskun ve seyirci kalacağını sanıyorlardı.Fakat her seferinde yanıldılar.Gelenekselleşen yılgınlık değil direniş oldu. Ne zaman tutsaklara karşı baskı uygulamaya kalktılarsa karşılarında"Çocuklarımızı biz doğurduk,sizlere öldürtmeyeceğiz" diyen anaları buldular.
Aradan 12 yıl geçmesine rağmen egemenlerin cezaevleri üzerindeki baskı politikalarında kendiliğinden gelişen en ufak bir iyileştirme yaşanmadı. "Bunları asmayalım da besleyelim mi" sözlerinde ifadesini bulan 12 Eylül hukuku her zaman varlığını sürdürdü. Aksine (her ne kadar hükümetler in vaatleri arasında ilk sırayı almış olsada)en karanlık günlerde kan ve can pahasına kazanılmış hakların gaspına yönelik saldırılar sürekli uygulanmaya çalışılıyor. Her baskı dalgasından nasibini alan Buca Cezaevi tutsakları her seferinde eli kanlı işkencecilerin hevesini kursağında bırakarak onurlu bir şekilde bu baskılara karşı koyarak, direniş geleneğini sürdürdü.

BUCA'DA YAŞANANLAR VE DİRENİŞ
14 Eylül akşamı başlayıp daha sonraki günlerde devam eden baskı ve işkencelere karşı insanlık onurlarını korumak ve siyasi tutsaklık onuruna yaraşır koşulların yaratılması amacıyla başlatılan açlık grevi ve gelişen olayların kısa özeti şöyle.
İdari kadrosunda faşistlerin bulunduğu Buca Bölge Cezaevinde 14 Eylül akşamı koğuşlara girilmediği bahanesiyle tutsaklara kalas ve joplarla saldırıda bulunuldu. Eski bir M.H.P.li faşist olan cezaevi birinci müdürü Mehmet Akıncı denetiminde koğuşlara dalan ve kendilerine K.A.P. (Kemalist Asker Polis Birliği) adını veren eli kanlı işkenceci grubu koğuşları talan ederek tüm tutsakları vahşi bir şekilde dövdükten sonra koğuşta tutsakların işine yarayabilecek her şeyi kırıp kullanılmaz hale getirdiler. Çok ilginçtir Kontr-gerilla uzun zamandır hazırladığı taşeron K.A.P. piyonlarını ilk defa devreye sokuyordu.
Savcının ifadesine bakılırsa solaylar ufak çaplı bir havalandırmadan kaynaklanıp çok kısa sürmüştür ve yaralı filan da yoktur, Oysa yeni tahliye olanların anlatımları oldukça farklı. Yeni tahliye olan Halime Şık'ın aradan bir ay geçmesine rağmen yaşadığı vahşetin etkisiyle anlatıkları gerçekten insanı dehşete düşürecek türden ."Biz kadınlar koğuşu olarak havalandırmadaydık.Erkek arkadaşlara operasyon çekildiğini ve durumlarının çok ağır olduğunu duymuştuk. 15 Eylül akşamı yani diğer koğuşlara saldırıldığının ertesi günü tam koğuşlara girecektik ki, bir anda gardiyan ve eli sopalı siviller avluya doldu.Biz gideceklerini sanıyorduk. Ama onlar bize "Öldür, öldür "nidalarıyla ve yine hayvanca... saldırdılar. Arkadaşlarımızı duvarlara vurup, her taraflarına, özellikle de kafalarına acımasızca vurdular. Ben bir ara bir gardiyanın bir arkadaşımızın göğsünden parça kopartıncaya kadar sıktığını görünce şok oldum. Bize saldırdıklarında bir hayvan gibiydiler. O gün yaşadıklarımı asla unutmayacağım.
Tutsakların durumlarının ağır olmasına rağmen tedavi yerine koğuşlara ikinci kez baskın yapılıyor yine "öldür, öldür" nidalarıyla ve yine hayvanca..
Tüm bu saldırı ve keyfi uygulamalar karşısında kamuoyunun dikkatlerini Buca cezaevine çekmek , yapılan insanlık dışı saldırıları protesto etmek,talan edilen mallarının iade edilmesi, saldırıya katılanlar ve birinci müdür hakkında soruşturma açılması, ziyaret haklarının iade edilmesi, yaralıların tedavi edilmesi, ve tutsaklık onuruna yaraşır koşulların yaratılması amacıyla açlık grevi kararı alınıyor.Ve uygulamaya konuluyordu.
Açlık grevinin başlamasıyla tekrar sahneye çıkan Başsavcı Melih Tarı tutsakları suçlayıp eli kanlı faşist müdür Mehmet Akıncı'yı koruyarak saldırılardan kendisinin de sorumlu olduğunu kanıtlıyordu. .
Açlık grevinin başlamasıyla birlikte tutuklu aileleri ve duyarlı kuruluşlar süresiz açlık grevinde bir ölüm olmadan koşulların kabul edilmesi amacıyla çeşitli etkinlikler yaptılar.22 Eylül günü Tutsaklara yapılan baskıları kınamak amacıyla Cezaevinin önünde basın açıklaması yapan,İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi yöneticileri ve tutuklu yakınlarına saldıran polis çok sayıda kişiyi yaraladıktan sonra 33 kişiyi gözaltına aldı.Aralarında İ.H.D.yöneticisi Naile Eroğluer'inde bulunduğu dört kişi tutuklandı.Baskılarını tutsaklarla sınırlı tutmayan egemenler tutsaklara destek veren ailelere ve duyarlı kuruluşlara da baskı ve şiddet uyguladı.
Direnişin 30 lu günlere dayanması ve direnişçilerin bir bölümünün hastaneye kaldırılması üzerine çalışmalarını hızlandıran duyarlı kuruluş ve ailelerden bir grup I6 Ekim günü Sultanahmet Postanesinden yetkililere protesto,tutsaklara dayanışma mektupları postaladılar.
16 Ekim günü inceleme ve açlık grevinin sonuçlandırılması için yetkililerle görüşmek üzere İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi,İstanbul Özgür- Der,Yen Demokratik Kadın Derneği,Halkın Hukuk Bürosu, Barikat ve Partizan dergileri temsilcileri ile tutuklu yakınlarından oluşan heyet İzmir'e gitti. İlk olarak cezaevi müdürüyle görüşmek isteyen heyet müdürün görüşmekten kaçması yüzünden bunu yapamadı Cezaevi savcısı Yaşar Aslan'la görüşen heyet,cezaevindeki sorunları anlattıktan çözümü konusunda istekte bulundu, ancak Savcı çözüme yardımcı olmak yerine,tüm gelişmelerin kendisinin izinde olduğu bir dönemde meydana geldiğini her şeyden haberi olduğunu,ancak talep edilen 23 maddenin kabulüne kendisinin yetkili olmadığı söyledi.Bunun üzerine heyette bulunanlar her hangi bir ölümden bizzat kendisinin sorumlu olacağı uyarısında bulunduktan sonra cezaevinden ayrıldı.İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Melih Tarı ile görüşmek isteyen heyeti Melih Tarı "Benim demokratik kurum ve kuruluşlarla görüşeceğim bir şey yok diyerek redetti.
Sorunun çözümünün İzmir,de mümkün olmadığının anlaşması üzerine ve başta Cumhuriyet Başsavcısı Melih Tarı ve diğer sorumluların gayri ciddi tutumları karşısında İzmir'de bulunan Demokratik Kitle Örgütleri ve partilerle görüşen heyet,kurumlardan Ankara'ya gönderilmek üzere bir temsilci talebinde bulundu.Bu talebe İnsan Hakları Derneği,Halkın Emek Partisi,Çağdaş Hukukçular Derneği,Emekçi Kadınlar Derneği olumlu cevap verdi.
I8 Ekim gecesi Ankara gitmek üzere hazırlanan heyet tutuklu ailelerininde katılımıyla 35 kişiyi buldu.Heyet içerisinde analık onurunun en güzel örneğini veren ve tutsak evlatları için hiç çekinmeden açlık grevine başlayan ve 27.günü dolduran Ayşe Aksu ile 13.günü dolduran Nuriye Sarı isimli analar da yeraldı.
19 Ekim günü önceden alınan randevular için seçilen ve Çağdaş Hukukçular Derneği adına Hülya Üçpınar,İ.H.D.İzmir Şubesi adına Naile Eroğluer,İ.H.D.İstanbul şubesi adına Semih Mutlu,Halkın Hukuk Bürosu adına Fuat Erdoğan,tutuklu aileler adına Nuriye Sarı,Milletvekili Salman Kaya,İstanbul Özgür-Der adına Gülay Tan'dan oluşan heyet Adalet Bakanı Seyfi Oktay'la görüştüler.Ancak demokrat olduğunu söyleyen bakan'ın çözüme yardımcı olmak yerine görüşmeye gelen heyeti suçlayarak hakaretlerde bulunması bardağı taşırdı Bunun üzerine heyette bulunan herkes süresiz açlık grevine başlama kararı aldı .Ve açlık grevinin S.H.P.Genel Merkezinde devam edilmesi kararlaştırıldı.
20 Ekim günü seçilen bir heyet Mecliste S.H.P.grup Başkanı Aydın Güven Gürkan,la görüşürken diğer heyet üyeleri küçük gruplar halinde S.H.P.Genel Merkezi'ne gitti.Genel Merkezede yapılan basın açıklamasıyla tutsaklar üzerinde oynanan yoketme ve kişiliksizleştirme politikalarına son verilmesi ve açlık grevinin sona ermesi için tutsatların talebinin kabul edilmesi gerektiği vurgulandıktan sonra,talepler kabul edilinceye kadar Genel Merkez'in terkedilmeyeceği açıklandı.
İşgal eylemi başlayıncaya kadar duyarsız olan S.H.P.nin kurmayları biranda büyük bir duyarlılık timsali kesildiler.Tutuklu aileleri ve heyettekilerle görüşmek için genel merkeze gelen S.H.P.Genel sekreteri Cevdet Selvi tam ikiyüzlü bir tavır demokrat tavrı içinde ailelerin binayı terketmesi halinde sorunun çözümüne yardımcı olacağını söyledi.Ancak söylediklerine kendisininde inanmadığı her halinden belli olan Selvi,ye Analar bu sorun çözülmeden burdan çıkmayız,diyerek son sözü söylediler.
Günün ilerleyen saatlerinde parti binasına tekrar gelen Cevdet Selvi bu ikiyüzlülü ğüne külhanbeylikde katarak ailelere demokrasi nutukları çekip,"Eğer burdan çıkmazsanız,ben çıkarmasını bilirim,benim prestijimle oynuyorsunuz."(Sanki bir prestiji varmış gibi)diyerek, elini beline atıp salonu terketti.Saat 20.00 civarında Cevdet Selvi'nin çıkartırım,sözüyle neyi kastettiğini gördük.Parti binasını Çevik kuvvet ve sivil polislerden oluşan bir topluluk giriş ve çıkışları tuttu.Ancak ailelerin her türlü baskıya rağmen binayı terketmeyecekleri açıklandı.
Saat 22-00 civarında Akın Birdal'ın gönderdiği 21 maddenin kabul edildiği yönündeki haberle birlikte her hangi bir gözaltı ve saldırı olmaması koşuluyla binanın boşaltılacağı Milletvekili Salman Kaya'ya iletildi.Salman Kaya'nın güvence vermesi üzerine bina boşaltıldı.Bu arada tutuklu anası Ayşe Aksu Yaptığı açlık grevi nedeniyle fenalaşınca hastaneye kaldırıldı.
22 Ekim günü açlık grevine İnsan Hakları Derneği Ankara şubesinde sürdüren ailelere zafer haberi, zaferin türküsü söyleyen Grup Ekin'in ziyareti ve mini konseri sırasında geldi.Evet 37 günlük ölüm direnişi,onur savaşını yine haklı olanlar kazandı.İnsanlık onuru bir kez daha kendini çiğnemek isteyenlere karşı galip geldi. Günlerdir beklenen müjdeyi aldı analar.Buca'dan gelen habere göre tutsaklar isteklerinin çoğunun kabul edilmesi üzerine direnişlerini son erdirmişlerdi.Tam 31 gündür açlık grevinde olan Ayşe Ana bile bu sevinç karşısında halaya katılmak için can atıyordu.Herkeste bir sevinç,herkeste bir gurur vardı. .Herkes haklıydı sevinmek herkesin hakkıydı.İnsanlık onurunun büyük bir pervasızlıkla çiğnendiği bu günlerde onlar susmak yerine haykırmayı tercih etmişlerdi.
İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK.

 


 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92