Coşkulu bir Haziran sıcağı geride kaldı tüm güzellikleri,
sevinçleri ve olumsuzlukları içinde barınıdırarak.
Egemen sınıfların baskısına rağmen dört bir yandan
gelen emekçi dostlar, yürek ve kavga dostları
"Yaşasın Sendika", "İşte Geldik
Ankara" sloganı ile tek bir yürek oluverdiler.
Yürekler birleşti ve kocaman bir derya oluverdi
sanki. Sizlerin tanklarınız, toplarınız, panzerleriniz
vardı beyler! bizimse direnecek yüreğimiz, hiç
susmayaçak türkülerimiz, ağıtlarımız, sloganlarımız,
özlemlerimiz var. Emekten başka sermayemiz yok
beyler size sunacak. Tüm engellerin aşılabileceğine
inanmış yiğit dostlar, güneşe merdiven dayadılar.
Ve herşey tatlı bir düş, alınlara çalınmış bir
yazgı olmaktan çıkmıştı. Ayağa kalkıp insanca
ve daha onurlu bir yaşam elde edebilmek için bu
kara yazgıya, üzerimizde gezinen felaketlere başkaldırmanın
zamanı gelmiştir artık.
Dur demek gerek, dur!..
Emeğimizi pazarlayanlara, bizlere kendi kaderimizi
tayin hakkı vermeyen kendilerince çizilmiş kara
yazgılara, haksızlığa, işkenceye, soykırıma, sömürüye,
emperyalist savaşlara, asimilasyona, baskıya...
Dur demek gerek, dur!..
Sen işçisin, sen memursun, deyip örgütlülüğümüzü
bölmeye çalışanların yalanına, demogojisine...
Dur demek gerek, dur!..
Ülkeyi emperyalist tekellere ve holdinglere peşkeş
çekenlere..
Onlar ki, birlikte üretmenin, birlikte paylaşmanın
ve kardeşçe yaşamanın tarifsiz doyumunu billmeden,
emeğimize, aşımıza, insanlığımıza gözkoymuşlardır.
Seçim meydanlarında "Konuşan Bir Türkiye"
yaratmak isteyenler, "Herkese Sendika Hakkı",
"Örgütlü Toplum" deyip tüm anti-demokratik
yasaların kaldırılacağına söz verenlerle, Kartal'da
haklarını arayan işçi sınıfını kurşunlayanlar
aynı iktidar ortaklarıdır...
İktidara geldikleri gündenberi Kürt halkının direnme
ruhunu ve mücadelesini simgeleyen Newroz bayramını
kutlayabilirsiniz deyip de yüzlerce insanı katledenler
onlar değil midir?..
Hak verilmez alınır şiarıyla Ankaraya yürüyen
kamu çalışanlarını panzerlerle engellemeye çalışıp
kafa göz kırıp coplayanlar onlar değil midir?..
Yargısız infazları gerçekleştirip, insanları sorgusuz
sualsiz evlerinden alıp götüren, Kürdistan'da
masum insanların üzerine bombalar yağdırıp yanlışlık
oldu diyenler, Şırnak'ın Beytüşşebab ilçesine
gıda ambargosu uygulayıp insanları aç susuz bırakan
onlar değil midir?..
Onlar değil midir ülkeyi sansür-sürgün kararnameleri
ile yönetenler, Olağanüstü Hal ve Çekiç Güç'ün
kaldırılacağına söz verip de kaldırılmayanlar?..
İnsanların yaşama hakkına, özgür basına, toplumun
haber alma özgürlüğüne kurşun sıkanlar da onlar
değil midir?..
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne, İLO Anayasasına,
Avrupa Sosyal Şartı'na imza atanlar da onlar değil
midir?..
Bizleri kapıkulu askeri gibi görüp memurlar yürüyemez,
memurlar sendika kuramaz, memurlar mitingi yapamaz
diyemez, diyenler yıkılan duvarların altında kalmanın
utancını, ezikliğini her zaman yaşayıp, sırtlarındaki
koca kamburu atıp hiç bir zaman çağdaş insan olamayacaklardır.
22 Nisan 1992 günü binerce insanın önünde, üyesi
olduğumuz İLO'nun 87 ve 151 sayılı sözleşmesine
imza atacaklarını söyleyenler, "sendikalarınızı
kurun tabelalarınızı ben asacağım" diyenler,
gerçekte o günden bu yana somut bir adım atmamaktadırlar.
Örgütsüz toplum aç demektir. Örgütsüz toplumda
baskı vardır, zulüm vardır, sömürü vardır. Bizler
biliyoruz ki her yenilgi yeni direnişlere, yeni
başkaldırılara gebedir ve insanca yaşama hakkı,
örgütlü güç oluşturma hakkı bizim en doğal hakkımızdır.
Bu savaş sürecek, bilinmelidir!..
Gün dayanışma günüdür. Gün örgütlü güç oluşturma
günüdür.Gün yapılan haksızlıkların, katliamların
hesabını sora günüdür...
Bizim sesimiz umut,
Bizim sesimiz özgürlük,
Bizim sesimiz aydınlık,
Bizim sesimiz,varolmanın, güçlü olarak kalabilmenin
onuru ve sevincidir...
Ve bilinmelidir: İnsan, tükenmez bir varlıktır...
Yeniden doğar her zaman...Yeniden... Yeniden...
|