BASIN AÇIKLAMASI
Devlet, tüm yurtta baskı, korku, sindirme, yoketme
ve zor'a dayalı politikalarını uygulamaya devam
ediyor. Bu uygulamalarıyla, insan haklarını, şu
anda çağın çok gerisinde bulunan 1982 Anayasası'nda
sayılı temel hakları bile hiçe sayan uygulamalarından
örnekler veriyor.
Gün geçmiyor ki, bu uygulamanın örneklerinden,
yargısız infazlar, kayıplar, işkenceler, gözaltılar,
Dağlıoğlu, Küçükarmutlu örneği gibi mahalle baskınları
artık günlük yaşamın içinde olağan olgular olarak,
hiç kimseye olağanüstü ve şaşırtıcı gelmeyen uygulama
biçimleri olarak ortaya çıkıyor. Olağanüstü yaşam
biçimi uygulamaları, olağan yaşam biçimine dönüşüyor.
Devletin, Güneydoğu'da Kürt kimlikli insanlara
uyguladığı baskı ve sindirme uygulamalarının bir
uzantısı olan, ülkenin diğer yerlerinde toplu
olarak yaşayan insanlar 23 temmuz 1992 tarihi
akşam geç saatlerde yaşadılar. Uzun bir süredir
polisin yığınak yaptığı, sağlık ocağını karakol
olarak kullandığı, toplu gözaltıların, faili meçhul
cinayetlerin işlendiği, insanların can güvenliklerinden
endişe duyduğu, akşam 21.00'den sonra sokağa çıkmaya
korkulduğu, tedirginliğin egemen olduğu bu semtte
insanlar polis siren sesleri ve otomatik silah
sesleri ile gecenin karanlığında merak ve endişe
ile ayağa kalktılar.
Operasyon sonrası Çukurova Özgür-Der, İnsan Hakları
Derneği ve Çağdaş Hukukçular Derneği olarak yaptığımız
incelemeler ve gördüklerimiz, konuştuğumuz insanların
anlatımlarına göre;
23 Temmuz 1992 akşam geç saatlerde çok sayıda
polisin ve panzerler eşliğinde yapılan opeasyonda,
Dağlıoğlu mahallesinde önce kahvehaneye girilmiş,
içeride bulunan insanlara kimliklerini bile sormadan
yüzlerini duvara döndürüp söverek ve ağır hakaretlerde
bulunarak içeride bulunan insanlar tartaklanmıştır.
Aynı kahvehanenin önünde oynayan ancak polisi
görüp kaçışan çocukların arkasından polisin otomatik
silahlarla ateş açtığını, aynı kahvehanenin çok
yakınında konuk olduğunu söyleyen bir kişinin,
polisler tarafından ayağından vurulup, sürüklenerek,
otoya bindirilip götürüldüğünü daha sonra bu kişiden
hiçbir biçimde haber alınamadığını öğrendik.
Buradaki insanları toplayan polisin, daha sonra
panzerler eşliğinde ara sokaklara girdikleri,
ellerinde bulunan silahlarla evlere karşı hedef
gözetmeksizin rastgele seri atışlar yaptığı duvarlarda
ki mermi izleri ile de sabit olmak üzere saptanmıştır.
Sokak aralarında evlerinde toplanan insanlarla
birlikte gözaltına aldıkları insanları topluca
Emniyet Müdürlüğünü götürmüşler, ifadelerine bile
başvurmadan ertesi gün hepsini salıvemişlerdir.
ancak bırakılanların anlatımları içeride halen
insanların olduğunu ve işkence seslerini duyduklarını
ancak kim olduklarını bilmediklerini anlatmışlardır.
Çevredeki insanlar, polisin semtte bulunan sağlık
ocağını karakola çevirdiğini, bahçesinde panzer
beklediğini, içinde doktor ve hemşire bulunmasına
karşın sağlık hizmetlerinden yaralanamadıklarını,
polislerin tavırları sonucu çocuklarını ve eşlerini
tedavi için göndermediklerini, polisin sağlık
ocağnı böyle kullanmasından tedirgin olduklarını
anlatmışlardır.
Yukarıda anlatılan olayların sonucu olarak Dağlıoğlu
mahallesi bir getto durumuna düşürülmüştür. Halka
yönelik bu baskıların son bulmasını, mahalle üzerindeki
ablukanın kaldırılmasını, sağlık ocağından polisin
çıkmasını istiyoruz.
Cumali Tunç
İHD Adana Şube Başkanı
Av. Mustafa Öcalan Çukurova Özgür-Der Bşk.
Av. Fahri Doğan
Çağdaş Hukukçular Derneği
Adana Şube Başkanı
|