T. C tarihinin hiç bir döneminde gazeteciler bu
kadar saldırıya uğramamıştır ve hiç bir gazeteye
bu kadar azgınca saldırılmamıştır. Özgür Gündem
yayın hayatına başladığı günden bu yana, çalışanları,
muhabirleri, yazarları sürekli gözaltına alınıp
tehdit edildi. Ancak Özgür Gündem'in gerçeği yazmasına
engel olamayacağını anlayan karanlık güçler, ki
bunlar hepimizce malumdur, sistemli olarak muhabirlerimize,
yazarlarımıza yönelik silahlı saldırılar başlattılar.
Son olarak Hüseyin Deniz arkadaşımız şehit edildi.
Tüm şehitlerimize söz veriyoruz kaleminiz yerde
kalmayacak. Bizi susturmayı asla beceremeyecekler.
Bu sözler Özgür Gündem gazetesinin son şehidi
Hüseyin Deniz için yapılan basın toplantısında
konuşan gazete çalışanlarından Yavuz Şimşek'in
sözleriydi.
Evet, bizleri susturamayacağını anlayan karanlık
güçler her zaman ki oyunlarını sahneye koydular.
Sahneye koydukları oyunun adı"Faili meçhul
cinayetler" Failleri gün ışığı gibi ortada
olan bu cinayetlerle devrimci, sosyalist ve yurtsever
gazeteciler ortadan kaldırılmak istenmektedir.
Otomatik silahlarla taranan Cengiz Altun'un hemen
ardından katiller cinayetlerini sadece Kürdistan'da
işlemediklerini gösterdiler. Körfeze Bakış gazetesinin
sahibi ve yazıişleri müdürlüğünü yapan Bülent
Ülkü parmak izleri alınmış ve ellerinde kelepçe
izleri olduğu halde öldürülmüş olarak bulundu.
Açıklama yapan resmi güçler"Bülent Ülkü örgüt
içi çatışma nedeniyle öldürülmüş olabilir"
dediler.
İktidar her işlediği cinayetten sonra kendisini
aklama gereği duymakta, mantık dışı açıklamalarla
yapmaktadır. "Efendim, ölen gazeteci örgüt
içi çatışmalar dolayısıyla öldürülmüş olabilir.
. "
Halka doğru haber vermek ve gerçek anlamda gazetecilik
yapmak için uğraşan bu güzel insanlarımız iktidarın
açık hedefi durumundadır.
Çünkü; İşkencenin devlet tarafından sistemli olarak
yapıldığını ve yaptırıldığını yazmak onları rahatsız
etmektedir.
Çünkü; Baskıların olduğunun halka yansıtılması
onları rahatsız etmektedir.
Çünkü; Eğitim sistemindeki bozukluğun ve eşitsizliğin
halk tarafından bilinmesi onları rahatsız ediyor.
Çünkü;Kürdistan'da yaptıkları vahşetin yazılması
onları rahatsız etmektedir.
Çünkü;Kürdistan'da halkın süren savaşta açıkça
gerillalardan yana olduğunun bilinmesi onları
rahatsız etmektedir.
Çünkü;İnsan hak ve özgürlüklerinin devletçe çiğnendiğinin
yazılması onları rahatsız etmektedir.
Kısaca insan için iyi güzel olan her şey onları
rahatsız etmektedir. Bu yüzden yaptıklarının bilinmesini
istemiyorlar. Her şeyi güllük gülüstanlık gösterecek
sahtekar gazeteciler istiyorlar. İktidar ekonomik
olarak denetimi altına aldığı gazeteleri istediği
gibi yönlendirmektedir. Fırsat buldukça mangalda
kül bırakmayan demokrat ve cesur edasıyla ortalıkta
dolaşan bir takım sahtekar gazetecileri de denetimi
altına alan iktidar bu dalkavuklar güruhuyla istediği
haberleri ve istediği yorumları yayınlatabilmektedir.
Bu işbirliğinin en somut örneğini yurtsever gazeteci
Hüseyin Deniz'in katlinden sonra gördük. Önce
İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'in açıklaması, sonra
da ona destek amacıyla kaleme alındığı açıkça
belli olan yazı... Bu yazı Milliyet Gazetesinde
"Uysa da Uymasa da" köşesinde karşımıza
çıktı. Büyük bir beceriyle kaleme alındığı izlenimini
veren bu M.İ.T patentli yazı için söylenecek bütün
sözler yetersiz kalıyor. Utanmasalar,ki sözün
gelişi söylüyoruz, yoksa utandıkları filan yok
Çetin Emeç için de "örgüt içi çatışmalar
sonucu öldürüldü" diyecekler.
Ya şu meşhur Gazeteciler Cemiyeti'ne ne demeli?
Bulgaristan'dan geçiş yaparken sınır görevlilerince
azarlanan gazeteci için kıyametleri koparırken,
nedense Kürdistan'da, Türkiye'de katledilen gazeteciler
için üç maymunlar rolünü oynuyor:
1) Görmedim
2) Duymadım
3) Bilmiyorum...
Öldürülen gazeteciler için açıklama mı, Allah
Korusun!
Bu cinayetler karşısında iktidar ve bazı çevrelerin
girdiği işbirliğinin tek izahı var, o da ortak
çıkarlarıdır. Halkın çektiği acılar, Kürdistan'da
katledilen insanlar bu çıkarcı güruh için bir
şey ifade etmemektedir. Yüreklerine giren korkudan
başka.
İktidar ve işbirlikçileri bazı şeylerin farkında.
Zamanın giderek aleyhlerine döndüğünün, öldürülen
her yurtseverin, gazetecinin, işçinin yerinin
doldurulduğunun ve çoğaldığımızın farkındalar.
Halkın içinden binlerce Bülent, Hafız, Yahya,
Burhan ve Hüseyin'in çıkacağının farkında. İşte
bu yüzden saldırganlaşıyor, katlediyor, susturmaya
çalışıyor.
Ama nafile, saldırılarla, cinayetlerle ve baskılarla
bizleri asla susturamayacaklar.
Bizi susturmayı beceremeyecekler.
BÜLENT ÜLKÜ
Körfeze Bakış gazetesinin sahipliği ve yazı işleri
müdürlüğünü yapan Bülent Ülkü, kontrgerilla tarafından
kaçırıldıktan sonra, 31 Mart günü Bursa-Uludağ
yolunun 12. km. sinde işkence edilmiş, gözleri
bir bezle kapatılmış ve kafasından kurşunlanmış
olarak bulundu. Tüm Bursa halkının sevdiği ve
yakından tanıdığı Bülent'in kimliğinin teşhis
edilmesini istemeyen polis uzun süre olayı bir
adli vaka olarak göstermeye çalışıp, kimsesizler
mezarlığına gömülmesi için uğraştı.
Bülent'i ilk görenler gözlerinin bantlanmış olduğunu
söylemelerine rağmen ne göz bantı, ne de Bülent'in
şahsi giysileri bir daha bulunamadı. Bülent kafasına
40 cm'den sıkılan kurşunla ölmüştü.
Bülent'in cenazesi almaya giden heyet içerisinde
bulunan avukat Bedii Yarayıcı,"Cenazeyi vermek
istemiyorlardı. Amaçları ailesine baskı yapıp
cenazeyi acele gömdürmekti. Ancak ısrarlarımız
sonucu cenazeyi alabildik. Vucüdunda işkence izleri
vardı. Elerinde, ayaklarında ve başında sigara
yanıkları ve ip ve kelepce izleri vardı, Gözaltına
alındığı belliydi" diyordu.
Bülent'in cenazesi 5 Nisan günü polis ve jandarmanın
bütün baskılarına rağmen bir şehide yaraşır şekilde,
marşlar ve sloganlar eşliğinde toprağa verildi.
Bülent Ülkü'nün öldürülmesi bir kontrgerilla cinayetidir.
HAFIZ AKDEMİR
"40 bin Cengiz bir ağızdan bağırıyor: "Şehide
me namırın!"
40 bin insan birer Cengiz olmuş coşarak akıyor
Batman caddelerine.
Karanlık, kentin üstünü örterken 40 bin Cengiz'in
yüreğinde ışıklar parıldıyordu. 40 bin Cengiz,
karanlığa ışık olmak için bileniyordu. . . "
Kahpece katledilen meslekdaşı, yoldaşı ve arkadaşı
Cengiz'in ardından bu satırları yazan Hafız'ı
da aynı yöntemle katlettiler.
8 Haziran günü evinden Özgür Gündem bürosuna gitmek
için sokağa çıkan Hafız Akdemir, evinin 50 metre
ötesinde kafasına sıkılan bir kurşunla katledildi.
1964 Yılında Lice'de doğan Hafız, halkına duyduğu
sevgi ve halkı için verdiği mücadele yüzünden
sömürgeci güçlerin elinde uzun süre esir kaldı.
Diyarbakır Zindanlarında direniş örneği gösteren
Hafız, 7 yıllık zindan yaşantısından sonra Yeni
Ülke gazetesinde muhabirliğe başladı. Yeni Ülke
gazetesinde bir yıl muhabirlik yaptıktan sonra
Özgür Gündem gazetesinin Diyarbakır bürosunda
muhabirliğe başladı.
Devlet, Hafız'ın ölüsünden bile korktuğunu gizleme
gereği duymadan, cenazesini engellemeye kalkıştı.
Morg görevlilerini silahla tehdit ettikten sonra
döven Özel Tim'e bağlı polisler, Hafız'ın cesedini
kaçırdılar. Ailesinden izin alınmaksızn gizlice
gömülen Hafız, ancak uzun uğraşlar sonucu doğduğu
yere gömülebildi.
Fakat bütün engellemelere karşın devlet insanların
tepkisine ve yurtsever çocuklarına sahip çıkmasına
enel olamadı. Diyarbakır, Adana ve İzmir'de yüzlerce
insan "Bimre Kontr-Gerilla " ve "Hafız
Namırın" sloganlarıyla uğurladı Hafız'ı
ÇETİN ABAYAY
Devletin kendini baskı ve işkenceyle ifade ettiği
işgal edilmiş topraklarda çalışıyordu Çetin...
Katledilen diğer meslekdaşları gibi tek kaygısı,
süregiden "kirli savaş"ta halkının yararına
olabilecek her türlü haberi eksiksiz ve net olarak
yazmaktı.
Botan'da gazetecilik yapmanın zor olduğu, can
pahası olduğu bilinciyle çalışıyordu. Ve Çetin
halkının diğer evlatları gibi sömürgeci güçlerin
ve işbirlikçilerinin rahatını kaçırıyordu.
29 Temmuz günü saat 19. 30'da evine giderken Kontr-Gerilla
tarafından kurşunlanarak ağır yaralanan Çetin
Abayay kaldırıldığı Batman Devlet Hastanesi'nde
30 Temmuz günü şehit oldu.
Yaklaşık üç ay önce Özgür Halk Batman Temsilciliğine
başlayan Çetin Abayay, gazetecilik yaptığı süre
içinde defalarca polis tarafından gözaltına alınıp
işkenceye alınıp işkenceye uğratılmıştı.
Devlet güçleri, katilleri koruma aşkıyla Çetin'in
ölümünün ardından Özgür Halk'ın bir çok bürosunu
basıp her şeyi talan etti.
YAHYA ORHAN
"Gece Gercüş'te tatbikat vardı. Yahya kahveye
geldi. Daha sonra evine gitmek üzere kalktı. Yahya'yı
karşılamak üzere dışarı çıkan eşinden askerler
'daha tatbikat bitmedi' diye içeri girmesini istemişler.
Eşi içeri girdikten sonra otomatik silah sesleri
geliyor. Silah sesleri üzerine eşi ve annesi dışarıya
çıkıyorlar. Eşinin ve annesinin bağırması üzerine
oraya doğru koştuk. Yüzükoyun yatan cesedi çevirdik,
katledilen Yahya'mızdı. Karanlık olduğu için boş
kovanları bulamadık, polis herhangi bir araştırma
yapmadan cesedi alıp gitti. Sabahleyin yerlerden
27 tane boş kovan toplayıp savcıya teslim ettik.
Polisler olaya çok kayıtsızdı. "
Bir görgü tanığının anlatımları bunlar...
Eli kanlı katiller Kürt halkının yurtsever evladı
Yahya'ya silahlarını doğrulturken, korkularından
aldıkları "cesaret"le ateş ettiler.
Tam 27 boş kovan ve vücuduna saplanan sayısız
mermi çekirdeği...
Yahya, defalarca tehdit edilmiş, hatta bir kezinde
bizzat Gercüş kaymakamı tarafından öldürüleceği
söylenmişti. Ama yüreği halkının sevgisiyle dolu
olan bu insanın gerçekleri yazmasına engel olamadılar.
Yahya da Cengizlerin, Hafızların ve nice yurtseverin
kanıyla açtığı yolda hiç bir tereddüde düşmeden
yürüdü.
21 Mart 1992 tarihinde Gercüş'te yapılan Newroz
kutlamalarını izlerken gözaltına alınan Yahya'nın
fotoğraf makinası kırılmış, filmleri yakılmış
ve çıkarıldığı mahkemece tutuklanmıştı. Yahya,
28 Haziran 1992 tarihinde DGM tarafından serbest
bırakılmıştı.
31 Temmuz gecesi katledilen Yahya'nın da cenazesinden
korktular. Bütün baskılara rağmen bin kişilik
bir cenaze töreni ile toprağa verildi.
BURHAN KARADENİZ
Onlar korkunun esiriydiler. Onlar sömürücülerin,
zorbaların en sadık itaatkarlarıydılar. Onlar,
yarını olmayan, dost bir gülüşü beceremeyan yaratıklardır.
Onun için çevredeki herkese saldırıyorlar. Onlar
için tarlasını eken köylü düşman, onlar için fabrikada
çalışan işçi düşman, onlar için özgürlük mücadelesi
veren insanlar düşmandır. Hareket eden, üreten,
yaratan herkes düşmandır onlar için. Asalak birer
yaratık gibi yaşar bu eli kanlı katiller, birer
zavallıdırlar.
İşte bu eli kanlı katillerden biri daha ömrünün
en güzel çağlarını yaşayan Burhan Karadeniz'e
sinsice yaklaşıp ateş etti. Ama ensesine isabet
eden mermiye rağmen Burhan'ı katletmeyi başaramadılar.
Burhan genç... Burhan dirençli... Ölümle boğuşuyor,
ölüm bütün uğraşına rağmen Burhan'ı teslim alamıyor...
Burhan direniyor...
Burhan 19 yaşında... Yaşayacağı günler var...
Burhan ölüme teslim olmamaya kararlı. Ve bütün
bir halkın yüreği gibi bizim kalbimiz de onunla
birlikte atıyor...
HÜSEYİN DENİZ
Bir öğretmen, aydın, yurtsever ve direnişçiydi
Hüseyin Hoca. 1956 yılında başladı mücadelesi,
yani doğduğu gün. Büyük bir azimle başladı öğrenmeye.
1976 yılında İlköğretmen okulunu bitirdi. Ülkesinin
bir çok ilinde öğretmenlik yaptı. 12 Eylül faşist
darbesi geldiğinde, Hüseyin Hoca da diğer Yurtseverler
gibi işkencelerden geçirildikten sonra tutuklandı.5.5
yıl Diyarbakır zindanlarında yattı. Hiç bir zaman
yavaşlatmadığı mücadelesini dahada hızlandırdı.
Önce Cumhuriyet, daha sonra 2000'e Doğru ve Velat
olmak üzere bir çok gazetede kalemiyle sürdürdü
mücadelesini.
Her hafta pazar günleri Özgür Gündem gazetesinin
Forum köşesinin yanı sıra Ceylanpınar muhabirliğini
de yapmakta olan, Hüseyin Hoca, Diyarbakır muhabiri
Burhan Karadeniz'in eli kanlı katillerce vurulmasından
sonra nöbeti devralmak üzere hazırlık yaptığı
sırada katledildi.
Hüseyin Hocanın nöbeti devralmasından korkan eli
kanlı katiller 9 Ağustos günü, sabahı işine giderken
arkasından kafasına ateş ederek vurdular.
Vurulduktan sonra tam 28 saat direndi. Tam 28
saat katillerin yüreğine korku saldı Hoca .
Tam 28 saat umut oldu Kürdistan halkına. Kürdistan
halkının bütün çabalarına rağmen 10 ağustos günü
kaybettik Hüseyin Deniz'i
Hüseyin Hoca'nın nezdinde tüm basın ve yurtsever
şehitlere söz veriyoruz en ağır saldırılar karşısında
bile susmayacağız, bizi susturmayı beceremeyecekler.
BARİKAT'tan Okurlarına Çağrıdır:
ÖZGÜR GÜNDEM YAŞAMALIDIR, YAŞATMAK GÖREVİMİZDİR!
Bir gazeteci katliamı yaşanıyor...
Devlet terörü bütün dizginlerinden kurtulmuştur...
Cumhuriyet tarihi her zaman katliamlar,
kırımlar, sıkıyönetimlerle geçmiştir. Ama
bütün tarihi içersinde bu kadar kısa sürede
bu kadar çok gazeteci katledildiği ne görülmüştür,
ne duyulmuştur.
Kuşkusuz sebebi var.
Ayağa kalkan bir halk var çünkü, ayağa kakan
ve sesini yükselten bir halk...
Ve yalana karşı gerçeği yazmayı görev edinmiş
bir garip gazete var İstanbul şehrinde.
Devlet terörü bütün dizginlerinden kurtulmuştur.
Gerçeğin sesini boğmak için cinayet makinesini
harekete geçirdiler. O makina hep çalışıyordu
aslında. Şimdi o iğrenç sürüngeni gazetecilerin
üzerine yönelttiler.
Gerçeğin sesini boğmak istiyorlar.
Gerçeğin sesi bizim sesimizdir.
Sesimizi boğmak istiyorlar.
ÖZGÜR GÜNDEM YAŞAMALIDIR!
Türkiye'de yalana, sahtekarlığa karşı bir
gerçekler cephesi yaratılmalıdır.
Bir çirkef deryası içinde yaşıyor halklarımız...
Bu çirkef içinde temiz bir soluğa ihtiyaç
vardır.
Bir karşı-medya gereklidir.
Şirin vaadlerin içyüzünü birileri yazmalıdır.
Direnen işçilerin, memurların sesini birileri
duyurmalıdır.
Cizre'de sorgusuz sualsiz kurşuna dizilen
köylüyü, İstanbul'da "infaz" edilen
öğrenciyi birileri yazmalıdır...
Haberlerini MİT raporlarından değil, hayatın
içinden, gerçeğin içinden yapan bir gazetecilik
yaratılmalı ve korunmalıdır.
Şimdiye kadar hep "boyalı basın"
kavramı kullanıldı sahtekarlardan sözedilirken...
"lotarya" yapıp yapmamak "dürüstlüğün"
ölçütü sayıldı...
Bunun kocaman bir yalan olduğu artık açıkça
ortaya çıkmıştır.
Sorun, "lotarya" yapıp yapmamak
değil, gerçeği yazıp yazmamaktır. Cumhuriyetin
kuruluşundanberi solun başına musallat olmuş,
ideolojik hegamonyanın aracı olarak hizmet
etmiş şu malum gazetenin mumu artık "yatsı"
vaktine gelmiştir.
Bu mum sönmeli, gerçeğin ışığı yanmalıdır.
Soykırımların onaylayıcısı, Dersim'lerin,
Koçgiri'lerin suçortağı bu resmi ideoloji
tutkunu gelenek gerçek yerine oturmalıdır.
ÖZGÜR GÜNDEM YAŞAMALIDIR!
Yanlışları olabilir... Eksikleri olabilir...
Bize ters gelen yanları olabilir...
Sorun bize ne kadar uyumlu olduğu değil,
böyle bir olguya gereksinme olup olmadığıdır.
Bu gereksinme vardır...
Yaşanan bir devlet terörüdür. Akıtılan kan
bizim kanımızdır.
Bu kanı akıtanların karşısına dikilmek zorunluluğu
vardır...
ÖZGÜR GÜNDEM YAŞAMALIDIR!
BARİKAT okurunun görevi bu kanı akıtanların
karşısına dikilmektir.
BARİKAT okurunun görevi gerçeği boğmak isteyenlerle
hayatın her alanında cepheden karşı karşıya
gelmektir
BARİKAT okuru ÖZGÜR GÜNDEM'i sahiplenmelidir.
ÖZGÜR GÜNDEM sıradan bir ses değil, sahiplenilmesi
gereken bir sestir.
Mümkün olabilen her yolla ÖZGÜR GÜNDEM'i
desteklemek görevdir.
BARİKAT, okurlarını bu desteğe çağırıyor...
ÖZGÜR GÜNDEM YAŞAMALIDIR, YAŞATMAK GÖREVİMİZDİR!
BARİKAT
|
|