Ötedenberi bu ülkede havaların ısınması ile siyasal
ortamın ısınması birbirine denk düşmüştür."Cemre"ler
adeta yalnızca toprağa,suya filan değil,ülkenin
toplumsal yaşamına da düşmekte ve çalkantı derinleşmektedir.
Bu ilkbahar da Newroz'la başladı,şehitler pahasına
çiçeklendi ve I Mayıs'la devam etti,ediyor.
Kuşkusuz I Mayıs'ın bütün özel günler içinde özel
bir yeri vardır. I Mayıs, yüzyılı aşkın bir gelenekten
akıp günümüze ulaşıyor.I886'nın direngen proleterleri,tarihin
sonraki büyük dönemeçleri ile kıyaslandığında
belki çok büyük olmayan ama kesinlikle çığır açan
bir iş yapmışlardı.Yarattıkları şey,bütün ulusal,renksel,dilsel
sınırlılıkların ötesine taşan müthiş bir dayanışma
günüydü.I Mayıs,aslında tam da bu yönüyle,bütün
sınırların aşılması ve bütün ezilen insanlığın
tek bir özgürlük istemiyle birleşmesi yönüyle
önemlidir.Bu anlamda,burjuva sözcülerin ağızlarında
geveledikleri "I Mayıs komünist bayramıdır"
sözleri,(demogojik anlamı bir yana),çok da yanlış
değildir.Gerçekten 1 Mayıs komünizmin sınıfsız-
sınırsız tek bir dünya düşüncesine tümüyle uyumludur
.
Sözcüklerin , kavramların ancak yaşamda somut
bir karşılık bulduklarında anlam kazandıkları
, daha doğrusu kendilerinin bizzat o yaşamın içinden
türedikleri biliniyor . Enternasyonalizm kavramı
da böyledir . Ancak bir Amerikalı işçi Güney Afrika
' daki ırk ayrımı rezaletine karşı sokağa çıktığında,
ancak bir İstanbullu işçi Cizre ' deki kıyımı
protesto eden sloganlar haykırdığında anlamlı
oluyor . İşte 1 Mayıs da özellikle enternasyonalizm
açısından böyle bir arka plan oluşturuyor , ona
belli bir anda kan ve can kazandırıyor . Üstelik
1 Mayıs günleri , sınıfın tarihi boyunca her zaman
güncel - konjonktürel duruma uygun daha somut
çeşitli anlamlar ifade edegelmiştir . Bu bir gelenektir
. Örneğin 1914 ' te 1 Mayıs devrimci işçiler için
anti - militarist ağırlıklı geçerken , 1940 '
larda faşist işgalcilere karşı sosyalist anayurdun
korunması ön plana çıkıyor ve diyelim ' 60 ' ların
sonunda da 1 Mayıs ' da mutlaka Vietnam' daki
kirli savaşın durdurulması istemi yeralıyordu
...
Bugün dünyanın başka bir dönemecindeyiz . 70 Yıllık
işçi emeğimizin yanlış bir " sosyalizm "
anlayışının sonucu olarak çöküntüye uğradığı ve
bu çöküşün üzerinde iğrenç akbabaların türediği
günleri yaşıyoruz . Devrimci güçlerin ve işçi
sınıfının " sosyalizmin öldüğü " yolunda
korkunç bir ideolojik bombardımana tutulduğu ,
emperyalizmin ebedi bir düzen olduğu yalanının
bütün beyinlere empoze edildiği günleri yaşıyoruz
. Bütün dünyada korkunç bir şovenist dalganın
yayıldığı , bir araya gelen her üç kişinin bir
cumhuriyet ilan ettiği milliyetçilik fırtınası
günlerini yaşıyoruz .
Brecht ' in dediği gibi , " karanlık zamanlar
" dayız .
Karanlık zamanlardayız ve fakat bu karanlığın
içinde sosyalizm yine de güçlü bir ışık gibi parlıyor
.
'92 1 Mayıs ' ı işte bütün bu tarihsel özelliklerden
kendi konjonktürel rengini alıyordu ve bu renkler
çok önemliydi .
Anti komünizm ve şovenizm dalgasına kaşı bir barikat
kurmak , alanlara çıkıp " işte biz buradayız
" demek , sosyalizm ve halkların kardeşliği
sloganlarını haykırmak çok önemliydi ' 92 mayıs
' ında
' 92 1 Mayıs ' ı böyle bir önem taşıyordu ve özellikle
vurgulamak gerekir ki , yalnızca BARİKAT değil
aşağı yukarı bütün sosyalist güçler durumun farkındaydılar
.
DEVLETİN HER ZAMANKİ HUMMASI VE BİLİNEN SALON
OYULARI
Nisan ortalarında durum gözlendiğinde , devletin
bu 1 Mayıs ' ı biraz daha hafifletmek ,daha doğrusu
bir yanında " yatıştırma " diğer yanında
çıplak şiddet bulunan bir politikayla geçiştirmek
istediği anlaşılıyordu . Bir yandan " isteyen
kutlasın " şirinlikleri yapılıyor , öte yandan
da göstericilere ne renk boya sıkılacağı tartışılıyordu
.
Mor yada sarı ... İki renkten birini tercih etmeye
zorlanıyordu işçi sınıfı...
Her zamanki " yatıştırıcı" lar , her
zamanki dozunda yine kullanıldı . Örneğin SHP
kumandanlarının aklına birden "1 Mayıs '
ın yasallaşması " kanun teklifini hazırlamak
düştü . Bir - iki ay önceden akıllarından bile
geçirmedikleri böyle bir taslağı son üç - beş
günde kotardılar ve tabii " maalesef "
zaman yetişmedi ( ! )
Yinde de az kahramanlık etmediler ... Paşa ' nın
oğlu İnönü Ankara ' da ( hem de Kızılay meydanında
!! ) müthiş bir 1 Mayıs yürüyüşü gerçekleştirdi
! Hatta " Halk Ekmek " fabrikası işçilerine
ziyaret lütfunda bulunup onların yediği yemekten
bile yedi ! Böylece genarallerin ayda yılda bir
asker karavanasına kaşık salamasına benzer bir
alicenaplık ( yada show ) göstermiş oldu . Gerçi
elinden Newroz kanı sızıyordu , toplu infazlarda
katledilen devrimcilerin kanı sızıyordu ama teröristlere
karşı çarpışan kahraman güvenlik kuvvetlerini
" alkışlayarak yeni katliamların da suçortağı
olan bu siyasi figüran 1 mayıs ' ın nasıl bir
kardeşlik günü olduğuna dair nutuklar atmaktan
baba pozları kesmekten de geri durmuyordu.
Aynı saatlerde SHP İstanbul yöneticileri ve "
işçi babası " milletvekilleri de bir başka
kahramanlık gösterip "Taksim işgalini kırıyorlar"
dı ... Mutad sabah gezintilerini o sabah Taksim'e
kadar uzatan sayın milletvekilleri sosyalist mücadelenin
şehitlerini anma hakkını kendilerinde buluyorlar
ve karanfiller yoluyla bunu gerçekleştiriyorlardı
. Aradan geçen 15 yıl boyunca MİT ve KONTR-GERİLLA'
nın bu katliamını açığa çıkarmak için küçük parmaklarını
bile oynatma zahmetine katlanmayan , dahası bugün
aynı odaklarla içiçe yaşayan bu ekabir tayfası
şimdi birdenbire şehitlerimizi anımsayıvermişlerdi
...
Diğer yanda ise sarı -sendikalar vardı , daha
doğru su genel merkezler ... Yıllarboyu "komünist
bayramı " ndan veba gibi bahsedip uzak durmuş
olan TÜRK- İŞ ağaları ile artık "gerçekleri
kavrayıp çağdaş sendikacılık hidayetine ermiş
bulunan" DİSK yöneticileri tarihsel zirve
' yi gerçekleştiriyor ve bu cüceler zirvesinden
" salon kutlaması " kararı çıkarıyorlardı
.Böylece 1 Mayıs ' ı salonlar hapsetmek kararını
- kuşkusuz koalisyonun her iki kanadının onayıyla
- alan bu sarı ikizler diğer yandan uzlaşma ve
" sağduyu " çağrılarını da eksik etmiyorlardı
. Bütün çarpıklıklarına rağmen 70 ' li yıllarda
kitlesel gösterileri organize etmiş olan DİSK
işte bu duruma düşmüş, düşürülmüştü ...
Sonuçta söylediklerini yaptılar. Gerçi o kadarcık
şeyi evlerinde, sabah kahvaltısından sonra pijamayla
da yapabilirlerdi ama onlar salonda yapmayı tercih
ettiler ... Doğrusu çok ağırbaşlı , "sağduyulu
" okul müsamereleri düzenlediler ve devlet
büyüklerinden, namlı işçi katillerinden hayli
övgüler aldılar .
Herkes huzurluydu. Türkiye' de " düzen hüküm
sürüyor " du ...
BİR BAŞKA CEPHE :
DEVRİMCİLER SENDİKALAR VE " KARAMAN' IN KOYUNU
... "
Gerçekten de bir başka cephe vardı İstanbul'
da. Sosyalist Dergiler Plotformu ve Sendikalar
Plotformu bu cepheyi oluşturuyordu .
Nisan başlarından itibaren devrimci güçler ve
sendikalar belirli bir iletişim içinde 1 Mayıs
hazırlıklarına başlamışlardı. Birlikte merkezi
bir gösterinin yapılması anlayışının bu aşamadan
itibaren varolması çok olumlu bir durumdu .
Yasal miting kuşkusuz bunun en uygun yoluydu ve
bu mitingin de sendikalar tarafından kotarılması
, başvurusunun yapılması en mantıklısıydı. Çalışmalar
bu çerçevede yürüyor , BARİKAT ' ın da içinde
yeraldığı Dergiler Platformu ( ki "Mücadele"
ve bazı dergiler dışında çoğunluk tarafından oluşturulmuştu)
Sendikalar Platformu ile iletişim halinde kendi
özgün faaliyetini sürdürüyordu. Ortak imzalı bir
afiş ve özel sayı bu faaliyetin parçalarıydı,
Ayrıca, 1 Mayıs' ın yasallaşması talebini içeren
ortak bir metin de imzaya açılmıştı Bütün bu faaliyetler
BARİKAT ' ın da payı olan bir dizi eksikle, aksaklıkla
yürütüldü .
Öte yandan Sendikalar Platoformu sistemsizliklerde
ve iç sorunlarla malul de olsa yasal izin başvurusunu
yapıyor ve kendince hazırlığa başlıyordu .
Bütün bu sürecin çok sağlıklı ve çok kusursuz
olduğunu söylemek elbette mümkün değil , gerçekçi
de değil . Ama özellikle Dergiler Platformu' nda
ele alınması gereken bir yığın eksiklik bir yana,
genel olarak birlikte iş yapma isteğinin başından
sonuna korunmuş olması özellikle vurgulanmalıdır
.
Şöyle ya da böyle, Nisan sonuna gelinmişti ve
bir çok şey giderek olgunlaşıyordu .
Ancak gelişmelerin tüm bu noktasında ortaya aslında
" yeni" olmayan, devrimcilerin önceden
kestirmesi gereken bir durum çıkıverdi. İstanbul'
da gerçekte bir değil iki miting başvurusu vardı:
Sendikalar Platformu' nun ve SP' nin ... Ve SP
başvurusu dilekçe tarihi açısından daha önce yapılmıştı...
Klasik PDA geleneği kendini yeniden gösteriyordu
.
Miting sonrası çıkan " 2000 ' e DOĞRU"
da Hüseyin Karanlık durumu masumlaştırmaya "sabah
erken kalkıp dilekçe verme fırsatçılığını yapmadıklarını
" anlatmaya çalışıyorsa da gerçek bunun tam
tersiydi . Sözkonusu yazıda söylenenlerin % 90
' ı gibi bu da yalandır .Gerçekte düpedüz ve bir
fırsatçılık ve PDA oyunu vardı ortada . Sendikaların
hazırlığını ve başvuru girişimini bildiği halde
SP sözcüğün gerçek anlamıyla "sabah erken
kalkıp" başvuruyu yapmıştı. Sonuç da pekala
biliniyordu . Örneğin yine aynı yönde bürokratik
hazırlıkları olan HEP İstanbul yöneticileri sendikaların
girişim hazırlıklarını gözönüne alarak başvurudan
vazgeçmişlerdi .
Asıl sorun PDA olgusunu artık tanıması gereken
devrimcilerin ve sendikacıların bu durumun olabileceğini
önceden öngörmemiş olmaları ve şu ya da bu nedenle
de olsa ağır davranmalarıydı.
Sonuç belliydi ve gerçekleşti . İstanbul Valiliği
"ilk başvuruyu yapmış olduğu için" SP
' ye miting iznini veriyor , sendikalara ise "teessüflerini"
bildiriyordu ...
GELİNEN NOKTADA
Böylece ortaya çok dikkatli kararlar verilmesi
gereken özgün bir durum çıkmıştı. Ortada devletin
belki baştanberi iradi olarak tezgahlamadığı ama
sürecin bir noktasında yakalayıp hoşnutlukla kullandığı,
kullanacağı bir oyun vardı .
BARİKAT, sürecin başından beri ve gelinen noktada
birkaç temel unsuru dikkate aldı , almalıydı .
İlkin BARİKAT, ülkenin ve özellikle de İstanbul'
un sol güçlerinin, işçi sınıfının olabildiğince
güçlü , merkezi , kitlesel bir 1 mayıs gösterisine
ihtiyacı olduğuna inanıyordu . Yaklaşık 14 yıl
sonra ilk kez 1 mayıs ' ın yasal çerçevede kutlanabilmesinin
imkanı doğmuş lakin bu imkan hastalıklı bir çocuk
gibi "SP virüsü"yle doğmuştu .
Genel olarak dünyada olduğu gibi ülkemizde de
tarihin son dönemecinin erezyon ettikleri yıpratıcı
şekilde yaşanmış, sol güçler ve emekçi sınıflar"
sosyalizmin öldüğü, sınıf savaşının modasının
geçtiği" yolundaki ideolojik kampanya altına
sokulmuştu . Böyle bir tarihsel süreç yaşanıyordu
ve bu durum sol kesimde olsun, sınıfın devrimci
unsurlarında olsun tahribat ve marjinaliyete kayma
duygusundan kaynaklanan iç güvensizliği bir yara
gibi almıştı. Kuşkusuz tablonun bu kadar karanlık
olmadığı söylenebilir ve gerçekten de değildir,
ama ortada üzeri benmerkezci böbürlenmelerle örtülemeyecek
bir gerileme olduğu da yadsınamaz. Üniversitelerden
, orta - öğretime ve ( uvriyerizme prim vermeden
söylemek gerekiyor ) işçi sınıfına dek her alanda
pratikte çalışan devrimcilerin gözlemlerini herkes
biliyor.
Soruna böyle dar olmayan bir çerçeveden bakılmalı,
bütünün sorumluluğunu duyan bir yaklaşım benimsenmeliydi
. BARİKAT, böylesi koşullarda, salt militanların
katılabildiği, sınıf unsurlarını kapsamakta zorlanan
küçük - küçük gösterilerin değil , mümkün olduğunca
ortak merkezi bir gösterinin gereğine inanıyordu
ve yasal iznin mitinge katılımı artıracak bir
psikolojik atmosfer unsuru olarak kullanılmasını
önemli buluyordu. BARİKAT, bunun meşruiyetle ilgili
bir tartışma olmadığına, yasal çerçevede mümkün
olmasa bile yine de tek ve merkezi bir meşru gösterinin
yapılabileceğine ama yasal izinin daha elverişli
bir ortam yarattığına inanıyordu. Mümkün olduğunca
çoksayıda insanın bir araya gelip birlikte bir
gösteri kotarmasının, bununla kıvanç duymasının
çok önemli olduğunu düşünüyordu.
İkincisi, ortada bir oyun vardı. SP' ne verilen
izinle birlikte senaryo unsurları şöyle belirmişti:
Bir yanda "izinli yasal miting" ve diğer
yanda ise "sağda solda gösteri yapan küçük
terörist gruplar ..." Böylece devrimci kesimler
hiç de azımsanmayacak nicel gücüne karşın bir
teferruat durumunda lanse edilecek ve sönük bir
1 Mayıs' la iş geçiştirilmiş olacaktı .
Ve nihayet, SP mitingine riskler doğuracak bir
"ele geçirme" mantığıyla gitmek de doğru
ve sorumlu bir davranış olmazdı. Böyle bir durumda
PDA geleneğinin özünde varolan o bilinen çirkef
açığa çıkabilir ve polisin provakasyonuna uygun
bir ortam - bilerek bilmeyerek - yaratılabilirdi
.
Bu temel düşünceler üzerinden hareket eden BARİ
KAT Dergiler Platformu'nda sorunun tartışıldığı
süreç boyunca bir başka dergi' nin önerdiği oldukça
akıllıca bir çözüm yolunu uygun buldu ve destekledi.
Önerinin özü , SP mitingine katılıp katılmama
noktasında ciddi olarak çatırdamaya başlayan Sendikalar
Platformu'nu ikna yoluyla bütünleştirmek ve bu
bütünlükle SP ' nin karşısına dikilerek mitingin
"devrini" istemekti. Yaptıkları fırsatçılığın
SP' nin yüzüne vurulması ve miting organizasyonunun
bütün dünyadaki geleneğe uygun olarak sendikalara
bırakılmasını dayatmak tavrın temelini oluşturuyordu
. Böylece miting SP mitingi olmaktan çıkarılmalı
ve "işçi mitingi" olmalıydı .
BARİKAT , bu yaklaşımın uygun bir çözüm yolu olduğunu
düşünüyordu . Ayrıca varolan "gidip SP mitingini
fiilen ele geçirme" eğiliminin doğru olmadığını
böyle bir olasılıkta en uygununun SP ' yi boykot
ve ikna edilebilen herkesle merkezi bir meşru
gösterinin yapılması olacağını vurguladı.
Sonuçta uzlaşılan çözüm yolu üzerinden sendikalar
(bazıları dışında) ikna ediliyor ve SP ' ye gidiliyordu
.
Bir dizi mırın - kırın ve dergiler ile sendikaların
arasını bozma denemesinden sonra varılan sonuç
şöyle özetlenebilirdi:
1 ) Miting artık "SP mitingi" değil,
"işçi mitingi" dir.
2 ) Daha önceden SP ' nin oluşturmuş olduğu komite
artık işlevsizdir, yeni bir komite oluşturulacaktır.
3 ) Yeni Komite mitingin bütün organizasyonundan
sorumlu olacaktır .
4 ) Komite, işçi sendikalarından 2, kamu sendikalarından
1, Dergiler Plotformu' ndan 1, ve SP' den 1 kişiden
oluşacaktır.
5 ) Konuşmacılar da yine aynı şekilde işçi sendikalarında
2, kamu sendikalarından 1, Dergiler Platformundan
1 ve SP' den 1 kişi olacaktır.
6 ) Önceden SP' tarafından verilen pankart listesine
ek olarak yeni bir pankart listesi Emniyete verilecek,
böylece alana girecek bütün pankartların yasallığı
sağlanacaktır.
7 ) Yeni durum bir basın toplantısı ile açıklanacak
ayrıca yeni Komite adına bir ilan verilecektir.
1 Mayıs' tan bir gün önce durum bu noktadaydı.
Bu çerçevenin pek olumlu olduğu söylenemezdi belki,
örneğin SP'nin Komite'de bulunması ciddi bir problemdi
ama en azından böylece geniş katılımlı bir miting
yapılabilmesinin imkanları doğmuştu .
Ama karşımızda PDA geleneği vardı ve bu geleneğin
niteliği biliniyordu. Gerçekten huylu huyundan
yine vazgeçmedi. Örneğin SP ' nin Emniyetle muhatap
olan temsilcisi taahhüt ettikleri halde yeni pankart
listesini emniyete vermiyor ve bunu "gerek
yoktu, herkes gelsin pankartını açsın" biçiminde
basitçe açıklıyordu. Oysa böylece dergilerin -
sendikaların getirecekleri pankartların yasal
olmayan bir konuma düşmesi ve engellenebilmesi
olasılığı doğuyordu. Gerçi alanda böyle bir durum
gerçekleşmedi ama daha cılız bir kitle sözkonusu
olsa bu pekala gerçekleşebilir bir durumdu.
İkinci sorun da gazeteye verilecek ilanla ilgiliydi.
Mitingin "işçi mitingi" olduğunu bildiren
ilan geç saatte verildiği için 30 Nisan tarihli
gazetede çıkmıyor, oysa aynı gazetede SP' nin
bir ilanı çıkıyordu. Kuşkusuz birincisi teknik
bir aksaklıktı. Ama ikincisi için aynı şeyi söylemek
mümkün değildi. SP' nin İstanbul ve çeşitli yerlerde
yapılacak "mitingleri" ilanda yer alıyor
ve altta da "sosyalist parti ve sendikaların
birlikteliği ile" ibaresi geçiyordu. Sözkonusu
olan bir PDA uyanıklığıydı. Bütün konuşulmuş olanların
aksine mitingler, özellikle konumuz acısından
önemli olan İstanbul mitingi konuşmacısı Doğu
Perinçek olan bir SP mitingi gibi gösteriliyor,
yalnızca sonuna "birliktelik" gibi bulanık
bir terim ekleniyordu.
Ve nihayet HEP sorunu vardı. Mitingte bulunmak
ve konuşmak isteyen HEP için 2000 ' e DOĞRU, "başvurdu,
akşama doğru yanıt verildi" türünden bir
geçiştirme yapıyorsa da gerçek böyle değildi.
Başından beri sürecin içinde yeralmış olan HEP'
in söz hakkı komitede yalnızca Dergiler Plotformu
temsilcisi tarafından savunulmuş ve yağun itirazla
karşılanmıştı. Özellikle SP temsilcisi bu itirazın
başını çekiyor, şovenizm dalgasının yarattığı
çekingenlikle malul sendika temsilcileri de bu
itiraza katılıyordu. Hatta Dergiler Paltformu
temsilcisinin "biz kendimize ayrılan süreyi
paylaşmak istiyoruz" biçimindeki özverili
önerisi de kabul edilmiyordu. Ancak bu konudaki
ısrarımız iyice yoğunlaştıktan sonradır ki akşama
doğru nihayet Komite, Dergiler Platformu' nun
konuşma süresini HEP' le paylaşma zorlamasını
kabulleniyordu.
Son günün bir başka gelişmesi de baştan beri sürece
katılmayan ve SP konusunda da ilke sorunları olduğunu
ifade eden "MÜCADELE" nin tavrını yeniden
gözden geçimesi ve mitinge katılma kararı almasıydı.
Mitinge yalnızca katılmak istediklerini, komitede
ve konuşmacılar listesinde bir talepleri olmadığını
bildiren MÜCADELE böylece sürece katılmış oldu.
Oysa MÜCADELE kendi etkinlik alanıyla birlikte
daha önce Platforma katılmış olsa sürecin çok
daha fazla zorlanması mümkündü.
VE 1 MAYIS
Bütün olumsuzluklarına karşın süreç gelişti ve
1 Mayıs günü coşkulu kalabalıklar Gaziosmanpaya'
ya birikmeye başlad. Ayrı bir noktada toplanan
Dergiler Platformu katılımcıları alana tek bir
kortej halinde yürüyorlardı. Başta platforma katılan
bütün dergilerin imzası taşıyan ortak pankart
bulunuyor, arkasında kendi pankartlarıyla devrimci
gruplar yürüyordu. BARİKAT taraftarları da coşkularıya
kortejdeki yerlerini almışlardı. Halkların kardeşliği
vurgusu sloganlarda ağır basıyordu.
Konuşmacılar; Belediye İş 2 . No' lu şube başkanı
Zülfü Karaağaç, EĞİT - SEN genel başkanı İsmet
Aktaş, dernekler adına Ercan Kanar Tez -İş şube
yöneticisi Kamil Kartal, Dergiler Platformu adına
Kenan Kalyon, HEP adına il Başkanı Felemez Başboğa
ve SP adına Doğu Perinçekti
Kuşkusuz Doğu Perinçek' in kürsüye çıkmasıyla
birlikte onca yılın birikimine eklenen son ayak
oyunlarının kitlede patlama yaratması kaçınılmazdı.
Esasen Doğu Perinçek de kendisinin "kahrolsun
işbirlikçi ajanlar " sloganıyla karşılanacağını
bilmeliydi;zaten bu malum gelenekle bir arada
bulunmayı hiç içine sindirememiş olan ama buna
karşın sırf merkezi bir gösterinin yapılabilmesi
için duruma katlanan insanların tepkisi son derece
doğaldı .
Bunun dışında coşkuyla geçen miting akşamüstü
sona erdiğinde insanlarda yürüme isteği henüz
tükenmemişti .Mitingten ayrılan ve aralarında
BARİKAT ' ın da bulunduğu oldukça büyük gruplar
pankartlar ve sloganlarla yürümeyi sürdürüyorlardı
. Yaklaşık yirmi dakikadan fazla süren yürüyüş
sonunda polisin saldırısına uğruyor coplama başlıyordu.
Gerçek muhabiri Ayla Önder busaldırı sırasında
yaralananlar arasındaydı .
Aynı gün, İstanbul' un başka yerlerinde de başka
gösterilerin, çatışmaların olduğu alınan haberler
arasındaydı .
GEREKSİNİM DEVAM EDİYOR ...
Bütün süreci böylece özetledikten sonra bir sonuç
üretmek gerekirse , olumlu ve olumsuz şeyleri
birlikte söylemek zorunluluk oluyor .
İsatnbul ' daki sol kesimin ve sendikaların aşağı
yukarı bütününün birlikte, SP' ye rağmen bir kitlesel
gösteri kotarabilmeleri herşeyden önce başlıbaşına
bir olumluluk olarak kaydedilmeli . Ne kadar aksaklıklar
yaşanmış olursa olsun, başlangıçta düşünülen etkinliklerin
ne kadar azı gerçekleştirilmiş olursa olsun yine
de belirli bir faaliyetin yürütülmüş olmasını
geleceğe taşınabilecek bir "beraberlik eğitimi"
olarak düşünmek gerekiyor. Ayrıca, böyle bir mitingin
günümüz koşullarında moral anlamınında büyük önemi
olduğu gözden kaçırılmamalı.
Ama öte yandan miting bir gerçeği de yeniden hepimize
anımsattı. İstanbul' daki sol güçlerin ve sendikaların
çok büyük bir çoğunluğunun onay verdiği bir mitingin,
alanda gördüğümüzden daha kalabalık olması gerektiği
kesindir. Bu çok önemlidir. Bu kadar büyük bir
konsensusun sonuçta bu ölçüde dar bir kitlesellik
üretebilmiş olması düşündürücüdür. Özellikle geçen
yıl ile değil de çok daha öncesiyle kıyaslama
yapıldığında - ki kabul ediyoruz bu gerçekçi bir
değerlendirme olmaz- "depolitizasyon"
ve "erezyon" gibi çok kullandığımız
kavramların gerçek boyutları net şekilde görülebiliyor.
Kısacası, kitlesellik kapılarının zorlanmasına
olan gereksinim devam ediyor.
Daha çok çaba gerekiyor, daha çok yaratıcılık
...
Politik savaşımı yükseltmek, doğru yöntemleri
bulup uygulamak ve bu arada birlikte kotarılan
eylemlerin sayısını, çapını büyütmek...
'92 1 mayıs' ında gördüğümüz manzara devrimcilere
işte bu görevleri yüklüyor. Ve kanımızca, yalnızca
görevleri yüklemekle de kalmıyor, sorunların çözümü
için de aslında belli bir zemin sunuyor.
92 1 mayıs' ı süreci bu zemini ortaya koymuştur,
bu zeminden yürünebilir.
|