Ekonomik istikrar politikalarından işçi sınıfımızın
payına düşen toplu işten atılmalar ve sendika,
toplu sözleşme, grev haklarının ellerinden alınmasıdır.
İşçi sınıfının politik eylemliliğinin gerekliliği
her geçen gün kendini daha bir dayatırken, emperyalizmin
ve yerli işbirlikçi tekelci burjuvazi tarafından
belirlenen oligarşik diktatörlüğün sendika ağalarıyla
el ele uyguladıkları politikalar sonucunda, ekonomik-demokratik
nitelikli kıpırdanışlar bile kanla bastırılmaktadır.
İşçi sınıfının politize olması ve politik aktivitesi
oligarşik diktatörlüğün korkulu rüyasıdır. Bu
öylesine büyük bir korkudur ki, her türlü baskı
ve şiddeti zorunluluk olarak görmekten, birim
alanlarda diğer demokratik kitle örgütleriyle
(destek nitelikli) bir araya gelişlere asla izin
verilmemekte, işçilerin sorunlarını yalnızca,
oligarşik diktatörlüğün çanak yalayıcısı sarı
sendika ağalarıyla çözmelerini dayatmaktadır.
İzmir'de 405 belediye işçisi iş kanununun tamamen
keyfi ve işverene cellatlık yetkisi veren antidemokratik
17. maddesi gerekçe gösterilerek, kıdem tazminatları
verilmeden işveren konumundaki Büyükşehir Belediye
Başkanı Yüksel Çakmur tarafından işten atılmışlardır.
İşten atılanların beşi sözleşmeli (sözleşmelerinin
yenilenme tarihinden itibaren), 10'u geçici geri
kalan 39'i ise daimi kadrolu ve aralarında 10,
15, 23 yıllıkların da bulunduğu işçilerdir.
Bunun üzerine işçiler, kıdem tazminatlarının ödenmesi
ve işten atılanların geri alınmaları talebiyle
direnişe geçtiler.
İşçilerin direniş barikatları başlangıçta örgütlü
değildi. İşi bırakmanın 2. günü, henüz sorunun
ciddiyetini yeterince bilincine ulaşmamış, örgütlü
gücün yarattığı sonuçlardan habersiz unsurlarda
geri çekilme, direnişi bırakma belirtileri gözlendi.
Direnişin 7. gününde direnişi kırmak ve direnişçileri
bozguna uğratmak amacıyla direnişçilerin yanma
gelen Belediye İş Genel başkanı Fuat Alan'ın (bu
eylemle kıdem tazminatlarının kaybedileceğini)
söylemesi bunda önemli rol oynuyor, ve direnişçiler
artık 17. maddenin keyfi oklarının kendilerine
yöneleceğinin farkındaydılar.
Başından itibaren süreci yaşayan bir işçi şöyle
diyor:
“17. maddenin halkasının boynumuza geçeceğini
biliyorduk. İş bırakmanın 13. günü biterken, örgütsüzlük
nedeniyle bu yenilgi kolayca kabullenilmeye yüz
tuttu. Geçen dört aylık süre içerisinde Genel
merkez sendika sorunlarımıza sahip çıkmadı, bizleri
sürekli pasifize etmek, bireyselleştirerek çözmeye
çalıştılar. Atılan 405 kişi, iş birimlerinde kart
basıldıktan sonra Anakent Belediyesi önünde yığılırken,
durumumuzu, noterlik kanalıyla ve video çekimiyle
tespit ettiler. Böylece, bizlere yaptıkları saldırılara
kılıflar oluşturmayı amaçladıklarını biliyorduk.
Herşeye rağmen, geçen süre içerisinde 280 işçiyi
politize ederek, örgütlemeyi başarmıştık. Eylemi
başlatmamızın ardından kararlılığımızla genel
merkezi ve şubeyi zaman
zaman etkilediğimiz de oluyordu.
"Bu arada, şunu da eklemeliyim. İşveren bize
aldatıcı bazı taktiklerde bulundu. Örneğin, pankart
astı: ‘İŞİNE DÖN PARANI AL’. Buna rağmen, işe
dönenlerin paralarını vermedi. Yürüyüşe geçen
280 kişinin dışındaki arkadaşlar sendikanın sindirme
politikasından dolayı katılmadılar."
Direnişçi işçiler, eylemlerinin gelişimini tek
merkezden yönetebilmek için kendi içlerinde ve
tamamen kendi istekleriyle on bir kişiden oluşan
bir direniş komitesi seçtiler.
Taleplerinin gerçekleşmesi için kendi belediye
yetkilileriyle çeşitli defalar görüşmeler yapan
işçiler, bu görüşmelerden olumlu bir sonuç elde
edemeyince kararlı 280 işçi Ankara'ya yürüme kararı
aldılar.
Bu karar, direnişçilerin kararlılıklarının en
açık ifadesiydi. Ve artık, Belediye-İş yetkilileri
işçilerin iradeyi tamamen ele alışlarına tanık
oluyorlardı. Dışarıda kalmak amaçlarına hizmet
etmezdi. Böylece, Belediye-İş Şube Başkanları,
(bir nolu şube Talat Özdemir başta olmak üzere
üç şube başkanı) yürüyüş komitesine katılma kararı
almak zorunda kaldılar.
Yürüyüşün başlamasından itibaren, özellikle Talat
Özdemir ve diğer başkanlar yürüyüşü provoke etme
yönünde büyük çabalar harcadılar. Bu çabaları,
yürüyüşün başlangıcından Polatlı'nın girişine
kadar aralıksız sürdü. Polatlı çıkışında, Üstün
Petrol'de gece konaklaması yapılırken, saat 24
sıralarında Türk-İş yetkililerinden iki kişi gelerek,
"bakanların yürüyüş komitesiyle görüşmek
istediklerini" söyleyip, onbir komite üyesini
yanlarına alarak Ankara'ya gittiler. Saat 00.01
sıralarında onbeş askeri komando konvoyu ve çok
sayıda polis, otobüslerde yatarak dinlenmekte
olan direnişçiler dahil bütün yürüyüşçüleri kuşatarak,
her hangi bir yöne hareket etmelerini engel oldular
ve tehditler savurarak yürüyüşçülerin geri İzmir'e
dönmeleri için baskı yapmaya başladılar.
Direnişçi bir işçi bu noktada anlatımını şöyle
sürdürüyor:
"Eylem ilkemizi, iş ve iş güvencemizi almadan
Ankara'dan çıkmama biçiminde belirlemiştik."
Buna uygun olarak, direnişçiler geri dönmeyi reddederek,
direnişçilerin kararları doğrultusunda sürdüreceklerini
ve kendilerini yalnızca direniş komitesinin söyleyeceklerinin
bağladığını belirttiler.
02.30 sıralarında, bakanlarla görüşmeye giden
komite üyelerinden henüz bir haber alınmadan,
Türk-İş mali sekreteri Enver Taşoğlu yanında diğer
Türk-İş yetkilisi Mehmet Bamyacı olmak üzere işçilerin
yanına gelerek "sorunun çözümlendiğini, ayrılmak
isteyen arkadaşların kıdem tazminatlarını alacaklarını,
ayrılmak istemeyenlerin de bir iki hafta içerisinde
işlerine dönebileceklerini" söylediler. İşçiler
bu açıklamaya güvenmediklerini ve kendi komitelerinin
gelerek açıklama yapmasını bekleyeceklerini belirttiler.
Bunun üzerine Enver Taşoğlu "komite filan
yok, derhal İzmir'e dönün" tehdidini savurdu.
Türk-İş hükümetle perde arkasında yaptığı anlaşmayla
eylemi polis ve jandarma gücünde kullanarak kırmayı
hedefliyordu. Sendika ağaları hükümetle el ele
eylemin yayılmamasına ve inisiyatifi ele geçirmeye
çalışıyorlardı.
Direnişçi işçi sözlerini sürdürüyor: "Ortada
gözükmeyen Türk-İş eylemin 24. gününde ortaya
çıktı. Türk-İş'in bize ilk teklifi ‘adınıza gece
yapalım ve size katkıda bulunalım’ oldu. Reddettik.
Ardından gelen diğer teklif korkularını yansıtıyordu,
‘eyleme işçilerin dışında, diğer demokratik kitle
örgütlerinin ve başka işçilerin katılmalarına
izin vermezseniz biz size sahip çıkarız' direniş
komitemiz bu teklifi de reddetti."
"Sendika öz olarak, bize ara çözüm önerileri
getirdi. Biz ise işvereni diz çöktürmek istiyorduk,
iş ve iş güvencemiz, ilkemizdi; sendikanın ara
çözüm önerilerine evet diyecek 15-20 yıllık işçiler
vardı aramızda ancak, biz onları bloke etmeyi
başarmıştık..."
Geri Dönüş
Daha İzmir'deyken, direnişi bozguna uğratmak amacıyla
sendika ağalarının hazırladıkları senaryoların
mimarlarından olan Belediye-İş üç şube başkanı,
Türk-İş mali sekreteri Ender Taşoğlu'nun Ankara'da
yaptığı hiç bir garantisi bulunmayan açıklamasına
uyularak işçilerin İzmir'e dönmelerini istediler.
Talat Özdemir yürüyüşteki kitlenin yarısını çekerek
İzmir'e döndü. Kalanlar direnmeye devam ederken,
Polatlı'da ailelerinin olduğu söylenerek taktik
bir adım olarak Polatlı'ya dönme kararı aldılar.
Bu karar, Üstün Petrol'de direnişçi işçilere katılan
destekçi demokratik kitle örgütleri ve diğer belediye
işçilerince asker ve polisi "İzmir'e dönüyoruz"
imajı yaratılarak atlatma amacıyla alınmıştır.
Ancak, Polatlı'ya dönülürken araba konvoyunun
arasına jandarma ve polisler girmişlerdir. Polatlı'da
işçilerin inmelerine izin verilmedi, ama işçiler
inip direnme kararı alarak indiler.
İnilmeye başlandığı andan itibaren de saldırı
başladı. İşçilere kıyasıya vuruldu. İşçilere haber
iletmek için çabalayan komite üyesi Kadir Pehlivan’ın
kolunu kırdılar. Aileler, yaşlı, çocuk, kadın,
erkek ayrımı yapılmadan dayaktan geçirildiler.
Olayı izlemekle görevli sosyalist basın mensupları
dövülerek, fotoğraf makineleri kırıldı, filmler
alındı. Bu saldırı yaklaşık sabah 00.06'ya kadar
devam etti. Ve bakanlarla görüşmeye giden komite
üyeleriyle irtibat kurulmadan saldırıya uğrayan
işçiler İzmir'e dönmek zorunda kaldılar. Böylece
eylem kırılmıştı. Ama işçiler biliyorlar ki kısa
vadede bir tek eylemin kırılması hüzün verici
olsa da, herşeyin sonu değildir, uzun vadede her
deneyden öğrendikleriyle işçi sınıfı daha güçlü
eylemlere doğru yürüyecektir.
TURGUTLU İŞÇİLERİNİN
YÜRÜYÜŞÇÜLERE SELAMI
Bizler, Turgutlu'lu bir grup işçi adına İzmir
Belediyesi'nden atılan 500 arkadaşımız için
düşüncelerimizi birkaç cümleyle söylemeden
geçemiyoruz.
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde çalışan 500
tane emekçi arkadaşımız hiçbir neden gösterilmeden,
sadece geriye dönük haklarını istedikleri
için işten atılmıştır. Büyükşehir Belediye
Başkanı, aileleri de hesaplarsak yaklaşık
2000 insanı açlığa itmiştir.
İzmir Büyükşehir Belediye başkanına ve herkese
sesleniyoruz: Bizler Turgutlu İşçiler olarak
işten atma olayını nefretle kınıyoruz, işçi
arkadaşların derhal işlerine başlamasını İstiyoruz,
haklı ve onurlu ölüm yürüyüşünü destekliyoruz.
Herkesi duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Bizler Turgutlu ilçesi girişinde, benzin istasyonunda,
iki otobüsle arkadaşlarımızı karşıladık. Davul-zurna
ve çiçeklerle onların onurlu yürüyüşüne destek
olmaya çalıştık, işçi dayanışmasını halaylarla
gösterdik, coşkuyla onları uzun yürüyüşlerine
uğurladık. Bütün desteğimizin yanlarında olduğunu
bilmelerini istedik.
Sınıf kardeşlerimizi desteklemeye her zaman
hazırız.
İşten Atmalara Son!..
Yaşasın İşçilerin Dayanışması!..
Bir Grup Turgutlu'lu İşçi
|
|