Düşünsenize şöyle bir; barikatın öte yanındasınız ve
içeri girmek istiyorsunuz. Bir çocuk durduruyor sizi
önce, "kenardan gel!" diye bağırıyor. İstenen
yerden geçiş yapıyorsunuz özgür toprak parçasına ve
aynı çocuk kimliğinizi görmek istiyor, çıkarıp gösteriyorsunuz.
Sonra bir güzel arama yapıyor. Gazeteci ya da televizyoncuysanız
dikkatle soruyor hangi gazete ya da kanal olduğunu,
Sonra giriyorsunuz içeriye...
Bütün bunlar olurken, aklınıza hep şu izinli mitinglerdeki
polis araması geliyor. Nasıl küstahça bir üstünlük havasıyla
yaparlar o aramayı. Herşeyin denetimlerinde olmasından
nasıl da kıvançlıdırlar...
Aynısını yapıyor çocuklar Gazi barikatında... Üstelik
bunu yaparken müthiş keyif aldıkları her hallerinden
belli oluyor.
Ve bu sizi de çok keyiflendiriyor. Bu özgürlüğün bir
biçimi çünkü. Hatta o çocuklar tarafından aranmak zorunluluğu
işte o özgürlük dediğimiz şeyin ta kendisi oluyor. Yıllardır
ilk kez, bizim kendi öz çocuklarımız önümüze dikilip
kimlik soruyor, düşünebiliyor musunuz bunun keyfini?
***
Düşünsenize şöyle bir; devlet yok! Evet, kısa bir süre
için ve çok dar bir alanda belki, ayrıca sınırlı bir
yokoluş bu. Ama olsun, devlet yok yine de. Şöyle ya
da böyle yok işte. Siz varsınız, dostlarınız var...
Senin gibi insanlar yönetiyor seni. Belki çok beceriklice
yapmıyorlar bunu, onlar da yaparken öğreniyorlar çünkü.
Ama, senin gibi insanlar bunlar, Gazi'nin çocukları...
"Barikata ateşle yaklaşma hemşerim!" diyor
biri sertçe, kızmıyorsun, şu kadarcık olsun kızmıyorsun.
Müthiş keyiflendiriyor seni üç gündür lastik ateşleriyle
yüzü kararmış bu uykusuz çocuk tarafından azarlanmak.
Senin insanın yapıyor çünkü bunu ve çok mantıklı bir
gerekçesi var sert olmak için...
***
Düşünsenize şöyle bir; görünürde çok karmakarışık olan
bir insan yığınının içindesiniz. Herkesin elinde birşeyler
var. Birinde bir yerden sökülmüş bir su borusu, diğerinde
inşaattan sökülmüş bir tahta parçası. Yorgun ama öfkeli
yüzler... Onlarca ölü verilmiş ama yine barikatın arkasında
herkes ve "gelirlerse gelirler" diyor yüzü
atkılı biri, çok kararlı... "Gelirlerse gelsinler..."
***
Düşünsenize şöyle bir; ilk kez en hızlı kararlarını
veriyor devrimciler. Sorun çıkıyor ve hemen çözülüyor.
Panzerin saldırısında bu kadar kolayca ve hızla hareket
edebilmesi herkesi çok sinirlendirmiş örneğin. Hemen
çevreye bakılıyor, bir tomruk atölyesi ilişiyor göze.
Beş-on dakika sonra o müthiş büyüklükteki tomruklar
yolun ortasına taşınıyor, böylece ilk kez gerçekten
panzerin bile geçmekte çok zorlanacağı bir barikat çıkıyor
ortaya. Bütün bunlar büyük bir hızla olup bitiyor. Sonra
bir yerlerde tahtalar keşfediliyor, sonra bir harç makinesi
sürüklenip getiriliyor yolun ortasına...
Her şey öyle pratik ve hızlı ki...
***
Düşünsenize şöyle bir; gecenin bir vakti... Elinde koca
bir demlikle bir kadın yaklaşıyor ateşin başındakilere.
İlaç gibi geliyor herkese çaylar... Bir başkası elinde
ekmek dolu bir kutuyla dolanıyor ortada... Kimsenin
bir karşılık beklediği yok bunları yaparken... Herşey
kardeşçe ve kendiliğinden...
***
"... öyleyse -diyordu Marks- devrim, yalnızca egemen
sınıfı başka yoldan devirmek olanaklı bulunmadığı için
değil, aynı zamanda onu devirmekte olan sınıf ancak
bir devrimle geçmişin tüm kirinden kurtulmayı ve toplumun
yeniden kurulmasına yetenekli duruma gelmeyi başarabileceği
için gereklidir"
Bir devrim değil bu elbette, yalnızca bir direnişten
sözediyoruz. Ama yine de nasıl arınıyor insan, nasıl
tertemiz bir kokuyu soluyor lastik dumanlarının arasında...
Nasıl hükmünü yitiriyor her gün kafamıza sokuşturulan
bütün o bireyci düşünceler, köşe dönmeci propagandalar...
Belki yalnızca üç gün... Belki daracık bir alanda...
Ama bir arınma yine de bu. En azından arınma dediğimiz
şeyin nasıl olabileceğinin işaretini veriyor bize açıkça.
***
Kaç metrekareye sıkışmış olursa olsun, kaç güne kaç
saate sığmış olursa olsun, yıllar sonra ilk kez bahar
geldi bu ülkenin topraklarının bir parçacığına...
Az şey değil bu...
Ölülerimiz içimizi yakıyor... Çok ağır bir bedel ödendi
bütün bunlar için...
Ama, tarihin bütün süreci içinde bu bahar gününün önemi
kuşkusuz daha derinden anlaşılacaktır...
|