Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Bu "yıldönümü"nde TV'lerdeki 12 Eylül "belgesel"lerini izlediniz mi?
Artık gelenek oldu. Her yıl biraz daha zayıflayan toplumsal bellek'in kıyısından geçip gitmek, her yıl şu "geçmişte kalmış" olan kâbusu biraz deşeleyip bir iki "az bilinen" ayrıntı yakalamak gazeteciliğin ama ille de TV gazeteciliğinin raconu haline geldi. Ve tabii, yıllar geçtikçe ve kanallar çoğaldıkça "daha en bi orijinal 12 Eylül programı" yapmak da zorlaştı. Çok kanallı bir tek seslilikle sakatlanmış olan medya ciddi bir şey üretemez hale geldi. Müjdat Gezen'in bir zamanlar söylediği, (ve sonra yalayıp yuttuğu) söz geliyor, aklımıza ister istemez: Bu kadar "Kanal(izasyon)" bile temizleyemiyor ortadaki pisliği.
Bu yıl artık daha belirgindi her şey. "Daha iyisini bulmak" için kimsenin zapping yapmasına gerek yoktu; çünkü bütün programlar birbirine fena halde benziyordu.
Tabii ki artık, "kutlama" havası veremiyor kimse... Bugünkü "demokrasi"yi övmek için 12 Eylül'e sövmek ve lanetlemek zorunluluk oluyor. Esas tema her zaman aynı kalıyor, iyi kötü bir “sivil" demokrasimizin olduğu, bunun kıymetini bilmemiz gerektiği söyleniyor hiç durmadan. Kimse de Ulusu Hükümeti ile Çiller Hükümeti arasında ciddi bir kıyaslama yapmaya yanaşmıyor.
Ve tarih yeniden kurgulanıyor. Toplumsal belleğin zayıflığını iyi bilen medya kanalları 12 Eylül sırasında 5-10 yaşında olan bir kuşağa yönelik programlar yapıyorlar ve tabii böyle elverişli koşullarda her şeyi yeniden harmanlayıp istenen mesajların verilebilmesi mümkün oluyor.
***
Başlıca iki benzerlik, bu yılki bütün programların ortak özelliği gibiydi: Birincisi; bütün programlar yine en önemli yeri her yıl olduğu gibi "ülkemizi 12 Eylül'e getiren nedenler" faslına ayırmışlardı... Şu malum üç sebep yine gündemdeydi: bir türlü barışamayan politikacılar (!), Tariş işçilerinin hain görüntüleri(!) ve Konya mitingi...
Özellikle yobaz sürülerinin ortalığı cayır cayır yaktığı 1990'lar Türkiye'sin de bu sonuncusu pek komik kaçıyordu ama soytarı TV gazetecileri yine de bu mitingi "cunta sebebi" olarak sunmaktan vazgeçmediler.
Tabii medyanın TV yayıncılığının bütün teknolojik numaralarından yararlanmaması düşünülemezdi. Özellikle 12 Eylül öncesinin işçi gösterilerinin siyah-beyaz görüntülerinin ucuca eklenmesi yine ustalıkla becerildi. Öyle ki, sonuçta ekranda izlenen şuydu: sokakları işgal etmiş karanlık suratlı-öfkeli kalabalıklar, zehir-zemberek yüzlerle yumruklarını sıkmış insanlar, bir kabus, bir kaos... Her şey öyle ustalıklıydı ki, kimse bu insanların İzmir'in şu bildiğimiz işçileri olduğunu ve üstelik aynı günlerde korkunç bir polis saldırısıyla ezildiklerini anımsamayı bile düşünemedi... Düşünmeye fırsat bile bulamadılar. Ekranda gördükleri yalnızca kötü niyetli insanların öfkeli yüzleriydi... Memleket işgal altındaymış gibi görünüyordu ekranda! Yoksa, kim ister cunta yapmayı!..
Yani, şu söylendi hepimize, kulaklarımıza ve gözlerimize püskürtülen yalan şuydu: "Evet, 12 Eylül kötü şeydi... Ama sebepleri de vardı, memleket elden gidiyordu..."
Ve eklendi sonra: "şunlar şunlar yapılsaydı... şunlar şunlar çözülseydi..."
Sonuç ise artık tartışılmazdı: "mecburiyet karşısında..."
Hem Zülfü'nün de söylediği gibi "devletin kendisine karşı silahla kalkışan insanları cezalandırma hakkı" vardı...
Ama...
İşte bütün sorun bu "ama"daydı...
Daha az işkence yapılabilirdi örneğin... 18 Yaşından büyükleri asmak gibi daha akıllıca işler yapılabilirdi... Siyasi partiler kapatılmayabilirdi...
14 yıl sonra, medyanın varıp varabildiği nokta işte buydu.
***
İkinci benzerlik ise çok daha önemli ve çarpıcıydı. Bütün programlar aynı ustalıkla aynı sonuca ulaşmayı başarıyorlardı: “12 Eylül bir kabustu ve bitti..."
İşkenceler, idamlar, baskılar filan olmuş ve tanrıya şükür ki bitmiştir!.. Artık, bütün iş sivillere düşmektedir ve onlar artık adam gibi davranıp böylesi "mecburi" kötülüklere yol açmamalıdırlar...
Tabii ki o kadar da yüzsüz değiller! Bugün ülkede "tam teşekküllü" bir demokrasini varolduğunu söyleyecek kadar ileri gitmiyorlar. Milletvekillerinin cezaevinde olduğu bir ülkede bu kadarını söylemekten utanıyorlar. Ama yine de bir sivil demokrasimiz olduğunu ve bunu da yitirmemek gerektiğini bilinçaltımıza sokuşturuyorlar.
Böylece, çok traji-komik bir durum çıkıyor ortaya: bir cuntanın korkunçluğunu sergileyen görüntüler, başka türden bir "cunta"nın savunulması için dayanak yapılıyor.
İşte 12 Eylül programlarının bütün ortak sırrı budur!.. Askeri cuntanın korkunçluğunu gösterip, insanları bugünkü MGK cuntasına razı etmek!.. Dünkü idamların korkunçluğunu sergileyip, bugünkü infazların meşruiyetini sağlamak... Dünkü işkencelerin rezaletini ortaya koyup bugünkü rezaletin üstünü örtmek...
Böylece, bir darbe, bir başka darbenin, hem de süreklileşmiş, içselleşmiş bir darbenin dayanağı yapılabiliyordu.
***
Evet, bir 12 Eylül yıldönümü daha geçirdik... Oturup evlerimizde 12 Eylül programlarını izledik... Üstüne bir de Engin Civan olayı geldi oturdu, tam da perçinlenmiş oldu her şey! Şimdilerde "yolsuzluklar" dizisini izliyoruz...
Tarih ilerliyor... Geri dönüşlerle ve aksaklıklarla...
Ve yalanları her gün biraz daha açığa çıkararak...
Cunta mı? O sürüyor!..
Artık öyle 12'li tarihlere gerek duyulmuyor.
Her gün cuntayı yaşıyoruz...


 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19