Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

"Her kadın yeni kadın olmalıdır." Kadınlar tarafından söylendiği ve uygulanmaya çalışıldığı zaman anlamlıdır. Bunu sosyalist yönelimli erkeklerin söylemesi ise kendi erkeklik durumlarını örtmekte ve onunla hesaplaşılmasını gizlemektedir.
Yaşanılan erkeklik durumu ve rolleri insani ilişkilere yabancılaşmış bir durumu ifade etmektedir. Bunun için kadınların sürdürdüğü mücadeleyi desteklemek hiç bir şeyi çözmeyecektir. Eğer toplumsal süreci değiştirme etkinliğinin izdüşümlerinden biri kendimizi değiştirmek ise biz sosyalist yönelimli erkekler buna bugün nasıl yanıt vereceğiz.
Kendi kavramsal litaratürümüzde bulunan yeni toplum, yeni insan, sosyalist insan, soyutlamalar olarak genel bir kategoriyi anlatırlar. Yeni kadın kavramı ise çok somut baskı altında ezilen cinsin özgürleşmesini teorik düzeyde ifade eder. Peki tüm bu koşullarda kadının emeğine, kimliğini ve bedenine yabancılaştığı durumda erkekler nasıl özgür olacaklar? Teorik ve pratik olarak mümkün değil. O zaman gündeme yeni erkek kavramını almak ve bunun ifade edeceği olgular zincirini yeşertmek gerekecektir.
Sosyalist kadınların kendi durumlarını ortaya koyan bir teorik formülasyonları var: "Biz erkek egemen toplumda erkeklerle omuz omuz vereceğimiz sınıfsal mücadele ile zincirlerimizden kurtulacağız." "Erkeğin yanında sınıfsal mücadelede yerini alacağız" Sorunun bir tarafı kendini deklare ederken kendi açmazını da üretiyor. Erkek egemen bir toplumsal süreçte sorgulanan tek tek erkekler değildir. Toplumsal ilişkilerin tümüne nüfuz etmiş bir yaşantı biçimidir. Onun içinde sorunun ikinci tarafının kendini açık yüreklilikle deklare edip sorunun muhatabı olduğunu ortaya koyması gerekmektedir. Çünkü şu açık ki insan kişiliği yaşadığı toplumsal ilişkilerin sentezinden oluşur.Daha çocukluktan itibaren ayrı erkek ve kadın dünyalarının insanları olarak yetiştirilen insanların kendi kişilikleri ve bireysel psikolojileri de oldukça değişkenlik gösterir. Artık yaşama ilişkin ayrıntı olarak gözükenler önemli bir yere oturmaya başlamışlardır.
Kendi yaşantımızda kısa bir gezinti yapmak bile bizlere gerçekte nerede olduğumuzu çarpıcı biçimde gösterecektir. Gündelik yaşam içinde konuşma dilinde hiç sorgulamadan kullandığımız sözcük ve deyişlerin-şaka yollu da olsa- aslında geçmişte üretilen ve bu toplumdaki tüm ezilmişleri aşağılaşan bir içeriğe sahip olduğunu göreceğiz.
Örneğin "adam" sözcüğü. Sözcüğün kendisi biyolojik olarak erkek cinsini ifade etmede kullanılır. Ama kavrama içeriğini veren toplumsal ilişkilerin karmaşık ve ayrımcı yapısı içinde tüm insanlar için kullanılır. "Adam olamadın gitti", "Adam olsa böyle yapmazdı" denilir. Toplumsal ilişkiler içinde insanların konumu kamu yaşamının uzun yıllardan beri sınıflar ve erkekler tarafından işgalinden beri adam sözcüğü ile ifade edilir olmuştur. Keza devrimci muhalefetteki "dava adamı" kavramı da kendini ve yaşamı yeniden üretmekte zorlanan tepkisel bir muhalefetin ürünüdür.
Bir de erkek sosyalistlerin kendi aralarında yaptıkları sohbetlerin bu izleri taşımadığını kimse inkar edemeyecektir. Devrimci muhalefetin uğradığı zulmü ve yenilgileri anlatan şiirsel dilde hep oğullardan bahsedilmesinin ne mazereti olabilir? O zulmün içinden geçen kadınların anlatılmaması içinden çıkılan toplumda edinilen kişiliklerimizde sinmiştir. Kendimizi ve duygularımızı aniden refleks olarak yazıya döküyoruz.
Her erkek yeni erkek olmalıdır. Kendi irademizden ve isteklerimizden bağımsız olarak ezen bir cinsin üyeleriyiz. Sosyalist olmadan önceki bütün yaşantımızda bu değerlerle geliştik ve büyüdük. Bu toplumda yaşadığımız için bu yabancılaştırıcı ilişkilerin içinde sosyalist olduktan sonra da bulunduk, hâlâ da bulunuyoruz.
Mücadelenin içinde ve toplumun her yerinde kollektif bir varoluş... Birlikte değişmek... Kadınlar ev içinden, pasif kimliklerinden kurtulma, kamu yaşamına girme mücadelesini sürdürürken, bizim gündelik yaşam ile kontaklarımız artmalı gündelik yaşamın yüklerini beraber omuzlayarak kendimize ortak boş zaman yaratmalı ve diğer alanlardaki gelişme için eşit koşulları yaratma mücadelesini sürdürmeliyiz.
Sosyalistler bugün artık dünün gençleri değiller, bugün birlikte yada evli yaşayan, yanlız yaşayan ve çocukları olan sosyalistlerin sayısı hiçte azımsanmayacak durumda. Artık çoğu üretim ile doğrudan ilişkili. Kadınlar artık eski kadınlar değil. Onlar mücadelenin içindeler. Emeklerine, bedenlerine ve kimliklerine sahip olma mücadelesi yürütüyorlar.
Sosyalist yönelimli erkekler kendilerine şu soruları sormalı: beraber yaşanılan mekanlarda evişlerini neden paylaşmıyorum veya yaygın bir ifade ile neden hep ev işlerine "yardımcı" oluyorum? Çocuk bakımına neden katılmıyorum? Bugün bir çok devrimci sosyalist erkek arkadaş ilişkilerinde eğer ortak mekan ve çocuk varsa klasik işbölümünü aştığını iddia edecektir. Hepimiz yaşıyoruz aksi yönde çok çarpıcı örnekleri var. Devrimci aktif etkinlik çocuğu olsun olmasın tüm bireylerin hakkıdır. İster erkek olsun ister kadın.
Gündelik yaşamımızı düzenleyen öğelerden biri olan cinsiyet ayrımını resmileştiren yasal mevzuata karşı kadınlar kampanya yürütürken ben neden sessiz kalıyorum? Yoksa ailenin reisi erkektir düzenlemesi işimize mi geliyor ya da bu talepleri reformist, düzen içi mi buluyorum? Kimse ama onlar feminist deyip kurtulmaya çalışmasın, bu toplumda muhalif herkesle kesişilen noktalarda iş yapılabilir. Yapılacak işler olmalı. Önemli olan kimsenin kimliğini aşağılamadan biz ne yapıyoruz sorusuna yanıt vermektir. Kamu yaşamında- yolda, okulda, işyerinde vs. -kadınlar onca tacize ve saldırganlığa maruz kalırken biz niye sessiziz. Kadına yönelik şiddete karşı tavrımız ne olmalı. Zaman zaman kendi çevremizden duyduğumuz örnekler tüylerimizi diken diken etmiştir.
Çok önemli bir nokta düzen ve onun "sivil toplum" kurumları kadın erkek eşitliği üzerine öne sürdükleri bir gerekçe daha oluşturdular. Kadınları da artık askere alıyorlar. Şimdilik subay düzeyinde. Özel hareket timlerininde yer alan ölüm makinelerinin içine kadınları da dahil ettiler. Artık buna verilecek yanıt gecikmiş de olsa askere gitmemektir. Askerliği reddetmektir. Erkeklerin kişiliklerinin belirlenmesinde aile, okul ve çevreden sonra son düzlük olan "asker ocağı" artı "adam" olmanın başlangıcıdır. Biz kendi alanımızdan mücadelenin yeni yönlerini açmalıyız. Reddedilen askerlik kadınlara karşı önemli bir kurumun reddedilmesidir, düzenin reddedilmesidir. Düzene karşı bir adım daha özgürleşmedir.
Bugünü ve yarını birlikte istemek... Bugünün yarın üzerinde önemli bir etkisinin olacağı bilinci ile istemek... Çünkü sadece yarını istemek bugünü ve yarını yadsımak anlamına da geliyor. Bunu korkmadan söylemek, kendimize karşı dürüst olmak açısından gereklidir. Bu uzun bir yürüyüş. Biz sosyalist erkekler bugünü istemek zorundayız. Yoksa özgürleşmek bizim için hayal olacaktır. Bizi bağlayan zincirlerden kurtulmanın yolu sormaktan va yanıt aramaktan geçiyor. Verilen yanıtlar toplumsal pratikle gerçeklik kazanmalı, yoksa dergi sayfalarındaki yazılar yazıldıkları ile kalıyorlar.
Bizi yabancılaştıran bu toplumsal ilişkilere karşı kendi bireysel varoluşumuzu toplumsal etkinliğimize ancak "Her erkek yeni erkek olmalıdır"ı da ekleyerek ve bunu yaşayarak gerçekleyebiliriz. Bu ekleme kelimenin basit anlamı ile bir tamamlama değil, olmazsa olmaz bir parçasıdır yaşamın.
Soruna ikinci yanıt ise birlikte verilecektir. Kollektif yaşama süreçlerini yeşertme, bizlere giderek daha fazla teorik gelişim sağlayacak veri verecektir. Devrimci muhalefet, ilişkilerinin elverdiği her yerde bu adımları atmalıdır. Düne yeniden dönmek gerekiyor. Devrimci, sosyalist muhalefet içinde yer alan erkeklerin tamamına yakını gündelik yaşam ve kollektif yaşam ile 12 Eylül'ün getirdiği uzun cezaevi yaşamlarında tanıştılar. Cezaevinden önce de sosyalistlerdi. Fakat kendini değiştirmede ne kadar az etkili olduğu bu mekanlarda çıktı.
Özgürleşmenin yolu kendi özel tutsaklık alanlarımızın bilincine varmaktan geçmektedir. Ezen bir cins olarak sosyalist erkeklerin tutsaklık sorununu, özgürleşme çözecektir.
Sosyalist muhalefet toplumsal yaşamın içinde sessizce varlığını sürdüren toplumsal bilinçte içkinleşmiş olan geleneksel değer ve normlarla mücadeleyi önce kendinden başlayarak, sorgulayarak, yeni bir sürecin ilk adımlarını atmalıdır. Bu anlamda düzenin dayattığı toplumsal işbölümü ve bunun sosyalist ilişkilerdeki tüm görünümleri açıkça ortaya dökülmeli, sosyalist erkekler bu konudaki sessizliklerini bozarak her şeyi bilir ve öğretmen tavırlarından vazgeçmelidirler.Özgürleşme süreci kollektif bir kimlik yaratma sürecidir. Açık legal mücadele alanlarından başlayarak klasik erkek kimliği-rolleri ile hesaplaşılmalı, bunlara karşı sistematik bir tavır geliştirilmelidir. Neden açık çalışma alanları? Çünkü gündelik yaşam en çok burada yoğunlaşmaktadır. Diğer alanlarda görece daha kamufle edecek özelliklere sahiptir. Toplumsal ilişkileri profesyonel devrimcilerin yaşamlarından bakma alışkanlığını da artık bırakmalıyız. Yaşamı yeniden birlikte örgütleme temel bakış açımız olmalıdır.
Kadınlarla yoldaş, arkadaş, dost ve sevgili olmayı becerebilmeliyiz. Onları anlamak kendimizi anlamaktır.

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92