İğneyi
Kendimize, Çuvaldızı Düzene Batırmak
ya da
Her Erkek Yeni Erkek Olmalıdır
|
"Her kadın yeni kadın olmalıdır." Kadınlar
tarafından söylendiği ve uygulanmaya çalışıldığı zaman
anlamlıdır. Bunu sosyalist yönelimli erkeklerin söylemesi
ise kendi erkeklik durumlarını örtmekte ve onunla hesaplaşılmasını
gizlemektedir.
Yaşanılan erkeklik durumu ve rolleri insani ilişkilere
yabancılaşmış bir durumu ifade etmektedir. Bunun için
kadınların sürdürdüğü mücadeleyi desteklemek hiç bir
şeyi çözmeyecektir. Eğer toplumsal süreci değiştirme
etkinliğinin izdüşümlerinden biri kendimizi değiştirmek
ise biz sosyalist yönelimli erkekler buna bugün nasıl
yanıt vereceğiz.
Kendi kavramsal litaratürümüzde bulunan yeni toplum,
yeni insan, sosyalist insan, soyutlamalar olarak genel
bir kategoriyi anlatırlar. Yeni kadın kavramı ise çok
somut baskı altında ezilen cinsin özgürleşmesini teorik
düzeyde ifade eder. Peki tüm bu koşullarda kadının emeğine,
kimliğini ve bedenine yabancılaştığı durumda erkekler
nasıl özgür olacaklar? Teorik ve pratik olarak mümkün
değil. O zaman gündeme yeni erkek kavramını almak ve
bunun ifade edeceği olgular zincirini yeşertmek gerekecektir.
Sosyalist kadınların kendi durumlarını ortaya koyan
bir teorik formülasyonları var: "Biz erkek egemen
toplumda erkeklerle omuz omuz vereceğimiz sınıfsal mücadele
ile zincirlerimizden kurtulacağız." "Erkeğin
yanında sınıfsal mücadelede yerini alacağız" Sorunun
bir tarafı kendini deklare ederken kendi açmazını da
üretiyor. Erkek egemen bir toplumsal süreçte sorgulanan
tek tek erkekler değildir. Toplumsal ilişkilerin tümüne
nüfuz etmiş bir yaşantı biçimidir. Onun içinde sorunun
ikinci tarafının kendini açık yüreklilikle deklare edip
sorunun muhatabı olduğunu ortaya koyması gerekmektedir.
Çünkü şu açık ki insan kişiliği yaşadığı toplumsal ilişkilerin
sentezinden oluşur.Daha çocukluktan itibaren ayrı erkek
ve kadın dünyalarının insanları olarak yetiştirilen
insanların kendi kişilikleri ve bireysel psikolojileri
de oldukça değişkenlik gösterir. Artık yaşama ilişkin
ayrıntı olarak gözükenler önemli bir yere oturmaya başlamışlardır.
Kendi yaşantımızda kısa bir gezinti yapmak bile bizlere
gerçekte nerede olduğumuzu çarpıcı biçimde gösterecektir.
Gündelik yaşam içinde konuşma dilinde hiç sorgulamadan
kullandığımız sözcük ve deyişlerin-şaka yollu da olsa-
aslında geçmişte üretilen ve bu toplumdaki tüm ezilmişleri
aşağılaşan bir içeriğe sahip olduğunu göreceğiz.
Örneğin "adam" sözcüğü. Sözcüğün kendisi biyolojik
olarak erkek cinsini ifade etmede kullanılır. Ama kavrama
içeriğini veren toplumsal ilişkilerin karmaşık ve ayrımcı
yapısı içinde tüm insanlar için kullanılır. "Adam
olamadın gitti", "Adam olsa böyle yapmazdı"
denilir. Toplumsal ilişkiler içinde insanların konumu
kamu yaşamının uzun yıllardan beri sınıflar ve erkekler
tarafından işgalinden beri adam sözcüğü ile ifade edilir
olmuştur. Keza devrimci muhalefetteki "dava adamı"
kavramı da kendini ve yaşamı yeniden üretmekte zorlanan
tepkisel bir muhalefetin ürünüdür.
Bir de erkek sosyalistlerin kendi aralarında yaptıkları
sohbetlerin bu izleri taşımadığını kimse inkar edemeyecektir.
Devrimci muhalefetin uğradığı zulmü ve yenilgileri anlatan
şiirsel dilde hep oğullardan bahsedilmesinin ne mazereti
olabilir? O zulmün içinden geçen kadınların anlatılmaması
içinden çıkılan toplumda edinilen kişiliklerimizde sinmiştir.
Kendimizi ve duygularımızı aniden refleks olarak yazıya
döküyoruz.
Her erkek yeni erkek olmalıdır. Kendi irademizden ve
isteklerimizden bağımsız olarak ezen bir cinsin üyeleriyiz.
Sosyalist olmadan önceki bütün yaşantımızda bu değerlerle
geliştik ve büyüdük. Bu toplumda yaşadığımız için bu
yabancılaştırıcı ilişkilerin içinde sosyalist olduktan
sonra da bulunduk, hâlâ da bulunuyoruz.
Mücadelenin içinde ve toplumun her yerinde kollektif
bir varoluş... Birlikte değişmek... Kadınlar ev içinden,
pasif kimliklerinden kurtulma, kamu yaşamına girme mücadelesini
sürdürürken, bizim gündelik yaşam ile kontaklarımız
artmalı gündelik yaşamın yüklerini beraber omuzlayarak
kendimize ortak boş zaman yaratmalı ve diğer alanlardaki
gelişme için eşit koşulları yaratma mücadelesini sürdürmeliyiz.
Sosyalistler bugün artık dünün gençleri değiller, bugün
birlikte yada evli yaşayan, yanlız yaşayan ve çocukları
olan sosyalistlerin sayısı hiçte azımsanmayacak durumda.
Artık çoğu üretim ile doğrudan ilişkili. Kadınlar artık
eski kadınlar değil. Onlar mücadelenin içindeler. Emeklerine,
bedenlerine ve kimliklerine sahip olma mücadelesi yürütüyorlar.
Sosyalist yönelimli erkekler kendilerine şu soruları
sormalı: beraber yaşanılan mekanlarda evişlerini neden
paylaşmıyorum veya yaygın bir ifade ile neden hep ev
işlerine "yardımcı" oluyorum? Çocuk bakımına
neden katılmıyorum? Bugün bir çok devrimci sosyalist
erkek arkadaş ilişkilerinde eğer ortak mekan ve çocuk
varsa klasik işbölümünü aştığını iddia edecektir. Hepimiz
yaşıyoruz aksi yönde çok çarpıcı örnekleri var. Devrimci
aktif etkinlik çocuğu olsun olmasın tüm bireylerin hakkıdır.
İster erkek olsun ister kadın.
Gündelik yaşamımızı düzenleyen öğelerden biri olan cinsiyet
ayrımını resmileştiren yasal mevzuata karşı kadınlar
kampanya yürütürken ben neden sessiz kalıyorum? Yoksa
ailenin reisi erkektir düzenlemesi işimize mi geliyor
ya da bu talepleri reformist, düzen içi mi buluyorum?
Kimse ama onlar feminist deyip kurtulmaya çalışmasın,
bu toplumda muhalif herkesle kesişilen noktalarda iş
yapılabilir. Yapılacak işler olmalı. Önemli olan kimsenin
kimliğini aşağılamadan biz ne yapıyoruz sorusuna yanıt
vermektir. Kamu yaşamında- yolda, okulda, işyerinde
vs. -kadınlar onca tacize ve saldırganlığa maruz kalırken
biz niye sessiziz. Kadına yönelik şiddete karşı tavrımız
ne olmalı. Zaman zaman kendi çevremizden duyduğumuz
örnekler tüylerimizi diken diken etmiştir.
Çok önemli bir nokta düzen ve onun "sivil toplum"
kurumları kadın erkek eşitliği üzerine öne sürdükleri
bir gerekçe daha oluşturdular. Kadınları da artık askere
alıyorlar. Şimdilik subay düzeyinde. Özel hareket timlerininde
yer alan ölüm makinelerinin içine kadınları da dahil
ettiler. Artık buna verilecek yanıt gecikmiş de olsa
askere gitmemektir. Askerliği reddetmektir. Erkeklerin
kişiliklerinin belirlenmesinde aile, okul ve çevreden
sonra son düzlük olan "asker ocağı" artı "adam"
olmanın başlangıcıdır. Biz kendi alanımızdan mücadelenin
yeni yönlerini açmalıyız. Reddedilen askerlik kadınlara
karşı önemli bir kurumun reddedilmesidir, düzenin reddedilmesidir.
Düzene karşı bir adım daha özgürleşmedir.
Bugünü ve yarını birlikte istemek... Bugünün yarın üzerinde
önemli bir etkisinin olacağı bilinci ile istemek...
Çünkü sadece yarını istemek bugünü ve yarını yadsımak
anlamına da geliyor. Bunu korkmadan söylemek, kendimize
karşı dürüst olmak açısından gereklidir. Bu uzun bir
yürüyüş. Biz sosyalist erkekler bugünü istemek zorundayız.
Yoksa özgürleşmek bizim için hayal olacaktır. Bizi bağlayan
zincirlerden kurtulmanın yolu sormaktan va yanıt aramaktan
geçiyor. Verilen yanıtlar toplumsal pratikle gerçeklik
kazanmalı, yoksa dergi sayfalarındaki yazılar yazıldıkları
ile kalıyorlar.
Bizi yabancılaştıran bu toplumsal ilişkilere karşı kendi
bireysel varoluşumuzu toplumsal etkinliğimize ancak
"Her erkek yeni erkek olmalıdır"ı da ekleyerek
ve bunu yaşayarak gerçekleyebiliriz. Bu ekleme kelimenin
basit anlamı ile bir tamamlama değil, olmazsa olmaz
bir parçasıdır yaşamın.
Soruna ikinci yanıt ise birlikte verilecektir. Kollektif
yaşama süreçlerini yeşertme, bizlere giderek daha fazla
teorik gelişim sağlayacak veri verecektir. Devrimci
muhalefet, ilişkilerinin elverdiği her yerde bu adımları
atmalıdır. Düne yeniden dönmek gerekiyor. Devrimci,
sosyalist muhalefet içinde yer alan erkeklerin tamamına
yakını gündelik yaşam ve kollektif yaşam ile 12 Eylül'ün
getirdiği uzun cezaevi yaşamlarında tanıştılar. Cezaevinden
önce de sosyalistlerdi. Fakat kendini değiştirmede ne
kadar az etkili olduğu bu mekanlarda çıktı.
Özgürleşmenin yolu kendi özel tutsaklık alanlarımızın
bilincine varmaktan geçmektedir. Ezen bir cins olarak
sosyalist erkeklerin tutsaklık sorununu, özgürleşme
çözecektir.
Sosyalist muhalefet toplumsal yaşamın içinde sessizce
varlığını sürdüren toplumsal bilinçte içkinleşmiş olan
geleneksel değer ve normlarla mücadeleyi önce kendinden
başlayarak, sorgulayarak, yeni bir sürecin ilk adımlarını
atmalıdır. Bu anlamda düzenin dayattığı toplumsal işbölümü
ve bunun sosyalist ilişkilerdeki tüm görünümleri açıkça
ortaya dökülmeli, sosyalist erkekler bu konudaki sessizliklerini
bozarak her şeyi bilir ve öğretmen tavırlarından vazgeçmelidirler.Özgürleşme
süreci kollektif bir kimlik yaratma sürecidir. Açık
legal mücadele alanlarından başlayarak klasik erkek
kimliği-rolleri ile hesaplaşılmalı, bunlara karşı sistematik
bir tavır geliştirilmelidir. Neden açık çalışma alanları?
Çünkü gündelik yaşam en çok burada yoğunlaşmaktadır.
Diğer alanlarda görece daha kamufle edecek özelliklere
sahiptir. Toplumsal ilişkileri profesyonel devrimcilerin
yaşamlarından bakma alışkanlığını da artık bırakmalıyız.
Yaşamı yeniden birlikte örgütleme temel bakış açımız
olmalıdır.
Kadınlarla yoldaş, arkadaş, dost ve sevgili olmayı becerebilmeliyiz.
Onları anlamak kendimizi anlamaktır.
|