Kadınların Özgürlüğü Süreç İçinde Kazanılacaktır
Leyla Halid İle
Röportaj
|
1970'lerde Filistin Kadın Hareketi, GUPW'nin yanında
kendi direniş örgütlerinin çatısı altında organize edildi.
1980'lerde, bu direniş grupları ile sıkı ilişkiler kuran
ayrı ayrı örgütler oluşturuldu. Bu değişikliği nasıl
değerlendiriyorsunuz? Bu, kadın hareketliliğinin tipini
degiştirdi mi?
İlk önce, 1980'lerde Filistin örgütlülüğünün kendi kadın
örgütlenmesini yarattığını söylemek gerekir. GUPW, genel
olarak devrimle sıkı ilişki içinde olan kadınlar için
birleşik çatıyı temsil etmeye devam etti. Yine de, bana
göre, Birliğin çalışması kadın örgütlenmelerinin bir
cephe faaliyeti gibi olmasını sınırlamıştır. Ayrıca
bazı bağımsızlar da vardı. Dolayısıyla, birliğin Filistin
arenasında oluşan bu tartışmalardan etkilenmesi çok
doğaldı. Birliğin başlıca problemi farklılıkların politik
ya da örgütsel olmamasıydı. Değişik gruplar arasında
anlaşmazlıklar yoktu. Ne El Fetih, ne FHKC (Filistin
Halk Kurtuluş Cephesi), ne de FDKC'nin (Filistin Demokratik
Kurtuluş Cephesi) kadın olayını içeren programı arasında
herhangi bir fark yoktu.
Bu 1970'lerde Filistin direniş hareketinin yükselmesiyle
oldu. Bundan sonra, gruplar Birlik içinde daha düzenli,
örgütlü bir biçimde çalışmaya başladılar. Hatta onlar,
Birlik içinde kendi statülerini korumak, sosyal ve politik
haklarını savunmak için kadın örgütlülükleri kurdular.
1982'den sonra, Filistin arenasındaki bölünme Birliğin
durumunu, özellikle de liderleri etkiledi. Bu bölünmeler
Lübnan'daki solcu direnişten sonra Birliğin temel yapısında
ve çeşitli dallarında bazı dağılmalara ve, görevlerini
yerine getirmede kısmi zaaflara yolaçtı. Bununla birlikte,
Birlik daima El Fetih'in politik baskısı altında kalmıştır.
Bu yüzden onun sorunları El Fetih'in sorunlarıyla yakından
ilgili idi.
Bugün de hala, o dönem için diğer Filistin gruplarının
örgütlenmelerinin Birliğe alternatif olabileceğini söyleyemeyiz.
Çünkü, onlar bu temel üzerinde kurulmamışlardı. Buna
rağmen, onlar yine de Birlik içinde bir blok kurabilmek
için organize edilmişlerdi. Bu bakımdan, bu kadın örgütlülükleri
kendilerini Birlik'ten eylem biçimi bakımından ayırmadılar.
Çünkü, başta söylediğim gibi kadın eylemliliğinin programında
herhangi bir sorun yoktu. Hepimiz, kadınların gelişmesi
ve harekete geçmesi için, eğitim kurumları, hemşirelik
ve çocuk yuvası gibi çeşitli hizmet merkezlerinin kurulmasına
katıldık.
Bugün Suriye'de aktif olan üç tane Filistin kadın örgütlenmesi
vardır;
1-FDKC'yle bağlı olan Demokratik Kadın Örgütlülüğü
2-FHKC'ye bağlı olan Filistin Halk Kadın Komiteleri
3-FHKC'nin genel komutanlığına bağlı olan Filistinli
İlerici Kadın Örgütlülüğü
Bu örgütlülükler daha önce Birliğin pek önemsemediği
bir alan üzerinde -yani-kültür alanında- yoğunlaştılar.
Şüphesiz Birlik bu alanda çok az şey yapmıştır ve Filistin
Ulusal Hareketinde yaygın olan bu durumdan ötürü, her
örgütlülük kendi rolünü vurgulamak istemektedir. Bu
zemin üzerinde, biz Birliği ve üstlendiği rolünü eleştirdik.
Fakat bu eleştirimiz kadınları daha fazla mı harekete
geçirdi? Deneyimlerimiz buna hayır diyor. Kadınlarla
ilişkilerimizi sürdürdük ve çalışmaya devam ettik ama
bu genel durumu değiştirmedi. Kadınlar, bir takım özel
örgütlülükler içinde çalışmaya devam ettiler. Ama bu
örgütlülükler kendi politik temelleri üzerine dayanıyorlardı.
Kültürel alanda, FHKK kadın sorununu kendi yayınlarında
ele aldı. Birliğin sürekli bir yayını yoktu. Bu bakımdan
biz bir şekliyle şanslıydık. Biz kadınların sosyal sorunlarında,
yani eğitim, iş, evlilik, çocuk, sağlık, çocuk büyütülmesi
vb. gibi konulara yoğunlaştık. Farkları olmakla birlikte
kadın örgütlülükleri üyelerine kendilerini kanıtlamalarını
ve direniş örgütlülükleri içerisinde daha etkili bir
rol oynamalarını sağladı. FHKK'nin diğer kadın örgütlülükleri
arasında aldığı yer bakımından, kadınların rolü FHKC
içinde arttı. Bu ayrıca Demokratik Kadın Örgütlülükleri
ve İlerici Kadın Örgütlülükleri içinde de uygulandı.
İlerici Kadın Örgütlülüğü kendini çeşitli çocuk yuvaları
ve atölyeler gibi kurumlar açarak kendini ayırt etti.
Ayrıca birçok alanda bu örgütlülükler arasında bir dayanışma
da vardır. Özellikle kültürel, sosyal ve politik alanda...
Ulusal günlerde, birlikte seminer ve festivallar yaparız.
Birliğin az işlevli olduğu durumlarda bu kadın örgütlülüklerinin
rolü özellikle önemliydi. Ama yine de gerçek anlamda
niyetlenmedikleri için bir alternatif oluşturmadılar.
Ben, ayrıca bunun, öncü durumundaki kadınlar tarafından
ayrıca tartışılması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.
Kendimize kadın örgütlülüğü ve bütün Filistin kadınlarını
tek çatı altında toplamak bakımından nereye gittiğimizi
sormamız gerekir. Ayrıca, eğer soruna coğrafi açıdan
bakacak olursak, bazı kadın örgütlerinin çok dar bir
alanda etkili olduğunu görürüz. Kendi kadın örgütlenmesini
oluşturmayan bazı Filistinli örgütlenmeler de vardı.
Bunların aktivite bakımından son derece zayıf kadın
büroları vardır. Sonuç olarak, yeni kadın örgütlenmeleri
nitel bir dönüm noktasında değildir, ama Filistin Kadın
Hareketinin mücadele içinde kalmasını sağlamıştır. Örneğin,
Birliğin 1982'den sonraki durumunu ele alırsak, Suriye'de
hiç bir kadın hareketinin olmadığını söyleyebiliriz.
Çünkü Birlik ne Suriye'de hatta ne de Lübnan'da etkili
olabilmiştir. Zorluklara ve güç durumlara karşın Birlik
belli zamanlarda olumlu rol oynamıştır, ama bunu devamlı
kılamamıştır. Bu kadın örgütlenmeleri Filistin kadın
örgütlenmesini eylem içinde tutmasını sağlamıştır.
1982 Lübnan öncesini ele aldığımızda, Filistinli
kadın eylemcilerle sıradan kadınları, kamp analarını
birbirinden ayırt etmek zordu. Çünkü bütün Filistin
toplumu sürgünler ve tekrarlanan savaşlar nedeniyle
politize olmuş durumdaydı. Buna katılıyor musunuz?
Buna tamamıyla katılamıyorum. Kadın eylemciler kimdir?
Onlar birkaç öncü kadındır. Ve Filistin direnişinin
bütün Filistin'de ulusal bilinci yükselttiği dönemde
politik eylemliliklere bu kadınlar da katıldılar, ve
bu yönde çalıştılar. Bütün diğer kitlelerin yaptığı
gibi kadınların yaptığı da sürece katılmaktır. Sonraları
öncü kadınların bazı durumları ortaya çıktı ve direniş
örgütlülükleri aracılığıyla kadınlar politik eylemliliklerde
yer aldılar. Fakat bu kadınlar arasında geniş bir kitlesel
eylemlilik yaratmadı. Çünkü bazı iç krizler yaşadığında
sürgündeki Filistin devrimi içinde sadece birkaç öncü
kadın eylemini sürdürdü. Diğerleri ise sadece ulusal
bir olay olduğunda ara sıra eylemlere katılıyorlardı.
Örgütlü kadınla ev kadını arasında hiç bir fark yoktur
diyemeyiz. Parçalanmışlıktan ve işsizlikten acı çeken
toplumumuz politize olmuş durumdadır. Fakat bu bütün
insanların aktif olduğunu da göstermez. Kimisi uzun
bir zaman ve çaba harcayarak, kimisi de zaman zaman
çeşitli eylemlere katılarak bilinçlendiler. Fakat deneyimlerimiz
göstermiştir ki ne zaman bir tehdit altında olunursa
kadınlar devrimi korumak için sokakları doldurmuşlardır.
Bunu kamplarda farkedebilirsiniz. Şüphesiz bunun sadece
spontane olduğunu söyleyemeyiz. Filistin toplumunun
doğası, içinde yaşadığımız durum ve direnişin içinde
bulunduğu genel atmosfer, bütün bu motifler, ulusumuzun
ruhudur.
Topluma herhangi bir saldırı sırasında kadınlar
hemen eyleme geçtiği halde, tehlike bittiğinde evlerine
dönmelerinin nedeni nedir?
Kamp savaşları sırasında, kadınlar Lübnan'daki kampları
desteklemek için sokaklara döküldüler. Fakat ondan sonra
kadın örgütlerinin çalışmaları sınırlandı. Diğer bir
örnek ise İntifada'dır. Başlangıçta buradaki bütün kadınlar,
erkekler gibi eylemliliklerinin çeşitli yerlerinde konumlandılar.
Onlar protesto eylemleri yaptılar. Diğer bir deyişle
İntifada'yı desteklediklerini ifade ettiler. Eğer yeni
bir şey olacak olursa, kadınları yine eyleme geçeceklerdir.
Fakat bu kadınların karar vereceği bir durum değildir.
Kadınlar gelecekte de Filistin vb.'de bir katliam olacak
olursa, buna daima tepki göstereceklerdir.
Şüphesiz, bu düzensiz değişim Filistin kadınının faaliyete
katılmak istememesinin sonucu değildir. Bu Filistin
devriminin ülke dışındaki genel durumunun bir sonucudur.
Bu 1970 ve 80'ler için doğruydu ve bugünde geçerlidir.
Bu GUPW ile kadınların kendisi arasındaki ilişkiyi ve
kadın örgütlülükleri ile sıradan kadınlar arasındaki
durumu gösterir. Kadınların kesintisiz olarak militan
eyleme katılmaları için, iki taraf arasında bir uzlaşma
olmalıdır. Fakat şimdiye kadar ne Birlik ne direniş
örgütleri, ne de kadın örgütlülükleri kadının gerçek
sorunlarıyla-onların ekonomik ve sosyal sorunlarıyla-objektif
durumların ışığında ilgilenebildiler. Bu sorunlar rafa
kaldırıldı, indirildi. Fakat kadınları günlük militan
eylemlerde toparlayacak bir birleşik kadın eylemliliği
programı yoktur. Bu öznel faktörlerle ilişkilidir.
Şüphesiz nesnel faktörler çok açıktır. Özellikle de
şimdi hayal kırıklığına uğramış bir toplumda yaşıyoruz
ve bu kadınları etkiliyor. Bu yüzden onlar evlerine
ve çocuklarına daha fazla önem veriyorlar. Körfez savaşının
etkilerinden söz ediyorum; bundan önce 1982 saldırısı
ve Filistin direnişinin bölünmesi ve Beyrutun terkedilmesinin
sonuçları... O zaman FKÖ'nün yeniden birleşmesi gündemdeydi,
şimdiyse ABD'nin anlaşma teklifleri var; bütün bunlar
kadınların durumunu etkiliyor.
Subjektif faktörleri ele aldığımızda örgütlü ve örgütsüz
kadın ilişkilerinin biçimi ve doğası arasında bir problem
olduğu görülür. Bu problem niye soğuk dönemlerde kadının
o kadar çabuk geri çekildiğini açıklar.
Yarı şehir durumundaki Yarmouk kamp'ındaki çalışan
kadınlar ile Şam'dan biraz daha uzak olan ve daha fakir
olan diğer kamplardaki çalışan kadınlar arasındaki farkı
tanımlayabilir misiniz?
Yarmouk kampı Şam'a yakınlığı bakımından şehrin fikirleri
ve geleneklerinden etkileniyordur. Bununla beraber,
çeşitli sosyal ilişkileri belirleyen ekonomik durumlarda
var. Bu kamp'ın en belirgin özelliği oturanlarının bir
çoğunun gelir düzeylerinin yüksek oluşudur. Bundan dolayı
binaları bakımından bile diğer kamplardan farklıdır.
Ayrıca, özellikle Lübnan'daki kamplar diğer kamplar
gibi savaşı ve saldırıları yaşamamışlardır. Fakat bu
karakteristiklere rağmen bu kamplarda eylemliliğin olmadığını
söyleyemezsiniz. Filistin direniş ve kadın örgütlülükleri
ile ilişkili eylemlilikler var. Bu kamplardan çeşitli
örgütlülükler tarafından mobilize edilen ve toplanan
birçok insan var. Sonuç olarak, örgütlülükler bazı etkilere
sahiptir, fakat politik olarak aktif gruplar kampın
bütün nüfusunun küçük bir yüzdesini oluşturuyor. Birçok
insan örgütlü hareketlere angaje değildir.
Yarmouk'ta ev dışında çalışan birçok eğitim görmüş kadın
vardır. Buna karşın fakir kamplarda birçok kadın ekonomik
nedenlerden ötürü çalışmaktadır. Örneğin, Sitt Zeinab'ta,
kadınlar evin dışında da bir rol'e sahip olabileceklerinin
ya da çalışmalarının bir hak olduğunun bilincinde olmaksızın
fabrikalarda ve tarlalarda sadece ekonomik nedenlerden
ötürü çalışmaktadırlar. Çalışmak bu kadınların büyük
bir zamanını almaktadır. Kalan zamanda da ancak evinin
ve ailesinin bakımı ile ilgilenebilir. Bu kadınlar bizim
eylemlerimizde yer alabilirler ama hayal edebileceğimiz
gibi bir ünvan alamazlar. Bu kadınların zaman sorunlarına
değinilmekle beraber, programımız çalışanlar üzerine
odaklanmamıştır.
Devrimci çalışma bakımından şehir kadını ile kamp
kadını arasındaki farklılıklar nelerdir?
Şehir kadını, eğitebilir olduğundan bilgilere karşı
daha duyarlıdırlar. Fakat yoksul sınıflar daha militan
ruhludur. Yine de, eğitilmiş orta sınıf kadınları sosyal
ilişkilerinin geniş ağına bağlı olarak diğer kadınlara
göre daha özgür olabilmektedirler ve böylece kadın örgütlülüğünün
liderliği üzerinde etkili olabilmektedirler. Şüphesiz,
şehitlere baktığımızda, fakir kadınların kendilerini
feda etmeye daha fazla hazır olduklarını görürüz. İntifada'yı
göz önüne alın. Ama yine de bütün kadınlar, köylerden,
kamplardan, ve şehirlerden mücadeleye katılabilir. Fakat
halen mücadeleyi sürdürenler arasında çok az şehirli
vardır. Şehirli kadınlar, az eğitim görmüş kadınların
aldığı rolü almıyorlar.
Deneyimlerimiz, bir çok eylemci kadının kamplardaki
yada diğer yerlerdeki, yoksul katmanlardan olduğunu
göstermiştir. Fakat liderlik hemen hemen daima eğitilmiş
olan şehirli tabakadan oluşmuştur. İntifada da bile,
bunu fark ettik. Çünkü bu sosyal ilişkiler sorunudur.
Toplumumuzun geleneklerine göre, kadının doğal yerinin
evi olmasından dolayı, politik eylemliliğinin içinde
yer alan kadınlar pek fazla saygı görmezler. Fakat,
bu görüşlerde devrim geliştikçe, küçük de olsa değişmeler
olmaktadır. Ve süreçte, eylemci kadınların saygıyı hak
ettikleri ortaya çıktı. Sokakları dolduranlar daha çok
yoksul katmanlardaki kadınlardır, şehirli kadınlar değil.
Çünkü şehirli kadınlar bir aileye ve çocuğa sahip olduklarından
politik işlerinden ayrılırlar ve bunlarla daha fazla
ilgilenirler.
Julie Peteet, direniş hareketlerinin yükselişine
bağlı olarak gelişen bütün politik ortamın kadının statüsünü
arttırdığını ileri sürüyor. Fakat bu organizasyonlar
kadının cinsel eşitliği üzerine çok az şey yapmışlardır.
Buna katılıyor musunuz?
FHKK evde ve örgütlenmelerde cinsel eşitliği ve işbölümünü
nasıl ifade edecektir?
Şurası bir gerçekliktir ki örgütlü çalışmalarda yer
alan kadınlar hala ev işleri, çocuk bakımı vb. şeylerle
uğraşmaktadırlar. Örgütlülüklerde kadınlar çoğunlukla
sekreter yada sosyal hizmetli olarak çalışmaktadırlar.
Aslında, Filistin devrimi kadın-erkek eşitliği sorusunu
gündeme getirmemişti. Bu devrim ulusal kurtuluş mücadelesine
kadınların katılımı sorununu gündeme getirmişti. Bu
yüzden mücadelede kadınlardan etki ve yeterliliklerini
geliştirmeleri istenmişti.
Başlangıçta, kadınların sloganları tümüyle ulusal sloganlar
şeklinde yükselmiş, fakat sosyal perspektif bakımından
eşitlik sorununa değinilmemiştir. Örneğin, kadınlar
sosyal olarak herşeyde erkeklerle eşit olmalıdır, oysa
sadece mücadelede erkekle eşitti. Kadınlar devrimde
yer aldılar ve farklı farklı örgülülüklerde bulunarak
mücadele verdiler. Bu örgütlülükler içinde, onlar görev
ve haklar bakımından erkek yoldaşlarıyla eşittiler.
Fakat bu, kadınların sosyal konumlarında hiçbir değişiklik
yapmadı. Bazı şeyler kişisel olarak iyileştirildi. Bu
iyileştirmelerde kadınların bağlı oldukları direniş
veya kadın örgütlenmeleriyle hiçbir etkisi yoktu. Arasıra
GUPW veya direniş örgütlenmelerinin içlerinde bazı tartışmalar
oldu. Fakat hala ne Birlik ne de FKÖ bu sorun üzerine
bir program çıkarmıştır. Bu yüzden Filistin toplumunda
bu sorun genel bir sorun haline gelememiştir.
Yıllar sonra, kadının sadece bir sekreter ya da sosyal
hizmetli olarak çalışmaması ve her yerde konumlanabilmesi
gerekliliği sorunu gündeme geldi. Şimdi bazı kadınlar
FKÖ 'da ve Filistin örgütlenmelerinde önemli görevler
almaktadırlar. Bu onların yeterlilik ve meziyetlerinin
bir sonucudur. Hiç kimsenin hediyesi değildir. Kendi
mücadelelerinin bir sonucudur. Hâlâ, kadınların statüsü
mücadeledeki gerçek rolleriyle doğru orantılı değildir.
Sonuç olarak, sosyal statüleri genel anlamda çok fazla
değişmemiştir. Herhangi bir örgütlenmede bu konu üzerindeki
tartışmalar bazen alay konusu olabilmektedir. Böylesi
tartışmalarla oluşan atmosfer erkek yoldaşlara kendi
eşleriyle ilişkilerinde kendi performanslarını geliştirmede
daha bilinçli hale getirmesine yol açmıştır. Fakat bunlar
özel durumlardır ve genel durumlar değildir.
İntifada aynı zamanda kadının kendi görev ve sosyal
sorunları konusunu gündeme getirmiştir. Kadınların iki
yıl boyunca İntifa'da aldıkları önemli büyük rollere
rağmen, ev işleri, çocuk bakımı hala onun sorumluluğu
altında olmuştur. Ve üstelik bu sorumluluk erkeğin tutuklanması,
aranması yada öldürülmesi gibi durumlarda daha da artmıştır.
Bir anlamda, Filistin hala işgal altındayken kadınların
sorunlarının çözüleceğini düşünmek yanlıştır.
İşgal altında bulunan topraklardaki önemli miktardaki
insanımız devrim olduğunda, otomatik olarak kadın sorunun
da çözüleceği düşüncesindedirler. Bu yanlıştır. Bu sorunların
gerçekten çözümü için ilk önce otoriteler yasalar çıkarmak
zorundadır. 1980'lerde kişisel statü yasası üzerinde
bir seminer vermiştik. Seminerin amacı çıkarılan sonuçları
FKÖ'ye sunmaktı. Ana sorun herhangi bir yasa kişisel
statülere riayet ederek kabul edilmeli ve bu devlet
tarafından desteklenmelidir. Bizim durumumuzda, FKÖ
kendi insanları üzerinde belirli bir otoriteye sahiptir.
Bu ahlaki bir otoritedir.
Herşeye rağmen kadınların rolü konusundaki bilinç gelişmiştir.
Bizzat kadınlar eskiye göre şimdi bir çok şeyi daha
doğru görmektedirler. Onların hayatın her alanında-
sosyal alanda içinde olmak üzere- eşitlik talep etmişlerdir.
Fakat deneyimler bize bütün bunların bu yolla elde edilemeyeceğini
göstermiştir. Kesin gelenekler vardır ve birden bire
kadın erkeğe eşittir şeklinde bir yasa çıkarmakla bu
iş çözülmez. Ancak daha sonra gerçek bir eşitlik olabilecektir.
Ne bireyler ne de öncü azınlıklar bu gibi yasaları yerine
getirebilirler. Bu, yalnızca sorun üzerine konuşmamız
anlamına gelmiyor. Bence Filistin'in Bağımsızlık Deklarasyonun'da
yazılanlar bu yönde atılmış olumlu bir adımdı. Özellikle
bir maddede şöyle ifade edilir: "Filistin, bütün
Filistinlilerin devletidir. Yönetim, sosyal adalet,
genel haklar arasında kadın ya da erkek, dinde ya da
renkte, cinsiyette... hiç bir fark gözetmemesi temeline
dayanmaktadır ."Bu kadının rolünün fark edilmesidir,
ama pratikte hala işlerlik kazanmış değildir. Bu FKÖ
liderliğine yansımaz. Kadınlar PNC içinde temsil edilmektedirler.
Fakat mücadeledeki Filistin kadınının almış olduğu gerçek
rol oranında değil. Kadınlara karşı hala bir adaletsizlik
sözkonusudur. Şüphesiz kadınlar, eşitlik hakkında, bilincin
yayılması ve bu yasanın nasıl anlaşılabilmesi gerektiği
konusundaki sorunları direniş ve kadın örgütlülükleri
içinde öne çıkarmaya devam edeceklerdir.
Belki bana eşimle tam olarak eşit olup olmadığım konusunda
soru sormak istersiniz. Bu imkansızdır, çünkü biz toplumun
bir parçasıyızdır, ki bu toplum eşitsizlik kavramını
hala barındırmaktadır. Sonuç olarak, ayrı durumlar için
bütünüyle eşitlik anormal olarak görülür ve "anormal
örnek" olmak isteklerimiz konusunda bir işe yaramaz.
Olması gereken insanların eşitlik hakkında ki bazı fikirleri
kabul etmesi, pratiğe geçirmesi ve örnek oluşturmasıdır.
Böylece diğerleri eşitlik sorununu farkedeceklerdir.
Kadın sorunu hakkındaki genel eğitim bizim için eninde
sonunda amaçlarımıza ulaşmanın yoludur.
Şüphesiz, gelecekte bir devlete sahip olduğumuzda, insanlar
tarafından denenen yasaları geliştirebiliriz. Ama şimdi,
FHKK içinde bu sorun ile nasıl baş edeceğiz? Toplantı,
seminer, ve kültürel aktiviteler gibi çeşitli eylemlilikler
organize ediyoruz ve kadın hakları ile ilgili makalelerin
bulunduğu dergiler basıyoruz. Ülkemizde ki birçok konuda,
kadınlara karşı ayrım sorunununda, biçimi, nedenleri
ve nasıl çözeceğimize değiniliyor. Kadın sorunu hakkındaki
bilincin yayılması amacımızdır. Fakat sosyal eşitlik
konusu örgütlülük içindeki tartışmalar haricinde çok
fazla dikkat çekmemektedir. Ev işleri ve sosyal görevler
ele alındığında, biz kocalarımızdan bizim oynadığımız
rolün aynısını oynamasını istemedik. Biz, kadınlara
ait bir görev kararlaştırıldığında, bunun ev içinde
olabileceğini düşündük. Kadının örgütlülük içindeki
işi ile bir anne ve ev kadını gibi onun sosyal fonksiyonları
arasında bir uyuşma olmalıdır. Çünkü baba annenin oynadığı
rolu oynayamamaktadır. Çocuk annesine ihtiyaç duyar.
Bu doğal bir şeydir ve annelik kadının sosyal bir fonksiyonudur.
Erkek yoldaşlarla tam bir eşitlik istemiyoruz veya erkek
yoldaşlar ev işlerine iştirak etmiyorlar diye de cezalandırılmamalıdırlar.
Şüphesiz, bazıları bunu talep ettiler, fakat bazı şeyler
daha sonra düzeltilecektir. Bu, birdenbire değişemeyecek
köklü geleneklerle ilgilidir.
Bugünkü durum, kadının rolünün tanınmasında bir gelişme
yarattı. Sonra sosyal eşitliği tartışmaya başlayabiliriz.
Aksi halde, bu saçma olur. Örneğin benim kişisel deneyimlerimi
göz önüne alın. Başlangıçta kendime niye erkekle eşit
değilim diye soruyordum. Ve de eşitliğim güvence altına
alınamazsa devrimde benim kârım ne olacak diye soruyordum.
Fakat bu yanlıştır. Örgütlü çalışmanın görevlerinde
erkeklerle eşit olabilirim. Ama eşitliğin kazanılmasının
güç olduğu alanlarda vardır. Özellikle evdeki işbölümü
ele alındığında. Şüphesiz, erkek ev işlerinde eşine
yardım etmelidir. Ama bu ayrım çok kesin bir biçimde
yapılmamalıdır. Sen bunu yap ve ben şunu yaparım şeklinde.
Birçok durumda, bazı düşünceler boşanmaya yol açabiliyor
çünkü onlar örgütlü çatının dışında yer aldılar ve kavramın
özünden uzaklaştılar. Bugün oldukça çok sayıda erkeğin
gerçekten evde eşlerine yardım ettiğini biliyoruz. Kadınlara
yüklenilmemesinin sorumluluğunun bilincinde olan oldukça
çok sayıda erkeğin gerçekten evde eşlerine yardım ettiğini
biliyoruz. Çünkü onlar kadının da bir role sahip olduğunu
anladılar. Bu yüzden de bu erkekler eşlerine yardım
ederek onların zamanlarını ve enerjilerinin açığa çıkmasını
sağladı.
İntifada kadın çalışanını burada nasıl etkiledi?
İntifada, bütün kitleler üzerinde sarsıcı bir etki yapmıştır.
O 1982'den sonra nerdeyse ölmüş olan özgürlük ve geri
dönüş umutları yeniden canlandırmıştır. Bu durum, kadınlar
dahil olmak üzere kitlelerinin İntifada'ya aynen destek
verdiğini açıklayan özellikle de ilk iki yılda İntifada,
kadın komiteleri tarafından organize edilen eylemliliklere
sıradan kadınlarında katılabileceği bir atmosfer yarattı.
Uzun bir eylemsizlikten sonra, kadınlar birkez daha
evlerinden dışarı çıktılar.
Fakat bu durum sona erdi. İntifada rutin bir hale geldi
ve yeni düşünce ve eylemlerin öznesi olma durumundan
çıktı. Şüphesiz, bunun nedenleri vardır. Aslında, örgütlülüğün
yetersizliği ve hepsinden de öte FKÖ'nun İntifada sloganını
tamamlanması asıl hedefimizdi. Şüphesiz, objektif olarak
ortada fiziki zorluklar vardır; örneğin, bazı kampların
yıkımından sonra ekonomik sıkıntı içinde olan yaşamlarını
güvensiz bir ortamda sürdüren Lübnan'daki Filistin toplumu
İntifadayı nasıl destekleyebilirdi? Ama yine de ana
sorun İntifada'da iki bakış açısının olması ile ilgiliydi.
FKÖ'nun bir bölümü, İntifada'nın politik ürünlerini
mümkün olduğunca çabuk toplanması gerektiğini ve Filistin
devletinin yakında kurulacağını söylediler. Biz ise
Intifadanın Filistin mücadelesinde bir dönüm noktası
oluşturduğu ve haklarımızın tanınması için, düşmana
karşı İntifada'nın daha da kuvvetlendirmesi gerektiğini
düşünüyorduk. Fakat biz, Filistin devletinin yakında
kurulacağı doğrultusunda düşünenlerle benzer biçimde
bir program sunduk. Sonuç olarak, kitleleri İntifada'yı
desteklemeleri için sürekli bir temel üzerinde seferber
edemedik.
Devletin yakında kurulacağı fikri, kitleleri gevşetti.
Bu fikir, onlarda, öncülerin asıl işi götüreceği, kendilerinin
de birkaç gösteriye katılıp para yardımı yaparak sürece
katılacakları düyşüncesini oluşturdu. İntifada'nın kendisi
bir yükseliş ve bilinçlenme atmosferi oluşturdu. Fakat
FKÖ'nun liderleri bunu bir politik koz olarak değerlendirdiler.
Toplumumuzda gözükmeyen bir güç'e sahibiz. Sorun bu
gücü fitileyecek ateşleyiciye sahip olmayışımızdır.
Liderler halka gösteri yapmasını söylerler ve onlar
da yapar; oturma eylemi yapılması istenir, onlar da
yapar; para toplanması istenir, onlar da toplar. Olaylara
bağlı olarak eylemlilik için büyük bir gönülülük var.
Fakat bu arasıra oluyor. Bu anlamda İntifada kadınlarda
dahil kitlelerimizi etkiliyor. Fakat o tek başına sürekli
bir ateşleyici görevini göremiyor. Bu örgütlülüğün görevidir.
Julıe Peteet, araştırmasında, birçok Filistinli
kadının askeri mücadehleye katılmasının en özgürlükçü
eylemlilik olarak gördüklerini anladı. Militan bir kadın
olarak, buna katılıyor musunuz? Kadın çalışması bakımdan
direnişin askeri yönünün giderek Lübnandaki gibi azaltılmasının
anlamı nedir?
Diğer çalışmalardaki gibi askeri alanda da az ya da
çok özgür olmak çok şey farkettirmez. Gerçek şu ki Filistin
devriminin genel doğası silahlı mücadeleye dayanması
idi. Bütün diğer kitleler gibi kadınlar da tarihsel
deneyimlere dayanarak askeri mücadeleye katıldılar.
Çünkü onlar amaçlarını avuçlarının içine almak ve pratiğe
geçirmek için büyük bir arzu duyuyorlardı. Bizim için
tek anlamı ise özgürlük ve yeniden ülkemize dönmek idi.
Kadınlar da bu sürece erkeklerle aynı görevleri yapabileceklerini
ispatlamak anlamında çok daha büyük bir gayretle katıldılar.
Silahlı direnişin başlangıcında, Ürdün ve Lübnan'da
kadınlar için eğitim kampları vardı. Günümüzde bu olgu
hemen hemen kalktı ve kadınlar kitle çalışması gibi
çok önemli olan diğer çalışma alanlarına geri döndüler.
Tek başına askeri eylemliliğin kadına özgürlüğünü verdiğini
söyleyemeyiz. Askeri eylemlere katılmanın tek başına
insanı özgürleştirdiğini kim söyleyebilir? Hayır bizim
toplumumuz yeterince özgürleşmemiştir. Belki eylem metodumuzu
ve düşünce tarzımızı özgürleştirebiliriz. Fakat ülkemiz
hâlâ işgalden kurtulamamıştır. Askeri eylemlilik kadının
kendi değerlerini gösterebilme olanağı tanıdı. Kadınlar
bazı tabularını kırdılar ve mücadele içerisinde yer
almaları gerektiğini kanıtladılar. Bu, kadının ulusal
kurtuluş mücadelesinde erkeklerle aynı görevleri alabileceğinin
örneğidir. Yine de, hareketin diğer alanları da politik-sosyal-örgütsel-kitlesel
ve bilgilenme alanları da önemlidir. Bütün bunlar birbirini
tamamlar. Çünkü devrim sadece bir silah sorunu değildir.
O, bütün cephelerde devrimin yaratılmasıdır. Esasta,
düşmana karşı olmaktır. Fakat bu aynı zamanda eski kavram
ve geleneklere karşı da bir devrim yapmak ve yeni kavram
ve gelenekler yaratmaktır.
Aslında, kadınların askeri mücadeledeki rolünün azalması
Filistin direnişinin Lübnan'da gerilemesinden öncedir.
İntifada ele alındığında, o sırada militan eylemliliğe
-düşman askeri bıcaklama, vurma-katılma çok genişti.
Bu olgu şu an geçersizdir. Fakat bu şimdi kadınların
hiç bir rollerinin olmadığı anlamına da gelmez. Şurası
bir gerçekliktir ki askeri eylemlilik, kadınlara yeterliliklerini
kanıtlama olanağı sağlar. Çünkü bu cesaret, eğitim,
ve deneyim gerektirir. Fakat şimdi sorun kadınları hangi
alanda ve nasıl harekete geçireceğimizdir. Hâlâ özgür
olmamamız, ülkemizin hâlâ işgal altında olması, geri
dönme hakkımızın olması, İntifada'nın hâlâ devam etmesi,
baskıların ve şehitlerin olması halkımıza kaşrı hâlâ
direk bir saldırı yöneltilmesi gibi gerekçelere bağlı
olarak mobilizasyon üzerinde yoğunlaşmalıyız. Kadınlar
aynı zamanda politik konularda da harekete geçirmeliyiz.
Genelikle kadınlarla olan eylem ve toplantılarımızda,
uzlaşan görüşmeler üzerinde yoğunlaşmalıyız. Aynı zamanda,
kadın sorunu üzerinde-kadınların hakları, onların eğitimleri,
evlilikleri, boşanmaları vb. rolleri- durmalıyız.
Ama bugün kadınları-onlar bunun sebebini sorsalar da-
askeri eylemliliklere katmıyoruz. Bu subjektif faktörlerle
olduğu kadar daha önce belirtiğim gibi objektif zorluklarla
da ilgilidir. Kadınlar arasında yeni eylem biçimleri
oluştururken hata yaptığımız oluyor. Yeni biçimler bulunmalıdır,
aksi taktirde eşitliğimizi gösterebilmemiz mümkün olmayacaktır.
Henüz bu seviyeye ulaştığımızı zannetmiyorum. Çünkü
kullandığımız seferberlik biçimleri hâlâ geçerlidir.
Hala kadınları etkileme, harekete geçirme ve organize
etme yeteneğimiz var. Ama bu zor alanda bir geri düşüş
de yaşanmaktadır. Bazı hatalar yaptığımızı kabul etmek
ve yeni engelleri nasıl aşacağımızı bulmak zorundayız.
Yeni görüşler bu açıdan sarsıcı bir etki yapabilir.
İnsanlar bunları aradıkları şeyleri olmadığını gördükleri
zaman bize dönecekeler, çünkü bizim bakış açımızın doğru
olduğunu kavrayacaklardır. İnsanımız mücadele sürecindeki
birçok olumsuzluğun etkisi altındadır. Fakat çoğu kez
bir hiç için ayaklandılar. 1948'de ülkemiz parçalanmıştır,
fakat halkımız kimliğini koruyabilmiş ve devrime girişmiştir.
Ve arkasından İntifada gelmiştir. Şimdi belki de yeni
bir tip devrimi ihtiyacımız vardır ama, bunun hakkında
konuşmak şu an için biraz erkendir. Geçmişte halkımız
kadınların mücadele alanına geri dönmesiyle güçlüklerin
üstesinden gelebilmiş ve yeni olgular yaratabilmişlerdir.
Aynı zamanda kadınların kendileri de bu güçlükleri aşmada
önemli bir rol oynamak zorundadırlar.
Örgütlü Filistin kadınları ancak ülkeleri özgür
oldukları an özgür olabileceklerini iddia ederler. Ama
kadın haklarında da önemli büyük ilerlemeler yaşanmadan
Filistinlilerin yeniden ulusal haklarını alabileceğini
düşünüyormusunuz?
Daha önce değinildiği gibi, biz Ulusal Kurtuluş aşamasındayız.
Kadın ve erkeklerimizin katıldığı mücadele sürecinde
kadın hakları konusunda bir dizi kazanımlarımız olmuştur.
Fakat bunlar hâlâ tamamlanmamıştır. Gelecek aşamada
kadınlar ve bütün Filistin toplumu eşit olana kadar
daha fazla kazanım için mücadele etmelidirler. Yine
de, bağımsızlığına kavuşmuş toplumlarda bile kadınlar
erkeklerle eşit değildir. Kadın sorununu Dünya çapında,
Emperyalist Ülkelerde, Sosyalist Ülkelerde ve Üçüncü
Dünya Ülkelerindeki kadın sorunu-tartışmak için BM'de
bir konferans toplandı. Bu bile kendi içinde eşitliğin
elde edilmediğini gösterir. Sosyal hakların kazanılması
bağımsızlığın kazanılması için şart değildir. Yinede
ön adımlar atılmalıdır. Çünkü toplum sadece kendisini
yarım gücüyle işleyemez.
Örneğin kadınların silahlı mücadeleye katıldıkları Cezayir'de,
bağımsızlıktan sonra kadınların rolleri sona ermiştir.
Bu Cezayir rejiminin doğası gereğidir. Bu kadınların
kendi klasik rollerinden vazgeçmek istememesinden de
kaynaklanmaktadır. Bu yüzdendir ki, Filistinli kadınlar
bağımsızlıktan sonra da haklarını kazanmak için çalışmak
zorundadırlar bu uzayacak olan mücadelenin diğer biçimidir.
Çünkü kadınlar olarak ani sıçramalarla özgürlüğümüzü
kazanamayız. Ama kazanımlarımızın birikmesiyle ve nihai
hedefimize ulaşabiliriz. Ulusal mücadele tamamlandığı
ve devlet kurulduğu zaman devletin bu konuda kesin kuralların
olsa bile çözüleceğine hayal etmemeliyiz. Yasalar bir
anlam, bilinç taşımalıdır. Çünkü kanunların üstünde
onlardan milyonlarca kez daha güçlü olan bazı gelenekler
vardır. Birçok toplumda yasalar yerine geleneklere başvurmak
oldukça yaygındır. Yemen'de örneğin, kadınların boşanma
talep edebilmesi için yasa çıkarıldı. Bu, bir kabile
toplumu olan Yemen'de krize yol açtı. Birçok boşanmış
kadın vardı. Bu yüzden bu yasa geçici olarak askıya
alındı ve boşanmanın iki tarafın kabulü ile olabileceği
doğrultusunda yeni bir yasa yayınlandı. Yani, Yemen
kadın haklarını içeren bu yasaların uygulanmadığı bağımsız
bir ülkedir.
Bana göre, özgürlük süreç içinde elde edilebilecektir.
Filistin toplumunda, kavramlarımızda, toplumsal geleneklerimiz
de, göreneklerimiz de vb. şeylerde birçok değişiklik
olmalıdır. Bu değişikliklerden biri- kadının rolü ve
eşitlik için mücadelede kadının yeralması gerektiği-olmuştur.
Kadınlar tek başlarına mücadele etmemelidirler. Çünkü
onlar bu kitle hareketinin bir parçasıdırlar. Sonuç
olarak, teorik olsa bile kitlelerin bir bölümü kadınların
amaçlarını desteklemektedir. Bu gelecek mücadele için
iyi bir temeldir. Bu yolla, haklarımızı kazanacağımıza
inanıyorum. Örneğin, ulusal haklarımızın kazanımıyla,
kadınlar içinde bir takım haklar kazanılmış olacaktır.
Not: Bu çeviri Mart 1992 yılına ait olan Demokratik
Filistin (DEMOCRATİC PALESTİNE) adlı dergiden yapılmıştır.
|