Işığın Yolu Tüketildi,
Şimdi Yeniden!
|
Dünyada ve ülkemizde, bilinen bütün ilişki ve çelişkilerin
alt-üst olduğu bir süreç yaşıyoruz. Siyasal, sosyal,
ekonomik ve kültürel boyutlarda yaşanmakta olan bu depresyonun
daha ne kadar süreceğini kestirmek, net tarihler anlamında
kuşkusuz olası değil. Fakat kesin olan bir gerçek var
ki, bu depremden sonraki süreç de bir dinginlik süreci
olmayacak.
Buraya kadar söylenenler, emperyalizmin ideologlarından
sosyalistlere kadar, siyasal düzlemde yer alan her kesimin
paylaştığı bir saptama. Çünkü artık bu saptamayı yapabilmek
için politikayla ilgilenmek, politikanın içindeki bir
güç olarak çözümlemelerde bulunmak gerekmiyor. Bunun
da ötesinde, "sokaktaki insan" olarak tanımlanan
her birey bu depremin farkındadır.
Farkına varmaması hiçbir anlamda olası değildir, çünkü
bu şiddetli alt-üst oluşun sonuçlarını yaşamının her
anında hissediyor. Sadece siyasal ya da sadece sosyal-ekonomik
boyut görünümünde seyretmeyen çalkantı; kültürünü, psikolojisini,
her türlü bireysel ilişki ve çelişkisini belirler durumdadır.
Sözkonusu etmenlerin çok büyük bir hızla insan yaşamını
belirlemeye başlamasının iki nedeni vardır: Birincisi;
dünyadaki iletişim ve etkileşim ağının olağanüstü güçlenmiş
olması, ikincisi; emperyalist sistemin karşısında etkin
bir gücün bulunmaması ve programlarını rahatlılıkla
yürütmesi..
Herşeyin birbirine bağlı olduğu, insan düşüncesini yaşam
koşullarının şekillendirdiği, siyasal ve ekonomik durumun
(farklı sınıfsal konumlanışlarına uygun biçimde) insan
yaşamını belirlediği temel gerçeklerinden hareketle
bugünkü durumu açıklamaya çalışmak mümkündür. Ama bu
tür açıklamalarda da yeterli olmayan birşeylerin olduğu
hemen hissediliyor.
Ve bugün dünyada hiçbirşey "yeterli" değil!...
Gökyüzü yetmiyor, oksijen yetmiyor.
Bilim yetmiyor, teknoloji yetmiyor.
Bilinenler açıklanması gerekenlere yetmiyor.
Umut yetmiyor, inanç yetmiyor.
Ne var ki, insandan daha üstün bir varlığın ve gücün
olmadığı gezegenimizde bu düğüm de insan tarafından
çözülecektir.
Yürümek için yol tükendiyse, insan, önce yolunu açacak
ve sonra o yolda yürümeye başlayacaktır. Ya da açtığı
yol kadar yürüyecek, yürüyüşü yolun biraz daha açılmasını
doğuracaktır. Yani, yürüyerek açacak, açarak yürüyecektir.
Burjuva devrimleri dönemi, insanlığın kendi yolunu açma
doğrultusundaki hünerini ve başarısını kanıtladığı bir
dönemdir. Felsefede, sanatta, bilimde, teknikte atılım
sürecine giren insanlık, herşeyin birbirini beslediği,
geliştirdiği topyekün bir dinamizm yaşamıştır. Zaten
çok özel bazı nedenlere ve süreçlere bağlı olmaksızın,
tek boyutlu gelişme olası değildir. Dönem dönem bu tür
gelişmelere rastlansa da, dinamikleri ve kalıcılığı
açısından gerçek bir ilerleme sağlayamadığı görülür.
Bugün en önemli sorulardan biri, sosyalist devrimler
dönemini bu açıdan nasıl değerlendirmek gerektiğidir.
Sosyalizm insanlığı büyük atılımlarla ilerletmiştir.
Özellikle devrim süreçlerinde, insanlık, çağının en
önemli adımlarını atmıştır. Bu adımların tökezlediği
günümüzde herşeyi yadsımak kolaydır, dönemsel olarak
inandırıcıdır ama koyu bir körlüktür. Körleşme süreçlerinde
en basit, en temel gerçekler bile görülemez. Dolayısıyla
da beyin bir bütün olarak, tüm yetenekleriyle sarsılır.
Sözgelimi, sosyalizmin, daha önceki bütün toplumsal
süreçlerin tersine, ilk kez yukardan aşağıya örülecek
bir toplumsal sistem olması gerçeği, sosyalizmin zamana
ne kadar çok ihtiyacı olduğunu anlatır. Ama, şu ana
kadarki sosyalist devrimlerin hiçbirinin bu kadar zamanı
olmamıştır. Buradan yaşanan sosyalist devrim süreçlerinin
öldürücü zaaflarını görmediğimiz sonucu çıkarılmamalıdır.
Ama, "zaman" denilen o belirleyici sözcüğün
unutulması da tarihe karşı haksızlıktır, saygısızlıktır.
Burjuva devrimleri döneminde gerçekleştirilen bir sanat
eserinin yaratılma süreci kadarlık bir zaman diliminde
olup biten bir takım devrimler, Kızıl Ordu'nun uğrayıp
çıktığı (!) birtakım ülkeler ve alelacele ideoloji katına
yükseltilen çıkarımlar: "Geriye dönüş süreci bitmiştir.
Komünizme geçilecektir. Artık dünyanın üçte biri sarsılmaz
bir sosyalist güçtür." Bütün bunlar, bugünkü depresyonun
önemli etmenleri arasındadır.
Sosyalist teori ile sosyalist propaganda ve ajitasyon
birbirine karıştırılmıştır. Bir gerçeklik yaratmak,
ilerlemek, insanı ilerletmek yerine yanılsamalar egemen
olmuştur.
Ve sonuçta, çağın en önemli ideolojisinin (sosyalizmin)
açtığı, dünyanın onlarca ülkesinde yüzbinlerce yiğit
yurtseverin, devrimci insanın canıyla, kanıyla ördüğü
yol; tüketilmiştir.
Yol tüketilince, bu çağda başka bir yolu olmayan insanlık
batağa saplanmıştır.
Bu bataklık, çağdaş gerçeklikler tarafından kurutulacaktır.
İnsanlığın yolu, yeniden ve daha aydınlık, daha geniş
bir şekilde açılacaktır. 2000'li yılların açacağı çağ,
sosyalizm çağı olacaktır. Fakat önümüzdeki çeyrek asırlık
süreç, insanlığın belki de en çok acı çekeceği, soru
işaretlerinin en fazla yoğunlaşacağı süreç olacak.
İnsanlık savaşmak istemiyor, çünkü amaçları belirgin
değil. İnsanlık barış istemiyor, çünkü gerçek barışı
bilmiyor. Hak, adalet, hukuk, erdem, ahlak, namus ve
bütün benzer kavramlar yitik durumda.
Aynı şekilde, ilerleme, sosyalizm, ulusalcılık, enternasyonalizm
gibi dönemin en önemli siyasal kavramlarının da içi
boşaltıldı. Bugün insanlığın önünde doğrular ve yanlışlar
yok. Sonsuz sayıda soru işareti, endişe, güvensizlik,
inançsızlık, sevgisizlik var.
İnsanlığın bir şeyleri tanımlaması, doğrularını ve yanlışlarını
ayırdetmesi, amaçlarını koyabilmesi için önce mevcut
duruma doğru bakabilmeyi öğrenmesi gerekir. Bugün bundan
yoksunuz. Bu bulanıklık, sadece bir depresyon döneminde,
çağın en önemli geçiş dönemlerinden birinde olduğumuz
için gündeme gelmemiştir. Bu gerçekliğin yanısıra, emperyalist
sistem, bu bulanıklığın sürmesi ve insanlığın yanılsamalar
içinde bunalması, boğulması, daha da yabancılaşması
için çok başarılı bir program yürütmektedir. Sosyalizmin
ihmal ettiği "insan"ın sadece teriyle, emeğiyle
değil, kanıyla, vücudunun ve beyninin her hücresiyle
ilgilenmektedir. Günün her saniyesinde onunla bir biçimde
iletişim kurmakta ve bu çağdaş vidalarının yerinden
kımıldamaması için gereken herşeyi yapmaktadır. Mevcut
kımıldanmalar (ve savaşlar) ancak onun çerçevesini çizdiği,
amaçlarını koyduğu programlar dahilinde olmalıdır!
Sonuç olarak, tarihin insanı kaybettiği bir süreç yaşıyoruz.
Dolayısıyla, tarihin tökezlediği, ayağının takıldığı
bir süreç...
Bundan sonra?
Önce insan, yeni gerçekleri görmeye başlayacak, unutturulan
hafızası yeniden canlanacak ve tarihin koparılan bağlantıları
kurulacak. Yeni gerçekleri görmeye başlayan insan, yeni
tanımlarını koyacak ve nihayet yeni tanımlamalarına
uygun biçimde, yeni çözümlerini üretecek, bu çözümlerin
işlevcisi olacak.
Bu demek değildir ki, yeni bir "toplum projesine"
kadar beklenmesi gerekir. Bu demek değildir ki bu projeler
ve toplumsal tavırlar bir gecede hasıl olacak. Bu yeniden
dönüşüm, tarihin gerçek rotasına tekrar girmesi, bir
toplumsal süreç olayıdır. Alabildiğine zor, alabildiğine
sancılı ve alabildiğine yoğun emek ve irade isteyen
bir süreç.... Dikkat edilirse, olağan bir döneme ivme
kazandırmak, olağan bir sıçrama dönemini örgütlemek,
durmakta olan bir lokomotif harekete geçirmek gibi değil
durum.... Görev net olarak şudur: Raydan çıkmış ve ters
dönmüş bir kara treni omuzlayıp tekrar rayın üzerine
oturtmak, tükenmiş yakıtını yaratmak, gerektiğinde bizzat
yakıt olmak ve kara trenin yönünü terkar güneşe doğru
çevirmek...
Zor, çok zor ama insanlık bunu başaracak!
Başaracak, çünkü bu kara tren, emperyalist sistemin
bugünkü görkemli gücüne rağmen rayının dışında, çakılların
üzerinde çok fazla yürüyemeyecektir. Güçlü tek el, bir
süre onu itip, yürüyormuş ve yürüyecekmiş yanılsaması
yaratsa bile, tökezlemeye mahkum olduğunu çok net görülecek.
Çünkü insan, trenin dışına savrulacak, savrulmakta...
Dünyanın bu çok önemli dönemecinde, insanın bütün hücrelerine
parazitlerin, virüslerin salındığı, dolayısıyla siyasal
ve ekonomik çözümlemelerin yetmediği, salt insana ilişkin
çözümleme ve tartışmaların da zorunlu olduğu bu süreçte,
"Devrimin Köşe Yazıları" insana ilişkin olacak.
BARİKAT'ın bu köşesinde, gözlemlerin, canlıların, amaçların,
ilişki ve çelişkilerin insanı yazılacak, anlatılacak.
Siyasal yazıların kurgu ve üslubundan biraz daha rahat,
biraz daha sıcak olsun istiyoruz. Bu köşenin yaklaşımları
da, dili de...
Güneş ışığına yol açalım beynimizde
Güneş ışığına yol açalım yüreğimizde.
Işığın yolunu yeniden açmak için ileri, daha ileri!...
|