Artık Duraksamaya Hakkımız Yok!
|
DEP'in seçimlerden çekilme kararından başlayıp TBMM
kapısındaki haydutluğa dek varan çekişmeler zinciri
artık 27 Mart seçimleriyle ilgili durumu köklü şekilde
değişikliğe uğratmıştır. Daha önce, seçimlerle ilgili
tavrını düzen partileri dışında kalan devrimci-sosyalist-yurtsever
güçlerle çeşitli işbirliklerinin (DEP dahil) mümkün
olduğu şeklinde saptayan ve belirli bir esneklik bırakan
BARİKAT açısından da, benzeri düşünceleri olan diğer
devrimci güçler açısından da ortaya ciddi bir yeniden
değerlendirme gereği çıkmıştır.
Son günlerde tırmanan gelişmeler yeterince nettir ve
belirli bir olgunluğa ulaşmıştır.
"Bahara kadar temizleme" adı altında katliamcı
politikanın tırmandırılması kararı alınmıştır ve bu
uygulamanın önündeki bütün engeller en pervasız yöntemlerle
temizlenmekte, bütün köprüler atılmaktadır. Öyle ki,
bunun için bütün TC tarihinde görülmemiş skandalları
göze almışlardır. Düğmeye basılmış ve bütün TC sürecinin
en kişiliksiz meclisi olan bu meclis bir çırpıda emirleri
yerine getirmiş, kendi üyelerini polise teslim edebilmiştir.
DEP milletvekillerinin idamla yargılanacakları büyük
bir zevkle TV'lerden ilan edilmekte, uçak bileti-sığınma
isteği gibi akla sığmaz provakasyonlar düzenlenebilmektedir.
Ve ertesi gün Batman'daki özel toplantıdan, bölgeye
150 bin yeni asker gönderilmesi kararı çıkmaktadır.
Bugün artık, yaşanan bu koşullarda, 27 Mart seçimleri
üzerine herhangi bir tartışma yapmak bile anlamsız hale
gelmiştir.
Seçim öncesi her yandan kıskaca alınan ve artık seçime
girmesinin en asgari koşulları bile ortadan kaldırılan
DEP'in çekilme kararı kuşkusuz daha sonraki süreçlerde
tartışılacaktır. Kararın eksikliği ya da geç kalmışlığı-erken
oluşu gibi konularda birçok şey söylenmesi mümkündür.
Ama herşey bir yana, bugün Kürdistan'daki seçim manzarasını
görmemek için kör olmak gerekir.
Seçimin Rengi Artık Belli Olmuştur: KIRMIZI!
Özellikle BATMAN'daki son Koordinasyon Toplantısı'ndan
sonra en küçük bir kuşku bile duyulamaz. 150 bin askerin
bölgeye yığılması neyin hazırlığının yapıldığını net
olarak ortaya çıkarmaktadır.
Artık, sandık güvenliği ya da hatta "oy kullanma
hakkı" sözkonusu bile değildir. "Sandıkların
birleştirildiği" ve ordunun "koruması altına"
alındığı koşullarda, sandıkların kariyerler tarafından
taşınacağı koşullarda "seçim"den sözetmek
bile anlamlı değildir.
Seçim Özel Tim'in kanlı gölgesi altındadır. Ve DEP'e
oy verilebilmesi neredeyse imkansız hale getirilmiştir.
Özellikle NEWROZ sürecinde devletin şimdiden planladığı
katliam ve gözaltılar da düşünülürse Mart'ın 27'sinde
ortamın nasıl bir cehennem sıcağı olacağını tahmin etmek
zor değildir.
Kaldı ki, insanlar bir biçimde DEP'e oy vermeyi başarsalar
bile, bu durum, sözkonusu oyların geçerli olacağı anlamına
hiç gelmeyecektir. DEP'in sandık görevlisi bulundurmayacağı
koşullarda "sandık güvenliğinden" sorumlu
Özel Tim'ler, hatta sıradan onbaşı ve askerler bile
oy pusulalarıyla keyiflerince oynama diledikleri partiye
diledikleri kadar oy çıkartma özgürlüğüne sahiptirler.
Hatta pokerde bir desteden beş as çıkması gibi, bir
sandıktan seçmen sayısından fazla oy çıkma ihtimali
de vardır!
Yani düpedüz ellerinde bayraklarıyla, devlet araçlarıyla
MHP seçim kampanyasını yürüten Özel Tim, sandık güvenliğini
sağlayacaktır ve DEP'in böyle bir seçime girmesi istenmektedir.
Öte yandan seçmen kaydı diye bir olgu ise bütünüyle
rezalet durumdadır. Daha en baştan zaten seçmen kaydı
keyfi şekilde yapılmışken, bir de bunun üstüne binlerce
insanın köylerinden, kasabalarından zorla göç ettirilmesi
binmiştir. Bu insanların yeni yerleştikleri ya da sığındıkları
kentlerde ise seçmen olarak kaydedilmedikleri biliniyor.
Yani daha türkçesi ve açıkçası seçimlerde korucu aileleri
dışındaki insanların oy kullanma şansları iyice azalmış,
ortadan kalkmıştır.
DEP'in seçim çalışması yapabilmesinin ise en asgari
koşulları bile mevcut değildir. DEP için bir konvoy
düzenlemek Özel Tim'in pususuna hedef olmaktan başka
anlam taşımamaktadır. Miting yapılması halinde ise Diyarbakır'da
beslenen itirafçı katillere gün doğacaktır...vb.vb.
Öyleki bugün çoğu DEP milletvekilinin kendi köyünde
bile can güvenliği yoktur.
Diğer yandan ise katliamlar sürmekte, Cizre, Sason,
Lice, Nusaybin ve bütün Kürdistan top atışlarıyla giderek
harabeye dönmektedir. Bir "terör uzmanı (!)"
Prof.'un, Doğu Ergil'in deyişiyle devlet "insan
seyrelterek sorunu çözmeyi" kafasına koymuştur.
Bütün bunların kısmen önlenebilmesinin belki tek şansı
olan Avrupa heyetlerinin de bölgeye sokulmayacağı açıkça
söylenmiştir. Hatta Cindoruk, üstüne bir de "gelirlerse
hakaret görürler" türünden ne anlama geldiği malum
bir tehdit de eklemiştir.
Bu noktada DEP, seçimlerden çekilmiş, çekilmek zorunda
kalmıştır.
SOLUN TAVRI AÇIK OLMALIDIR!
Bütün bunların önceden bilinebileceği, öngörülebileceği
söylenebilir. Doğrudur, bunların devrimciler tarafından
öngörülebileceği bir gerçektir ve zaten durum böyledir.
Ama sorun, bütün bunların netleşmesi, olgunlaşması ve
herkes tarafından çıplak gözle görülebilir hale gelmesidir.
Kaldı ki, yasal zeminde, seçme-seçilme zeminindeki bir
parti olarak DEP'in seçim konusunda sonuna dek, son
ışık tükeninceye dek çaba göstermesi de doğaldır. Hem
yasal zeminde bir parti olarak süreçte yer almak, hem
de daha en baştan salt öngörülere dayanarak seçime katılmamak
DEP için doğru bir tutum olmazdı.
Bu ayrı bir tartışmadır.
Ve bu tartışmanın, bugünkü durumda seçimlerdeki tavırla
artık doğrudan bir ilişkisi bulunmamaktadır.
Özellikle yerel seçimlerin biraz özgün niteliğinden
ötürü, çeşitli sol güçler, çeşitli alanlarda, DEP'in
içinde bulunduğu ya da bulunmadığı ilişkiler, ittifaklar
içine girdiler. Bağımsız aday politikasını sürdürenler
olduğu gibi, mevcut bir partinin (sözgelimi SBP) çerçevesinde
seçim çalışması yürütme tavrında olanlar da vardı. Gerçekten
de dün düzen partilerine yedeklenme dışındaki bu türden
her seçenek tartışılabilir durumdaydı.
Ama bugün durum farklıdır. Bugün ortada bir seçim yoktur.
Ortada olan şeyin adı artık seçim değildir.
Bugün sosyalistler, devrimciler hemen ve tereddüt etmeden
DEP'in çekilme tavrını desteklemeli ve halen yürütmekte
oldukları bütün seçim çalışmalarını durdurup bu tavra
katılmalıdırlar. Burada, şunun ya da bunun "kuyruğuna
takılma" gibi kaygılar da yersizdir. Sorun canalıcı
bir noktadadır ve özellikle 21 Mart'a doğru iyice tırmanan
bir süreçte herhangi bir biçimde komplekslerle düşünmek
doğru değildir. Yalnızca 27 Mart değil, bütün bahar
süreci; yalnızca Türkiye değil bütün Ortadoğu coğrafyası
büyük bir kaosa doğru sürüklenmektedir, soruna böyle
bir pencereden bakmakta yarar vardır. Sosyalistlerin,
devrimcilerin desteğinin fiziksel olarak ne ölçüde süreçte
etkili olacağı sorusu bu noktada birincil bir sorun
değildir. Sorun, bugün siyasal bir tutum almak ve bunu
mümkün olan en büyük birlik halinde alabilmektir. Üç
adım ötede kan revan bir kıyım yaşanırken sorunu dar
açılardan ele almak mantıklı olmayacaktır.
DEP'in çekilişi sıradan bir partinin seçimlerden çekilişi
değildir. Yani, DEP, sözgelimi bir İP ya da TSİP değildir.
DEP ile seçimlerde şöyle ya da böyle tavır alan bir
başka devrimci yapıyı da kıyaslamak doğru değildir.
DEP başka bir olgudur ve bugünkü noktada Kürt halkının
bir biçimde siyasal ifadesi haline gelmiştir. DEP'in
çekilişi, Kürdistan boyutunda başlatılmış bulunan hesaplaşmanın
artık düzen sınırları içinde herhangi bir seçeneğinin
kalmadığı bütün kapıların sonuna dek açıldığı anlamına
gelmektedir. Düzen herhangi bir yasal çerçeveyi de tanımamış
ve her türden tepkiyi, skandalı göze alarak katliamcı
politikasını hayata geçireceğini açıkça ilan etmiştir.
İkircikli davranılacak bir durum yoktur. Sosyalistler,
devletin yapmış olduğu "aslında seçimler normaldir
ama DEP kaçıyor..." demogojisinin araçları olmamalıdırlar.
"Terörist Kürtler - İyi Solcular" ayrımıyla
sahte bir görüntünün yaratılmasına alet olunmamalıdır.
Devlet, bir yandan parlemento kuşatmalarıyla, MGK darbeleriyle
seçimler konusunda bütün asgari koşulları ezip geçmekte,
öte yandan ise tüm dünyaya Türkiye'de herşeyin normal
olduğunu söyleyebilmektedir. Böyle bir oyunda bir biçimiyle
de olsa rol almak doğru değildir.
Bütün devrimci sosyalist güçler bir an önce bu haydutluk
karşısında bir dayanışma cephesi yaratmak, bu cepheyi
mümkün olduğunca genişletmek için yollar ve temaslar
aramalıdırlar.
|