Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

 

Fırtına önce Tahtakale'de başladı, devlet katına sonra sıçradı ve o andan sonra, beş-on yıldır yaratılan ekonominin tıkırında gittiği izlenimi tuzla buz oldu. Daha doğrusu bu kez durum sade vatandaşın da görebileceği bir netliğe ulaşıyordu. Doların fırlayışı, dengelerin alt-üst oluşu, düzen politikacılarının telaşı üst üste eklendi... Ortalık iyice karışınca da artık 5-6 yıl sonra ilk kez devlet resmen müdahale edip devalüasyon kararları almak zorunda kaldı.
Böylece durumun "normalleştirildiği" söylendiyse de pek kimse inanmadı. Gerçektende ardından yeni müdahaleler geldi. Dikiş tutmayan para piyasasına yeni yamalar atıldı ve bugün de atılmaya devam ediliyor.
Tabii bu arada, böylesi durumlarda hep olduğu gibi devlet bir-iki zaiyat verdi. Bir yandan "tüyo" iddialarının altında kalan bürokratlar istifaya zorlanırken, öte yandan açıklanan vurgun listeleriyle olay burjuva politikasının malzemesi yapılmaya çalışıldı.
Oysa ne "Tüyo iddiaları" ne de vurguncuların kimler olduğu işin özüne denk düşmüyordu. Kadroların yenilenmesi de bu anlamda çok şeyi değiştirmedi. Olaylar, daha derindeki bir çöküntünün, daha doğrusu derinleşen bir krizin belirtileriydi.
Şubat ayı enflasyon oranı açıklandı örneğin ve bir önceki şubat'a göre iki kat artan oranlar herkesin gözlerini biraz daha açtı.
Sanayi kesiminin sinyalini de geçenlerde TÜSİAD başkanı verdi. Kapanacak fabrikalardan, atılacak işçilerden ve sert grevler döneminin başlayacağından sözeden TÜSİAD başkanı geleceğe yönelik önemli ipuçları sunuyordu.
Bugün durum hâlâ ciddiyetini koruyor ve seçim sonrası yeni bir "24 Ocak" paketinin artık şart olduğundan dem vuruluyor. Tabii arkasından bu türden zor bir paketin "sivil demokrasi"yle pek mümkün olmadığı da ekleniyor. Sopa gösteriliyor ve sınıfın daha kötüsüne düşmektense bütün bunlara uysallıkla razı olması isteniyor.
Sonuçta bütün verilerin gösterdiği gerçek, çöküntünün hiç de geçici olmadığı ve sistemin durumu geçiştirebilecek, kendini onarabilecek esnekliğe sahip olmadığıdır. Çünkü, esasında kriz durumu, ilk bakışta verdiği yanıltıcı görünümün aksine bugünden yarına başlayan ve biten bir olgu değildir. Mevcut olmayan bir kriz, bürokrasinin hataları sonucu ortaya çıkıp belirmemiştir. İşin başından beri zaman zaman dizleri üstüne doğrulan ama bir türlü ayağa kalkamayan bir ekonomi sözkonusudur. Temel taşları hiç bir zaman oturmamış sistem, her küçük sarsıntıyı bir deprem boyutunda hissetmekte ve cilalar çok çabuk dökülmektedir.
Ara sıra kof yükselişler de yaşanır; özellikle parayla oynamak Türkiye tipi ekonomilerin yapısal alışkanlığıdır. Her seferinde hesapsız hükümetler, hırslı politikacılar suçlanır ama gerçekte bu oynamalara sistemin kendisi gereksinim duyar. Sözgelimi enflasyon için hükümetler suçlanır ama sürekli yüksek enflasyonun bir dizi ek kâr doğurduğunu da herkes bilir.
Kof yükselişlerin zıddına dönüşmesi de hem mümkündür hem de zaten çok sık yaşanır. Bir türlü dengeler onarılamaz ve düzen hep bir incecik köprüden geçer gibidir; bunalım korkusu çoğu kez bunalımın kendisinden de büyüktür.
En önemlisi, burjuvazi ve finans dünyasının patronları ve hatta sade vatandaş da bu sürekli kriz durumunun farkındadır; bütün ekonomik yaşam krize endeksli olarak sürer. Herkes, yürünen zeminin çok kaygan olduğunu bilir ve yaşamını böylece ayarlar. İnsanlar alacaklarını-vereceklerini durumun hafifleyeceği beklentisine göre değil, yükselen enflasyona ve sürekli devalüasyona göre biçimlendirirler. Dolayısıyla, herhangi bir hükümetin durumu birazcık olsun hafifletme şansı yoktur. Bu hafifletme için gereken psikolojik atmosfer yoktur, bu atmosfere zemin teşkil edecek bir istikrar beklentisi bulunmamaktadır.
Hele hele bütün bunların üzerine yüzlerce trilyonluk savaş bütçeleri biniyor ve bütün kaynakları silip süpürüyorsa istikrar çok uzak bir hayal gibidir.
Açmazlar açmazlara eklenir, paketlerden sözedilir, paketlerin açılışının "kahramanlık türküleri" ve "askeri marşlar" eşliğinde daha iyi olacağı varsayılır ama çoğu kez bu varsayımın da doğru olmadığı pratikte kanıtlanır.
Yaşanan kaostur ve kaos çözümsüz karışıklık anlamına gelir. Çözüm imkanlarının olduğu yerde karışıklık olsa da kaostan sözedilemez.
O bakımdan da kriz sözcüğü durumu tam ifade edememektedir.
Dolayısıyla bütün bu durumlar ortadayken, değerli Kafaoğlu'nun çöküntüyü Çiller'in beceriksizliğine fazlasıyla bağlayan tavrına çok katılamıyoruz. Bu bize akademik bir yaklaşım gibi geliyor. BARİKAT okurunun, bu açıdan, Kafaoğlu'nun vurguladığı noktaları daha genel bir çerçeve içine oturtarak düşünmesinde yarar görüyoruz.


 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92