Bir
Darbenin Tarihi:
12 Mart
|
12 Mart, Askeri Faşist Diktatörlüğü hedefleyen sonuca
tam ulaşamayan bir darbe olarak oligarşinin tarihsel
sürecinde yerini almıştır.
İki yıl boyunca başta Devrimciler olmak üzere ülkenin
tüm yurtsever-ilerici hatta kısmen "sosyal demokratlarına"
dahi saldırmıştır.
Yegane sorunu, toplumsal muhalefeti sindirmek, işçi
hak ve özgürlüklerini geriletmek, üreticiye uygulanan
taban fiatlarını düşürmek olmuştur.
Üstüne üstlük sermayenin kendi iç çelişkilerini çözümleyememiş,
ancak başka 12'lere devretmiştir.
Evet 12 Mart'ta kurumsallaştırılmaya çalışılan Faşizm
ve Oligarşi içi sömürücü kesimlerin mücadelesi netleşmemiştir.
Tekelci Burjuvazinin sırtında taşıdığı bu yükten kurtulması
ancak 12 Mart'ın yapamadıklarını yapmaya soyunan 12
Eylül'cülere miras kalmıştır.
12 Mart açık faşizminin yarattığı sonuçları şöyle özetleyebiliriz.
- 61 Anayasasında yer alan, o an için emekçi kesimlerin
lehine olan maddelerin çoğu iptal edildi, ya da törpülendi.
- Askeri yargı sivil yargıdan tamamen ayrıldı ve ordunun
elindeki devlet mallarının denetlenmesini gizlilik prensibi
eklendi.
- MGK'nun durumu oldukça güçlendirildi ve sıkıyönetimin
ilanı kolaylaştırıldı.
- Yürütmenin gücü arttırıldı. Zaman zaman sermaye çevreleri
için büyük sorun olan Anayasa Mahkemelerinin iptal ettiği
kararlar yeniden yürürlüğe konuldu.
- Küçük siyasi partilerin Anayasa Mahkemesine başvurma
olanakları elinden alındı.
- Temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve tamamen
yok edilmesi mümkün kılındı.
- Memurların sendika kurması, Üniversite öğretim üyelerinin
ve yardımcılarının düzen partilerine dahi üye olmaları
yasaklandı.
- Bütçeden orduya aktarılan fonlar rekor düzeylere çıkmış,
Ordu ile tekelci sermayenin birbirine eklemlenmesi hızlandırılmıştır.
- l2 Mart sonrası kurulan Askeri vakıflara sermaye çevreleri
astronomik bağış ve olanak açmışlar böylece gerekli
diyetlerini ödemişlerdir.
- İşbirlikçi burjuvazi kaynak gereksinimini de devletin
verdiği teşvik primleri ve fonlarla karşılandı. Bu da
l2 Mart'çıların ganimet üleşiminde işbirlikçi burjuvaziye
sunduğu paydı.
- l2 Mart Faşizmi, işbirlikçi tekelci burjuvazi lehine,
diğer tüm sınıf ve katmanların aleyhine çıkardığı yaptırımlar
doğrultusunda ekonomik sorunlara çözüm bulamadıysa da
biraz olsun nefes almasını sağlamıştır.
Fakat bu soluklanmanın bedelini önündeki on yıllarda,
çok ağır bir şekilde ödemiştir.
Zıtların birliği ilkesi var olan baskıcı ortamda kendini
ifade etmiş ve hakları gasp edilen Türk ve Kürt halkı
iktidara karşı savaşın yeni ve ihtilalci hattı olan
THKP-C saflarında kendini belirlemişlerdir.
THKP-C ve THKO başlatmış oldukları siyasal şiddetin
bir biçimi olan gerilla savaşıyla Oligarşik Diktayı
bunaltmışlardır.
Kitlelerin gözü önünde açıkça yaşadıkları prestij kaybı
nedeniyle, bütün militarist ve faşist kurumlarının olanaklarını
seferber eden Oligarşi silahlı mücadeleyi durdurabilmek
için her türlü çareye başvurdu.
Faşizmin tüm saldırılarına karşı politik ve askeri anlamda
bir mücadele sürdüren THKP-C direnci belirli bir süre
sonunda askeri anlamda yenilgiye uğradı.
THKP-C yaklaşık 1,5 yıl gibi oldukça kısa bir süre içersinde,
oligarşiye karşı, düşmanın gerçek yüzünü ortaya çıkaracak
bir savaşım uygulamıştır.
Siyasi teşhir kampanyası düşmanın olduğu kadar elli
yıllık kurgusu pasifist, revizyonist olan tüm hegemonyalarında
parçalanmasına neden olmuştur.
12 Mart Faşist cuntasının teşhiri ve buna karşı verilen
mücadeledeki konumu bakımından THKO'nun da yürüttüğü
silahlı mücadeleyi ayrıca vurgulamak gerekir.
İşbirlikçi burjuvazinin ürettiği sorunları biraz törpülemek
görevinin üstlenen ve gerçekleştirmeyi tam anlamıyla
beceremediği faşist kurumsallaşmayı 12 Eylüle kadar
erteleyen 12 Mart'ı yaratan koşulları kronolojik olarak
irdeleyelim
1960 yılının ilk aylarında emperyalist mali çevrelerce
hiç de hoş karşılanmayan bir süreç yaşanıyordu.
Emperyalizmin yaratmak istediği yeni sömürge kapitalizm
modeline aykırı olarak, büyük toprak sahiplerinin siyasal
etkinliği artıyordu.
Emperyalizm yerli işbirlikçi burjuvazi ile ticaret burjuvazisinin
desteklemeyi uygun görüyordu.
İktidarda olan Demokrat Parti ile kendini ifade eden
büyük toprak sahipleri, aynı zamanda kurdukları sermaye
şirketleri ile (Akbank vb.) toprak ağalığından mali
ve ticari alana doğru kaymaktaydı.
İş Bankası çevresini oluşturan büyük burjuva kurumlar,
tarım sektöründen gelip siyasi erkin desteğiyle kendi
pazarlarını daraltan bu katmandan oldukça rahatsızlık
duyuyordu.
Sürekli olarak sömürü çarkının içinde olan, köylülük,
işçi sınıfı ve bu kesimlerle birlikte küçük burjuvazi
de değişim ve pazar daralmasından nasibini alanlardandı.
Bu anlamda DP'ye olan tepki CHP içersinde ve onun peşinden
giden bir kuyrukçuluk mantığı oluşturmuştur.
Bu mantıkla 27 Mayıs 1960 darbesine DP'yi savunan Anadolu
Burjuvazisi ve toprak ağaları dışında sistem içinde
pek tepki üretilmemiştir.
Sonuçta 27 Mayıs işbirlikçi tekelci burjuvaziye iç pazar
ve yeni tip sömürgeçiliğin, yukarıdan aşağıya örgütlenmesinde
yegane basamak olmuştur.
Emperyalizmin çeşitli biçimlerdeki müdahaleleriyle çarpık
bir gelişim izleyerek yaşatılmaya çalışan bizim gibi
yeni sömürge ülkelerde ekonomik ve siyasi erk zorunlu
bir denge ve ittifak içine girer.
Egemen sınıflar ittifakı oligarşi; sömürüden pay alma
mücadelesini hızlandırır, keskinleştirir, netleştirir.
Sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin en basit hak arama
ve örgütlenmesi taleplerine dahi tahammül edemez, ve
12 Mart, 12 Eylül gibi sonuçlar yaratır.
Emperyalizm doğasının gereği taşıdığı çelişkiler nedeniyle
de girdiği ülkelerin alt yapısını kendi üretim ilişkilerine
uygun biçimde şekillendirmek ister.
Kendine uygun yapısal tüketim toplumlarının en azından
yeşermesini arzu eder. Bu anlamda da "yardım"
adı altında suni bir tohumlama yapar. Sonuç yeşeren
fide ve alınan hasattır.
64 yılında emperyalist şirketlerin ülkemizden transfer
ettiği 1.94 milyon dolar kâr, 71 yılında 4,44 milyon
dolara yükselmiştir.
Bu işçi sınıfı ve emekçi halklar için daha fazla sömürü,
daha fazla baskı, artı değerin daha fazla talanı demektir.
Oligarşinin gönüllü değil, çarpık kapitalizmin zorunlu
sonucu olan bir ittifak olduğunu yukarıda belirtmiştik.
Oligarşi içindeki bu çelişkilerin; 60'lı yılların başında
yükseldiğini sonra dengelendiğini, 70'li yıllara doğru
yeniden açığa çıkarak 12 Mart faşist darbesinin köşe
taşlarından birini oluşturduğunu görmekteyiz.
Özetle 60'lı yıllar işbirlikçi tekelci burjuvazinin
gelişme ve tekelleşme yıllarıdır.
60 darbesinin emperyalizmin güdümünde açığa çıkması
küçük burjuva reformizminin tepkisine neden olur. Sonuçta
Talat Aydemir ve Fethi Gürcan'ın idamıyla son bulan
potansiyeli iki tane ordu içi ayaklanma olur.
65 seçimlerini tek başına kazanan AP hükümetinde somutlaşan
oligarşinin uzlaşma havası da fazla sürmedi. Başlangıçta
oluşan denge yerini uzlaşmakta zorlanan çıkar çatışmalarına
neden olmaya başladı.
68-69 yılları arasında iflas eden işletme sayısı yaklaşık
%62 arttı. Senet protestoları ve ilan edilen konkordato'lar
krizin boyutunu hayli ortaya koyuyordu.
Tekelci burjuvazinin stoklarının artması, üretmedeki
şişkinlik sermayenin güdükleşmesine ve kullanım değerinin
düşmesine neden olmuştur.
Uygulanan devalüasyonlar da sonuç vermemiş ama yeni
bir takım düzenlemeleri şart koşmuştur.
61 anayasasında bulunan işçi ve emekçilerden yana her
türlü yasa değişmeli ve örgütlülükler talan edilmeliydi.
Burjuvazinin bu süreçteki göreceli güçlenmesi çelişkisi
olan proletaryanın da gündeme gelmesini sağladı.
Oligarşi 61 anayasasında işlev bulmayacağına inandığı
maddelerin, proletarya'nın hak arama mücadelesinde,
ayrıntı düzeyinde de olsa var oluşuna tahammül edemiyordu.
Hele ki iç çelişkilerinin had safaya vardığı dönemde
bu mümkün değildi.
Bu süreçte (1960'lar...) işveren güdümündeki sarı sendika
TÜRK-İŞ'ten kopan ilerici-demokrat bir grup DİSK'i kurdu.
DİSK kurulduğu andan itibaren hızla bir gelişim gösterdi.
DİSK'in güçlenmesi, 15-16 Haziranda devrimcilerin de
büyük desteğiyle gerçekleşen genel grev denemeleri direnişi,
Ege bölgesinde toprak emekçilerinin işgalleri, pamuk
işçilerinin direnişi, Karadenizdeki fındık ve çay üreticilerinin
direnişleri, demokrat aydın kesim arasında sosyalizmin
giderek prestij kazanması, gençliğin Anti-emperyalist
tavırları, 6. Filo'ya yönelik geniş protestolar, yükselen
toplumsal muhalefetin sonuçlarıydı.
Emperyalizmin Vietnam'da, Afrika'da, Latin Amerika ülkelerinde,
hatta Küba'da iyi gitmeyen işleri buraya özel bir önem
kazandırdı.
Gerginleşen Orta Doğu ilişkileri, düzenli güçlü bir
Türkiye gereksinimi doğurdu.
Bütün bunlarla birleşince 12 Mart olayının altında yatan
belirleyici neden, toplumsal muhalefetin yükselişi,
bu yükselişin devrimci bir örgüt THKP-C ile pratik ve
hayat bulmasıdır.
|