Tuzla Demokratik Seçim Platformu'nun Bildirgesi
|
Sevgili Tuzla Halkına!
27 Mart Yerel Seçimleri yaklaşıyor. Bir kez daha burjuva
partileri ve politikacıları, halkı aldatmak ve omuzlarına
basarak kendilerine yeni çıkarlar sağlamak için sahneye
çıkıyorlar. Delege pazarlıkları, ihale kapışmaları,
meclis üyeliği için çıkar çevreleri oluşturma gibi çirkinlikler
şimdiden başlatılmış bulunuyor. Kendisini sosyal demokrat
olarak nitelendiren SHP'den CHP'sine, "Adil düzenci"
olduğunu iddia eden RP'sinden ANAP ve DYP'sine kadar
tüm sermaye partilerinin ne Türkiye'de yaşayan halklara
ne de Tuzla halkına verecek bir şeylerinin olmadığı
artık açıkça ortaya çıkmıştır. Zira bu partiler, köhnemiş
bir düzenin, yani kapitalizmin partileridirler. Demokrasi,
insan hakları, adil düzen, özgürlük, "temiz toplum,"
halk egemenliği gibi kutsal kavramları kullanarak iktidarlara
gelen bu partilerin, sermaye çevrelerinin, sömürücü
sınıfların, emperyalistlerin çıkarlarını savunmada ve
kollamada birbirlerinin benzeri oldukları ve halkların
alın terini göz nurunu bu sömürücü sınıflara peşkeş
çekmede birbirleriyle yarıştıkları artık kimsenin gözünden
kaçmamaktadır.
Türkiye'de bugün çok şey olmaktadır. Demokrasi, insan
hakları, adil düzen ve terör kavramları arasında insanlık
ve gerçekler boğulmak istenmektedir. Tüm düzen partileri
ağız birliği etmişcesine halklara yalan söylemektedirler.
Bu yalan furyasını, basın ve medya araçlarını kullanarak
öylesine boyutlandırmaktadırlar ki, emekçiler, ezilenler
yaratılan bu kaostan gerçeği bulmakta zorlanmaktadırlar.
"Terör" korkutmacasıyla Kürt halkının boğazlanmasına
Türkiyeli emekçilerin seyirci kalmasını arzulamaktadırlar.
Bir halkın en masumane isteklerini, insanca, adil ve
eşit şartlarda kardeşce yaşama isteğini, emperyalist
çevrelerin, Genel Kurmayın ve yürütülmekte olan savaşta
büyük rantlar sağlayan çevrelerin çıkarları uğruna görmezlikten
gelmekte ve bunu kanla boğmaya çalışmaktadırlar.
Düzen partileri birbirlerine o kadar benziyorlar ki,
MGK'nın direktifleriyle boy sırasına girerek emekçilerin
ve çalışanların zararına olacak her yasayı alalacele
çıkarmaktadırlar. Böylece hepsinin ne kadar demokrat,
ne kadar "adil düzenci", ne kadar insan hakları
savunucusu ve ne kadar emekten yana olduğu gün gibi
ortaya çıkmaktadır.
Bu gün Türkiye'nin önemli sorunu olan Kürt sorunu için
yılda 400 trilyon para harcanmaktadır. Bu para işçiden,
esnaftan, köylüden ve çalışan diğer mesleklerden insanlardan
alınmaktadır. Halkların kardeşçe bir arada yaşayarak
refahı için kullanılması gereken bu para, terör bahanesiyle,
Kürt halkının, Türk askerinin ölümüne bir savaşa harcanmaktadır.
Kürtler yurtlarından göç ettirilmekte, köyler boşaltılmakta,
işçi grevleri yasaklanmakta, KDV oranları ve vergiler
arttırılarak başta işçi sınıfı olmak üzere çalışanların
sofralarındaki şeylerden hergün yeni bir şey çalınmaktadır.
Zindanlar düşünce ve bilim adamlarıyla doldurulmuştur.
Namuslu ve bilimden yana olan yazarlar, çizerler, siyasal
parti yöneticileri, sosyalist basın mensupları, terör
demogojisiyle işkencelere ve baskılara uğratılmakta
ve alçakça iftiralarıyla bu çevreler terörist olarak
ilan edilmektedir. O kadar ki, bu köhnemiş kapitalist
düzenin tutarsızlığına zaman zaman eleştiri getiren
kimi burjuva yazarlar bile göz altına gönderilmekten
geri kalmamaktadır. HBB televizyonu muhabirlerinin son
tutuklanmalarında ya da İnter Star'ın 5 günlük yayın
hakkının men edilmesinde olduğu gibi. Gelelim burjuva
basın, kuyruklarına basıldığında gösterdiği feryadı,
halkların kardeşliğinden, emekten yana olan Özgür Gündem
ve Sosyalist Basın için aynı duyarlılığı göstermek bir
yana, Genel Kurmayın direktifleri doğrultusunda suçlu
ilan etme gayretkeşliğine girmektedir.
Açıkça görülüyor: Bu düzen, basınıyla, parlamentosuyla,
siyasal partileriyle yalan üzerine kurulmuştur. Bu kapitalist
düzenin demokrasisi bir avuç sömürücü için vardır. Bu
düzenin partilerinin istisnasız hepsi iktidara gelmiş
ve halklarımıza verdikleri sadece kan ve gözyaşı olmuştur.
Daha önemlisi yolsuzluk, rüşvet, ahlaksızlık, iltimas
bu düzenin ana karekteri olmuştur. İLKSAN DYP'nin, Horzum
ANAP'ın, İSKİ SHP'nin herkesce bilinen yolsuzluklarıdır.
Ya bilinemeyenler? Peki öyleyse "temiz toplum"
vaadlerini bugün bunlar hangi yüzle çıkıp söyleme cesaretini
bulmaktadırlar?
Kağıthane işçilerinin bir yıla yakın haklı direnişi
RP'nin "adil düzenini" açıkça ortaya koymuştur.
Bu düzenin de sermayenin bugüne kadar süregelen düzeninden
farklı olmadığı ve olmayacağı aşikardır. (Ayrıca Türkiyeli
demokrasi güçlerinin kanlı katili olan Türkeş ve avanesini
iktidara taşıyanların aynı adil düzenciler olduğu unutulmamalıdır.
Ve unutmamak gerekir. Son Sıvas katliamının baş tertipçileri
arasında kontr-gerilla ile işbirliği içinde olan bu
adil düzenciler ve kan kardeşleri faşistler yer almaktadır.
Sadece bu kadar mı? Elbetteki hayır. Bu katliamın sorumlulukları
arasında DYP-SHP koalisyonunun ayrı bir rolü ve payı
mevcuttur. Gerçek açıktır. Tüm düzen partileri aynı
kumaştan dokunmuş ve hepside işçilere, emekçilere, çalışanlara
ve ezilen uluslara düşmandır.
"Özelleştirme" politikasında hepsinin aynı
fikirde olduğunu bilmeyen yok. Peki nedir bu özelleştirmeyle
amaçlanan? Birincisi kaynaklar emperyalist sermaye çevrelerine
peşkeş çekilmek isteniyor. Kâr eden KİT kuruluşları
satılarak bir yandan bu pis düzeni sürdürecek finansal
kaynak bulunmaya çalışılıyor, öte yandan işçi sınıfının
kısmen örgütlü olduğu bu alanlarda örgütlülüğü yok edilmeye
çalışılıyor. Böylece dikensiz gül bahçesi yaratılmak
isteniyor. Özelleştirme adı altında yutturulmaya çalışılan
bu durum aslında mülkiyetin biçiminde bir değişiklik
değildir. Zira KİT'ler de birer kapitalist işletmedir.
Ancak yapılmak istenen örgütsüz bir işçi sınıfı yaratmak,
ucuz iş gücüyle, sermayeye ve emperyalist çevrelere
daha çok kâr elde etme imkanı yaratmaktadır.
Sonuç olarak: "Özelleştirme" politikasında,
Kürt sorununda, demokrasi ve insan hakları konusunda,
yerel yönetimler politikasında, tüm düzen partileri
Genel Kurmayın ve MGK'nın direktifleri doğrultusunda
hareket etmekte ve bu noktada hepsinin ipliği pazara
çıkmış bulunmaktadır.
İşte bu siyasal koşullar ve yerel koşullar altında,
biz Tuzla'da yaşayan gerçek bir demokrasiden ve halkın
egemenliğinden yana olan güçler olarak, önümüzdeki seçimleri
düzen partilerine ve kapitalist düzene bir cevap vermek
amacıyla kullanmak için bir araya gelmiş bulunmaktayız.
Bizler, din, dil, ırk, mezhep farkı gözetilmeksizin
Türkiye'de yaşayan tüm emekçilerin kardeşçe bir arada
yaşamaları için, bu militarist sistemin değişmesi gerektiğine
inanıyoruz. Gerçek bir demokrasinin ancak halkın demokratik
yönetimiyle sağlanabileceğine inanıyoruz.
Bizler, acil bir barışın sağlanarak, eşit ve adil koşullarda
halkların kardeşçe bir arada yaşayacağı bir toplum arzuluyoruz.
Artık ne Kürt ne de Türk annelerin çocukları için gözyaşı
dökmesini istemiyoruz.
Bizler artık daha fazla kan dökülmesini istemiyoruz.
Gencecik üniversitelileri kirli bir savaşa sürmek isteyen,
bu yetmezmiş gibi terhisleri durdurarak binlerce askeri
savaşın kucağına atmayı sürdüren katliamcı politikaları
reddediyoruz.
Savaş kışkırtıcılarının çocukları binbir dalevere ile
askerlik bile yapmazken, insanlarımızın pis çıkarlar
uğruna dağlara sürülmesini reddediyoruz.
Bizler, işçi sınıfının ve emekçilerin zararına olan
başta Anayasa olmak üzere tüm çalışma yasalarının ortadan
kaldırılmasının gereğine inanıyoruz. Son olarak gündeme
sokulmak istenen "terör yasası" ve "Özel
İl İdare Yasalarının anti-demokratik ve faşizmin katmerleştirilmesinden
başka bir anlamı olmadığını açıkça ilan ediyor, tüm
emekçileri bu yasalara karşı tavır almaya çağırıyoruz.
Zira bu yasalar, işçinin zaten kuşa çevrilen grev hakkını
tamamen yok ettiği gibi, başta insan haklarına ve demokratik
güçlere açık bir saldırıdır.
Bizlerle dayanışmak, Türk işçisiyle ve emekçisiyle dayanışmak,
ezilen Kürt halkıyla dayanışmak demektir. Bizlerle dayanışmak,
faşizme, militarizme, şövenizme ve fanatizme karşı durmak
demektir. Bizlerle dayanışmak, rüşvetin olmadığı, yolsuzluğun
olmadığı, pazarlıkların olmadığı, halkın bizzat kendisini
yönetmeye aday olduğu bir yönetimle dayanışmak demektir.
Bu amaçlar doğrultusunda Demokrasi Partisi (DEP) çatısı
altında seçime girmeye karar vermiş bulunmaktayız.
YEREL YÖNETİM FELSEFEMİZ ŞUDUR:
1-Biz ilke olarak her türlü rüşveti, yolsuzluğu, iltiması
ve ayrımcılığı reddediyoruz.
2-Biz ilke olarak tüm kaynakları halkın daha güzel ve
çağdaş bir yaşam sürmesi için kullanacağımızı açıkça
ilan ediyoruz.
3- Sermayenin pisliği ve çöplüğü haline getirilmek istenen
Tuzla'nın daha fazla tahrip edilmesine göz yummayacağımızı
ve halkımızın örgütlü gücüyle sermaye çevrelerinin doğayı
tahrip etmesine karşı duracağımızı açıkca ilan ediyoruz.
4- Bölge, mezhep ulus farkı gözetmeksizin tüm emekçilerin
demokratik ve katılımcı bir anlayışla, yöresel sorunları
doğrudan doğruya halkın katılımıyla çözüm arama yoluna
gideceğimizi açıkça ilan ediyoruz.
5- Emekten yanayız. İşçiden, emekçiden, memurdan yanayız.
Sermayeye ve onun tüm çirkef düzenine açıkça karşı olduğumuzu
ilan ediyoruz.
6- Demokratik bir kültürün yerleşmesi ve gelişmesi için,
katılımcı ve demokratik bir kültür faaliyetinin başlatıcısı
ve sürdürücüsü olacağız.
7- İnsan haklarını savunmayı vazgeçilmez görev olarak
ilan ediyoruz.Temel politikamız önce emek, önce insandır!
8- Her türlü hesapcılığı, kayırmacılığı reddediyoruz.
Özelleştirme adı altında halkın değerlerinin müteahhit
firmalara ve mafya teşkilatına peşkeş çekilmesine ilke
olarak karşıyız.
9- Halkın zararına olacak hiç bir faaliyeti kimse bizden
beklemesin. Biz bugünün değil, insanın özgürleşmesi
mücadelesinin savunucularıyız.
10- Bizler, demokratız, yurtseveriz, aydınız, sosyalistiz.
Hep doğruyu, güzeli ve dürüst olanı savunduk. Savunmaya
devam edeceğiz.
TUZLA DEMOKRATİK SEÇİM PLATFORMU.
|