Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

"Gerçek Barış, Demokrasi ve Kendi Kaderini Tayin Hakkı'yla
mümkündür. Aksi halde 'Barış' yeni çatışmalar için
hazırlıktan başka bir işe yaramayacaktır...
"

Kendi Kaderini Tayin Hakkı ile ilgili her tartışmada, ötedenberi bu sorunun kördüğümleştiği ülkeler olan İrlanda ve BASK önemli bir yer tutmuştur. Bask sorunu son aylarda Kürdistan çıkmazıyla ilgili olarak burjuva politikacılarının ağzında gezinirken, İrlanda sorunu ise İngiliz başbakanının "diyalog" üzerine söyledikleriyle yeni bir boyut kazandı. Bir yanda bağımsızlık için mücadele veren IRA eylemlerini sürdürürken, öte yanda bu mücadelede politik-cephesel bir rol üstlenmiş olan SİNN-FEİN siyasi-diplomatik ataklar yapıyor. Bütün bu sürecin daha iyi kavranabilmesine bir katkı olarak SİNN-FEİN'in 1992 yılında hazırlamış olduğu "Barış Programı"nın tam metin çevirisini sunuyoruz. Bir tür "ateşkes çağrısı" niteliği de olan tarihsel belgenin, en azından İrlanda sorununu kavramakta okurlarımıza ve devrimci kesimlere bir kaynak olabileceğini düşünüyoruz.

Özet
1. BARIŞ, savaşın nedenlerini ortadan kaldıracak demokrasi, özgürlük ve adalet koşulları gerektirir.
2. İRLANDA HALKI, tüm diğer uluslar gibi, uluslararası hukuk tarafından tanınan ve tarih boyunca uygulanan ulus olma ve egemenlik hakkına sahiptir, İrlanda'nın bölünmesi, kabul edilen uluslararası normlara karşıdır, ulusal demokrasiye ters düşer ve ülke içinde uzlaşmayı önler.
3. İRLANDA'DAKİ İNGİLİZ YÖNETİMİ, ülke içinde ve uluslararası ölçekte, demokratik yasallıktan yoksundur ye büyük ölçüde baskı ve bölme siyasetine dayalıdır. İngiliz Hükümeti, 1921'de İrlanda'yı bölmekle işlediği tarihi hatayı kabul etmelidir.
4. DUBLİN HÜKÜMETİ, İngiliz Hükümetiyle işbirliği halinde ya da gerekirse bağımsız olarak, ülkenin yeniden birleşmesini sağlamakta ki sorumluluğunu yerine getirmelidir.
5. İRLANDA'DAKİ BİRLEŞME YANLISI AZINLIĞIN, Birleşmiş İrlanda'dan korkması için neden yoktur. Birlikçi Veto'nun geri alınması, İrlanda halkının geri kalanıyla yapıcı bir diyalogun başlamasına olanak sağlayacaktır.
6. İRLANDA'LI CUMHURİYETÇİLER, İrlanda'da ulusal demokrasinin kurulmasında yapıcı bir rol oynamaya kararlıdır.
7. İRLANDA, siyasi ve ekonomik dönüşümler bakımından tarihi bir süreç içinde bulunan Avrupa'nın bir parçasıdır. İngiliz-İrlanda çatışması sürüp giderken bu süreç tamamlanamayacaktır. İrlanda'nın bölünmesi ve İngilizlerin Altı İl üzerinde hak iddiası bir Avrupa sorunudur. Sinn Fein, İrlanda ulusunun tüm kesimlerinin çıkarlarını savunacak demokratik ve egemen bir İrlanda istiyor.
8. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, İrlanda'nın sömürgelikten kurtuluş sürecinde gözlemcilik yapma yetkisine sahiptir. Geçici bir önlem olarak, Sinn Fein Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin, İngiliz Hükümeti'nden, İngiltere'nin İrlanda'da oynadığı rol hakkında yıllık raporlar istemesini ve İrlanda'daki bölünmüşlüğün sürmesinin sonuçlarıyla ilgili bir yıllık dergi yayınını yönetmesini önerebilir.

İRLANDA'DA KALICI BİR BARIŞA DOĞRU
l.Giriş

İrlanda halkının büyük çoğunluğu barışı yürekten istiyor. Bu özlem, halkın dileği olmakla sınırlı kalırsa, gerçekleşemez. Gerçek bir barış süreci, çatışmaya son verilmesinin kendiliğinden kalıcı bir barışa götürmeyeceğinin bilinmesini gerektirir. İrlanda tarihi, bize savaşa son verilmesinin, gelecekteki çarpışmalara hazırlık anlamına geldiğini öğretmiştir. Barış sürecinin, anlamlı ve aynı zamanda uzun süreli olabilmesi için, çatışmanın köklü nedenlerini hedeflemelidir. Çünkü gerçek ve uzun bir barış sürecinin demokrasi ve kendi kaderini belirleme hakkı bağlamında gelişmesi gerektiğine inanıyoruz. Gerçek barış süreci, bu boyutlar üzerinde odaklanmalıdır. Aşağıdaki öneriler, İrlanda'da uzun süredir geciktiğine inandığımız barış görüşmelerine sağduyulu ve gerçekçi katkılarda bulunacaktır. Bu belgeyi, bu görüşmelere katkı olarak sunuyoruz.

2. Ulusal Demokrasi ve Barış
Barış, yalnızca çatışmanın yokluğu anlamına gelmez. Savaş ve çatışma nedenlerini kökünden söküp atmak üzere adalet, demokrasi ve eşitlik koşullarının da varolması gereklidir. Bunun anlamı, savaş ve çatışmanın varolmayışının kendiliğinden kuvvet bulduğu koşulların varoluşudur.
İrlanda halkı, uzun bir süre barışı reddetti. Ülkemizde savaşın olmadığı kısa zaman aralıklarına karşın, güç kazanan ve dayatılan anti-demokratik koşullar bizi uzun süreli çarpışmalara zorladı. İrlanda halkı barışı haketmiştir. Barışı destekleyecek ve sürekli kılacak siyasi yapılara sahip olmayı haketmiştir. Bu yapıların neler olacağına karar verme hakkına sahip olmayı da haketmiştir ve bu yapıların özellik ve pratiğinin İrlanda halkına eşitlik güvencesi getirmesini ve İrlanda halkının tümünün çıkarlarına en iyi biçimde hizmet etmesini sağlamak zorundadır.
İrlanda'da sürekli barış, adalet, demokrasi, fırsat eşitliği ve istikrar aradıklarını ileri sürenler, kesin ve değişmez olan, evrensel olarak tanınan, demokrasi ilkesine kutsallık kazandıran ulusların kendi kaderini belirleme hakkının, bu politik ve toplumsal amaçlara ulaşmanın ve bir kez elde edildikten sonra onları sürdürmenin en güvenilir aracı olduğunu inkar edemezler.
İrlanda halkının kendi kaderini belirleme hakkını kullanmasına izin vermemek İngiliz Hükümeti'nin her zamanki politikasıdır ve bu, bugün de aynıdır. Bu politika, İrlanda'daki çatışmanın en köklü nedenidir. Bu politika ile birlikte bunu sürdürmek için alınan önlemler, İrlanda halkı arasında ve İrlanda ile İngiltere arasındaki ilişkilerin kopuşunun temel nedenidir.
Bu politikanın dayandığı ilkeler, bölme ve baskı yapmadır. Bölme, yalnızca ülkeyi fiziksel bakımdan parçalara ayırmak biçiminde olmakla kalmaz, parçalanan ülkemizin her bir bölgesindeki politikaları belirleyen 1922'deki iç savaşın yolaçtığı bölünmeler de yeniden gündeme getirilir. Eşitsiz bir ayrıcalık sisteminden ve İngiliz Hükümeti'nin çok şey borçlu olduğu "Birlikçi Veto"nun desteğinden yararlanan birlikçiler ve milliyetçiler arasında da bölünme sözkonusudur. Son olarak, milliyetçilerin arasında da en gerçek anlamında, bir çok bölünme vardır.
Kendi kaderini tayin hakkının, bir ulusun dıştan gelen herhangi bir etki sözkonusu olmaksızın ve ulusal birliğe ve toprak bütünlüğüne kısmen ya da tam olarak zarar verilmeksizin kendi toplumsal, ekonomik ve kültürel gelişimini belirlemek üzere, siyasi özgürlükten yararlanma hakkı anlamına geldiği evrensel olarak kabul edilmiştir. Bu ölçütler İrlanda'da gözetilmemiştir. İngiliz Hükümeti'nin İrlanda'ya müdahalesi, yurtta barış, demokrasi, adalet, istikrar ve ulusal özgürlüğün kurulmasını ve daha sonra İrlanda ile İngiltere arasında iyi ilişkilerin gelişmesini sağlayan koşulları yaratan ve destekleyen uluslararası düzeyde geçerli normlara ters düşmektedir. İrlanda Ulusal Toprakları, Altı İl üzerinde egemen olduğunu varsayan İngiliz Hükümeti tarafından parçalara ayrılmıştır. İrlanda halkı Altı İl içinde de, Altı İl ile 26 İI arasında da bölünmüştür. Ulusal birliğin gelişmesine izin vermek şöyle dursun,' İngiliz Hükümeti bu birliği kendi çıkarına bilinçli olarak, bilerek ve isteyerek parçalamıştır. İrlanda'nın toplumsal, ekonomik ve kültürel gelişimi kesintiye uğratılmış, durdurulmuş ve aşındırılmıştır.
İngiliz Hükümeti tarafından İrlanda'nın ulusal birliğini bile bile parçalamak amacıyla kötüye kullanılan Birlikçi Siyasi Veto, İngiliz Hükümeti'nin Altı İl üzerindeki egemenliğini sürdürebilmesinin temelini oluşturmuştur.
İngiltere Hükümeti'nin, politik, toplumsal ve ekonomik ayrıcalıklar sistemi yardımıyla İrlandalı protestan ve katolikler arasındaki politik bölünmeyi kışkırtması, Altı İlde birlikçi ve İngiliz yanlısı geleneği güçlendirmiştir. Birlik yanlıları, İngiliz yönetiminin sürmesini istiyor. Birçok neden arasında ayrıcalıkların sağladığı çıkarların korunacağının anlaşılması da var. Birlikçiler (ve onların şiddete olan yetenekleriyle sözümona kan gölü senaryoları) İrlanda'daki sürekli varlığının en başta gelen nedeni olarak İngiliz Hükümeti tarafından destekleniyor.
Birlik yandaşlarının bugünkü savunucuları İrlanda ulusunun %20'sini temsil eder. Bu bir ulusal azınlık demektir, önemli bir azınlıktır, ama ne de olsa, yine de azınlıktır. Bir ulusal azınlığa, ulusal bağımsızlık ve egemenlik konusunda veto hakkı tanımak, ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkına ters düşer. Ulusun geri kalanından ayrı, bağımsız bir kesim olan ulusal azınlığa, ulusun kaderini belirleme hakkının yerilmesi, kendi kaderini belirleme ilkesinden sapmadır. İngiliz Hükümeti'nin politikası, siyasi görüşlerde bölünme yarattı ve bunu sürdürdü. Bu bölünme, bir yanda apaçık biçimde ulusal çoğunluğu oluşturan Ulusal Görüş taraftarları ve öteki yandaysa ulusal azınlığı oluşturan İngiltere taraftarları olmak üzere iki kamp biçiminde ortaya çıktı.
İngiliz Hükümeti'nin politikası, keyfi biçimde ve baskı yoluyla, ulusal çoğunluğun ulusal ve demokratik haklarına karşı, ulusal azınlığı oluşturan Birlik yanlıları topluluğunun siyasi görüşlerini destekler.
Bir halk siyasi görüş bakımından bölündüğünde, demokratik ilke, özellikle ulusal haklar gibi temel haklar sözkonusu olduğunda, çoğunluğun haklarının korunmasını gerektirir.
Bağımsız bir İrlanda'da, birey olsun, önemli bir ulusal azınlık olsun, Birlik yanlıları yalnızca desteklenebilir olmakla kalmayıp desteklenmesi zorunlu olan demokratik haklara sahiptir. Bu bir demokratik normdur. Bu, barış ve istikrarın öğelerinden biridir.
Yine de bu haklar, tüm İrlanda halkının ulusal hakları konusunda bir vetoya dönüşecek kadar genişletilmemelidir.
Üstelik de, Birlikçi topluluğun elinde tuttuğu veto hakkı sınırlıdır. Tapu senedi, Westminster ve Downing Street politikacılarının elindedir. Birlikçi Veto, aslında, Altı İl ve 26 İl devletlerinin halk nüfuslarını kendi kafasına göre uyduran ve yüzölçümlerini dikte eden İngiliz Hükümeti'nin, seçim bölgelerini çıkarına göre ayarlama oyunundan başka bir şey değildir. Bu oyunun tarihteki ve bugünkü amacı, İrlanda'nın sonsuza dek birleşmesine karşı dikilen engelleri ayakta tutmaktır. İrlanda'nın birleşme isteği, tüm genelgeçer demokratik görüşlere uyar. Buna karşın, temelde çiğnenmiştir. Altı İl devletinin yolaçtığı eşitsizlikler, onun varoluşunun kaçınılmaz sonucudur. Eşitsizlik, adaletsizlik ve istikrarsızlık, ekonomik, toplumsal ve politik ayrıcalık sistemi temeli üzerinde kurulan bir devletin Ödemek zorunda olduğu bedeldir. Bu devlet varoldukça, bu bedel talep edilmeli ve ödenmelidir.
Bu bölünmenin sorumluluğu, bu bölünmeyi tertiplemenin, kışkırtmanın ve sürdürmenin sorumluluğu İngiltere Hükümeti'ne aittir. Bölünme için ileri sürülen bahaneler, yani ulusal azınlığın İrlanda'da İngiliz yönetiminin sürmesini istemesi, ulusal çoğunluğun açıklığa kavuşan istekleri karşısında geçersizdir.

3. İrlanda'nın Egemenliği
Bölünmeden önceki ve sonraki kuşaklar boyunca, İrlanda halkı ulus olma hakkını, ulusal bağımsızlığını ve egemenliğini ısrarla istemiştir. İrlanda halkının ulus olduğu, bağımsız ve egemen olduğu aşağıdaki tarihi belgelerle doğrulanmıştır.

A. Cumhuriyetin İlanı, 1916
"İrlanda halkının İrlanda'ya sahip olma, İrlanda'nın kaderini hiçbir kısıtlayıcı bağ olmaksızın kontrol etme ve egemenlik hakkını ilan ediyoruz. Bu hak üzerinde ısrar ederek ve tüm dünyanın önünde bu hakka sahip olduğumuzu öne sürerek İrlanda Cumhuriyeti'ni bağımsız ve egemen bir devlet olarak ilan ediyoruz."

B. First Dail'in Bağımsızlığının ilanı, 21 Ocak 1919
"Yeni tarihi dönemin eşiğinde, 1918 Aralığındaki genel seçimlerde, İrlandalı seçmenlerin ezici çoğunluğu, İrlanda Cumhuriyeti'ne kesin bağlılıklarını açıklamak için ilk kez olanak bulmuşlardır. İrlanda halkının Ulusal Parlamento'daki seçilmiş temsilcileri olan bizler, İrlanda ulusu adına, İrlanda Cumhuriyeti'nin kuruluşunu onaylar, kendimiz ve halkımız adına bu açıklamanın bizim emrimizle etkili olması için elimizden geleni yapacağımıza yemin ederiz. İrlanda halkını bağlayacak yasaları yapma iktidarına ancak İrlanda halkının seçilmiş temsilcilerinin sahip olduğunu ve bağlı olduğu tek parlamentonun İrlanda Parlamentosu olduğunu kabul ediyoruz. İrlanda'da bir yabancı hükümetin ulusal haklarımızı çiğnemek anlamına geleceğini, buna asla katlanamayacağımızı resmen açıklıyor ve İngiliz Garnizonu'nun ülkemizden çekilmesini talep ediyoruz."

C. 1937 Anayasasında tanımlanan Ulus kavramı:

Madde 1. İrlanda ulusu, bundan böyle kendi hükümet biçimini seçmede, başka uluslarla ilişkilerini belirlemede, kendi yetenek ve geleneklerine uygun biçimde politik, ekonomik ve kültürel yaşamını geliştirmede vazgeçilmez ve feshedilemez egemen haklara sahip olduğunu doğrular.
Madde 2. Ulusal topraklar tüm İrlanda Adası ve karasularıdır.
Madde 3. Ulusal toprakların birleşmesini askıya alarak ve bu anayasayla kurulan hükümet ve parlamentonun tüm bu topraklar üzerinde yasama yetkisine zarar vermeksizin, bu parlamentonun çıkaracağı yasalar Saprstat Eireann (Özgür İrlanda Devleti) yasaları gibi, aynı yüzölçümü üzerinde geçerli olacak ve aynı uygulanabilirliği taşıyacak ve ülke dışında aynı ölçüde etkili olacaktır. .

D. 10 Mayıs 1949'da, Dublin'de, Leinster House'da, seçimle işbaşına getirilmiş temsilcilerin oybirliğiyle kabul ettiği bildiri:
"İrlanda halkının ulusal toprak birliği ve bütünlüğüne sahip olma hakkını yeniden resmen onaylayarak, "İrlanda halkının kendi hükümet biçimini seçmede ve demokratik kurumları aracılığıyla, dışarıdan hiç bir müdahale olmaksızın, ulusal siyasetle ilgili tüm sorunlar konusunda karar vermede egemenlik hakkım yeniden doğrulayarak, "İngiliz Parlamentosu'nun, bu haklan çiğneyerek İrlanda'nın toprak bütünlüğünü etkileyen yasalar çıkarma iddiasını tanımayarak ve "İrlanda halkının, ülkemizin haksız ve anormal biçimde bölünmesine karşı mücadeleyi başarılı bir sonuca varana dek sürdürme kararlılığını ısrarla belirterek:
"İngiltere Parlamentosu'nda İrlanda'nın şimdiki bölünmüşlüğünün onaylanması ve sürdürülmesinin tartışılmasına karşı öfkeli protestosunu kayda geçirir, ve "İngiliz Hükümeti'ni, Kuzey Doğu Bölgemizdeki Altı îl'in sürüp giden işgaline son vermeye ve böylece İrlanda'nın birliğinin yeniden kurulmasını sağlamaya ve iki ulus arasındaki ezeli farklılığı ortadan kaldırmaya çağırır."

E. Dublin'de Dışişleri Bakam, Dr. Patrick Hülery'nin 1969'da, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 'ndeki konuşması:
"Altı İl, İrlanda Adası'nın ayrılmaz bir parçası ve tarih boyunca evrensel olarak bir bütün gözüyle bakılmış olan ülkenin önemli bir kısmıdır. İrlanda'nın tarihsel bütünlüğü o denli apaçık bir gerçektir ki, tartışılmaz bile. İrlanda ulusunun, İrlanda'nın tamamını kontrol etme hakkı, İrlandalı kadın ve erkeklerin yüzyıllar boyu ardarda gelen kuşaklarınca gözetilmiştir ve İrlanda halkının hiç bir sözcüsü bu gerçeği tekrarlamaktan vazgeçemez. Büyük Britanya temsilcisi, kuşkusuz bu hakkın ortaya konduğu günden bugüne dek kesintisiz olarak desteklendiğinin ve bundan asla ödün verilmediğinin, İngiliz Hükümeti'nin tek yanlı bir eyleminin, doğanın ve tarihin tek kıldığı bir bütünü parçalayabileceğinin farkındadır."
"Bölünmeye neden olan, İrlanda ulusu içindeki karşıt düşünceli bir azınlığa ödün vermeyi amaçlayan İngiliz Hükümeti'dir. İrlanda, 1920'de, İngiltere Parlamentosu'nun çıkardığı, fakat hiç bir İrlandalının oy kullanmadığı, hazırlanmasında ne Kuzey'in, ne de Güney'in rol oynadığı bir yasa gereğince bölünmüştür."

F. Yeni İrlanda Forumu, Mayıs 1984
"Forum'un gerçekleşmesini istediği politik birleşmenin özel yapısı, anlaşma ve özgür irade temeline dayalı, tüm adayı kapsayan ve hem Birlikçiler'in hem de' Milliyetçilerin kimliklerini koruyup gözetmeyi geri dönülmez biçimde güvence altına alan, bölünmez bir devlettir.
"Bölünmez devlet, bir hükümet ve tüm ada halkının seçerek iş başına getirdiği bir parlamento aracılığıyla İrlanda Adası'nı tek bir bütün olarak yönetecek ve İrlanda'daki iki farklı kimlik ve geleneği anlaşma yoluyla birleştirmeye çalışacaktır. Tarihte, 1920 yılına dek, İrlanda tek bir bütün olarak yönetilmişti ve 1801 Birleşme Yasası gereğince, anayasal olarak, ayrı ve kuramsal bakımdan eşit haklara sahip bir krallıktı. Böyle bir devlet, yeni bir anayasa gerektirecek kadar büyük bir anayasal değişim anlamına gelir."

G. Hillsborough Anlaşması, Kasım 1985
İrlanda Anayasası'nın en üst düzeydeki yorumcusu olan Dublin Yüksek Mahkemesi, geçenlerde Mc. Gimpsey ve İreland and Others'da, Hillsboroug Anlaşması'ndan önceki yasa tartışmalarında, İrlanda Anayasası'nın 2. Maddesinin politik bir istek ya da talep olmayıp bir "yasal hak talebi" olarak yorumlanması gerektiğine karar vermiştir. Yüksek Mahkeme, hiç bir İrlanda Hükümeti'nin bu talebi herhangi bir yasal araçla reddedemeyeceğini ve Hillsboroug Anlaşması'nın, İrlanda'nın (ya da İrlanda halkının) İngiltere'ye ulusal toprakların herhangi bir parçası üzerinde kontrolünü sürdürme hakkı tanımadığını savunmuştur.

4. Uluslararası Hukuk ve İrlanda'nın Demokratik Hakları
İrlanda'nın yeniden birleşme, bağımsızlık ve egemenlik hakları -tümüyle İrlanda halkının kendi kaderini belirleme hakkı- artık uluslararası hukukun kabul ettiği ilkeler tarafından evrensel olarak desteklenmektedir. Kendi kaderini belirleme hakkı, 1966 yılında imzalanan iki Birleşmiş Milletler anlaşmasıyla, yani Uluslararası İnsan Hakları ve Siyasi Haklar Anlaşması ve Uluslararası Ekonomik, Toplumsal ve Kültürel Haklar Anlaşması ile kabul edilmiştir. Her iki anlaşmanın da 1. maddesinde şunlar yazılıdır:
"Tüm halklar kendi kaderlerini belirleme hakkına sahiptir. Bu hakka dayanarak ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmelerini belirlerler."
Birleşmiş Milletler Beratı'na uygun olarak ülkeler arası işbirliği ye dostça ilişkilerle ilgili Uluslararası Ülkeler Bildirisi'nde şunlar açıklanmaktadır:
"... tüm halklar, dışarıdan hiç bir etki altında kalmaksızın, siyasi statülerini özgürce belirleme ve ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişimlerini sürdürme hakkına sahiptir ve her devlet, Berat'ın koşullarına uyarak bu hakka saygı göstermekle görevlidir."
Bölünme, Birleşmiş Milletlerin Sömürge Halklar ve Ülkelerin Bağımsızlığını Güvence Altına Alma Bildirisi'ne de apaçık biçimde ters düşmektedir. 6. maddede şunlar yazılıdır:
"Bir ülkenin ulusal birliğini ya da toprak bütünlüğünü kısmen ya da tümden bozmaya yönelik herhangi bir girişim, Birleşmiş Milletler Beratı'nın öneri ve ilkeleriyle bağdaşamaz." Bu tutum, 9 Temmuz 1975'te, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı Kapanış Bildirisi'nin (a) maddesinde, "Katılan Devletler Arasındaki Yönlendirici İlişkilerin İlkeleri Hakkında Açıklama" başlığı altında açıkça belirtilmiştir:

VIII. Bölüm. Halkların eşit hakları ve kendi kaderlerini belirleme hakları; "Toplantıya katılan devletler, her zaman Birleşmiş Milletler Beratı ilke ve önerilerine ve devletlerin toprak bütünlüğüyle ilgili olanları da dahil, uluslararası yasa normlarına uygun davranarak halkların eşit haklarına ve kendi kaderlerini belirleme haklarına saygı göstereceklerdir.
"Eşit haklara sahip olma ve kendi kaderini belirleme hakkı sayesinde tüm halklar her zaman tam bir özgürlükten yararlanma, dışarıdan gelecek hiç bir etki altında kalmaksızın istedikleri zaman iç ve dış politik statülerini belirleme ve siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişimlerini istedikleri biçimde sürdürme hakkına sahiptir.
"Toplantıya katılan devletler, aralarında olsun, diğer devletlerle olsun, dostça ilişkilerin gelişmesi için halkların eşit haklardan yararlanması ve kendi kaderini belirlemesi ilkelerini etkili biçimde uygulamalarının evrensel önemini kabul eder ve bu ilkelerin herhangi bir biçimde çiğnenmesinin, önlenmesinin önemini de göz önünde bulundururlar."

5. İngiliz Yönetimi: Bölme ve Baskı
İngiltere'nin İrlanda'yı yönetmesi, bölme ve baskı temeline dayanır. İngiliz yönetiminin sürmesi yararına, ada halkı arasında bile bile oluşturulan bu bölünme, 20.yy'da ortaya çıktı. İngiliz Hükümeti'nin İrlanda'yı bölmesi ulusal birlikte ilk parçalanmaya yolaçmakla kalmadı, buna Altı İlde ve 26 İlde yaşayanlar arasındaki bölünmeyi de ekledi, hatta milliyetçiler arasında bile bölünmelerle sonuçlandı. Klasik sömürgeci böl ve yönet stratejisi, İrlanda ulusunu farklı yönlere yöneltti. Etkisi, bölünmenin nedenleri karanlıkta kalırken, sonuçları açıkça görünecek biçimde ortaya çıktı.
Bugünkü propaganda, bunu onursuzluk değil modaya uygun bir davranış sayar, bu bölünmeleri, kendi iradeleriyle ortaya çıkmış, özgür düşünceli birimler olarak kabul eder. İngiliz Hükümeti'nin yarattığı bu bölünmeler, üç ilişki türüyle açıklanmaya çalışılır: Altı İldeki iki topluluk arasındaki ilişkiler, Altı İl devletiyle 26 İl devleti arasındaki ilişkiler ve Dublin ile Londra arasındaki ilişkiler. Bu yaklaşım dikkati çatışmanın temel nedeninden uzaklaştırmaktan başka bir şeye yaramaz. Temel neden, İrlanda'da İngiliz varlığıdır. Ancak bu neden tam olarak ve zorla ortadan kaldırıldıktan sonra, İrlanda halkı, İrlanda'da ulusal birleşme ve demokratik uzlaşma yönünde ilerlemeye başlayacaktır.
İngiliz yönetiminin sürmesi için temel koşul olan İrlanda ulusunun bölünmesi, İngiliz güçlerinin tehdidine ve kullanılmasına dayanır. Bölünme, İrlanda halkına "derhal korkunç bir savaş çıkaracağız" tehdidi altında dayatıldı. Altı İl devleti, kuruluşundan beri, varoluşunu sürdürmek için askeri ve paramiliter güçler ve boyun eğmiş adalet mekanizması yüzünden zorla kabul ettirilen bir baskı sistemine bağlı kılındı. Anormal bir "sürekli olağanüstü hal" bir tür norm olup çıktı.
Yirmi yıldır, baskı yöntemleri, İngiliz yönetiminin başlıca aracı olmuş, yönetilenlerin özgür iradesinin yerini, yönetenlerin zor kullanması aldı. Bu süre içersinde, 30.000'den fazla askerden oluşan İngiliz güçleri, bir işgal ordusu gibi İrlanda'ya çıkarma yaptı. 3000 kadar kişi öldürüldü ve 30.000'den fazlası yaralandı. İngiltere'de olsaydı, bunun anlamı 10.000 ölü ve bir milyon yaralı olacaktı.
Bugün İngiltere'nin, İrlanda'nın sürekli bölünüşünü haklı çıkarmak için ileri sürdüğü tek kanıt, Altı İl'de yapay biçimde oluşturulan Birlikçi azınlığın istekleridir. Bir de buna İrlanda'nın yeniden birleşmesiyle ilgili dehşet verici bir "kan gölü" senaryosu eklediler. Daha önce de gördüğümüz gibi, bu iddialardan hiç biri, uluslararası hukuka dayanmaz ve kesin de değildi. Bu bilindiğine göre, İngiliz Hükümeti ve İngiltere Emek Partisi konumlarını da elverişli duruma getirmeyi amaçlamaktadırlar. Peter Brook, İngiltere Hükümeti'nin İrlanda'daki bölünmüşlüğü sürdürmekten "hiçbir bencil çıkarı olmadığını", yalnızca barışı korumaya çalıştığını öne sürdü. Emek Partisi daha da ileri giderek, İrlanda'da "özgür iradeye dayalı bir birim" yaratıldığını öne sürmektedir. Bu iki iddianın ne denli doğru olduğunu görebilmeliyiz ama daha önemlisi, başarısızlığa uğrayan bölme politikasının ötesinde her türlü hareket konusunda, yapay olarak oluşturulan ve desteklenen Birlikçi Veto'nun partizanca kabulüyle işlenen kusur sözkonusudur. Peter Brooke, İngiliz Hükümeti'nin İrlanda'da kalmakta "hiç bir bencil çıkarı bulunmadığı" iddiasını onun daha başka sözleriyle karşılaştırmamız gerekir.
Brooke şöyle demiştir:
"Şimdiki hükümeti destekleyen parti, Muhafazakar ve Birlikçi Parti'dir, başbakansa parti başkanı olarak, görüşlerinin Birlik'in taraftar olduğu görüşler olduğunu açıkça belirtmektedir. Muhafazakar Parti, Kuzey İrlanda'nın Birlik'in bir parçası olarak kalmasını istemektedir."SDLP lideri John Hume, Brooke'un "hiç bir bencil çıkarın sözkonusu olmadığı" anlamına gelen sözlerinden, İngiltere'nin "tarafsız" olduğu ve Birlikçileri İrlanda'nın birleşmesine ikna etmeye çalışanların safına İngiltere'nin de katılmasının milliyetçilerin tutumuna bağlı kaldığı sonucunu çıkarmıştır. Brooke ise, bunun "eğer İngiliz Hükümeti ikna etmeyi amaçlayan bu sürecin bir parçası olarak düşünülüyorsa, bu yanlış bir analizdir" demiştir. Muhafazakar Parti olsun, Emek Partisi olsun ya da koalisyon olsun, İngiliz Hükümeti'nin yakın gelecekle ilgili resmi tutumu, Londra ve Dublin hükümetleri arasında 1985'te imzalanan Hillsborough Anlaşması'nın l (a) maddesinde açıkça görünmektedir: "İki hükümet, a) Kuzey İrlanda'nın statüsündeki herhangi bir değişmenin, ancak Kuzey İrlanda halkının çoğunluğunun rızasıyla meydana gelebileceğini doğrular." İngiliz konumunun sürekli iki yanlı kaldığı siyasi gerçeği, bu resmi tutuma dayanır. İrlanda'da bölünmenin sınırları böyle bir çoğunluğu olanaksız kılacak biçimde çizilmiştir. Hillsborough, bu konumu yalnızca onaylamaktaydı. Fianna Fail lideri Charles Haughey, bu anlaşmayı o zamanlarda, haklı olarak bölünmenin "demir sürgüsü" diye nitelendirmiş ve İngiliz Hükümeti bakanlarından Tom King, "pratik bakımdan, sonsuza dek, hiç bir zaman birleşmiş bir İrlanda olamayacağı" anlamına geldiğini belirtmişti, İngiltere'de partilerin, kamuoyuna yaptığı" hiç bir bencil çıkarın sözkonusu olmadığı" ve "rızaya dayalı birlik" gibisinden açıklamalar, İrlanda halkının çoğunluğunun isteğine aykırı olarak, 70 yıl önce, Westminster'in İrlanda'yı şiddet yoluyla bölmesine saygınlık yaldızıyla kaplı bir kılıf geçirme girişiminden başka bir şey değildir. Fakat halkın politik görüş, bölünmeye son verme sorumluluğunun, büyük ölçüde İrlandalı milliyetçilere düştüğü, onların bunu kendi güçleri ve İrlanda'nın yeniden birleşmesinden en iyi biçimde çıkar sağlayacağı inancını Birlikçiler'in büyük bir yüzdesine aşılama yeteneği sayesinde başaracakları biçimindedir. Fakat bu, tümüyle Westminster tarafından tezgahlanan, fakat zararlı sonuçlarına tüm İrlanda halkının katlandığı bir durumun çözümlenmesi sorumluluğunu başkasının üzerine yıkmak üzere yapılmış yüzeysel bir girişimden başka bir şey değildir. Ne denli çoğunlukta olursa olsun, halkın siyasi görüşü, bu gerçeği değiştiremez. İngiltere Hükümeti için. Altı İl'i yönetme siyasi stratejisi alanında gerçek değişimler görüldü. 1973'ten beri, bu strateji, bölünme için İrlandalı milliyetçilerin, Dublin Hükümeti'nin ve SDLP'nin etkin desteğini kazanmayı hedefler. 1973'teki Sunningdale Anlaşması, 1974'teki güç dağılımı yasası, 1985'te imzalanan Hillsborough Anlaşması ve 1991'de Brooke'un konuşmaları yeniden gözden geçirilmelidir. Bunların tümü, siyasi bir amaç olarak bölünmenin sürdürülmesi için kullanılan araçlardır. Bunların tümünde, bölünmenin sonuçları incelenmekle birlikte, anlaşmazlık ve çatışmaların köklü nedenlerine hiç dokunulmamaktadır.
1969'da Dublin Hükümeti, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne yazılan bir mektupta, haklı olarak İngiliz askeri birliklerinin müdahalesi "...barışçı koşulların yeniden kurulmasını amaçlar ve kesinlikle uzun süreli olmayacaktır" sözlerinin yanlış olduğunu belirtmişti. Bölünmeden önce de, sonra da bu görüş egemendi ve bu şimdi de böyledir. İrlanda'da İngiliz yönetimi ve çatışma aynı anlamdaydı ve bu şimdi de böyledir.
Bugün, İrlanda'da barış diyen pek çok ses yükseliyor. Ama yine de, çatışmanın kaynağını ortadan kaldırmak şöyle dursun, bunun ne olduğunun açıkça belirlenmesi için bile hemen hemen hiç bir siyasi irade gösterilmiyor. Gerçekte savunulan barış değil, bölünmeyi siyasi temellere oturtmak ve sürekli kılmak için uygulanacak bir programdır. Barış yalnızca savaş ya da çatışma olmaması demek değildir. Barış, daha önce de belirttiğimiz gibi, savaş ve çatışmanın nedenlerini ortadan kaldıran koşulların da varolması anlamına gelir. Sürekli bir barış ancak böyle bir temele dayanır. Bölünme genelgeçer demokratik ilkeleri çiğnemekle kalmaz, evrensel olarak kabul edilen standartların hiç biriyle de bağdaşmaz.

Bölünmenin Toplumsal ve Ekonomik Sonuçları
Siyasi çatışma ve bölünmeyle güçlenen sekter düşünce ayrılıklarından başka, toplumsal ve ekonomik sonuçlar da Güney ve Kuzey bölgelerinin çalışan halkı için çok zarar vericiydi. New İreland Forum'da şunları okuyoruz:
"Adanın bölünmesinin, özellikle ticaret ve bazı bölgelerin gelişmesi açısından bedeli yüksek oldu. Fakat genellikle, küçük bir adada, sorunları ve kaynakları dağıtarak, iki ayrı ekonomi siyaseti uygulayan yönetimler de ekonomik koşulları ağırlaştırdı. Kuzey bölgesi, doğal bir ekonomik ya da yönetsel birim değildi ve birleşik planlama ve sermaye yatırımı program hazırlıkları olmaksızın, her iki kesim için tek bir politika yerine farklı yaklaşımlar sonucunda adanın geri kalanından ayrılması, çok ağır ekonomik sonuçlar getirdi... Buna ek olarak, resmi ve özel düzeyde çabalar iki kat artmış, fakat ulaşım, turizm ve enerji sektörleriyle eğitim ve sağlık hizmetlerinde ekonomik denge kurulamamıştır."
Yine bölünme, iş yaşamında eşitsizliğe yol açmış (Birlikçiler çoğunluklarını sürekli kılmaya çalışmışlardı) ve her yıl "güvenlik" için milyonlarca pound ziyan edilmiştir. İki farklı ekonomi, her iki devlette de sanayide geri kalmışlığı, işsizliği, göç ve yoksulluğu birlikte getirmiştir, oysa ki bunlar 32 İl'de de Avrupa normlarından oldukça yüksekti.
Bölünme, toplumsal geriliğin tüm İrlanda'yı etkisi altına almasına yolaçmıştır. Her biri adanın en tutucu unsurları tarafından yönetilen iki devletin yaratılması, toplumsal ilerlemeyi yıllarca geriye itmiştir. İki devlette de kadınların durumu, boşanmanın yasaklanması, iki devlette de, bugün bile, eğitim, sağlık ve öteki halk hizmetleri alanlarında kilisenin kontrol derecesinin artması, bölünmenin kolaylaştırdığı durgunluğun daha başka belirtileridir. Yeni Birleşik İrlanda, zorunlu olarak demokratik ve çoğulcu olacak, inanç özgürlüğüne, bireysel tercih özgürlüğüne saygı gösteren, hoşgörülü, açık düşünceli bir toplumun gelişimine izin verecektir. İrlanda'nın bölünmesinin demokrasiye ters düştüğü gerçeğinin bilinmesi ve kabul edilmesi, bir çözüme varmanın hareket noktasıdır. En önemlisi, barışı kendi kendine yeter kılabilecek demokratik bir çözüme varılması, bu gerçeklerin İngiliz Hükümeti'nce kabul edilmesine bağlıdır. Bu başarılamazsa, İngiliz Hükümeti'ni, bölme siyasetinin başarısızlığa uğradığı ve İrlanda halkının tüm olarak kendi kaderini belirleme hakkının tanınmasının tek gerçekçi seçim olduğu gerçeklerinin mantığına uygun davranmaya yöneltecek yeterli politik baskı uygulanmalıdır. Gerçek anlamda barış görüşmeleri yapılacaksa, bunlar ele alınacak temel gerçeklerdir. Ancak bu bağlamda, bizi uğraştıran tüm öteki sorunlar üzerine yapılacak tartışmalar, anlamlı bir biçime bürünebilir ve gerçekçi biçimde bunlara çözüm arayabilecek siyasetler ve önlemler üretebilir.

6. Demokrasi ve Barışın Koşulları
İrlanda'da barışı aramak herkesin görevidir. Bu, özellikle siyasi partiler, kiliseler, sendikalar, sanayi kuruluşları, kadın hareketi, kültür kurumlan ve medya gibi toplumsal örgütlere düşen bir sorumluluktur. Bu, özellikle iki "egemen" gücün, Londra ve Dublin'in sorumluluğudur. Zorunlu değişimi gerçekleştirebilecek güce sahiptirler. Bugünkü küresel bakış açısından bu aynı zamanda uluslararası bir sorumluluktur.
Barış, yalnızca bir özlemse, ya da halkın bir talebi olarak dile getiriliyorsa yararı sınırlıdır. Barışın elde edilmesi, bir barış sürecini gerektirir. Barış, temel taşı ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkı olan demokrasi temeline dayanmalıdır. Ulusların kendi kaderini belirleme hakkının kullanılması, tüm başka hakların istenmesi, kullanılması ve savunulmasını sağlayan çekirdektir. Barışı amaç olarak öne süren herhangi bir inisiyatif konusunda yargıya varmanın ölçütü, ulusların kendi kaderini belirleme hakkının kullanılacağı koşulların gerçekleşmesini ne dereceye kadar vaadettiğidir. Çatışmaya son vermek, tek başına barış değildir. İrlanda deneyiminde, barışın tarihini belirleme yerine, yalnızca bir bekleyiş dönemi sözkonusudur -çatışma on yıl kadar ya da bir kuşak değişimi süresince ertelenmiştir. Amaç, elbette ki çatışmaya son vermek olmalıdır. Fakat, kalıcı bir değer taşıması için, çatışma nedenlerini ortadan kaldıran bir barış süreciyle bağlantılı olmalıdır. İrlanda'daki İngiliz yönetimi ve çatışma eş anlamlıdır. İrlanda'daki İngiliz yönetimiyle barış birbiriyle bağdaşamaz. Ada halkının uzun, trajik ve acı deneyimi, bunu tam, kesin ve çürütülemez biçimde doğrular. Sonuçta, İrlanda'da sürekli barış koşullarının yaratılması, gelecekteki bir tarihte İrlanda'da siyasi denge durumuna İngiliz müdahalesi olasılığının ortadan kaldırılmasını içermelidir. Barış koşulları getirmek için gerekli öğeler şunlardır:
(i) Bölünmeye son vermeyi kendine siyasi amaç edinen bir İngiliz Hükümeti;
(ii) Aynı siyasi amacı güden bir Dublin hükümeti;
(iii) En kısa zamanda, en büyük çoğunluğun özgür iradesini kendi yanına çekerek ve her tür zararı en azına indirerek, ortak amaçlarına ulaşmak için İngiliz ve Dublin hükümetlerinin işbirliği;
(iv) Bunun, İrlanda'daki azınlığın, yani hem Kuzey Bölgesi'ndeki Birlikçilerin temsilcilerinin hem de Kuzey Bölgesi'ndeki milliyetçilerin temsilcilerinin düşünce birliği ve işbirliğiyle yapılabilmesi için demokrasi ve pratik talepler. Yani, gerçekte bir ulusal uzlaşma süreci. Barışı amaç edindiğini ileri sürenlerin, karşılamak için çalışacakları gereksinimler işte bunlardır.

7. İrlanda'da Silahlı Çatışma
İrlanda'da şiddet yeni bir şey değildir. İngiliz müdahalesi başlayınca çatışmalar da yeniden başladı, bu İngiliz müdahalesinin doğrudan sonucuydu. Son zamanlarda, İrlanda'da İngiliz yönetimi yanlısı politikacılar dikkatlerini yalnızca cumhuriyetçi şiddet üzerinde yoğunlaştırarak, İngilizlerin ve İngiliz yanlılarının uyguladığı şiddeti IRA eylemlerine karşılık verme gibi gösterip çarpıttılar. Son 23 yılın olayları bu gerçeği kanıtlar. İngiliz-Irlanda çatışmasının şimdiki aşamasının başlangıcında, 1912'deki Hume Rule Bunalımı zamanındaki gibi, siyasete şiddeti ve şiddet tehdidini bulaştıran Birlikçilik ve İngiliz devletidir. 50 yıl süreyle, Altı ilden oluşan devlette, milliyetçi halka karşı şiddete dayalı bir devlet yönetimi sürdüren Birlikçiler, 1960'lı yılların sonlarına doğru, demokratik haklar için bir barışçı kampanyayla karşılaştılar. IRA'nın hareketsiz olduğu bir zamanda, devletin kuvvetleri -düzenli RUC birlikleri ve özel RUC jandarma birlikleri- resmi olmayan kral yanlısı güçlerle birlikte, savaşın ilk kurbanını bahane ederek ve milliyetçilerin yaşadığı bölgelerde katliam düzenleyerek, kaba kuvvetle bu kampanyaya tepki gösterdiler. İngiliz ordusunun ülkeye girmesi, IRA'ya karşı çıkmak için değildi -IRA o zamanlarda bir askeri güç olarak henüz yoktu- bu askeri müdahale, insan hakları kampanyasına Birlikçilerin şiddetle tepki göstermesi yüzünden ortaya çıkan siyasi bunalımı ve güvenlik bunalımını desteklemek için yapılmıştı. Bölünmeyi ve Kuzey devletini sürdürmek İngiliz çıkarlarına uygundu; Kuzey devletinde istikrar bozulmuştu; bundan dolayı İngiliz Hükümeti doğrudan müdahale etti. Yoksa, askeri birliklerin ülkeye sokulmasının nedeni, milliyetçi topluluğu korumak değildi. Daha önceki yıllarda, krallık yanlılarının ve RUC birliklerinin milliyetçi topluluğa saldırıları olmuş, fakat İngiliz devleti ortada kendi durumunu tehlikeye sokacak bir şey olmadığından, doğrudan müdahale gereği görmemişti. 1969 ile 1971 yılları arasındaki dönemde (savaşın bu döneminde ilk İngiliz askeri IRA tarafından öldürüldüğünde) milliyetçi topluluk, tekrarlanan RUC\kralcılar\İngiliz ordusu saldırılarını öne sürdü. IRA'nın silahlı müdahalesinin şimdiki aşaması bu koşullar altında başladı. Kuzeyde silahlı çatışmalar, IRA savaşının başlamasından daha önceki tarihlere dayanır. Tüm savaşlarda olduğu gibi, en çok acı çekenler sivillerdi. Çoğunu milliyetçilerin oluşturduğu sivil ölümlerin çoğunluğuna İngiliz askeri güçleri ve krallık yanlıları sebep oldu. Kralcılar tarafından öldürülenlerin %90'ı, İngiliz kraliyet kuvvetleri tarafından öldürülenlerinse %55'i sivildi. İngilizler tarafından kral yanlısı askerler arasından oluşturulan, resmi olmayan ölüm mangaları hesaba katılırsa, İngilizlerin uyguladığı şiddetin çapı daha iyi anlaşılır. Ard arda gelen İngiliz hükümetlerinin İrlanda'daki anayasal durumlarını değiştirmekten aciz kalışı, bu trajedinin sürüp gitmesinin nedenidir. Sonuçta, ülkemizdeki politik çatışmada ölen ya da yaralananların sorumluları İrlanda'daki milliyetçi ya da Birlikçi halk kesimlerinden biri değil, İngiliz Hükümetidir.

Silahlı Mücadele
Tüm tarih boyunca ve dünyanın her yerinde, silahlı mücadele, yabancı baskıya karşı halk direnişinin yasal bir öğesi sayılmıştır. İrlanda'da, 26 İl üzerinde İngiliz hak iddiasına son veren ve parçalanmış da olsa, ayrı bir İrlanda devletinin ortaya çıkmasının koşullarını hazırlayan yine silahlı mücadeledir.
Yine de, silahlı mücadele, özgürlüğe götüren tüm yollar denendiğinde ve sonuçsuz kaldığında, başvurulan son çaredir.
İrlanda'da, ulusal demokrasiye kavuşmak için tutarlı hiç bir yasal strateji bulunmadığım kabul etmek gerekir. Kuşkusuz, sürüp giden çatışmaların son 20 yılında hiç bir tutarlı ve ilkelere bağlı strateji öne sürülememiştir.
Silahlı mücadelenin nesnel evrimi, İngiliz Hükümetininki de dahil olmak üzere, mücadelenin geçmişinin, yakın gelecekte de sürdürülmesi gerektiğini gösterdiğini kanıtlar.
Bu koşullarda, silahlı mücadeleye geçerli bir alternatif yaratılabileceğini öne sürenlere yeni görevler düşer. Böyle bir alternatif tüm adada ve en fazla da bölünmeden beri ve özellikle son 20 yılda İngiliz yönetiminin çilesini çeken Altı İl'in ezilen milliyetçi bölgelerinde sevinçle karşılanacaktır.
Böyle bir alternatifin geliştirilmesi, Sinn Fein tarafından da memnunlukla kabul edilecektir.


(15. Sayıda Devam Edecek)

Açıklama:
Metinde Birlikçiler deyimi, İrlanda'nın birleşmesini isteyenler anlamına gelmeyip, Birleşik İrlanda Partisi (United İreland Party ya da Fine Gael) üyeleri ya da taraftarları anlamındadır. Bu parti ılımlı ve ulusalcı bir program izleyip İngiliz imparatorluğu içinde birleşik bir İrlanda istiyordu. Bugün azınlıkta kalmışlardır. İkinci bir büyük parti de Fianna Fail (Kader Ordusu) partisidir. 1926'da Eamon de Valera'nın kurduğu bu parti 1933'de İngiltere'nin 5 yıl sürecek bir ekonomik savaş açmasına neden olan bir kararla bağlılık yeminini ve İngiltere'ye verilen vergileri kaldırmıştır.

Ekler:
Demokrasinin İnkarı
"Ulster'in hakları ne olursa olsun, İrlanda'nın tüm geri kalanının yolu üzerinde duramaz. Yarım taşra bölgesi, İrlanda ve İngiltere demokrasileri arasında uzlaşmayı sonsuza dek engelleyemez." Winston Churchill, 1912'de British House of Commons'da Home Rule Bill'in ikinci okunuşu sırasında yaptığı konuşmadan.

Demokrasinin İnkarı
" Hiç bir İngiliz Hükümeti unutmamalıdır ki bu feci an, daha önceki birçokları gibi, ülkemizin birinci derecede sorumlu olduğu tarihi bir çıkıştır. İngiltere, İrlanda'yı kendi askeri çıkarı için işgal etti. Stratejik güvenliğini sağlamak için, oraya Protestan göçmenler yerleştirdi. İrlandalıları ve onların katolik mezhebini aşağıladı. Sonra da, tüm adada daha fazla tutunamaz duruma geldiğinde, göçmenlerin soyundan gelenleri adada alı koydu. Bu sözümona çözüm, herkes gibi Protestanlara da acı getirdi. Adaletsizliğimiz bu durumu yarattı ve çoğunluk (Kuzeydeki) istedikçe işgalin süreceğini durmadan yineleyerek, Katolik ve Protestanların birlikte yeni bir gelecek kurmak için çalışmalarını engelliyoruz. Bu şiddete giden yoldur ve protestoda bulunanların kendilerini siyasi suçlu saymalarının da nedeni budur."
Dr. John Austin Baker, Salisbury Anglikan Piskoposu. 1980 Long Kesh Açlık Grevi sırasında yaptığı bir konuşmadan.

 

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92