Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

BARİKAT: İçinde bulunduğumuz süreci insan hakları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. YEŞİM İŞLEGEN: Türkiye'deki insan hakları tablosu ne yazık ki her geçen gün çok daha fazla kararıyor. 12 Eylül'ü adeta milat gibi kabul etmeye başladık. Ama pek çok anlamda haklılık payı yok değil. Geçmişle kıyaslandığında 12 Eylül'den sonra insan hakları ihlallerinin kurumsallaştırıldığını görüyoruz. Bu kurumsallaşma tekniği, yöntemleri ve yasalarıyla devlet otoritesinin bir parçası haline gelmiştir. 'Örneğin bu nedenle artık devlet yetkilileri dahi işkencenin münferit olaylar halinde seyrettiğini belirtmekten vazgeçmiştir.

BARİKAT: Peki sizce olumlu bir nokta mı?
DR. YEŞİM İŞLEGEN: Elbette hayır. Yararlı olmadığı kesin. Bunlar artık insan hakları ihlallerini kurumsallaştırmış olanlardan kaynaklanan güvene bağlı olarak telaffuz ediliyor. Bu kuramsallaşma yasal düzenlemelerle tamamlanmıştır. Örneğin Terörle Mücadele Yasası, Olağanüstü Hal Yasası, CMUK... bunların hepsi işkence ve diğer insan hakları ihlallerinin devlet güvencesinde gerçekleşmesini sağlamaktadır. Bugün temel hak ve özgürlüklerin kullanımı bıçak sırtındadır. Şimdilerde tüm dünyada yaygın bir insan hakları söylemi var. Tabii ki içi boşaltılmış, özünden kopartılmış bir söylem, insanı dışlayan, onu yok eden bir sistemin insan hakları söylemi. Oysa bugün geçmişe göre çok karanlık bir noktadayız. Örneğin: 142. maddenin kaldırılması demokratikleşiyoruz sloganlarıyla birlikte gerçekleştirildi. Oysa tam tersine geçmişte 142. madde kapsamında ele alınan eylemler için işkence yasal güvenceye kavuşturuldu. Yine Olağanüstü Hal Yasası ile dillerden hiç düşürülmeyen bölücülük aslen devlet tarafından gerçekleştirildi. Bu ırkçı yasayla Türk ve Kürt halklarına ayrı hukuk sistemleri uygulandı, uygulanıyor.
1992 yılı içinde 14 kişi işkencede öldürüldü, 12 kişi gözetim altında kayboldu, sıradan polisiye uygulamalar arasına giren yargısız infazlar sonunda 53 kişi öldü, gösterilerde ateş açılması sonucu 60 kişi yaşamını yitirdi. 111 dergi ve gazete sayısı toplatıldı, 17 dernek kapatıldı, kontr-gerilla cinayetleri sonucu 505 kişi öldürüldü, toplam 424 köy boşaltıldı.Ve bunlar hâlâ devam ermekte.
Sanıyorum bu tablo içinde bulunduğumuz süreci özetliyor.

BARİKAT: Bu kadar yoğun insan hakları ihlallerine karşı sizce ülkemizde toplumsal muhalefetin durumu nedir?
DR. YEŞİM İŞLEGEN: Durumu Türkiye açısından değerlendirirsek toplumsal muhalefetin çok cılız olduğu açık. Durumu şu koşullar altında doğal karşılamak mümkün. 12 Eylül ile birlikte toplumsal muhalefet kanla, baskıyla, korkuyla sindirildi. En önemli örgütlenmelerden nerdeyse kuş severler cemiyetlerine varana dek halkın tüm örgütlenmeleri dağıtıldı. Örgütlülüğe karşı büyük bir korku beslendi. I985'de yavaş ve cılız kıpırdamalar şeklinde beliren toplumsal muhalefet kısa sürede söndü. Bugün bütün toplumsal sınıf ve katmanlar büyük bir örgütsüzlüğü yaşamaktadır. Örneğin işçi sınıfı ve öğrenci gençlik kendisini bir toplumsal muhalefet olarak ifade edememektedirler. Örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller, örgütlenmelere yönelik baskılar süreci zorlaştırmaktadır. Bunun dışında politik dengelere bağımlı olarak toplumun yükselen değerlerinde değişmeler yaşanıyor. Gerek medya gerekse diğer kültürel terörizm araçlarıyla kendisince ve topluma son derece yabancılaşmış insanlar üretiyor. Bu yabancılaşmayı hem dikey hem de yatay eksende yaracak şoklar gerekiyor. Bu sorunun bir yanı, bir diğer yanıysa bizim ülkemizin özgün koşullarından kaynaklanıyor. Türkiye gibi burjuva devriminin gerçekleşmediği, dolayısıyla bugün için Avrupa ülkelerinde dahi gözlemlenmeyen burjuva demokrasisinin geçmişte bile yaşanmadığı bir ülkede halkın haklar geleneği yoktur. Bu nedenle kendiliğinden tepkiler, kendiliğinden bir toplumsal muhalefeti mümkün görmüyorum. Çözücü güç, kalabalıkları somut güç haline getirecek aydınlanma fişeği olacaktır.

BARİKAT: Peki, İHD bu toplumsal muhalefetin hangi noktasındadır?
DR. YEŞİM İŞLEGEN: İHD olarak biz kendimizi ezilen sınıfların, ezilen halkların, tüm ezilenlerin yanında tanımlıyoruz. Bugün için çok büyük kalabalıkları peşimizden sürüklemesek de bir güç olduğumuzu düşünüyorum. Elbette gücümüzü arttıracak, kitlelerde yankısını bulacak politikalar ve bunun araçlarını yaratma gibi bir sorunumuz var. Fakat bunun için bazı eksiklerimizden arınmamız gerekiyor. Bugün bu toplumda yaşayan insanların %90'nın insan hakları sorunu vardır. Ve biz bu %90'a hitap etmenin sorumluluğunu taşıyoruz. Bizim sorunumuz bu %90'ı yanımızda görebilmektir. Örneğin bugün derneğimize, adli bir olaydan dolayı polis tarafından kötü muamele görmüş insanlar başvurabiliyor. Bu sevindiricidir. Sıradan insanlarda bu inancı ve güveni oluşturabilmek gerekiyor. Bu nedenle bizim derdimiz buna uygun çalışma, politika tarzı ve söylem belirleme olmalıdır. İnsanların bizleri iki şekilde görmesinden kaçınmalıyız: Birincisi, bürokratik, işi komisyonlara havale eden, mücadeleci olmayan elit bir yapılanma; ikincisiyse, dört duvar arasında yalnızca birbirlerine hitap edebilen, sonuçta öz doyumdan öteye geçmeyen bir çalışma yürüten marjinal bir eğilim... İkisinin de çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Biz geniş kesimleri insan hakları ihlallerine karşı örgütleyebilen, aktif ve radikal bir insan hakları mücadelesi süreci yasamak zorundayız. Bugün temel ve acil insan hakları sorunları, işkence, yargısız infazlar, Kürt sorunu ve cezaevleridir. Bu nedenle, kendilerini aydın olarak tanımlayan çevrelerden, -artık eleştiri diyemiyorum- bize yönelik çok saldırı geldi. Onlar daha şirin konular üzerine çalışmamızı istiyorlardı. Çünkü direkt devleti hedef alan bir mücadele onları ürkütüyor. Bu zaaflı bir insan hakları anlayışıdır, statükoyla eklemlenmiş bir insan hakları anlayışı, bizim ülkemizin gerçeklerini anlayamamaktır. Diğer bir yanlış anlayışsa, ülkenin gerçekliğini kolaycı bir bakış açısıyla algılayıp anlayışlarımızı bu gerçeklikle sınırlamaktır. Oysa, bu ülkede bir cinsiyet ayrımcılığı sorunu, çocuk hakları, çevre sorunları da vardır. Örneğin İstanbul'un göbeğinde çöp dağı patlıyor ve insanlar ölebiliyor. Bu konularda da duyarlılığı geliştirip sorunları kucaklamak zorundayız.

BARİKAT: Bugüne değin insan hakları sorunları olarak belirlediğiniz alanlarda İHD olarak çalışmanızın başarılı olduğunu düşünüyor musunuz?
Dr. YEŞİM İŞLEĞEN: Şimdi, başarının ölçütünün ne olduğu önemli. Bir sorunu kitlelerin gündemine sokup o konuda ısrarlı çalışmaktan sözediyorsanız, işkence, yargısız infazlar, kayıplar ve cezaevleri konusunda çok gündelik çalışmaların yapılmış olduğunu düşünüyorum. Ve bunu büyük bir eksiklik olarak görüyorum. Israrlı bir çaba olmadı. Fakat, Kürt sorunu ve halkların kardeşliği konusunda görece olumlu katkılar yapıldığına inanıyorum.

BARİKAT: Bildiğimiz kadarıyla İHD İzmir Şubesi'nin yönetimi sekiz ay önce değişti. O dönemden bu yana şubenizin hareketliliğinin arttığını gözlemliyoruz.Bugüne değin yapabildikleriniz ve yapamadıklarınızdan sözeder misiniz?
Dr. YEŞİM İŞLEGEN: Biz, 14 Eylül'de İzmir Şubesi'nin büyük sancılar yaşadığı bir dönemde göreve geldik. Sloganımız, daha aktif, daha mücadeleci ve kurumsallaşmaya giden bir İHD idi. Bizi çok zor bir surecin beklediğinin bilincindeydik. Bir yandan devlet bir yandan medya baskısı vardı, açıkçası İHD'nin de çok kararlı bir şekilde sahip çıkan, oturmuş bir kulesi yoklu. Çok değişik sorunlarla boğuşmak zorundaydık. Bizim ülkemizde insan hakları mücadelesinin geçmişi henüz kısa. Ayrıca bugüne değin fazla ciddiye alınmış bir alan değil. Bu biraz -sosyalistler de dahil olmak üzere- bu alandaki kültür eksikliğimizden, biraz da bu alanın bugüne dek mevcut ideoloji ve statükoyla eklemlenmiş, insan hakları mücadelesini meşru zeminlerden çok mevcut yasallık çerçevesinde, o da sözel olarak algılayan çevrelerce dejenere edilmesinden kaynaklanıyor.
Biraz da düz mantık işliyor: "Nasılsa bu düzen içinde insan hakları sorunu çözülemeyecektir, o zaman çabalamanın ne anlamı var" gibi yaklaşılıyor. Evet, aslen insan hakları sorunu mevcut düzen çerçevesinde, çözümlenemez. Hatta giderek sorunun ağırlaşacağını düşünüyorum. Bu anlamda bakılırsa sendikal faaliyetler ve insan hakları mücadelesi sosyolojik olarak reformize alanlardır. Önemli olan, insanları somut sorunları çerçevesinde baskı grubu haline gelebilecek ortak bir cephede muhalefet haline getirebilmektir. Öz olarak reformist olan bu alanı radikal ve dönüşümcü perspektiflerle donatma sorunudur.
Fakat bu arada çok büyük yanlışlıklara düşme riski de mevcut. İnsan hakları alanını siyasi mücadelenin herhangi bir alanı gibi yalnızca araç olarak görme, faydacı zihniyetlerle yaklaşarak o alanı kısa vadeli günlük politikaların aracı haline getirmek son derece zararlı olacaktır. Bugün taktik olmaktan çok öte bir insan hakları anlayışı geliştirmeye ihtiyacımız var. Bizler, insanı esas unsur olarak görüyorsak, amacımız onun onuruna uygun bir yaşam biçimi oluşturmaksa insan hakları alanındaki hiçbir soruna sırf taktiksel yaklaşımlarla yanaşamayız. Bu alan, ciddi sorgulamaları gerektiren, gerektiğinde kendimizi de çok yoğun bir şekilde eleştireceğimiz, bunu korkmadan yapmamız gereken bir alandır. Örneğin, işkence bir insanlık suçudur, buna hiçbir zaman konjonktürel olarak yaklaşılamaz veya şu sınıftan insana işkence yapılabilir, şunlara yapılamaz vb. yorumlarına açık değildir.
Genel olarak Türkiye'de özel olarak da bizim şubemizde yaşanan temel sorunumuz, bu mücadele alanının kendi kadrolarını yaratamamış olmasıdır. İnsan hakları savaşımını inanarak görev edinmiş, bu alanda kafa yoran, ciddi çalışma gösteren, kitlelerle ve bireylerle anlaşılabilir üretken ilişkiler kurabilen, çok cesur ve gözüpek kadrolara gereksinmemiz var. Biz bir Avrupa ülkesi değiliz. Bu nedenle insan hakları mücadelesi cepheden bir savaştır. Pek çok İHD yöneticisinin öldürülmesi boşuna değildir. Bizim bu anlamıyla kadromuz yok denecek kadar azdır. Yine yoğun ekonomik sorunlarımız var, kurumsallaşmanın önemli engellerinden biri de bu. Birtakım teknik malzemelerin sağlanmasından tutun da bir bildiriye kadar hepsi ekonomik çözümler gerektiriyor.
İzmir şubesi olarak önümüze koyduğumuz hedeflerimiz vardı.Bizim bölgemizde İstanbul'dan farklı olarak yargısız infazlar yaşanan bir olay değil. Bu bölgede çok sayıda Kürt insanının yaşaması sorunu var. Yükseltilen şoven kampanyaya karşılık bir anti-şoven kampanya başlattık. Bu konuda bildiriler, afişler ürettik, toplantılar düzenledik, her platformda halkların kardeşliğini dile getirdik. Son olarak, Newroz öncesi "Halklar Kardeştir" mitingi ve "Halklar Kardeştir" gecesi düzenledik. Bir barış platformu kurarak 28 kişilik bir ekiple Newroz'da Kürdistan'a gittik. Barış Platformu halen çalışmalarına devam etmektedir. Güçlükonak'taki gıda ambargosunu delerek, orada yaşayanlara gıda malzemesi gönderdik ve ambargoyu teşhir ettik.
Defalarca çeşitli eylemliliklerle yargısız infazları,
kontr-gerilla cinayetlerini protesto ettik. Cezaevlerinde yaşanan
açlık grevlerinde cezaevi koşullarını protesto ermek için çeşitli
eylemliliklerimiz oldu. Bu etkinliklerden birinde iki yönetim kurulu üyemiz tutuklandı.
Gözaltı ve işkenceyle ilgili kurumsallaşmaya doğru gittik. Tabip Odası ve İHV'nin katkılarıyla gözaltı öncesi sağlık kontrolü, alternatif rapor düzenlenmesi, hukuki yardım çabalarımız var.
Şu anda yargısız infazlarla ilgili bir çalışmamız var. Bugüne değin gerçekleştirilmiş tüm yargısız infazları ayrıntılı bir şekilde dosya haline getirip Avrupa Komisyonu'na başvurmayı düşünüyoruz.
Çernobil ve çöp faciası, termik santraller konusunda akademik araştırmalarımız oldu. Çernobil konusunda yetkililerin sorumsuzluğunu protesto etmek için fotoğraf sergileri ve toplumsal duyarlılığa çağrı geceleri düzenledik.
Kısacası gücümüz oranında insan hakları ihlalleriyle ilgili her alanda olduk. Geriye dönüp bakıldığında içinde yer almadığımız, hatta sürüklemediğimiz hiçbir toplumsal olay yok gibi.
Fakat hedefimize ulaştık mı? Hayır, sanmıyorum. Henüz üyeleriyle bir bütün, komisyonlarıyla düzenli bir şekilde işleyen, sıradan insanı bu mücadelenin içine çekebildiğimizi sanmıyorum. Asıl amaç ışığında bana göre bu olumsuz. Bu nedenle bunu eksi puanlar arasında saymak gerekiyor. Fakat bu da ancak uzun vadede gerçekleşebilecek bir konu. Toplumsal hareketliliğin bunun anahtarı olacağına inanıyorum. Biraz daha sabır ve özveri gerekiyor.

BARİKAT: Basında size yönelik ölüm tehditlerine ilişkin oldukça haber yer aldı. Bu arada dernek faaliyetleri çerçevesinde yurtdışına düzenlediğiniz bir geziden sözedildi. Bu konuda bizi bilgilendirir misiniz?
Dr. YEŞİM İŞLEGEN: Genel Merkezimizin 4. Olağan Genel Kurul'unda Kürt ulusal sorununun çözümlenmesi konusunda girişimlerde bulunma karan aldık. Bu sırada Helsinki Watch, Genel Bşk. Akın Birdal, Genel Bşk. Yrd.ları Yavuz Binbay ve Ercan Kanar, Genel SekreterYrd.ları Fevzi Veznedaroğlu, Yusuf Ateş ve Genel Yönetim Kurulu üyesi olarak beni İskandinavya'da Kürt sorunu üzerine bir dizi insan hakları görüşmesi yapmak üzere
İskandinavya'ya davet etti. İskandinav ülkelerinin hepsinde cumhurbaşkanlığı makamları da dahil olmak üzere bir çok üst düzey devlet yetkilileri, uluslararası insan haklan kuruluşları ve parti temsilcileri, üniversite yetkilileriyle ayrıntılı görüşmelerimiz oldu. Biz sürmekte olan savaşın hiçbir hukuku olmadığından hareketle Cenevre Savaş Hukukunun uygulanması gerektiği ve bu konuda sözleşmeyi imzalamış ülkeler olarak kendilerinin de bizzat sorumlu olduklarını belirttik. Bu sırada Newroz 'da heyetler
göndermeleri konusunda çağrılarımız oldu. Çok ciddi bir şekilde karşılandık. Ve kısa süre sonra İsviçre, Hollanda ve Finlandiya parlamentolarında konu görüşüldü ve savaşın sonlandırılması konusunda çağrılar gönderildi. Yine Newroz'da Diyarbakır'a 18 kişilik gözlemci heyet gönderildi. Sonuçları oldukça olumlu ve ciddi bir girişimdi.
Bunun ardından yaklaşık iki ay telefonlarla ve mektuplarla ölüm tehditleri aldım. Son olarak Newroz'da öldürüleceğime dair tehditler yoğunlaştı. Bu arada Dünya Hekimler Birliği, Dünya Kadın Dernekleri Federasyonu, İHD Genel Merkezi ve Tabip Odası'nın tepkileri oldu. İHD Genel Merkezi konuyu cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık makamına iletti. Bunun üzerine terörle mücadele şubesi koruma açısından ifademi almak üzere çağrı çıkardı. Ben bu çağrıyı ciddiye almıyorum. Adresi belli olan tehditlere karşı asıl korumanın kamuoyu tepkisinin olacağına inanıyorum.

BARİKAT: Dünyada insan haklarının durumunu nasıl görüyorsunuz? Barış, kardeşlik, insan hakları söylemiyle organize olan yeni dünya düzeni insanlığa vaat ettiklerini verebilecek mi?
Dr. YEŞİM İŞLEGEN: Yeni diye ifade edilen aslında dünya insanlarına yeni ve onurlu bir yaşamı muştulayan bir sıfat değil. Yeni olan dünyanın değişen dengeleri. Geçmişte bir ucunu reel sosyalizmin bir ucunu da ABD'nin oluşturduğu iki kutupluluk reel sosyalizmin çözülüşüyle tek merkezliliğe dönüştü ve ABD dünyanın tek efendisi durumuna geldi. ABD egemenliği dünya insanlarına bugüne dek darbeler, işkenceler, sömürü, yozlaşma dışında hiç birşey vermemiştir. Bugün durum daha da kötüdür. Geçmişte her ne kadar "reel" olsa da SSCB'nin varlığı ABD'yi dizginleyen bir faktördü. Bugünse ABD "canı çektikçe" istediği ülkeyi işgal etmekte, darbeler düzenleyebilmektedir. İnsan haklarının en büyük düşmanı militarizmdir. ABD, bugün dünyanın militer gücüdür. Yeni dünya düzeninin yükselen değerleri milliyetçilik, militarizm ve gericiliktir. Bugün Balkanlardan Kafkaslara dek tüm dünyada savaşlar yaşanmaktadır. Soğuk savaşın yerini bölgesel anlamda sıcak savaşlar almıştır. Yeni dünya düzeni insanlığa ancak bunları sunabiliyor.
Bugün ABD ve gelişmiş Avrupa ülkelerinde gerçek insan pazarları kurulmuştur. Her ne kadar Türkiye'de duyulmadıysa da konu İsveç'te skandallar yaratmıştır. Üçüncü dünya ülkelerinde gözetim altında "kaybolanların" oranları dünya zenginlerine pazarlanmaktadır. 10cm2 deri 5000 dolardır. Dirisiyle ölüsüyle insanı pazarlayan bu düzen insanlara ne verebilir?
Buna karşılık bugün insanlık suskun görünüyor. Fakat ben bunun uzun süreli olacağına inanmıyorum. Tarih nicel birikimleri nitel dönüşümlere dönük olarak devingenliğini sürdürecektir.

BARİKAT: Barikat adına teşekkür ediyoruz. Eklemek istediğiniz bir konu var mı?
Dr. YEŞİM İŞLEGEN: Ben teşekkür ederim. Tüm söyleşiler söylenmiş olandan çok söylenmemiş olanların ağırlığını taşır. Bunu da pratiğimiz gösterecektir. Son söz olarak sabırlı, özverili ve kararlı olursak büyük insanlığın başını yerden alıp yükseltebileceğimize inanıyorum.

 

İZMİR BARIŞ PLATFORMU'NDAN: HEMEN, ŞİMDİ BARIŞ İSTİYORUZ!..
Olağanüstü Hal bölgesinde uzun süredir yaşanmakta olan savaşta, taraflardan birinin tek yanlı geçici ateşkes ilanıyla siyasi çözüm yollarını zorlayan bir aşamaya gelinmiştir. Bu arada gerek hükümet yetkilileri gerekse diğer yetkililer, siyasi çözüm yolları konusunda değişik görüşler ileri sürmektedir. Bizler bu tartışmanın genişletilerek sivil inisiyatiflerin görüşlerinin billurlaşmasının bu sürece olumlu katkılar yapacağına inanmaktayız. Herşeyden önce Kürt ve Türk halklarını yakından ilgilendiren bu süreç her iki kesiminde demokratik haklarını kısıtlamasız bir şekilde kullanabileceği bir ortamı gerektirmektedir.
Bizler söz konusu savaştan yakınen etkilenen sivil toplum örgütleri olarak Türk ve Kürt halklarının çıkarlarına hizmet edecek bir siyasi görüşmeler sürecinin başlatılmasından yanayız. Kalıcı barışın ancak demokratik bir ortamda yürütülen siyasi görüşmelerle sağlanabileceğine inanmaktayız.
Bunu gerçekleştirmeye yardımcı olmak amacıyla Kamu Çalışanları Sendikaları (Eğit-Sen l no'lu Şube, Eğit-Sen 2 no'lu Şube, Tüm-Bel-Sen 2 no'lu Şube, Maden- Sen, Kültür-Sen, Tarım-Sen, Tüm-Gıda Sen, Enerji-Sen, Tüm-Yargı-Sen, Tüm-Enerji-Sen, Tüm-Sağlık-Sen), İnsan Hakları Derneği, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Savaş Karşıtları Derneği ve Halkevleri'nin katılmasıyla "BARIŞ PLATFORMU" oluşturulmuştur. Bu Platform yaptığı toplantılarda bir YÜRÜTME KURULU oluşturmuş ve bu kurula İHD, ÇHD, SKD, Tüm-Bel Sen 2 no'lu Şube ve Tüm-Sağlık-Sen seçilmişlerdir. Yürütme Kurulunun yaptığı toplantılarda bu sürece nasıl katkıda bulunulabileceğini belirlemek için bir takvim çıkarılmıştır:
1) 12 Mayıs'tan itibaren 3 hafta, 3 kez kişi ve kurumların imzasına açık basın ilanı,
2) 15-20 Mayıs arası bildiri dağıtılması,
3) 11 veya 12 Haziran'da panel
4) 10-19 Haziran arası afişleme
5) 19 Haziran BARIŞ ŞENLİĞİ şeklindedir ve ek önerilere de açıktır.

11 Mayıs 1993'te yukarıda adı geçen sendikalar ve demokratik kitle örgütlerinin katılacağı bir toplantı yapılacaktır. Toplantı İHD'de saat:18.00 de yapılacaktır.
Kalıcı bir BARIŞ ortamının oluşmasına katkıda bulunabilecek tüm kurum ve kuruluşları 11 Mayıstaki toplantıya çağırıyoruz.
Ayrıca oluşturulan bu platformla paralel yürüyecek siyasi partilerin katıldığı ayrı bir platformda oluşturulmaktadır.

TÜM DEMOKRASİ GÜÇLERİNİ DUYARLILIĞA ÇAĞIRIYORUZ.. 5/05/1993

YÜRÜTME KURULU
(İNSAN HAKLARI DERNEĞİ, SAVAŞ KARŞITLARI DERNEĞİ, ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİ, TÜM-BEL-SEN 2 NO'LU ŞUBE , TÜM-SAĞLIK-SEN)

 


 

 

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92